ArenaFutbol | Futbol'a Dair Her Şey
Timarlı Sipahi Uyeol

Sitemizi REKLAMSIZ şekilde gezebilmek için, bütün bölümlere erişebilmek için ve tam anlamıyla faydalanabilmek için lütfen ÜYE OLUNUZ, eğer üye iseniz lütfen GİRİŞ YAPINIZ
ArenaFutbol | Futbol'a Dair Her Şey
Timarlı Sipahi Uyeol

Sitemizi REKLAMSIZ şekilde gezebilmek için, bütün bölümlere erişebilmek için ve tam anlamıyla faydalanabilmek için lütfen ÜYE OLUNUZ, eğer üye iseniz lütfen GİRİŞ YAPINIZ
ArenaFutbol | Futbol'a Dair Her Şey
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaGaleriLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Timarlı Sipahi

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Rebellious
No-Post !
Rebellious


Favori Oyuncu : Metin Oktay
Mesaj Sayısı : 14623
Puan : 258034
Rep : 2564
Yer : Ali Samiyen
Cinsiyet : Erkek
Kayıt tarihi : 19/08/09
Timarlı Sipahi I231076_gsli

Timarlı Sipahi Empty
MesajKonu: Timarlı Sipahi   Timarlı Sipahi EmptyPaz Haz. 06, 2010 5:59 am

Timar sâhibi süvâri askeri.
Osmanlı ordusunun esâsı ve en büyük kısmını timarlı sipâhi denilen atlı
ordusu teşkil etmekteydi. Timarlı sipâhiler kapıkulu sınıfları gibi
maaşlı değildi. Leventler ve akıncılar gibi ganimetlerle geçinmezler,
yaşamaları için devlet toprak verirdi. Toprağın üzerinde köylü vardı. O
köylüden vergiyi timarlı sipâhi toplar. Bununla hem kendini geçindirir,
hem de atları ve silâhları devamlı hazır bulundururdu. Timar, ordunun er
ve subaylarına sürekli askerlik hizmetlerine ve kendilerinin ve
adamlarının harbe hazır olmaları, sefere çıkarıldığında hazineye yük
olmadan getirdikleri silâh, malzeme ve yiyeceklere karşılık ödenen bir
maaş gibiydi.

Selçukluların Arapça ıktâ dedikleri böyle toprağa Osmanlılar, tâbiri
Türkçeleştirerek dirlik demişlerdir. Dirlikler gelirleri bakımından üçe
ayrılırdı. Yıllık geliri 19.999 akçaya kadar olan dirliğe, timar; 20.000
akçadan 99.999 akçaya kadar olan zeâmet; 100.000 akçadan îtibâren gelir
getirene de has denilirdi. Burada gelir tamâmen vergi mânâsındadır.
Yâni ürünün gerçek değeri değil, üründen köylünün devlete verdiği vergi
değeridir. Bu vergiyi, diğer bâzı vergilerle berâber toplamak hakkı
dirlik sâhibi sipâhiye âitti.

“Ednâ” denilen küçük timar sâhipleri er ve erbaş; “evsâf” denilen orta
timar sâhipleri astsubay; “âlâ” denilen büyük timar sâhipleri küçük
rütbeli subay derecesindeydiler. Küçük zeâmet sâhipleri binbaşı, orta
zeâmet sâhipleri yarbay, büyük zeâmet sâhipleri albay derecesinde yüksek
rütbeli süvâri subaylarıydı. Bu sonunculara alay beyi deniliyordu ki,
sonradan Farsçalaştırılarak miralay ve bugün aynı mânâda albay olmuştur.
Sancakbeyi tümgeneral ve beylerbeyi orgeneral rütbesindeki kişilerin
dirliğine “hâs” deniliyordu. Vezirlerin, hânedan üyelerinin de hâsları
vardı. En büyük hâslar pâdişâha âitti.

İki türlü tımarlı olurdu: Tezkireli ve tezkiresiz. Tezkireli tımarlılar,
tımarı merkezden, yâni İstanbul’da Dîvân-ı Hümâyundan doğrudan doğruya
alanlardır. Tezkiresiz timarlılar ise dirliklerini Beylerbeyinin arzı
üzerine alırlardı.

Bir tımarın ilk üç bin akçalık çekirdek kısmına kılıç gerisine terakki
denilirdi. Zîrâ her üç bin akça için sipâhi yanında kendisi gibi atlı ve
teçhizatlı bir asker getirmeğe mecburdur. Cebeli denilen bu erler,
sipâhinin çocukları, kardeşleri, akrabâsı olacağı gibi, toprağı işleyen
herhangi bir kimse de olabilirdi. Bâzı tımarlarda kılıç iki bin akçaya,
hatta daha aza düşebiliyordu. Bâzı timarlarda ise en çok altı bin akçaya
kadar çıkabiliyordu.

Sipâhi, timarın bulunduğu topraklarda yaşar, köylülerden vergisini
genellikle mal olarak alır ve bu geliri kendisini ve cebelilerini
geçindirmek için kullanırdı. Köylerdeki düzeni korurdu. Sipâhilerin,
tımarları içindeki devlet topraklarını, çiftçilere dağıtırken,
verdikleri vesikaya sipâhi senedi denirdi. Birinci Murâd Han zamânında
tesis edilen sipâhilerin Anadolu ve Rumeli’nin Türkleşmesinde ve
İslâmlaşmasında büyük hizmetleri görüldü.

Rumeli tımarları, Anadolu tımarlarından dahaverimliydi. Anadolu’da üç
bin akçaya kadar olan tımarlar orduya bir cebeli verdiği hâlde,
Rumeli’de üç bin akçaya kadar olan tımarlardan iki, hatta üç cebeli
çıktığı olurdu. Tabiî tımarların üzerinde yaşayan köylü çiftçilerin
Anadolu eyâletlerinde büyük çoğunluğu Türk olduğu halde, Rumeli
eyâletlerinde ancak yarıya yakını Türk, yarıdan fazlası, bâzı bölgelerde
çok daha fazlası Hıristiyan Ortodoks, bâzı bölgeler de Katolikti.

Sefer ilân edilince sipâhiler, Seraskerin bulunduğu yere gelir, yoklama
olurlar, dirlik sipâhileri ve cebelileri ayrı ayrı deftere yazılırdı.
“Sipâhi ve cebeli falanca paşanın defterlisidir” diye bilinirdi. Sefere
dâvet olunup da sefere iştirak etmeyen sipâhinin elindeki timar
zaptolunur, başkasına verilirdi. Kânunen götürmek mecburiyetinde
oldukları cebeli ve gulâmı getirmeyenler ve götürüp de kaçanların
yerlerine diğerlerini tedârik edemeyenler hakkında da aynı muâmele
tatbik olunurdu.

Yığınak emri gelince her tımar sâhibi, cebelileriyle berâber, kendi
kazâsının belirli yerinde toplanırdı. O kazâdaki timarlılar, çeribaşı
denilen sipâhi yüzbaşısının emrinde bulunurlardı. Çeribaşı da alay
beyinin emrine giriyordu. Alayını toplayan alay beyi, sancak beyine
gidip hazır olduğunu bildiriyordu. Kendi mâliyet askerini de alan sancak
beyi, bu sipâhi alayıyla berâber, beylerbeyine katılmak üzere harekete
geçiyordu. Bu iş büyük bir süratle yapılıyordu.

Beylerbeyilerin izin vermesiyle sancak beyleri tarafından bir kısım
sipâhiler memleket muhâfazası için yerlerinde bırakılabilirdi. Sipâhi
sefere gittiğinde yerine vekil olarak bıraktığı korucu, dirlik sâhibinin
yokluğunda toprağın muntazaman işlenmesine nezâret ederdi. Eğer sipâhi
harbin uzaması hâlinde kışı hudutta geçirmek emri alırsa, dirliğine
harçlıkçı denilen bir vekil göndererek, yıllık gelirini bulunduğu yere
getirtirdi.

Timar ve zeâmet; sâhibi ölünce, ekseriya büyük oğluna, yoksa kardeşine
veya yeğenine verilirdi. Fakat bunun için timar ve zeâmetin bağlı olduğu
alay, vârisin toprağı idâre edebilecek kâbiliyet ve şartlara hâiz
olduğuna şehâdet ederlerdi. Zâten bir sipâhi subayı, yerine geçecek
birini yıllar boyunca hazırlayıp, yetiştirirdi. Bu sûretle dirlik
tecrübesiz insanların eline geçmezdi.

Timar ve zeâmet sâhipleri, arâzileri üzerindeki toprakları üç yıldan
fazla işlemezlerse, dirliklerini kaybederlerdi. Toprak işlememek, Allahü
teâlâya karşı bir günah sayılırdı. Zîrâ toprak sâyesinde Allahü
teâlânın kulları beslenirdi. Timar her eyâlette bulunmazdı. Meselâ
Cezâyir, Tunus, Trablusgarb, Mısır, Yemen, Bağdat gibi eyâletlerde timar
ve zeâmet yoktu. Çoğunlukla Türk nüfûsunun bulunduğu eyâletlerde timar
ve zeâmet teşkilâtı yapılmıştır. Timarlı sipâhi tamâmen Türk soyundan
gelirdi.

Sultan Birinci Süleyman Han (1520-1566) zamânında timarlı sipâhiler, en
parlak devrini yaşadı. Bu zamanda 166.200 timarlı sipâhi vardı; bunun
74.000’i Rumeli, 91.600’ü Anadolu timarlı sipâhisiydi. Bu sûrette Türk
atlı ordusu, iki orduya ayrılırdı: Rumeli atlı ordusu ve Anadolu atlı
ordusu. Meydan muhârebelerinde ordu düzeninin sağ ve sol kanatlarını bu
iki ordu teşkil ederdi. Kapıkulu askerleri merkezde bulunurdu. İlk
zamanlarda, Rumeli timarlı ordusunun kumandanı Rumeli Beylerbeyi,
Anadolu timarlı ordusunun kumandanı da Anadolu Beylerbeyi idi. Fakat
sonradan bu iki kanada da pâdişâh tarafından seçilen vezirler kumanda
etmeye başladı. Sultan Süleyman Han devrinde bu iki ordu o derece büyüdü
ki, sefer Avrupa’da olduğu zaman çok defâ Anadolu sipâhi ordusu
çağrılmaz veya bâzı birlikler çağrılırdı. Sefer Asya’da ise, Rumeli
askerleri ya çağrılmaz veya bâzı birlikleri sefere katılmak için
istenirdi.

Timarlı sipâhiler 17. yüzyıla doğru bozulmaya başladı. Kuruluşlarından
beri Osmanlı Devletinin târihinde büyük bir rol oynayan timarlı sistemi,
yeniçeriler için olduğu gibi kanlı ve ızdıraplı bir tasfiyeden ziyâde,
sessiz sedâsız bir sûrette ve herhangi bir sarsıntıya sebep olmadan
ortadan kalktı.

Asırlar boyunca sipâhiler, memleketin en uzak köşelerine kadar yayılıp,
köylüyle iç içe yaşadı ve uzun müddet zirâî iktisâdiyatın ve devlet
toprak siyâsetinin faal mümessilleri rolünü oynamıştı. Pâdişâhın,
devletin en ücrâ köşelerindeki sâdık temsilcileriydiler. Köylerin
şenlenmesinde, bayındır hâle gelmesinde her türlü yardımda bulunurlardı.


Timarlı sipâhilerin 17. asrın son yıllarında, hele 18. asırdan îtibâren
sayıları önemli ölçüde azaldı.

Kapıkulu süvârilerinin ehemmiyet kazanması ile Sultan Abdülmecîd Han
(1839-1865), 19 Ocak 1841 fermanı ile birçok timarlı sipâhiyi emekliye
sevk etti. Fakat timarlarını hayatlarının sonuna kadar ellerinde
bıraktı. 1844’te bir kısım timarlı sipâhisi, atlı jandarma olarak
hizmete alındı. Zâten uzun müddetten beri ne sipâhi olarak, ne saray
mensubu olarak kimseye timar verilmiyordu. Ölen timarlı sipâhilerin
çocukları İstanbul’a getirilip, askerî mekteplere veriliyordu. 1850’den
sonra timar da, sipâhi de kalmadı.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.arenafutbol.org
 
Timarlı Sipahi
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Alperen Sipahi İncelemesi

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
ArenaFutbol | Futbol'a Dair Her Şey :: AF Cafe :: Eğlence :: Hazır Ödev ve Tezler :: Tarih-
Buraya geçin: