Beşiktaş'ın başarılı
oyuncusu Tomas Sivok TFF'nin resmi yayın organı TamSaha'ya çarpıcı açıklamalarda
bulundu. Nihat Özten'in sorularını yanıtlayan Sivok sözlerine ağabeyi ve babası
ile başladı.
Çek Cumhuriyeti'nin küçük bir kasabası olan Kamenice'de 1983'te doğdum.
Benden 3
yaş büyük bir ağabeyim
var. Babam 4 kişinin çalıştığı küçük bir işyerine sahip. Çatı tamiri işiyle
uğraşıyor.
Futbolla tanışman nasıl oldu ve sonrasındaki
süreç nasıl gelişti?Futbolla tanışmam ve sonrasında yaşanan tüm zorluklara rağmen bu işi
sürdürmemde ailemin payı çok büyük. Dediğim gibi, büyük bir şehirde
yaşamıyordum. Yaşadığım kasaba olan Kamenice, en yakın büyük şehir olan Ceské
Budejovice'ye 100 km mesafedeydi. Futbola da kasabamızın takımı olan SK
Kamenice'de başladım. SK Kamenice çok fazla şeylerin beklenmediği bir yerdi.
Oysa futbol kariyerimde önüm açık görünüyordu. Hocalarım da benden ümitliydi ve
oynadığım takım dar gelmeye başlamıştı. Bana her zaman sonsuz destek veren babam
da bu şartları göz önüne alarak beni 10 yaşında Ceské Budejovice'ye götürerek
buradaki bir futbol okuluna yazdırdı.
17 yaşına kadar da Ceské Budejovice'de yaşadım ve şehrin genç takımlarının
bütün kademelerinde oynadım. En son 16 yaşındayken o zaman 1. Lig'de olan Ceské
Budejovice'nin A takımına yükseldim ve o sezon 9 maça çıktım. Ama maalesef
takımımız 2. Lig'e düştü. 2. Lig'de oynarken 17 yaşında Sparta Prag'a transfer
oldum. Çok genç olduğumdan, tecrübe kazanmam için kiralık olarak Budejovice'de
oynamaya devam ettim ve o sezon sonunda 1. Lig'e çıkmayı başardık. 18 yaşında
gittiğim Sparta Prag'da hiç de fena günler geçirmedim ve kendimi kısa sürede
kabul ettirdim.
Henüz 21 yaşındayken Sparta Prag'ın kaptanı oldum. Takımın gelmiş geçmiş en
genç kaptanıydım. Sanırım o rekor halen kırılamadı. Bu benim hayatımda
gelebileceğim en üst noktalardan biriydi. En büyük hayallerimden birisi gerçek
olmuştu. Çünkü babam Slavia Prag taraftarı olmasına rağmen ben
çocukluktan beri çok
büyük bir Sparta Prag taraftarıydım. Çok genç yaşta taraftarı olduğum büyük bir
takımda oynadım ve kaptanlık yaptım. Sparta Prag'da çok keyifli 3-4 yıl
geçirdim.
Çok küçük yaşlarda futbol oynamak için
ailenden epey uzak bir yere gittiğini söyledin. O süreçte ne gibi zorluklar
yaşadın?Ailem benim için çok özverili davrandı. Hem ben hem de ailem için maddi ve
manevi olarak tahmin edebileceğinizden çok daha zor bir dönemdi. Çünkü zengin
bir aileden gelmiyorum. Orta halli bir ailenin çocuğuydum ve ilk başlarda
etrafımızdaki herkes babama "Niye böyle bir eziyete giriyorsun?" diye telkinde
bulunuyordu. Hatta bu telkinlerin zaman zaman esprilere birlikte dalga geçmelere
döndüğünü hatırlıyorum.
O dönemde yaşadığımız durum insanlara komik geliyordu. Ceské Budejovice'de
teyzemlerle yaşıyordum. Bazen ağabeyim işi gereği yanıma gelip gidiyordu. Ama
kuzenim de bana bir kardeş olmuştu. Buradan kendilerine bir kez daha çok
teşekkür ediyorum. Benim üzerimde teyzemin ve eniştemin çok emeği vardır. Ceské
Budejovice'deki zamanım ise Pazartesi'den Cuma'ya antrenman ve okul arasında
geçiyordu. Hafta sonu ise takımla birlikte ülkenin Cumhuriyetinin dört bir
yanına, artık o hafta maçımız neredeyse oraya gidiyor ve kalan zamanı ise
ailemin yanında geçirmeye çalışıyordum.
Futbola ilk başladığı dönemde de orta saha ya da
stoperde mi oynuyordun?Aslında ikisi de değil. Futbola ilk başladığım dönemde forvet oynuyordum.
Ondan sonra yavaş yavaş geriye doğru geldim.
Kariyerimi Straka
etkilediÇek futbolunda Kadlec ve Straka da senin
mevkiinde oynayan başarılı futbolculardı. Bu iki oyuncu senin için ne ifade
ediyor?Çek futbolunda önemli bir yere sahip çok büyük iki isim Kadlec ve Straka. Ama
Straka'nın benim için yeri çok ayrıdır. Straka, Sparta Prag'da 1.5 yıl benim
hocalığımı yaptı. Sparta'ya transfer olduktan sonra bir Spartalı gibi
davranmayı, oyunu oynamayı, karakterli bir futbolcunun nasıl olması gerektiğini
öğretti. Her oyuncu birlikte çalıştığı hocalardan bir şeyler öğrenir. Ama benim
kariyerimi en pozitif yönde etkileyen kesinlikle Straka'dır. Onun benim için
yeri çok farklı.
Genç yaşta Sparta Prag'dan İtalya gibi üst
düzey bir ligin köklü kulüplerinden Udinese'ye transfer oldun. Bu transfer nasıl
gerçekleşti?Ben İtalya'ya tipik bir orta saha oyuncusu olarak transfer oldum. Udinese'ye
transferim öncelikle kulüp yönetiminin değil, teknik direktörün isteğiydi. Ama
oraya henüz yeni transfer olmuşken önemli bir sakatlık geçirdim ve 2-3 ay
oynayamadım. Sakatlığım geçtikten sonra da 12-13 maç oynayabildim ki, sonrasında
bir teknik direktör değişikliği oldu. Yeni gelen hocayla da hiç anlaşamadım.
Onun yönetimindeki takımla birlikte 3-4 maça çıktıktan sonra Udinese'den
ayrılmak istedim.
Udinese'de kısa bir süre oynamana rağmen Milan'ın seni
istediği doğru mu?Olayın aslı şöyle oldu. Udinese'ye transferimden 2-3 yıl öncesinde Milan ve
Inter'le de adım anılıyordu. Ama transferim çeşitli nedenlerden ötürü
gerçekleşmemişti. Ancak dediğiniz gibi Udinese'den ayrılmadan önce de Milan ve
Roma'dan teklifler geliyordu Fakat ben Sparta Prag'a dönmeyi tercih ettim. Çünkü
o sezonun sonunda 2008 Avrupa Şampiyonası vardı ve ben milli takımda oynamak
istiyordum.
Bunun içinde sürekli forma giyebileceğim bir takıma gitmem gerektiğini
düşünüyordum. Yedek kalmaktansa form tutabileceğim bir takıma gitmek istedim.
Sonrasında 2008 Avrupa Şampiyonası'ndan önce net bir şekilde Beşiktaş beni
istedi. Lazio da teklif yapmıştı ama ben Beşiktaş'ı tercih ettim.
Neden Udinese'de devam
etmek ya da Lazio'da oynamak yerine Beşiktaş'a geldin?Avrupa Şampiyonası'ndan önce 6 ay Sparta Prag'da kiralık olarak oynadım.
Aslında Udinese'deki antrenörüm geri dönmemi istiyordu ama ben artık orada bir
kariyer göremiyordum. Udinese'de mutlu değildim ve Beşiktaş'tan çok net bir
teklif almıştım.
Beşiktaş benimle Avrupa Şampiyonası'ndan önce sözleşme imzalamak istiyordu.
Ben de şampiyonaya gitmeden önce kafamın rahat olmasını istiyordum. Bana gelen
diğer tekliflerin hepsi söz kesip sözleşmeyi şampiyonadan sonra imzalamak
şeklindeydi. Beşiktaş'ı tercih etmemdeki en büyük faktör bu oldu diyebilirim.
Buraya gelmeden önce Türkiye ve Türk futbolu
hakkında kafanda nasıl bir imaj vardı? Buraya geldikten sonra düşüncelerinde bir
değişiklik oldu mu?Beşiktaş, Fenerbahçe ve Galatasaray'ı tanıyordum. Avrupa futbolunu az çok
takip eden herkes zaten bu takımları bilir. Ama açıkçası Türkiye'ye transfer
olacağımı duyan çevremdeki birçok insan bana "Gitme" dedi. Çünkü ülkemizde
Türkiye'nin imajı pek parlak değil. Tam olarak bir Avrupa ülkesi olarak
görülmüyor.
Ayrıca daha önce Türkiye'ye gelen fakat üst düzey kulüplerde dayanamayan
Marek Heinz, Horvat, Tomas Jun gibi isimler de var. Doğrusu bunları düşününce
insanın kafasında soru işaretleri oluşmuyor değildi. Ama Türkiye'deki sosyal
hayatla ilgili olarak bu oyuncularla konuştuğumda hiç de dışarıdan bakıldığı
gibi bir hayat olmadığını anlamıştım.
Zaten Beşiktaş'ın ne kadar büyük bir kulüp olduğunu biliyordum. Buraya
geldikten sonra da bunu gördüm. Hem ülke hem şehir hem de kulüp, beklentilerimin
çok üzerinde çıktı. İstanbul'da yaşamaktan hem ailem hem de ben çok çok
mutluyuz. Kulüp içindeki arkadaşlık ortamı da çok iyi çıktı. Buraya gelmeyi
tercih ettiğim için çok mutluyum. Beşiktaş'la iki yıl daha kontratım var ve ben
bu kontratın sonuna kadar, hatta daha fazla bir süre burada kalmak istiyorum.
Prag, İstanbul'un
yanında köy gibi kalırİstanbul'u gezdin mi?Ailece İstanbul'da yaşamaktan gerçekten çok keyif alıyoruz. Daha önce Sparta
Prag'da oynarken İstanbul'a bir Fenerbahçe maçı için gelmiştim. Maç öncesi biraz
gezme şansı bulmuştuk ve İstanbul hakkında az da olsa bir fikrim vardı. Ama
yaşamaya başladıktan sonra bu kadar güzel, bu kadar keyifli bir şehir olacağını
kestiremezdim. İstanbul'da gezecek, görecek, yapılacak o kadar çok şey var ki,
bir türlü bitmiyor. Örneğin tarihi eserler muhteşem ama İstanbul'u sadece
onlarla tarif etmek mümkün değil. Tarihi eserleri gezdim ve çok sevdim. Ama
şehir bundan çok daha fazlası.
Mesela Prag'la İstanbul'u karşılaştırırsanız, Prag köy gibi kalır. Boğazın
bir kıyısında yemek yiyor, gidip güzel bir yerde kahve içiyor, başka bir yerde
bir etkinliğe katılıyorsunuz. Sonra Boğazın öbür kıyısına geçip kıyıdan
yürüyorsunuz. İnsana sonsuz imkânlar sunan bir şehir. Beşiktaş'a transfer
olmadan önce Türkiye'ye adapte olmanın benim için zor olacağını düşünüyordum ama
hiç de beklediğim gibi bir zorluk yaşamadım. Bunda elbette Türk insanının
sıcakkanlı olmasının da etkisi vardır.
Takım içindeki arkadaşlıktan memnun olduğunu
söyledin. Beşiktaş'ın arkadaşlık ortamını daha önce oynadığın kulüplerden farklı
kılan nedir?Burada herkes son derece açık ve dost canlısı. Kimse kimseye soğuk ve
küstahça davranmıyor. Herkes birbirine gülerek pozitif enerji vermeye çalışıyor.
Güler yüzler görmek bu işte çok önemli. Mesela İtalya'da bu ortamı bulmak çok
zor. Orada yerli oyuncularla yabancı oyuncular arasından bir rekabet, yabancı
oyuncuların da kendi aralarında ayrı bir rekabet vardı ve kimse kimseye dostça
davranmıyordu.
Normalde benim için bir dil engelinin olduğu düşünülebilir ama takımda bunun
eksikliğini bile neredeyse hiç hissetmedim. Ama özellikle bir isim vermem
gerekirse Ekrem Dağ harika bir insan. Her sabah onu görmek beni çok mutlu
ediyor. Ekrem'in çevresine yaydığı pozitiflik herkese olumlu bir hava katıyor.
Diğer çok iyi anlaştığım arkadaşlarım Uğur ve Yusuf. Elbette aynı dili
konuştuğum Holosko var. Ama bir yandan bakarsanız, saydıkça bütün arkadaşlarımı
söylemem gerekir. Şöyle söyleyeyim, takımda anlaşamadım hiç bir oyuncu yok.
Kafası yukarıda bir
oyuncuyumGünümüz futbolu, savunma oyuncularından
sadece rakip atakları durdurmalarını değil, topu da oyuna iyi sokmalarını
istiyor. Bu açıdan bakıldığında ideal bir savunma oyuncusu sayılabilirsin. Topu
bu kadar iyi kullanabilmeni nasıl açıklarsın?Antrenörlerimin beni zaten savunmada oynatmasının en önemli sebeplerinden
birisi de bu. Orta sahada oynarken de zaten rakibin ataklarını keserek oyunu
yönlendiren, yapıcı olmaya çalışan bir oyuncuydum. Şimdi oynadığım mevkide de
aşağı yukarı aynı işi yapıyorum ve ideal yerimin stoper olduğunu düşünüyorum.
Oyuncu tipi olarak da kafası yukarıda bir oyuncuyum. Sahada kimin nerede
olduğunu, ne yapmaya çalıştığını görmeye çalışırım.
Savunmada oynarken topu rastgele uzaklaştırmak yerine oyunu kurmaya
çalışıyorum. Hatta rakip atağı kesmeden önce bile mümkünse topu kazandıktan
sonra nasıl kullanacağımı düşünüyorum. Etrafımdaki arkadaşlarımın yerlerine
bakıyorum ki, topu onlara en olumlu şekilde kazandırayım. Ayrıca Beşiktaş'a
geldikten sonra savunma özelliklerimde gelişme oldu. Ancak bir konuda sıkıntım
var. Önceden yılda en az 4-5 gol atan bir oyuncuydum ve bu şekilde hücumcu
yönümü tatmin ediyordum ama Beşiktaş'a geldiğimden beri gol sıkıntısı yaşıyorum
(Gülüyor). Bu sezon daha bir gol bile atmış değilim.
Geçen sezondan başlayarak geri dörtlüde çok
değişik oyuncularla birlikle oynadın. Hele bu sezona bakıldığında kalede ve
savunmada büyük değişiklikler yaşayan bir Beşiktaş görüyoruz. Bu durum senin
oyununu nasıl etkiliyor?Ben şartlar ne olursa olsun, yanımdaki takım arkadaşım kim olursa olsun her
zaman elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorum. Yanımda oynayacak oyuncuyu
verecek kişi hocamız. Benim için yanımdaki oyuncunun kim olduğu değil, her zaman
takıma ne verdiğim önemli.
Geçen sezon şampiyon olarak tamamladığınız
Türkiye Kupası'nda bu sezon büyük bir hayal kırıklığı yaşayarak daha grup
aşamasında elendiniz. Bu sürpriz vedayı neye bağlıyorsun?Bunu gerçekten bilmiyorum. Sadece ben değil, takım arkadaşlarım ve hocamız bu
olaya kafa yoruyoruz ama böyle bir şeyin nasıl olduğunu, başımıza bunların nasıl
geldiğini anlamlandıramıyoruz. Hatta maçlardan sonra günlerce uyuyamadık.
Hepimiz birbirimize soruyoruz ve buna mantıklı bir açıklama bulamıyoruz. Hadi
ilk oynadığımız Manisaspor maçı ilk yarının sonuna geldi. Şampiyonlar Ligi'nde
ve ligde çok fazla maç oynamıştık. Konsantrasyon kaybı vardı ve bir kaza yaşadık
diyelim. Ama Kasımpaşa ve Büyükşehir Belediyespor maçları için bunu da
söylememiz mümkün değil. Bu başarısızlığı izah edemiyoruz.
Beşiktaş'ın bu sezon önünde kalan tek hedef
lig şampiyonluğu. Bu yarışın nasıl geçeceğini düşünüyorsun?Süper Lig çok dengeli bir lig. Bunu geçen sezonki şampiyonluk yarışının çok
net bir biçimde gösterdiğini söyleyebilirim. Ligde 3-4 farklı skorları görmek
çok zor. Küçük dediğiniz takımlar bile aslına bakarsanız gayet iyi mücadele
ediyor ve oldukça yetenekli oyuncuları var. Ben yarışın Beşiktaş, Fenerbahçe ve
Galatasaray'ın dışında Bursaspor, Kayserispor ve Trabzonspor'un da dâhil olacağı
bir şekilde geçeceğini düşünüyorum. Geçen sezon daha kötü bir durumdan gelerek
rakiplerimizi geçtik ve şampiyonluğa ulaştık. Bu sezonun ikinci yarısında da
üstümüzde yer alan takımların puan kaybedeceğini düşünüyorum. Her şey bizim
elimizde. Ne kadar az puan kaybedersek şampiyonluğa o kadar çok yaklaşırız.
Bursaspor ve Kayserispor'un çıkışını nasıl
yorumluyorsun? Şampiyonluk yarışında sonuna kadar var olabilirler mi? Çünkü
finale yaklaştıkça bu tarz çıkış yapan takımların sonunu getiremediğini
görüyoruz.Geçen sezonun Trabzonspor ve Sivasspor'u bu sezon Kayserispor ve Bursaspor.
Kadrolarına baktığınızda çok güçlü oyunculardan oluştuğunu görüyorsunuz. İki
takımın da çok başarılı genç hocaları var. Zaten Ertuğrul Sağlam'ı çok yakından
tanıyorum. Şampiyonluk yarışı en azından son üç haftaya kadar sürecektir. Ben bu
takımların da yarışın son evresine kadar olacağını düşünüyorum. Çünkü genelde bu
tür takımlarda rastlanabileceği gibi bir kadro darlıkları yok. Alternatifli
kadrolara sahipler. Ayrıca oyuncuları da hocaları da çok inançlı görünüyor.
Necip'te yıldız
potansiyeli varÇek Cumhuriyeti, İtalya ve Türkiye liglerinde
oynamış bir oyuncu olarak, bu üç lig arasındaki farklılıklar ve benzerlikler
hakkındaki düşüncelerin neler?Çek Ligi'ndeki yetenekli oyuncu sayısı pek fazla değil. Çünkü biraz ön plana
çıkan oyuncular hemen yurt dışına transfer oluyor. Ayrıca Çek Ligi'ndeki yabancı
oyuncular da çok yetenekli değiller. İtalya Ligi'nde ise büyük yıldızlar var ve
orada oynayabilmek için disiplin, güç ve süreklilik gibi ekstra şeylere sahip
olmanız gerekiyor. İtalya'da çok büyük bir rekabet var. Oyuncular çok ciddi bir
disiplin içinde oynuyor ve kazanabilmek için sürekli rakibin hata yapması
bekleniyor. Bu da daha sıkıcı bir oyunun oynanmasına neden oluyor.
Türkiye'ye baktığımızda ise çok kaliteli oyuncuların olduğunu söyleyebiliriz.
Lig çok dengeli. Büyük takımların dışında küçük takımlarda bile oldukça
yetenekli oyuncular var ve sahada da ciddi bir mücadele oluyor. Yalnız
Türkiye'deki en büyük eksiklik oyuncuların taktik disiplinden uzak olması.
Oyuncular biraz daha disiplinli olsalar, biraz daha taktiğe bağlı kalabilseler,
İspanya, İngiltere gibi liglerde rahatlıkla oynayabilecek potansiyele sahipler.
Bir oyuncuya hırs, mücadele, güç gibi özellikleri zamanla kazandırabilirsiniz
belki ama yetenek Tanrı'nın bir hediyesi. Yetenekli oyuncu dünyada az bulunuyor.
Oysa Türkiye'de yetenekli oyuncu sayısı çok fazla ama bu oyuncularda disiplin
olmadığı için takımlar çok rahat bozulabiliyor.
Mesela bizim takımdaki Necip Uysal müthiş yetenekleri olan bir oyuncu. En
başta kendi oyun karakteri var. Bunun dışında hırs, mücadele, kendine güven gibi
özellikleri de barındırıyor. Biraz daha oynarsa tecrübe kazanacak ve ileride çok
önemli bir oyuncu olacak. Avrupa'nın hangi takımına gitse, gerçekten çok büyük
bir oyuncu olabilecek potansiyeli var.
Türkiye'de genç oyunculara yeterince şans
verildiğini düşünüyor musun?Beşiktaş, Fenerbahçe ve Galatasaray gibi takımlardan herkesin beklentisi
sürekli başarı. Hep başarılı olmanız bekleniyor ve sabretmeye pek kimsenin
tahammülü yok. Dolayısıyla hocaların da genç oyuncuları sürekli oynatabilme
şansları kalmıyor.
Örneğin Necip, kendisine verilen ilk şansı iyi değerlendirdi ve sonrasında
zaman zaman forma şansı buldu. Ama o kadar genç bir oyuncunun çıktığı bütün
maçlarda aynı performansı göstermesi oldukça zor. Kötü oynadığı maçlar da
olacaktır. O zaman taraftarların ağır tepkisine ve eleştirilere maruz kalmaması
gerekir. Bu tarz oyuncuların devamlılığa ihtiyacı var. Devamlı oynadığı sürece
tecrübe kazanacak ve daha iyiye gidecek. Ben yönetici olsam bu tarz oyuncuları
genç yaşlarda sürekli oynayabilecekleri daha küçük takımlara gönderirim ve
nispeten tecrübelendikten sonra geri alırım. Büyük takımlarda bu tarz
oyuncuların üzerindeki baskı çok fazla oluyor.
Ligde hemen hemen bütün takımlara karşı
oynadın ve neredeyse tüm oyuncuları tanıdın. Karşısında en çok zorlandığın veya
beğendiğin oyuncular hangileri?Söyleyeceğim en kolay isim Milan Baros olur. Kendisini zaten 15 yaşından beri
takdir ediyorum ve o zamandan beri birçok kez hem yan yana hem de karşılıklı
oynadık. Karşısında oynaması çok zor bir oyucu. Hızlı, akıllı ve oldukça inatçı.
Genel olarak baktığımda ise ligde çok fazla kaliteli oyuncu var. Arasından
birilerini çıkarmak oldukça zor. İlk yedi sırada yer alan takımlardan bir-iki
hücum oyuncu söyleyebilirim. Beni zorlayan da pek çok oyuncu var.
Futbol öyle bir hale geldi ki, hücum oyuncularının yanı sıra geriden gelen
orta saha oyuncuları da savunmacıları oldukça zorluyor. Ama olaya zorlayan değil
de beğenmek olarak bakarsak ben oyuculara göz önünde olmalarına göre değil,
takıma yaptıkları katkı gözüyle bakıyorum. Benim için gol atan oyuncu değil,
takım için en fazla özveriyi gösteren ve arka planda olsa da pek çok şeyi
başaran oyuncular önce gelir. Belki bu görüşümde benim de savunmada oynayan bir
oyuncu olmamın etkisi vardır (Gülüyor). Sanırım tüm oyuncuların yaptıkları iyi
işlerden dolayı kendilerine değer verildiğini bilmeleri gerekiyor.
Türkiye'de taraftarın oyunculara gösterdiği
ilgiyi nasıl değerlendiriyorsun? Çek Cumhuriyeti ve İtalya'daki oyuncu-taraftar
ilişkisi ile Türkiye'deki durumu kıyaslar mısın?Böyle bir kıyaslama yapmak pek mümkün değil. Elbette her ülkede tanınmış
insan olarak ilgi görüyorsunuz ama Türkiye'de gördüğünüz ilgi ile Çek Cumhuriyet
ve İtalya'yı karşılaştıramazsınız. Başka bir açıdan bakarsak, şöyle bir sıralama
yapabiliriz. En aşağıda normal kulüpler var. Onların biraz üstünde popülaritesi
orta halli olan biraz daha büyük kulüpler var.
Onların üstünde İspanyol, İtalyan kulüpleri var. Sonra uzun bir boşluk ve
onların en tepesinden Türk taraftarları var. Bu taraftarların da en tepesinde
Beşiktaş taraftarları var. Burası çok değişik bir ülke. Burada öyle şeyler
yaşadım ki, ömrüm boyunca buna benzer hisleri yaşayabileceğimi düşünmüyorum.
Türk taraftarları işsiz. Bana öyle geliyor ki, Türkiye'de insanların kimlikleri,
soyadları ve yanlarına gelen takım isimlerine göre belirleniyor.
Çek Milli Takımı, Dünya Kupası'na katılamadı.
Sence Çek futbolunda yaşanan bu gerilemenin sebepleri neler?Türkiye'den ne kadar takip ediyorsunuz bilmiyorum ama bir kere Çek
Cumhuriyeti'nin altın jenerasyonu tamamen futbolu bıraktı. Poborsky'li,
Nedved'li devir bitti. O çok büyük oyunculardan kurulu olan ve İngiltere'de
Almanya ile final oynayan jenerasyondan kimse yok.
Onlardan sonra gelen Ujfalusi, Cech, Milan Baros'un dâhil olduğu gümüş
jenerasyondan, altın jenerasyondan beklenen şeyler umuldu. Onlar da bu büyük
beklentileri tam olarak yerine getiremedi. Üstüne buradan da duyduğunuzu tahmin
ettiğim alkol partileri gibi bazı skandallar yaşandı. Ayrıca antrenör sıkıntısı
yaşadık. Ama şimdi yeni antrenörümüzle birlikte gümüş jenerasyondan oyuncuların
iskeletini oluşturduğu, onlara eklenen yeni oyuncularla benim de defansında yer
aldığım yeni bir kadro kuruluyor. Dünya Kupası elemeleri artık geride kaldı. Biz
yeni bir yapı ile milli takımı tekrardan ayağa kaldırmaya çalışacağız.
Slovak futbolu
geçmişte Çek futbolunun gölgesinde kalmıştı ama birlikte yer aldığınız eleme
gurubunu sizin üstünüzde bitirdiler ve şimdi onları Dünya Kupası finallerinde
izleyeceğiz. Bu bir tesadüf mü, yoksa Slovak futbolu Çek futbolu geçiyor
mu?Bu geride kalma olayı, biraz önce sözünü ettiğim bizim yaşadığımız
olumsuzluklardan kaynaklandı. Bu şartlar altında Slovakların bizi geçtiğini
söylemek pek doğru olmaz. Normalde biz her açıdan Slovaklardan daha üstteyiz.
Slovaklar iyi bir jenerasyon yakaladı. Uzun süredir birlikte oynayan genç ve
yetenekli bir kadroya sahipler. Bununla birlikte biraz da şanslıydılar. Bu durum
bizim açımızdan aslında iyi oldu.
Taraftarlarımızda, "Milli takımımız hangi grupta yer alırsa alsın her
şampiyonaya katılabilir" şeklinde bir düşünce hâkimdi ve her şart altında büyük
başarılar bekleniyordu. Oysa Slovaklara baktığımızda bu durum biraz daha farklı.
Attıkları her gole, kazandıkları her galibiyete çok büyük değer verdiler. Bizim
ülkemizde unutulan buydu. Ama Slovaklarda da bence bir şey eksik. İyi bir
jenerasyon yakaladılar ve şimdilik iyi gidiyorlar ancak var olan jenerasyonu
besleyecek yeni isimler yok. Bizde ise iskelet kadro var ve sonrasında kalan
boşlukları destekleyecek güçteyiz. Çek futbolu eski günlerine çabuk gelir. Ancak
Slovaklar daha yolun çok başında.
Dünya Kupası'nda favorin kim?Favori kim olur bilmiyorum ama ben İngilizleri destekleyeceğim. İngilizlerin
uluslararası şampiyonalarda yaşadığı başarısızlıklar bence onları biraz sempatik
hale getiriyor. O yüzden İngilizlerin başarılı olmasını istiyorum.
Beşiktaş'ta oynamaktan
ve İstanbul'da yaşamaktan mutlu olduğunu söyledin ama hiç hayalini kurduğun bir
lig yok mu? Uzun vadeli bir kariyer planlaması yapıyor musun?Söylediğim gibi, şu andaki yaşantımdan en ufak bir şikâyetim yok. Ama sonuçta
futbol bu, yarının ne getireceği hiç belli olmaz. Belki performansım yeterli
görülmez ve sözleşmem uzatılmaz, Belki benim bir sorunum olabilir. Eğer böyle
bir olumsuzluk yaşanırsa İspanya veya İngiltere Liglerinde oynamak isterim.
İngiltere Ligi sanırım benim yapıma en uygun olanı. Hem çok ciddi bir mücadele
var hem de oynanan oyun gerçekten çok kaliteli. Ama tekrar söylüyorum,
Beşiktaş'ta oynamaktan çok mutluyum. Üstelik burada olmaktan ailem de çok mutlu.
Kimi zaman oyuncu mutlu olur ama ailesi huzursuz olur. Bazen de aile mutlu olur,
oyuncu takımında mutlu değildir. Bu çok zor sağlanan bir denge. Ben burada
ikisini de bir arada yaşıyorum ve uzun yıllar kalmak istiyorum.
Unutulmaz iki
hatıraTürkiye'de unutamayacağını düşündüğün bir
hatıran var mı?Kesinlikle unutamayacağım iki hatıram var. İlki geçen sezon UEFA Kupası ön
elemesinde oynadığımız Siroki Brijeg maçı öncesi soyunma odasından maça
çıkacağımız zaman taraftarların çıkardığı uğultu. O duyguyu hissetmek gerçekten
çok acayip bir şeydi. İkincisi ise Zapotocny ile birlikte Beşiktaş'a transfer
olduktan sonra havaalanındaki karşılama anı. Karşılaştığımız o manzara bizi çok
şaşırtmıştı. O taraftar ordusu, medya kalabalığı asla unutulamaz. Hiç
beklediğimiz bir şey değildi. Zapo ile "Nereye geldik, ne oluyor?" diye çok
şaşırmıştık.
Futbol dışındaki hayatında neler var?
Hobilerin neler?En büyük hobim kesinlikle oğlum. Henüz 7 aylık. Oğlumla ve ailemle vakit
geçirmek benim için şu an en büyük mutluluk. Onun dışında arabaları ve hızı
severim. Burada pek yapma fırsatım olmadı ama Çek Cumhuriyeti'nde arabamla
pistlerde deneme sürüşleri yaparak çok eğleniyorum. Ayrıca Formula ve Dünya
Ralli Şampiyonası'nı takip ederim. Zaten sporcu bir tipim ve futbol dışındaki
sporlarla da ilgilenirim. Örneğin tenis ve basketbol oynamayı severim. Ayrıca
Türkiye'de yok ama bizim oraların bir numaralı sporu buz hokeyi. Buz hokeyini de
çok severim.
Kaynak:
tff.org01.02.2010