ArenaFutbol | Futbol'a Dair Her Şey
Türk Ordusu Uyeol

Sitemizi REKLAMSIZ şekilde gezebilmek için, bütün bölümlere erişebilmek için ve tam anlamıyla faydalanabilmek için lütfen ÜYE OLUNUZ, eğer üye iseniz lütfen GİRİŞ YAPINIZ
ArenaFutbol | Futbol'a Dair Her Şey
Türk Ordusu Uyeol

Sitemizi REKLAMSIZ şekilde gezebilmek için, bütün bölümlere erişebilmek için ve tam anlamıyla faydalanabilmek için lütfen ÜYE OLUNUZ, eğer üye iseniz lütfen GİRİŞ YAPINIZ
ArenaFutbol | Futbol'a Dair Her Şey
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaGaleriLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Türk Ordusu

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Rebellious
No-Post !
Rebellious


Favori Oyuncu : Metin Oktay
Mesaj Sayısı : 14623
Puan : 258077
Rep : 2564
Yer : Ali Samiyen
Cinsiyet : Erkek
Kayıt tarihi : 19/08/09
Türk Ordusu I231076_gsli

Türk Ordusu Empty
MesajKonu: Türk Ordusu   Türk Ordusu EmptyPaz Haz. 06, 2010 5:54 am

Türk milleti gibi, Türk ordusunun da şanlı, şerefli bir tarihi vardır.
Türklerde siyasî hayat, orduyla birlikte doğmuş ve gelişmiştir.
Ordu-millet bütünlüğü, tarihin her devrinde değişmeyen bir gelenektir.
Türk tarihinin bu geleneği, Orta Asya’daki ana yurtlarında ve göçlerden
sonra dünya tarihinde önemli roller oynamıştır. Orta Asya’da kurulan Hun
İmparatorluğu, ilk Türk Devleti kabul edilir. Bunu, Göktürk ve Uygur
devletleri takip etmektedir.
Orta Asya’da hüküm süren Türk devletlerinin düzenli orduları vardı.
Süvari birlikleri, ordunun esasını teşkil ediyordu. Cesur ve cengâver
askerlere sahip bu ordular, Asya’ya hakim oldukları gibi, Avrupa’nın
içlerine kadar ilerlemişlerdir. Hun Türkleri, Hakan Mete’nin
kumandasında 400.000 süvariyle, M.Ö. 201’de Çin karargâhını kuşatmıştır.
Bunlardan sonra gelen Türk devletleri daha batıdaki topraklar üzerine
kurulmuştur. İslâmiyet'in yayılmasıyla, Türkler kitleler hâlinde
Müslüman olmuş, böylece İslâmiyet'in şerefi, Türklüğün asaletiyle yan
yana gelince tarihe şan veren büyük devletler kurulmuştur. Bu
devletlerin ordularının müşterek gayesi; İslâmiyet'i insanlara duyurmak,
onları dünyada ve ahirette rahat ettirecek bir yolu onlara bildirmek
olmuştur. 1040 yılındaki Dandanakan Savaşından sonra Oğuz Türkleri
tarafından kurulan Büyük Selçuklu Devleti ve 1071’de Malazgirt’te büyük
kuvvetlere sahip Bizans hükümdarı Diyojen’i yenen Alparslan, aynı
inançla hareket etmişlerdir. Büyük Selçukluları, Beylikler, Anadolu
Selçukluları ve Osmanlı Devleti zamanı takip etmiştir. Bu devletlerin
devamı ve ülkeler fethetmeleri, hep orduları sayesinde olmuştur. Bir
ideal için savaşan Türk orduları, tarih boyunca Asya, Afrika ve
Avrupa’da bayrak ve sancaklarını dalgalandırmışlar, inanç, örf ve
âdetlerinin o beldelerde yerleşmesinde öncülük etmişlerdir. Bu idealin
Allah tarafından kendilerine verildiğine inanan Türkler, tarih boyunca
bunu hiç kaybetmemişlerdir. Bu bakımdan, hiçbir zaman gelişi güzel
yapılmayan savaşlarda, milyonlarca Türk evlâdının kanı, katî surette boş
yere dökülmemiştir. Türk ordularını kıtadan kıtaya dolaştıran hep bu
ideal olmuştur.

Türkler, bulundukları her yerde, ıstırap çeken, hor görülen, yanlış
inançlara sapmış milyonlarca insanı korumuş, oralarda hak ve adaletin
temelini atmışlardır. Türk ordusunda; sömürü, soygun, katliam ve
ahlâksızlık yoktur. Aksine, insanlık, hamiyet, şefkat, hakka saygı ve
adalet vardır. Zalimlerin karşısında, mazlumların yanında, hakkın
müdâfii olan Türk ordusu, gittiği her yerde kurtarıcı olarak
karşılanmıştır.

Selçuklular; eski Türk onlu sistemi, ıkta sistemi, lüzumunda ücretli
askerler ve uclarda Türk beyliklerinin emrindeki Türkmenlerle muhteşem
bir ordu kurmuşlardı. Anadolu Selçuklularının askerî teşkilâtı da, Büyük
Selçuklu askerî teşkilâtı gibiydi. Maaşlı asker, hükümdarın maiyetinde
bulunurdu; bunlar yaya ve atlı olurlardı. Timarı olan askerle ümerânın
beslemeye mecbur olduğu asker, ordunun esasını teşkil ediyordu.

Ateşli silahların bulunmasıyla, Türkler bu yeniliği derhal askerî sahada
kullanmasını bildiler. Selçuklu ordusunda top kullanılmıştır.
Osmanlılar, kendilerinden önceki Türk devletlerinin ordularının kuruluş
teşkilatlarından istifade ederek kendilerine has bir ordu meydana
getirdiler.

Osmanlı Devleti, modern manâda ilk daimi orduyu Birinci Murad Han
zamanında Yeniçeri ordusu adıyla kurdu. Yeniçeri ordusu, disiplin,
cesaret ve teşkilât bakımından zamanının en mükemmel ordusu unvanını
kazandı. Osmanlılarda, 1389 yılında Kosova Muhârebelerine topçu birliği
katılmıştır. Fatih Sultan Mehmed Han zamanında Osmanlı ordusunda
topçuluk çok gelişmiş ve İstanbul’un fethi sırasında en ileri teknikte
toplar kullanılmıştır.

Osmanlı ordusu; Kapıkulu, Eyalet ve Deniz Kuvvetleri olarak üç kısımdı.
Kapıkulu askerleri; yaya sınıfından olan Yeniçeri, Cebeci, Topçu
ocaklarıyla, yine bir ocak olan Atlı Bölüklerden meydana geliyordu. Bu
iki sınıf asker, padişahın şahsına mahsus maaşlı merkez kuvvetleriydi ve
padişah nerede bulunursa onunla beraber bulunurlardı. Eyalet askerleri
ise başlıca Topraklı ve Timarlı Sipâhi denilen süvarilerle, Yaya,
Müsellem, Azab ve bir de Rumeli sınırlarındaki Akıncılardan meydana
gelmekteydi. Osmanlı Devleti, yaptığı fetihlerde timar usulünü
uygulayarak geliştirmiş ve bu suretle dirlik sahipleri, bırakılmış olan
bu gelir karşılığı, devletin korunmasını sağlayan ordunun bir kısmının
hazırlanmasını üzerlerine almışlardır. Timarlı Sipâhiler, her sancakta
bölüklere ayrılmışlardı. Her on bölük, Alay Beyinin komutası altında
toplanırdı. Alay Beyleri savaş olduğunda, bölgesindeki Sancak
Beylerinin, onlar da Şehzâdelerin veya Beylerbeyilerin komutası altında
sefere giderlerdi. Sipahilerin onda biri, sefer esnasında hem
bölgelerinin korunması hem de âsâyişin sağlanması ve giden
arkadaşlarının işlerini görüp, toprağın işletilmesi için sırayla
nöbetleşe ülkede kalırlardı.

Çaka Beyin İzmir’de tersane kurmasıyla Türklerde başlayan denizcilik,
Osmanlılar zamanında çok gelişti. On altıncı yüzyılda Türk donanmaları,
Akdeniz, Kızıldeniz ve Umman Denizinde serbestçe dolaşabiliyordu. Bu
yıllarda Osmanlı Devletinin Donanması; Devlet Filosu, Derya Beyleri
Filosu ve Garp Ocakları (Cezâyir, Tunus, Trablusgarb) Filosu olmak üzere
üç filodan kurulu bir kuvvet halindeydi. On sekizinci yüzyılda
duraklama devresine giren deniz kuvvetleri, 19. yüzyılda süratle makine
devrine geçti. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurulmasıyla zamanın deniz
kuvvetleri kuruluşuna geçilmiş, modern deniz araçları yapım ve alımına
devam edilmiştir.

On dokuzuncu asrın sonunda, 20. asrın başında dünya ordularında Hava
Kuvvetlerinin kurulması ve gelişmesi neticesinde Türk Hava Kuvvetlerinin
temelleri 1911 yılında atıldı. Balkan Savaşında ilk defa savaş görevi
yapan pilotlar, Birinci Dünya ve İstiklâl savaşlarında ellerindeki
imkânların azlığına rağmen, büyük hizmetlerde bulundular.

Daima düzenli, tertipli ve uzun ömürlü devletler kurma özelliğine sahip
olan Türkler, yurtlarında iç güvenlik ve huzurun sağlanması için
kanunlar koymuşlar ve teşkilâtlar kurmuşlardır. Göktürklere ait Orhun
Kitâbelerinde 'yargan' kelimesiyle ifade edilen bir zabıta teşkilâtının,
hakanın emrinde olarak, emniyet ve âsâyişi sağladığı bilinmektedir.

Büyük Selçuklularda Şahne ve Anadolu Selçuklularında Subaşı, zabıta
teşkilâtı ve faaliyetlerini yürüten sorumlu memuriyet ve makamlar
arasında bulunuyordu. Osmanlı İmparatorluğunda zabıta görevini yapan
kuruluşlar birleştirilerek 1846’da Serasker makamına bağlı Zaptiye
Müşirliği kurulmuştur. 1880 yılında Zaptiye adı Jandarma olarak
değiştirilmiştir.

Türk ordusunda, kanunlara saygı eksiksiz ve tamdı. Bunun yanında
geleneklere titizlikle riayet edilirdi. Osmanlı ordusunda, padişaha
büyük saygı duyulurdu. Onun büyük otoritesi sayesinde zaferlere
erişilirdi. Bunun yanında bayrağa saygı sarsılmaz askerî
geleneklerdendi.

Osmanlı ordusunun kuruluş ve yükselme devrinde tam uyguladığı görevi; iç
ve dış düşmana karşı devleti savunmaktır. Bu görevin mesuliyeti çok
ağır, başka işle uğraşmaya izin vermeyecek kadar kutsaldır. Ordu
politikayla uğraşmaz. Politikaya bulaşan ordu, devleti savunacağı yerde
politikacı olarak onu yıkacaktır. Osmanlı ordusunun politikaya karışması
1876 yılından sonra önü alınmaz bir hâle geldi. İlk defa subaylarda
başlayan bu hal, 1908 yılından sonra bütün orduya sirayet etti. Bâbıâli
Baskını, Balkan Harbi üniformaların siyaset meydanlarına asılmasına
sebep oldu. Bu ise ordunun mahvında, devletin yıkılmasında önemli rol
oynadı. İstiklâl Harbinde bundan arınan ordu, yıkılmayan inancıyla zor
şartlar altında istiklâlini yeniden kazandı.

Bilhassa 1950 yılından sonra modern silahlarla teçhiz edilen Türk
ordusu, her geçen gün gelişen silah teknolojisinden istifade ederek
kendini yenilemekte, dostlarına güven, düşmanlarına korku vermektedir.
Kanunî zamanında fevkalâde büyükelçi olan, amansız Türk-İslâm düşmanı
Baron Von Busbecq, Türk ordusu için şöyle diyor:

“Türk sistemini kendi sistemimizle mukayese ettiğim zaman, istikbalin
başımıza getireceği şeyleri düşünerek titriyorum. Bir ordu galip gelecek
ve payidar olacak, diğeri de mahvolacaktır. Çünkü şüphesiz, ikisi de
sağlam surette devam edemezler. Türklerin tarafında, kuvvetli bir
imparatorluğun bütün kaynakları mevcut; hiç sarsılmamış bir kuvvet var.
Sefer görmüş askerler, zafer itiyatları, meşakkatlere tahammül
kabiliyeti, birlik, düzen, disiplin, kanaatkârlık ve uyanıklık var.
Bizim tarafta ise, umumî fakirlik, hususî israf, sarsılmış kuvvet,
bozulmuş maneviyat, tahammülsüzlük ve idmansızlık var. Askerlerimiz
serkeştir, subaylarımız tamahkârdır. Disiplini hor görüyoruz.
Sebatsızlık, serkeşlik, sarhoşluk, sefahat, bizde bol bol mevcuttur.
Bütün bunların en kötüsü, düşmanın (Türklerin) zafere, bizim de hezimete
alışkın bulunmamızdır... Bizim askerlerimiz arasında olduğu gibi,
hiçbir tarafta bir sarhoşluk, cümbüş yâhut kumar gibi şeylere tesadüf
edemezsiniz. Türkler, kâğıt ve zar oyunu bilmezler...”

Meşhur İngiliz diplomatı Ricault, ordu-yu hümâyun ile Uyvar Seferine
katılmıştır. Müşahedelerini şöyle anlatır:

“...Ordugâhta en küçük bir gürültü ve münakaşa duymak mümkün değildir.
Halk, ordularının geçişi sırasında en ufak bir endişe hissetmez. Ordu
geçtiği yerde herşeyi peşin para ile satın alır, hanlarda geceleyen
asker parasını öder. Türk ordugâhında, kızlarına tecavüz edildiği için
şikâyete gelen anneler görmek mümkün değildir. Malının asker tarafından
yağma edildiğini, hoş olmayan herhangi bir davranışla karşılaştığını
söyleyerek şikâyete gelen de yoktur. Zira böyle şeyler olmaz. Bu düzen,
Türk ordusunu muzaffer kılmış ve imparatorluklarını muntazam şekilde
büyütmüştür. Biz Hıristiyanların ordularına ise şarap, Türk ordusunda
görülenlerin tamamen aksini husule getirmiştir...”

Aynı konuda Iorga ise şöyle demektedir:

“Bir Avrupa ordusunun bir ülkeden geçmesi, o ülkenin halkı için felâket,
bir Türk ordusunun geçişiyse saadetti. Halk, Türk ordusunun kendi
memleketlerinden geçmesini dört gözle beklerdi. Zengin Türk askerleriyle
geniş ölçüde alış veriş yaparlardı. Balkanlarda genç Hıristiyan
kızları, tek başlarına, mal satmak için, endişesizce Türk ordugâhına
girerlerdi. Aynı durum Avrupa orduları için hayal bile edilemezdi.

On sekizinci asrın başlarında ise Kont Bonneval; “Mâhir bir kumandan,
Türk askeri ile dünyayı bir kutuptan diğer kutba kat edebilir...”
demektedir.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.arenafutbol.org
 
Türk Ordusu
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» FM 10'daki en iyi Türk?
» Türk Ocakları
» NBA'de Türk hakem..
» turk shrek
» Maldivler'de bir Türk..

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
ArenaFutbol | Futbol'a Dair Her Şey :: AF Cafe :: Eğlence :: Hazır Ödev ve Tezler :: Tarih-
Buraya geçin: