Evet, gerçekten de bir takım oyunudur futbol.
Ancak bu gerçek, sadece futbolcularla değil (yönetici, basın, taraftar,
hakem, futbolcu, teknik adam dahil) futbolla ilgilenen herkesin kendine düşeni yapmasıyla hayata geçer. Ve futbol, bu aktörlerinden herhangi birisi sorumluluklarını savsakladığı zaman güdükleşir,
keyif yerine azap yaşatarak doğasından uzaklaşır. Aslına bakarsanız,
futbolumuzun şu andaki düzeyinin beklentilerimizin altında olmasının en
önemli nedenlerinden biri de bu oyunun asli aktörlerinin
sorumluluklarının bilincine varmamayı uzunca yıllara yaymasıdır. Tamam,
futbol takım oyunudur. Ama taraftar taraftar gibi olmazsa, yönetici kasaba politikacısından, teknik direktör de kasaba tüccarından farksız olursa, sahadaki futbolcunun yeteneği, anlayışı nereye kadar futbola
dair her sorunun altından kalkabilir? Veya basın mensupları ve
hakemlerin sorumluluklarını yadsımayı yerleşik hale getirdiği bir
ülkede, futbolumuzun sadece futbolcuyla evrensel boyuta ulaşmasını ummak ve istemek gerçekle bağdaşır mı?
Cumhuriyet mi?
O halde futbolumuzun hayatımızı zenginleştiren bir nitelik kazanması, takım oyunu haline gelebilmesi için, takımın tüm elemanlarının saygı ve güven temelinde
bir uyum yaratması gerekiyor. Birbirine inanmayan, güvenmeyen, yardım
yerine birbirini çelmeleyen kesim ve kişilerden takım olur mu hiç? 'Basın yalan yazıyor' deniliyor. Gerçeklik payı da var. İyi de bu ülkeye tüm zamanların en iyi sol bek oyuncusu Carlos geldi. Yıllardır futbolun şairi Alex oynuyor Süper Ligimizde, Anelka, Hooijdonk, Ortega gelip geçti bu topraklardan. Gençlere ne dersler ve yetişkinlere de ne öyküler çıkacaktı onlarla yapılacak röportajlardan. Ama yıllardır basınla bu dünya yıldızları arasına ördüğü duvarı kaldırmıyor, medyanın elini kolunu bağlıyor Aziz Yıldırım. Oysa
ülkemizin en büyük gerçeği, heyecanı ve merakıdır, sevenini,
sevmeyenini ilgilendirir F.Bahçe. Disiplin ve düzene tamam. Ama orası
bir cumhuriyet ise disiplin ile diktatörlüğü birbirine karıştırmamak gerek.