ArenaFutbol | Futbol'a Dair Her Şey
Etkili Aİle İletişimi Uyeol

Sitemizi REKLAMSIZ şekilde gezebilmek için, bütün bölümlere erişebilmek için ve tam anlamıyla faydalanabilmek için lütfen ÜYE OLUNUZ, eğer üye iseniz lütfen GİRİŞ YAPINIZ
ArenaFutbol | Futbol'a Dair Her Şey
Etkili Aİle İletişimi Uyeol

Sitemizi REKLAMSIZ şekilde gezebilmek için, bütün bölümlere erişebilmek için ve tam anlamıyla faydalanabilmek için lütfen ÜYE OLUNUZ, eğer üye iseniz lütfen GİRİŞ YAPINIZ
ArenaFutbol | Futbol'a Dair Her Şey
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaGaleriLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Etkili Aİle İletişimi

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Rebellious
No-Post !
Rebellious


Favori Oyuncu : Metin Oktay
Mesaj Sayısı : 14623
Puan : 258171
Rep : 2564
Yer : Ali Samiyen
Cinsiyet : Erkek
Kayıt tarihi : 19/08/09
Etkili Aİle İletişimi I231076_gsli

Etkili Aİle İletişimi Empty
MesajKonu: Etkili Aİle İletişimi   Etkili Aİle İletişimi EmptyÇarş. Haz. 09, 2010 12:08 am

Değerli anne babalar, Her zaman bilinen bir söz vardır:" Eğitim ailede
ba-şlar" Gerçekten de çocuğa aile içinde gereken beceri-leri
kazandırmaya çalı-şıyoruz. Ama ne kadarını ve nasıl. Zaten önemli olanda
"Nasıl" sorusunun cevabı. Her aile başarılı çocuklar yetiştirmek ister.
Bunun için çocuklarına mümkün olduğunca iyi bir gelecek sağlamaya
çalışırlar. Onları iyi okullarda okut-mak ister, bunun için de aile
varını yoğunu ortaya koyar, tüm özverisini ço cuğuna verir. Ancak
yadsınan bir konu vardır ki oda çocuğun na-sıl sağlıklı bir kişilik
gel-iştireceğidir. Aslında ha-yatta her şey başarı değildir. Önemli olan
ço-cuğun içinde bulunduğu dönemi nasıl atlattığı, na-sıl bir kimlik
oluştur-duğudur. Çocuk aileyi yansıtır. Aile içindeki bireylerin kişilik
yapısı çocuğun kişiliğini şekillendirir. Yani aile iletişim
becerilerini kullanmazsa çocukta iletişim becerilerini kullanamaz.
Dolayısıyla çocuk hem ailede hem de sosyal çevrede sürekli çatışma içine
girer. O halde aile çocuğa nasıl eğitim vermeli, çocukta nasıl sağlıklı
bir kişilik oluşturabilmelidir? Elbette ki her anne baba çocuğunu en
iyi şekilde yetiştirmek ister. Çocuğuna iyi niyetle yaklaşmaya çalışır.
Ama Burada ailenin vereceği iyi bir eğitim, çocuğuyla kurduğu sağlıklı
iletişim becerilerini kullanmasına bağlıdır. Bu sağlıklı iletişimi
çocukla kurabilmek için önce onu tanımak ve onun temel gereksinimlerine
saygı duymak gerekir. Aile bir ilişkiler sis-temidir. Aile demekle neyi
kastediyoruz? Soyut an-lamda kişiler arası ilişkileri içeren belli
kuralları olan bir düzendir. Aile sistemi dediğimiz zaman aile içindeki
bireylerin birbirleriyle nasıl etkileşimde bulunduklarını düzenleyen
kuralların tümünü kastederiz.
Her birey kendi benlik tanımlaması içinde ailenin tüm düzeninden ciddi
biçimde etkile-nir. Çocuk, aile içi ilişkileri benimsemiş ya da en
azından kanıksamışsa, koşullar ola-nak sağladığında, alıştığı türden bir
aile ortamını yaratmaya girişir. Daha doğrusu koşullarını ve
olanaklarını kendi bildiği aile türünden bir aile yaratacak biçimde
kullanır. Bu nedenle babası alkolik olan bir kız (babasıyla bu yüzden
ciddi sorunlar yaşamış olsa bile) alkolik bir adamla evlenebilir; annesi
tarafından ilgi, sevgi görmemiş, yalıtılmış bir erkek ise (yıllarca
annesinin bu tutumundan ötürü rahatsızlık duymuş olsa bile) an-neleri
gibi duygusal yönden soğuk kadınlarla evlenebilirler. Aile içindeki
roller böylece kuşaktan kuşağa kendi kendini yineleyebilir.
Ailenin Temel Gereksinimleri
1. Değerli olma duygusu: Aile içindeki etkileşim çocukları ya "ben
değerliyim" ya da "değersizim" duygusuna götürür. Bu gereksinim aile
içinde yerine getirilmezse çocuk her türlü davranışla bu duyguyu elde
etmeye çalışır. Ergenlik çağındaki erkek çocukların çete kurarak çoğu
kez ölümle sonuçlanan çatışmaları da, kendilerini önemli görmeyen aile
ortamlarına bir tepki olarak yorumlanır. "Ben değerliyim" duygusunu aile
içinde elde eden birey kendisini kanıtlamak için aşırı davranışlarda
bulunmaya gerek duymaz.
2. Güven ortamı: Aile içindeki bireylerin emniyette olduğu, dışarıdaki
tehlikeli olayların aile içine girmeyeceği duygusu, bu gereksinmenin
temel nedenidir. Eğer çocuk ev içinde kendisini güven içinde bulmuyorsa
çocuk ailenin dışında bir yere yönelir. Aile ile olan bağlarını koparır.

3. Yakınlık ve dayanışma duygusu: Aile içinde temel güven ve dayanışma
varsa aile dışında bireyin karşılaştığı stres getirici olumsuz olaylar
yıkıcı etkisini pek göstermez. Güven duygusunun baskın olduğu aile dış
dünyanın yaratmış olduğu sıkıntı ve kaygılarından kendisini kurtarır. Bu
tür aile içinde olan kimseler kendilerine olduğu gibi çevresine de
güvenirler. Eğer aile içinde güven ve dayanışma sağlanmamışsa bu
in-sanlar yoğun stres ve gerginlik yaşarlar. Bu kişiler kendilerine dahi
güvenemezler. Dolayısıyla çevresinde yakın ilişkiler kuramazlar.
4. Sorumluluk duygusu: Aile sistemi içindeki anne ve babalar davranış ve
sözleri ile sorumluluk duygusunu ifade ederler. Aile içinde sadece anne
baba değil herkes sorumluluk duygusunu paylaşır. Elbette ki çocuklara
yaşları oranında sorumluluk yüklenmelidir. Tüm sorumluluğu kendi üzerine
alan, çocuğunu sorumluluktan kurtaran anne ve babalar kendi yaşamını
biçimlendirmekten aciz sürekli başkalarının yönetiminde olmaya alışık
bireyler yetiştirirler. Bu tür tutumlar sonucunda yetişmiş bireyler
yaşamlarında yer alan olaylardan sürekli başkalarını sorumlu tutarlar.
Gelişimsel dönemi göz önüne alınarak çocuğun odasını toparlaması, ev
işlerine yardım etmesi gibi konularda sorumluluğu sağlanabilir. Bunu
yaparken kız ve erkek işleri kesin çizgilerle ayrılmamalıdır.
Çocuklarımızdan biz sorumluyuz. Bu sorumluluklarımızı unutmazken onlara
da sorumluluk duygusunu küçük yaşlarda kazandırmaya çalışmalıyız.
5. Zorluklarla mücadele ederek onların üstesinden gelmeyi öğrenme:
Çocuğa her şey hazır verilmemelidir. Sorumluluk duygusunun gelişimi ile
ilgili anlatılanlar zorluklarla mücadele etme ile ilgilidir. Çocuğun
içinde bulunduğu gelişimsel dönem göz önünde bulundurularak çocuk kendi
sorunları ile baş başa bırakılmalıdır. Bu durum onların zor sorunları
ile mücadele ederek, uğraşmasına olanak vermek, kendisine güvenli sorun
çözme becerileri gelişmiş bireyler olarak yetişmeleri için gereklidir.
Karşılaştığı her zorluğa aşırı yardım eden ana babaların çocukları
sürekli başkalarına muhtaç, kendilerine güvensiz olur. Böyle kişiler
yeteneklerini keşfedemezler.
6. Mutluluk ve kendisini gerçekleştirme ortamı: Aile ortamı bir mutluluk
ortamıdır. Şimdiye kadar anlatılan gereksinimlerin karşılanması mutlu
olmayı getirir. Evde değerli olduğu duygusunu tadan birey mutlu olur ve
yaptığı şeylerden doyum alır, kendini gerçekleştirme olanağı bulur.
7. Sağlıklı manevi yaşamın temellerini oluşturma ortamı: Katı din
kuralları altında yetiştirilmiş çocuk sürekli yargılanacağı,
cezalandırılacağı korkusunu yaşar. Kendi yaşantı ve deneyimlerini
zenginleştirecek iç ve dış dünyasını araştırıp keşfedeceği yerine körü
körüne itaati, kendi düşünce ve duygularından utanmayı öğrenir. Sağlıklı
manevi yaşam ailenin çocuğuna verebileceği en önemli süreçtir. Sağlıklı
bir manevi temeli olan insanlar kendisi ile barışık, insan ilişkileri
olumlu ve kuvvetli saygılı bireyler olarak yetişirler.
Korunması Gereken Beş Temel Özgürlük
1. Şimdi ve burada olanı duyma ve görme (algılama) özgürlüğü
2. Kendi düşündüğünü olduğu gibi ifade edebilme özgürlüğü
3. Kendi duygularını olduğu gibi ifade edebilme özgürlüğü
4. Kendi arzularına göre bir şeyi isteme ya da reddetme özgürlüğü
5. Olmak istediği yönde gelişerek kendi özünü gerçekleştirme özgürlüğü
Rıchard Bach'ın Martı adlı romanından özet olarak alınan aşağıdaki
cümlelere bir göz atalım:
"Uçmak, bir martının en doğal hakkıdır. Özgürlük ise, var oluşun bir
parçasıdır. Boş inançlar olsun, gelenekler olsun, özgürlüğü kısıtlayan
ne varsa, kaldırıp atmak gerek. Tek gerçek yasa, özgürlüğü sağlayan
yasadır. Başka yasa yoktur. Tek ilke, sınırlılıklarımızı sırayla ve
sabırla yenmeye çalışmaktır."
"Her martıda gerçek martıyı görmeye çalışmalı, her birinin içindeki
iyiyi bulup çıkarmalı ve bunu onlara da göstermelisin. Gerçek sevgi
budur işte. Onu bir kez tattın mı, asla vazgeçemezsin."
"İnsan ancak yüreğiyle baktığı zaman doğruyu görebilir. Gerçeğin mayası
gözle görülmez." "Tanrım bana değiştiremeyeceğim şeyleri kabul etmek
için 'SÜKÛNET', değiştirebileceklerimi değiştirmek için 'CESARET',
ikisini birbirinden ayırabilmek için de 'AKIL' ver!"
Barry Spilchuk
Aile İçi İletişim
Etkili iletişimin temelinde bireyin kendisini tanıması, kendi
değerlerinin ve tutum-larının farkında olması ve kendine güven yatar.
İyi bir iletişimci ipuçlarını anında görür (jestler, mimikler, beden
duruşu) ve onları gerçekçi olarak değerlendirir.
İletişim Engelleri
1. Emir vermek, Yönlendirmek:
Builetiler kişinin duygularının önemsiz olduğu mesajını verir. Kişi
diğer kişinin istediğini yapma zorunluluğunu hisseder.
2. Uyarmak, Gözdağı vermek: Bu iletiler de emir verme ve yönlendirmeye
benzer; ancak kişinin vereceği yanıtın karşılığı olacak tümceleri de
içerir. Kişinin istek-lerine saygı duyulmadığı mesajını verir. Bu durum
kişide öfke ve düşmanlık yaratır.
3. Ahlak dersi vermek: Bu tür ilişkilerde otoritenin ve zorunlulukların
gücü kişiye karşı kullanılır. "Yapmalısın, etmelisin" mesajlarını iletir
ve bireyi karşı koymaya zorlar.
4. Öğüt vermek ve çözüm önerileri getirmek: Kişinin sorunlarını kendi
kendisine çözeceği yeteneğinin olmadığına inanıldığını gösterir.
5. Öğretme, nutuk çekme, mantıklı düşünceler önerme: Bu durum aile
içinde o anda herhangi bir sorun yokken çocuklar tarafından kabul
edilebiliyor; ancak, so-run anında bu durum kabul edilmiyor ve daha
fazla çatışmalara neden oluyor. Man-tıklı düşünceler önerme çocuğun
mantıksız ve bilgisiz olduğuna dair mesaj iletir.
6. Yargılamak, eleştirmek, suçlamak, aynı düşüncede olmamak: Bu iletiler
ço-cuk üzerinde diğerlerinden daha fazla olumsuz etki yapar. Bu
değerlendirmeler çocuğun benlik saygısını düşürür. Çocuk-lar hakkında
yapılan olumsuz değer-lendirmeler çocuğun kendisini değersiz, yetersiz
görmesine neden olur.
7. Övmek, aynı düşüncede olmak, olumlu değerlendirmeler yapmak: Genel
inanç olarak bu durumun çocuğa zarar vereceği hiç düşünülmez. Çocuğun öz
imgesine uymayan değerlendirmelerin yapılması çocukta kızgınlık
yaratır. Çocuklar bu iletileri anne babanın kendi-lerini yönlendirme ve
isteğini yaptırma girişimi için kurnazlık olarak yorumlarlar. "Siz böyle
söyleyince sanki ben daha çok mu çalışacağım?" gibi düşünürler. Övgü
ise başkalarının yanında yapılıyorsa çocuğu utandırır. Aşırı övgü
sonucunda çocuk buna alışır ve övülmeye gereksinim duymaya başlar.
8. Ad takmak, alay etmek: Çocuğun benlik saygısı üzerinde olumsuz etki
yapar.
9. Yorumlamak, analiz etmek, tanı koymak: Bu durum çocuğun konuşmasını,
kendi duygularını ifade etmesini engeller.
10. Güven vermek, desteklemek, avutmak, duygularını paylaşmak: Anne
babalar çocuklarının duygularını tam olarak anlamadıklarında ortaya
çıkar. Böyle bir durumda sorun hiç yokmuş gibi algılanıp avutma
eğilimine gidilir."Üzülme yarın her şey düzelecek, kendini daha iyi
hissedeceksin." gibi mesajların verilmesi çocuğun önemsenmediği hissini
verir.
11. Soru sormak, sınamak, sorgulamak: Çocuk sorgulanıyor hissine
kapıldığında bu durum onda güvensizlik, kuşku oluşturur. 12. Sözünden
dönmek, oyalamak, alay etmek, şakacı davranmak, konuyu saptırmak: Böyle
iletiler yüzünden çocuk anne babasının onunla ilgilenmediğini,
duygularına saygı göstermediğini; belkide onu dışladığını, dikkate
almadığını düşünür. Çocuklar sorunlarını dile getirdiklerinde çok
ciddidir. Şaka ve espriyle karşılık vermek onları incitebilir ve
itilmişlik, kenara atılmışlık duygusunu verir.
Ana Babalar 12 İletişim Engelini Kullanınca...
1. "Benim oğlum okulu bırakamaz. Buna izin vermem." EMİR VERME,
YÖNLENDİRME 2. "Okulu bırakırsan benden para mara bekleme." UYARMA,
GÖZDAĞI VERME
3. "Okumak herkese nasip olmayan ödüllendirici bir deneyimdir." AHLAK
DERSİ VERME 4. "Ödevini yapmak için neden bir program yapmıyorsun?" ÖĞÜT
VERME, ÇÖZÜM GETİRME
5. "Üniversite mezunu lise mezunundan yüzde elli fazla kazanır." NUTUK
ÇEKME, ÖĞRETME
6. "Uzak görüşlü değilsin. Düşüncelerin henüz yeterince olgunlaşmamış."
YARGILAMA, ELEŞTİRME, SUÇLAMA
7. "Her zaman gelecek için umut veren iyi bir öğrenci oldun." ÖVME
8. "Hippi gibi konuşuyorsun." AD TAKMA, ALAY ETME
9. "Çaba göstermediğin için okuldan hoşlanmıyorsun." YORUMLAMA, ANALİZ
ETME 10. "Duygularını anlıyorum, ama son sınıfta daha iyi olacak." GÜVEN
VERME, DUYGULARINI PAYLAŞMA
11. "Eğitimsiz ne yapacaksın? Nasıl geçineceksin?" SINAMA, SORU SORMA,
SORGULAMA
12. "Yemekte sorun istemiyorum." KONUYU SAPTIRMA
Bu alıştırma çocukta sorun olduğunda ana babanın tipik tavrının iletişim
engelli sözler söylemek olduğunu göstermiştir. Bu tür yanıtlar çocuktan
gelecek bir sonraki iletişimi engeller; ana-baba çocuk ilişkisi gibi
çocuğun benlik saygısını da olumsuz engeller. Çocuklar üzerinde
aşağıdaki olumsuz sonuçları oluşturma tehlikesi taşır:
oKonuşmalarını engeller
o Savunmaya geçirir, kavgacı yapar, karşı saldırıya yöneltir
o Yetersiz olduklarını hissettirir
o Kızdırır, küstürür
o Oldukları gibi kabul edilemedikleri duygusunu uyandırır
o Sorunlarını çözmede kendilerine güvenilmediğini hissettirir
o Anlaşılmadıklarını hissettirir
o Duygularının yersiz olduğunu hissettirir
o Kızdırır, yılgınlığa uğratır
o Sorgulanıyor duygusunu yaratır
o Anne ve babasının kendisiyle ilgilenmediği duygusunu uyandırır.

Peki ne yapmak gerekmektedir. İleri ki bölümde ayrıntılı olarak
açıklanan "Etkin dinleme yöntemi"ni kullanmak ilişkilerimizde oldukça
yarar sağlamaktadır.
Aile Kuralları
Her aile gerek açık gerekse kapalı olarak kurallarını belirlemiştir.
Sağlıklı ailede kurallar gizli değil açık olarak belirlenmiştir. Aile
içindeki bireyler birbirlerinin iyi tanırlar, duygular karşılıklı olarak
hissedilir. Evde eşitlik söz konusudur. Mutlaka ki zaman zaman her evde
küçük de olsa çatışmalar yaşanır. Hiç çatışma yaşanmayan bir evde büyük
olasılıkla maskeler takılıdır. Yani sosyal maskeler ileti-şimde
bulunuyordur. Çatışma uzun süreli ilişki içinde olan kişiler arasında
doğal olarak ortaya çıkar. Önemli olan çatışmanın çıkmasını önlemek
değil, çatışma çıktığı zaman kişilerin birbirleriyle nasıl etkileşim
kuracağının bilinmesidir. Aralarında çıkan çatışmayı birbirlerini
kırmadan çözebilme becerisini gösteren çiftler sağlıklı bir aile kurar.
Sağlıklı Bir Ailede Sorunları Çözmek İçin Kullanılan Yöntemler:
oDuygu ve düşünceler olduğu gibi,abartılmadan ortaya konulmalıdır (Bu
tutuma kendine güvenli ve kendine saygılı tutum diyoruz. Bu tutum içinde
olan kişiler hem kendilerine hem de baş-kalarına saygı gösterirler.)
oSorunlar şimdiki bağlam içinde ele alınmalı ve eski birikimler işin
içine so-kulmamalıdır oKesinlikle öğüt verme kullanılmamalı, davranışlar
somut bir biçimde ayrıntılı olarak ele alınmalıdır.
oYargılamaya gidilmemeli, kişiler kendi duygu ve düşüncelerini ifade
edebilmeli-dirler.
o Duygu ve düşünceler, ne az ne eksik, olduğu gibi olduğu gibi ifade
edilmelidir; karşısındakinin ne beklediğine ya da en mükemmel olması
gerektiğine göre ifadeler aranmamalıdır.
oKonunun özü ile konuya ilişkin olmayan ayrıntılar birbirinden ayırt
edilmelidir. Örneğin siz çocuğunuza "iki saat geciktin" dediğinizde,
çocuğunuz size: "hayır bir saat kırk beş dakika geciktim" dememelidir.
oSorun çözmede etkin dinleme kullanıl-malıdır.
oBelirli bir zaman konusu içinde ancak bir çatışma üzerinde durulmalı,
başka çatışma konuları çatışmaya katılmamalı.
Örneğin: "hem geç kalıyorsun hem de bana yardım etmiyorsun" diyerek iki
konuyu birden ortaya atmamak gerekir.
Birinin haklı çıkması yerine her iki ta-rafın da anlaşabileceği bir
çözüme yönelmek gerekir. "ben haklıyım, sen yan-lış hareket ediyorsun"
tarzında davran-mamak gerekir. Diyalog, "onların konuşması, bizim yanıt
vermemizdir." veya yanıt vermeyip bir gülümsemeyle -ama bildiğini ifade
eden bir gülümsemeyle-başımızı sallayarak sorunlarını anladığımızı, tam
olarak anladığımızı ve karşılıklı konuştuğumuz takdirde sorunu
çözebileceğimizi anlamalarını sağlamamızdır. Çünkü, birisiyle konuşmak,
yani diyalog, güven oluşturur ve güven de bizim her şeyden çok
gereksinimimiz olan şeydir. Stefan Haym
Sağlıksız Ailede Gizli Kurallar:
Sağlıksız ailede kurallar bilinçaltındadır. Gizli ya da açığa
çıkmamıştır. Bu kuralları kimse tartışamaz. İşte sağlıksız ailede
geçerli olan kurallar şunlardır:
1. Denetleme: Çocuk duygu ve düşüncelerini ifade ederken hep korku
içindedir. Ya da duygularını ifade edemez, bastırır. Söyleyeceklerini
hep önceden kestirmek zorun-dadır. Kendiliğinden ortaya çıkan davranış
kötüdür, affedilmez. Bu tür ailelerde sağ-lıklı bir güven ortamı söz
konusu değildir.
2. Mükemmeliyetçilik: Yapılan her işte, girilen her sınavda kişinin
mükemmel ol-ması beklenir. Her şey göstermeliktir, başkasının beğenmesi
için yapılır. Mükemmeli-yetçilik kişinin kendi gerçeğinin hiçbir değeri
olmadığını kendi düşünüş ve değer-lendirilişinin önemsiz olduğunu ifade
eder. Bu ortamda yetişen çocuğun temel duygusu umutsuzluktur.
Kendilerini değersiz, yetersiz bulurlar.
3. Suçlama: Suçlama olayları olduğu gibi kabul etmemenin bir sonucudur.
Yapılan suçlamalar her şeyin denetim altında tutulması gerektiği ve
yapılan her şeyin mükem-mel olmasının zorunlu olması gerektiğini ortaya
çıkarır. Bu durum ise kişide kaygı ve utanç duygularını yaratır.
4. Beş temel özgürlüğün inkârı: Sağlıksız ailede kişilerin doğal olarak
geliş-tirdikleri algılama, duygu, düşünce, davranış, arzu ve amaçları
inkâr edilir. "İçinden geldiği gibi değil; mükemmeliyetçi kurala uyarak,
başkalarının senden beklediği biçimde algıla, duygulan, düşün,davran,
arzu et, ve amaç edin." Bu durum kişinin kendi gerçeğini inkâr etmesine
neden olur. Böylece kişi tamamen dışa bağımlı, kendi iç dünyasıyla
ilişkisi kopuk, robot gibi yaşar. Böyle bir kişinin mutlu olması da söz
ko-nusu olmaz.
5. Konuşmanın yasak olması: Sağlıksız bir ailede özellikle çocukların
duygu ve düşüncelerini ifade etmesine olanak verilmez. Bu durum
çocuklarda değersizlik duygularına neden olur.
6. Küskünlük ve kırgınlıkların sürdürülmesi: Aile içindeki kırgınlık ve
küskün-lüklerin sürdürülmesi, kişilerin birbirlerini anlamasını ve
sorunun çözülmesini engeller.
7. Kimseye güvenmeme: Sağlıksız bir ailede kimse kimseye güvenmez.
Aslında güven var gibi görünse de temelde güvensizlik vardır. Sağlıksız
ailede yetişen kişi kim-seden saygı ve gerçek sevgi görmediği için
kimsenin kendisine yardım edemeyeceğine inanır. Yardım etmek
isteyenlerin "mutlaka art düşüncesi vardır, çıkarı vardır" diye düşünür.
Sağlıksız ailede yetişen kişilerin kendilerine güveni olmaz. Bu kişiler
genellikle dıştan denetimli bireyler olurlar.
Dinleme Becerileri Edilgin dinleme (sessizlik):
http://www.odevforum.com
Karşısındakinin konuşmasına olanak tanıma. Edilgin dinleme kişiye:
oDuygularını duymak istiyorum. oDuygularını kabul ediyorum. oBenimle
paylaşmak istediğin konuda vereceğin karara güveniyorum. oBu senin
sorunun, sorumlu sensin." gibi güçlü mesajları verir. Kabul ettiğini
gösteren tepkiler: Sessizlik iletişimi engellemekle birlikte çocuğa
kabul edilmediği izlenimini de verebilir. Ona sessizce dinlerken yanlış
anlamalara neden olmamak için gerçekten tüm dikkâtimizi verdiğimizi
göstermeliyiz. Bunu yapmak içinse karşımızdakine sözlü ve sözsüz
mesajlar iletmeliyiz. "Hı hı, evet, seni anlıyorum..." gibi sözlü
mesajlarla; baş sallama, jestler ve mimiklerle, beden duruşu gibi sözsüz
mesajlarla karşımızdakine gerçekten onu dinlediğimiz hissini vermemiz
gerekir. Konuşmaya açık davet: Çocuklar sorun ve duygularını dile
getirmekte güçlük çekerler. Konuşmak için yüreklendirilmek isterler. Şu
örnek cümlelerle konuşmaya davet sağlanabilir:
o O konuda konuşmak ister misin?
o Bu olay karşısında neler hissettin?
o Bana örnek verir misin?
o Bu konuda neler düşünüyorsun?"
Etkin dinleme: Etkin dinlemede kişinin söylediklerinin gerçek
anlamlarının kavranması gerekir. Etkin dinleme çocukların duygu
boşalımına yardım eder. Çocukların duygularını keşfetmelerine yardımcı
olur. Etkin dinleme çocukların olumsuz duygulardan korkmamalarına yardım
eder, ana - baba - çocuk arasında sıcak bir dostluk geliştirir.
Duyulduğunu ve anlaşıldığını bilmek öylesine hoş bir duygudur ki,
konuşan dinleyene karşı bir yakınlık duyar. Çocuklar sevgiye tepki
verirler. Kişi empati kurup doğru olarak dinleyince karşısındakini
anlar. Bir anlamda kişi kendisini karşısındaki kişinin yerine koyar.
Empati kurmayı öğrenen anne ve babalar çocuklarına daha fazla anlayış
gösterirler.
Etkin Dinleme İçin:
oÇocuğun söylediğini duymak istemelisiniz. Bu onun için zaman ayırmak
anlamına gelir. Zamanınız yoksa bunu çocuğunuza söylemelisiniz.
oO andaki soruna yardımcı olmayı gerçekten istemelisiniz. İstemezseniz
isteyinceye kadar bekleyin.
oDuyguları ne olursa olsun, sizin duygularınızdan ne denli farklı olursa
olsun onun duygularını gerçekten kabul etmelisiniz.
oÇocuğun duygularını tanıdığına, onlarla baş edebileceğine ve
sorunlarına çözüm bulma yeteneğine tam olarak güvenmelisiniz. Bu güveni
çocuğunuz sorunları kendi başına çözdüğünü gördükçe kazanacaksınız.
oDuyguların sürekli değil, geçici olduğunu anlamalısınız. Duygular
geçicidir. Çocuğunuzu diğerlerinden farklı ayrı bir birey olarak
algılamalısınız. Bu "ayrılık" çocuğun kendi duygularının olmasına,
nesneleri kendisine göre algılamasına "izin" vermenize destek olur.
"Ayrılık"ı, yalnızca hissetseniz bile çocuğa yardımcı olabilirsiniz.
Çocuğun sorunları olduğunda onun yanında olmalı ancak karışmamalısınız.
Etkin dinlemenin en uygun zamanı çocuğun sorunu olduğunu gösterdiği
andır. Ana-babalar çocuklarının duygularını dile getireceklerini
hissedecekleri için çoğunlukla bu anı kolaylıkla yakalayacaklardır. Tüm
çocukların öğretmenleri, arkadaşları, ana- babalarıyla, kardeşleri hatta
kendileri ile ilgili problemleri olabilir. Bu sorunlar onların stres
yaşamalarına neden olabilir. Bu tür sorunların çözümü için yardım alan
çocuklar daha kendine güvenli ve daha güçlü olurlar. Yardım almayanlarsa
duygusal açıdan sorunlar yaşarlar. Etkin dinlemenin uygun zamanını
bilmek için ana-babaların "bir sorunum var" türünden tümceleri duymaya
açık olmaları, ancak önce çok önemli olan "SORUN KİMİN?" ilkesini
bilmelidirler
Ana-baba-çocuk ilişkisinde 3 durum vardır:

1.Çocuğun herhangi bir gereksinimi engellenmişse sorunu var demektir.
Çocuğun o anki davranışı anne-babanın gereksinimini karşılamasına somut
bir biçimde engel yaratmadığı için sorun ana-babanın değil, SORUN
ÇOCUĞUNDUR.
2.Çocuğun gereksinimleri engellenmeyip karşılanmakta ve davranışı
anne-babasının gereksinimini karşılamada somut bir engel de
yaratmamaktadır. Bu nedenle ilişkide SORUN YOKTUR.
3.Çocuğun gereksinimleri karşılanmakta ancak davranışı anne-babasının
gereksini-minin karşılanmasını somut bir biçimde engellemektedir. Şimdi
SORUN ANNE-BABANINDIR.
Çocuğun sorunu olduğu zaman anne-babanın ETKİN DİNLEMESİ için en uygun
zaman-dır. Ancak sorun anne babadayken uygun değildir. Çocuk sorun
yaşıyorsa etkin dinleme ile onun kendi sorunlarına çözüm bulmasına
yardım edebilirsiniz. Etkin dinlemenin aşırı kullanılması ya da uygun
zamanda ve durumda kullanılmaması işlerlik sağlamaz. Bu nedenle daha
öncede belirtildiği gibi zamanlamanın ve koşulların sağlanması gerekir.
Ben Dili:
Genellikle anne ve babalar iletişimde "sen dili" ni kullanıyorlar. Sen
iletileri duygu ifade etmez. Genellikle emir verme yargılama, öğüt verme
gibi iletişim engellerini içerir.
Örneğin:
o Konuşma artık
o Yapmamalısın
o Dersine çalışmazsan
o Yaramazlık yapıyorsun
o Bebek gibisin
o Dikkat çekmek istiyorsun
o Daha iyi öğrenmelisin......
Ana-baba çocuğun davranışını kabul etmediği zaman o davranış nedeniyle
ne hissettiğini çocuğa söylerse ileti "SEN İLETİSİ"nden "BEN İLETİSİ"ne
dönüşür. Yani ben dilinde duygular konuşur. oEğer bugün çok yaramazlık
yaparsan ben çok üzülürüm oAkşam yemeğini zamanında yetiştiremeyeceğim
diye endişeleniyorum. oYorgun olduğum zaman canım oyun oynamak istemiyor
Gerçekten de uyguladığınız takdirde çocuktan beklediğimiz davranışların
oluşma-sında "ben dili"nin ne kadar etkili ve doğru bir iletişim aracı
olduğunu göreceksiniz. Ben dili çocuğun ana babasının kabul edemediği
davranışını değiştirmesinde daha etkili olduğu gibi çocuk - ana baba
ilişkisi için de daha sağlıklıdır. Ben dili çocuğu direnmeye, isyan
etmeye yöneltmez. Örneğin dışarı çıkmak için direnen bir çocuğa: "Hayır,
hemen odana git, sokağa çıkamazsın" demek mi doğrudur; yoksa "hava
karardığı için sokağa çıkman beni endişelendiriyor. Bu yüzden gitmeni
istemiyorum ama, yarın erken saatte arkadaşla-rınla birlikte olmana izin
verebilirim." demek mi doğrudur? Tabii ki ilk cümle sen iletilerini
içerdiği için çocukta bir direnme ya da isyana yol açacaktır. Ancak
ikinci cümlede duyguların ifadesi söz konusu olduğu için ben dilini
kullanmak daha etkilidir. Çünkü ben dili davranışı değiştirme
sorumluluğunu çocuğa devreder.
Sorun Çözme Becerisi
Rıchard Bach'ın Mavi Tüy adlı romanından sorun ile ilgili bazı sözler:
"Kendisinden kaçmayı gerektirecek kadar büyük hiç bir sorun yoktur. Sana
hiç bir katkısı olmayacak nitelikte bir sorun yoktur. Sana
kazandıracaklarına ihtiyacın olduğu için sorunları ararsın." "Eğer
mutluluğun başkalarının tavrına bağlıysa, senin de sorunun var
demektir." "İyi yada kötü yoktur, bizi mutlu edenler veya mutsuz edenler
vardır sadece." "Eğer dostluğumuz zaman ve uzaklıkla sınırlıysa, o yok
demektir. Zaman ve uzaklıkla sınırlı olmayanı yaşıyoruz biz. Uzaklığı
yenince hep aynı yerdeyiz, zamanı yenince hep aynı anın içindeyiz.
Böylece her an için birlikte olacağımızı düşünmedin mi?" "Kızgınlık ve
öfke duygusu, farkında olunan ya da olunmayan çatışmalardan kaynaklanır.
Sadece kısa süreli duygusal gerginlikleri değil uzun süreli çatışmaları
çözmek de, yaşamın önemli bir parçasını oluşturur." Çatışma değişik
nedenlerden kaynaklanabiliyor. Çatışmaların çözümüne iki temel tutum
içinde yaklaşılabilir.
1.Ben kazanacağım, o kaybedecek. (KAZAN / KAYBET)
2.Her ikimizin de sonuçtan memnun olması gerekir. (KAZAN / KAZAN ya da
KAYBEDEN YOK yaklaşımları).
Kazan / Kaybet Yaklaşımı:

İki kişiden biri varılan sonuçtan hoşnut kalmaz. Bu tutumda en güçlü
olan, hileli davranan kazanır. Bu yöntem beraberinde karşılıklı
ilişkilerde güvensizliği getirir. Karşısındakini kaybetme pahasına
tartışma taraflardan birince kazanılır. Kaybeden Yok Yaklaşımı: Bir
çatışma konusu ortaya çıktığı zaman, taraflardan her biri sadece kendi
isteğinin yapılmasına olanak verecek bir çözümde ısrar edecek yerde, her
ikisi de yaratıcı bir biçimde iki tarafı birden tatmin edecek bir çözüm
yolu bulmaya çalışırlar. Çatışmayı çözebilecek değişik yollar düzenli
bir biçimde gözden geçirilerek bu gerçekleştirilebilir.
Sorun çözebilmek için kullanılabilecek aşamalar:
1.Birinci aşama: ÇATIŞMAYI TANIYIN: Sizce sorun nedir? Bu konuda
kendinizi nasıl hissediyorsunuz? Burada "BEN DİLİ" kullanmayı ve her
ikinizi de memnun edecek bir çözüme ulaşma tutumu içinde olduğunuzu
belirtmeyi ihmal etmeyin.
2. İkinci aşama: BİR ÇOK ÇÖZÜM YOLU ORTAYA KOYUN: Beş yada on dakika
gibi belirli bir zaman süresi içinde aklınıza gelen çözümleri. İyi ya da
kötü, mümkün ya da değil gibi süzgeçlerden geçirmeden olduğu gibi
ortaya koyun. Bu aşamada amaç sorunla ilgili olabildiği kadar çok sayıda
çözüm yolunu bir liste halinde ifade edebilecek duruma gelmenizdir.
3.Üçüncü aşama: ÇÖZÜM YOLLARINI DEĞERLENDİRİN: Bu aşamada her çözüm
yolunu değerlendirerek, bu çözüm yollarının her birinizi tatmin ettiğini
tartışacaksınız. Bu evrede kişilerin dürüstçe düşüncelerini ifade
etmeleri önemlidir. Bir çözüm tarzını istemediği halde karşısındaki
memnun olsun diye kabul etmek, iki kişinin arasındaki ilişkinin sağlığı
bakımından sakıncalıdır.
4. Dördüncü aşama: EN İYİ ÇÖZÜMDE ANLAŞIN: Şu ana dek bütün seçenekleri
gözden geçirmiş bulunuyorsunuz. Şimdi her ikinizi de en çok tatmin
edecek kararı verme durumudur bu karara ulaştıktan sonra çözümün ne
anlama geldiği bir kez daha her iki kişi tarafından ifade edilir.
5. Beşinci aşama: ÇÖZÜMÜ UYGULAMAYA KOYUN: Bu evrede çözümün
ayrıntılarını konuşmaya başlarsınız. Burada ayrıntılardan kastedilen,
çözüm uygu-lamaya konduğunda her iki tarafça ne gibi uyarlamalar ve
ayarlamalar yapılması gerektiğinin konuşulmasıdır. Çözüm bir planlamayı
gerektiriyorsa hemen planlamaya başlayın. Burada üzerinde durulması
gereken nokta çözümün uygulanmaya geçebilmesi için gerekli işlemlerin
her iki kişi tarafından anlaşılmış olmasıdır.
6. Altıncı aşama: ÇÖZÜMÜ GÖZDEN GEÇİRME: Bir çözümün gerçekten
uygulanabilir ve uygulanamaz olduğunu denemeden anlamak zordur. Çözümü
bir süre uyguladıktan sonra gözden geçirmek üzere bir araya gelmekte
büyük fayda var. Bu durumdan sonra çözüm tarzında bazı değişiklikler
önerilebilir. Hatta öyle bir durum olabilir ki çözümü her iki taraf
tatmin edici bulmayıp yeniden gözden geçirmek gereği duyulabilir. Önemli
olan sorunun altında ezilmek yerine her iki tarafı da hoşnut edecek bir
çözüme ulaşıncaya kadar yaratıcı bir biçimde sorunla uğraşmak yapıcı
çözüm önerileri getirmektir. Zaten anlatılan tüm bu bilgiler yerine
geldiğinde ilişkiler daha yapıcı olacak ve karşılıklı olarak birbirini
anlama söz konusu olacaktır.
Çocuk ve Oyun
Kollektif oyunlar tek başına oynananoyunlara göre daha anlamlı ve
niteliklidir. Bu aşamada çocuk kendi yeteneklerini tanıma ve bunları
başkalarının yetenekleriyle karşılaştırma fırsatı elde eder. Birlikte
oynanan oyun bireysel oyuna göre daha ileri ki bir nokta olup çocuğun
sosyal gelişimi için çok önemlidir. Bilgisayar, televizyon, game watch" a
bağlı kalan çocuklar bir başkasıyla entegrasyon, alışveriş ve bilgi
akışından yoksun kalıyorlar; bu nedenle bu tür teknolojik aletler
çocuğun sosyal gelişimini olumsuz etkilemiş oluyor. Eğer anne baba
çocuğu otonom bir birey olarak kabul etmişse, onu kendi kendine yeten
bir birey haline dönüştürmüşse, çocuk okuldan döndükten sonra, elini
yüzünü yıkayıp, yemeğini yedikten sonra bir saatini oyun oynamaya
ayırabilir. Geri kalan sürede de derslerine çalışabilir. Erken gelişim
yıllarında bu oto kontrole sahip olamayan çocukların programsız bir
hayat sürmeleri söz konusu oluyor. Başarılmış her eylem çocuğun öz
güvenini geliştireceğinden "Ne kadar güzel yaptın!" şeklindeki
pekiştirici bir sözde çocuğu yeni girişimler yapmaya cesaretlendirip,
isteklendirir. Bu açıdan bakıldığında özgüven geliştirmede oyunun etkisi
açıktır. Ayrıca oyun çocuğun en güçlü ve doğal dürtülerinden biri olan
saldırganlık dürtüsünü boşaltmasına da yaramaktadır. Hayali oyunlarda
çocuk korkulardan ve bu korkuların sonucu olan gerilimlerden
kurtulabilir. Eğer bir yetişkin bir çocukla sonucunda yenen ve yenilenin
olduğu oyunlardan birini oynuyorsa, çocuk burada yenmeyi de yenilmeyi
de öğrenmelidir. Çocuklara çok oyuncak almak duygusal doyumsuzluğa neden
olacağı için zararlıdır. Önemli olan onlarla ortak etkinliklerde
bulunmak, birlikte oynamak ve onlara zaman ayırmaktır. Her şeyden
önemlisi çocuklarınızı ayrı birer kişi olarak görüp onların
kişiliklerine, bağımsızlıklarına saygı duymaktır. Çocukları tanımada ve
anlamada en büyük yardım aslında kitaplar değil, çocuğunuz ve sizlerin
arasındaki o köprüdür. Yani; Etkili İletişim.
Çocuklarınıza korkuyu öğretmeyin:
Üzüntü, sevinç, kızgınlık ve korku herkeste zaman zaman değişik
ölçülerde ortaya çıkan heyecan halleri. Anlaşılır nedenleri varsa ve
kontrol edilebiliyorsa, son derece sağlıklı tepkiler bunlar. Ancak
kolaylıkla insanın hayatını alt üst edebilen, normal dışı tepkiler
haline gelebiliyorlar. Çocuklara ileri yaşlarda yaşadıkları korkuları
anne baba yada yaşam öğretir. Sobanın sıcak olduğunu elleri yanan
çocuklarda görüldüğü gibi, korkular genellikle deneyim sonucu
öğreniliyorlar. Bu konuda anne babalara düşen görev,çocukları tehlikeden
uzaklaştırmak amacıyla korkutmak yoluna başvurmamak. çocuklara
anlayabilecekleri bir dille anlatılmalı tehlike. Çocuğa sevgi göstermek
yeterli değil tek başına; anne babanın da birbirlerine sevgi ve saygıyla
yaklaşmaları gerekir. Çünkü huzursuzluklar ve gerginlikler çocuğa
yansır. Ayrıca önemsenmemek ve azarlanmakta korkuya neden olmaktadır.
Güven duygusunun kaynağı anne sevgisi. Anne sevgisinin özelliği de; "Ne
olursan, ne yaparsan yap, senin her zaman yanındayım ve sana yardımcı
olacağım"dır. Bu karşı- lıksız, katıksız sevgi "Bunu yaparsan seni
döverim." gibi koşullu biçim alırsa, çocuğun güven duygusu sarsılır hiç
şüphesiz. Korku duygusunun çocuklarda daha yoğun olarak yaşandığını
söylemek mümkün değil. Sadece çocuklar korkularını belli ediyorlar,
belki de bunu saklamıyor, ağlayıp haykırıyorlar. Büyüklerse korkularını
bastırabilseler de onları yok edemiyorlar ve korkular daha sonraları
başka başka biçimlerde ifade buluyorlar. Anne ve babaların omuzlarına,
sırtlarına aldığı çocuklarına düştü düşecekmiş gibi şakalar yapmaları
çocuklarda yükseklik korkusu yaratabiliyor. Karanlıktan korkmasını
önlemek için odasında ufak bir ışık yakmak, yatmadan önce bir masal
okumak, şarkı dinletmek, sırtını kaşımak, yahut okşamak yararlı
olacaktır. Çocukları karanlıktan korkan anne ve babaların uyuyana kadar
çocuklarının yanlarında bulunmalarının korkuyu yatıştırıcı şekilde
yararı vardır. Sinema, roman, ceza, sınav, terörün ve televizyonun
çocuklarda korku duygularının yerleşmesinde ki payı büyük. Üzerinde
birleşilen ortak görüş şu ki uzun süre saldırganlık ve vahşet
filmlerinden olumsuz etkilenmeyen çocuk yoktur. Çocukları TV' nin ve
videonun zararlarından korumak bilinçli bir özen gerektirir ki bu da ana
babaya düşen bir sorumluluktur. Korkutucu olmayan bir sınav sisteminin
uygulanması eğitimin başarısı olacaktır. İyi bir öğretmen sınavların
onların yararına olduğunu anlatmalıdır öğrencilerine. Örneğin suçlu
yakalar gibi "Çıkarın kağıtları, sınav yapacağım" demek yerine "Çalışın,
yazılı yapacağım" demek sınav korkusuna bir engel oluşturabilir. Gece
korkularının en büyük ilacı ilgidir. Her üç çocuktan biri ağlayarak
uykusundan uyanıyor geceleri. Aileleri bu durumda paniklemek yerine,
çocuklarını sakinleştirmeliler. Bu durumda iken annenin çocuğunun
yanında yatıp onun sakinleşmesini beklemesi yerinde olacaktır. Çocuğa
sıcak bir şeyler vermek, onunla konuşmak onun güven duygusunu
artıracaktır. Bu durum uzun sürüyor ve çocuk yatışmakta çok zorluk
çekiyor ya da hiç yatışmıyorsa, bir çocuk psikoloğunun kapısını çalmakta
yarar vardır. Gariptir ama korkuların bir de yararı var. Korkular
psikolojik sorunlar hakkında ipuçları da verebiliyor. Korku duygusu
açısından yetişkinlerle büyükler arasında önemli farklar var. Büyüdükçe
derinleşip kökleşiyor korkular. Bugün çoğu insan takıntılı düşünce
illetine yakalanmış durumda. Bu takıntıların nedeni de çocuklukta bir
yanlış yapıldığı zaman "Sakın bir daha bunu yaptığını görmeyeyim"
uyarıları. O kadar çok doğru yapmaya zorlanıp koşullandırılıyor ki
çocuk, küçücük bir yanlışta ya kendisini suçluyor ya da suçlanacağından
korkuyor. Önce yetişkinlerin korkularından korkmamaları gerektiğini
öğrenmeleri gerekiyor. Korkulardan kaçarak kurtuluna-madığı gibi, bu
şekilde davranmakla onların üstesinden gelmek de mümkün olamıyor. Böyle
bir davranışın yalnızca tek ve olumsuz bir sonucu oluyor; bu korkuların
aynen çocuklara yansıtılması. Biz önce kendi korkularımızın üstesinden
gelelim ki sonra çocuklarımıza bu konuda yardım edebilelim. Korkuya
yenik düşen bir yetişkin çocuğa sevgisini geçirmekte zorlanabilir. Oysa
korkan bir çocuğun en büyük ilacı güven duygusu, güven duygusunun gerçek
kaynağı da anne sevgisidir. Sevginin olduğu yerde korkulara yer yoktur.
Çocuğa kurallara uymayı öğretmek
Çocuğa bireysel ve toplumsal kuralları, sağlıklı davranışları öğretmek
sevgi, anlayış ve hoşgörü ortamında olumlu davranışların desteklenmesi,
olumsuzların düzeltilmeye çalışılması ile olur. Çocuk yetiştirmede sevgi
ve şefkat kadar sınır koymanın ve tutarlı davranmanın da çok önemli
olduğu unutulmamalıdır. Konulan kurallar uygulanamıyorsa öncelikle bu
kuralların çocuğun yaşına ve özelliklerine uygun olup olmadığı
araştırılır. Anne babanın kurallar konusundaki birliktelikleri ve
kararlılıkları da son derece önemlidir. Eğer anne ve baba kurallar
konusunda uyumlu ve net iseler, sıra konulan kuralların çocuğa
anlayacağı dilde öğretilmesi ve uygulanmasına gelir. Çocuklar çoğu kez
kuralları bozarak sınırları kontrol ederler. Böylesi bir duruma aşırı
hoşgörü ile yaklaşma çocuğun ciddiye almayacağı yetersiz cezalar verme
ya da "Bir daha yaparsan kötü olur" diyerek sürekli geçiştirme çocuğun
hatalı davranışlarını yinelemesine yol açar. Kuralların uygulanması
aşamasında anne babanın yalvarır tarzda yaklaşımları (Ne olur, beni
seviyorsan, yapma vb.) ya da (Uslu durursan, sana bir şey alırım)
tarzındaki sözleri sık görülen hatalardır. Çabucak affederek hiçbir şey
olmamış gibi davranmak çocuğa kuralların ge-reksizliğini düşündürtürken
yeniden hata yapma hakkını da verir. Ceza verirken öncelikle
davranışları çığırından çıkmadan çocuğun durdurulmasına çalışılmalıdır.
Kararlı bir ses tonu ile yalın bir uyarı çoğu kez yeterli olabilir. En
etkili ceza çocuğu sevdiği bir şeyden mahrum bırakmaktır. (Bisiklete
binmek, TV seyretmek vb.) Aynı davranışın bir gün cezalandırılıp ertesi
gün hoş görülmesi çocuğun kafasını karıştırır. Bu yüzden tutarlı
davranmak da önemlidir. Ceza vermeden önce çocuğu dinle-mek,
davranışlarının nedenlerini anlama-ya çalışmak gerekir. Sürekli olarak
anne ve babaya karşı gelen bir çocukta anne baba ile ilişki ve
duygulanım sorununu, düzene ve kurallara uymayan çocukta ise dikkat
eksikliği ve hiperaktivite bozuk-luğu gibi sorunların araştırılması
önem-lidir.
Çocuğa düzen ve sorumluluk kazandırma:

Çocuğa odasını düzenli tutması yolunda sorumluluk aşılarken öncelikle
çocuğun yaşına uygun yaklaşımlarda bulunmak gerekir. Küçük yaştaki
çocuklarda anne - çocuk düzene yönelik bu tür işleri birlikte bir oyun
gibi başlatabilirler, sonra anne çocuğun tek başına yapmasını teşvik
eder ve başarısını ödüllendirir. Ödüllendirmenin mutlaka bir şeylerin
alınması ile olması gerekmez; sıcak bir bakış, sarılma, övgü dolu sözler
ya da beraber yapılacak bir etkinlik çocuğun olumlu davranışlarını
pekiştirebilir. Ergenliğe yaklaştıkça çocuk artık odasına izinsiz
girilmesi, özel eşyalarının yerlerinin değiştirilmesi gibi konularda
hassaslaşır. Bu yaşlarda annelerin gencin "özelini" yaratma çabalarını
dikkate almaları, sürekli eleştirmek yerine, ona da karar hakkı bırakan
önerilerde bulunmaları uygundur. (Örneğin; "Eşyalarını dolabına
yerleştirirsen, daha iyi olmaz mı, ne dersin?") Temelinde sevgi ve
anlayış olduğu sürece her yaş döneminde bu tür etkileşim sorunlarının
daha hızlı ve rahat çözümlenebileceği unutulmamalıdır. Karşılaştırmalar
yapmak (Örneğin; "Ablan ne kadar düzenli. Sen hiç ona benzemiyorsun") ve
sürekli uyarılarda bulunmak çoğu kez çocukta inatlaşmaya yol açıp
yılgınlık ve kızgınlık duyguları uyandırabilir. Tekrar tekrar söylenen
sözler ve yapılan eleştiriler (Örneğin; "Çok dağınık bir çocuksun" gibi
doğrudan ya da "Kızım düzenli olmayı beceremez" gibi dolaylı ifadeler)
benzetmeler (teyzesine çekmiş; onun gibi tembel vb.) çocuğun bu rolü
benimsemesine yol açabilir ve değişme çabasını engelleyebilir. Bu
nedenle anne ve babanın birbirleri ya da yakınları ile konuşmalarında
konuyu çocuğun dağınıklılığına getirmemeleri önerilir.
Çocuğunuzu Tanıyor musunuz?
http://www.odevforum.com
Ergenlik hızlı büyüme ve gelişmenin olduğu kız-erkek cinsel
özelliklerinin belirdiği ilk gençlik dönemini kapsar. Ergenlik dönemi
kızlarda 11-12 yaşlarında başlar. Erkeklerde ise biraz daha geç
başlayabilir. Ergenliğin bitişi ise her toplumda, her kültürde farklı
olur.
Ergenlik İnsanın içinde fırtınaların koptuğu, sosyal, psikolojik,
fiziksel değişimlerin bir arada yaşandığı gelecekteki yaşantıda
belirleyici olan bir dönem ergenlik. Gençlerin bu dönemi daha sağlıklı
geçirmelerini sağlamak ve onlara yardımcı olabilmek için ilk önce
onların ergenlikte ne gibi değişimler yaşadığını, neler hissettiklerini
bilmek çok önemli. Genç hem bedensel hem de ruhsal yönden hızlı bir
değişim içindedir. Bedensel görünüm sonucu kızlar kadınsı, erkekler
erkeksi görünüme girerler. Çocukta yeni bir tip meydana gelmektedir.
Ancak çocuktaki bu durum onda hayal kırıklığına neden olabilir. Bedensel
değişimin artması çocuklarda bir takım fizyolojik rahatsızlıklara neden
olabilir (bel ağrıları, bacak ağrıları...) Ayrıca cinsiyet
özellik-lerini erken kazanmak kızlarda ve erkeklerde kaygı durumlarını
oluşturabilmektedir. İşte ergenlerdeki bu fizyolojik değişimler
davranışlara yansımaktadır.
Davranışlardaki Değişimler:

Yalnızlık isteği:
Her genç yalnızlığını paylaşacağı ayrı bir odasının olmasını ister.
Odasında saatlerce kalabilir. Küçük nedenlere kızabilir, kırılabilir.
Gencin bu isteğinin doğal karşılanması gerekir.
İsteksizlik oluşabilir: Hızlı bir bedensel gelişme içinde oldukları için
bu durum enerjilerini tam olarak kullanamamalarına neden olmaktadır.
Tüm enerji bedene yansımakta ve sonuçta istek-sizlik oluşabilmektedir.
Bir takım ağrılar ve sızılar da ortaya çıkabilmektedir. İşte tüm bu
durumlar derslere de yansıyabilmekte, ilkokulda elde edilen başarıda
düşüş görülebilmektedir. Bununla başa çıkmak çok önemlidir. Bu
başarısızlık durumundan kaygı duymamak gerekir. Bunun geçici olduğunu
düşünmek en doğru çözüm olur. Bu dönemde isteksizliğe bağlı olarak can
sıkıntısı da oluşabilmekte ve can sıkıntısı uzun sürebilmektedir. Ayrıca
huzursuzluk oluşabilmektedir. Bunun nedeni ise beden-deki
değişimlerdir. Öğrencide, sürekli bir şeylerle ilgilenme, meşgul olma
isteği vardır. Ergen hareketli, kıpır kıpırdır. Bu durum okul için de
söz konusudur.
Toplumsal zıtlık durumu: Genç sürekli içinde bulunduğu ortama karşı
çıkar. Bu nedenle çevresi ile olan ilişkilerinde zaman zaman geçimsizlik
oluşabilir. (gerek aile, gerek okul, gerek arkadaş ilişkilerinde)
Otoriteye karşı direniş eğilimleri: Ev ortamında mutlaka otoriteyi
temsil eden birisi vardır. Ya anne ya baba ya da ağabey, abla.
Gelişmekte olan ergenin karşı çıkacağı ilk kişi otoriteyi temsil eden
kişidir. Eğer otoriteye karşı çıkamıyorsa bu istek ergende daha da
alevlenecektir. Genellikle 13 yaş kişinin en huzursuz olduğu en geçimsiz
olduğu, her şeye karşı çıktığı bir dönemdir. Otoriteye karşı gelemeyen
bireylerde bazı davranış bozuklukları oluşabilmektedir.
o Olay yaratmak
o İnsanları kızdırmak
o Yerli yersiz ıslık çalmak
o Dikkatsizlik
o Kabalık
o Sabırsızlık
o Dalgınlık, aldırmazlık
o İnatçılık
o Kafa tutma
o Şüphecilik
Bu bozukluklar cinsel olgunlukla birlikte düzelme gösterir. "Herkesten
verebileceği kadarını istemeliyiz. Otorite her şeyden önce sağduyuya
dayanmalıdır. Sen kalkıp halkına, kendilerini denize atmalarını
buyurursan ihtilal çıkar. Benim verdiğim buyrukları akla yatkın olduğu
için yerine getirmelerini istemek hakkımdır."
Karşı cinse olan zıtlık: Genellikle bu dönemde kızlar ve erkekler
birbirlerini sevmezler. Ancak birbirleri olmadan da yapamazlar. Bir
yandan da sürekli, karşı cinsten olanları küçük düşürme eğilimime
girebilirler. Duygululuğun artması: Bu dönemde ergenler çok fazla
duygusal olabilmektedirler. Ancak bu durum biçim değiştirerek kendisini
gösterir.
o Karamsarlık oluşur.
o Kendilerine söylenen şeyleri ters anlarlar.
o Çabuk sinirlenirler.
o Hiçbir şeyden memnun olmazlar.
o Küçük şeylerden dolayı hemen ağlama görülebilir. Kendilerine olan
güven duygusu azalabilir: Çocukların kendilerine olan güvenlerinin
azalmasının nedeni onlardan beklenen rollerin yoğunluğudur. İyi bir
öğrenci, iyi bir evlat, iyi bir abla ya da ağabey...İşte çocuklardan
beklenen mükemmeliyetçi özellikler özgüveni sarsıyor. Ayrıca bu dönemde
çekingenlik oluşabiliyor ve kendilerini bu yönde gizleme eğilimi
görülebiliyor. Hayalcilik oluşabiliyor. Genç nelerden yoksunsa, nelere
arzu duyuyorsa o şeylerin hayalini kurar.
Ergenlerin Kaygıları: Bedeninin fiziksel özelliklerinin normal olup
olmadığı durumu kaygı yaratabiliyor. Cinsiyetinin normal gelişip
gelişmediği ve cinsiyetinin bir takım özellikleri kaygı durumlarını
yansıtabiliyor. Örneğin, ayaklarının büyük olduğunu düşünen genç daha
küçük ayakkabı isteyebilir. Ellerini saklar. Yüzü sivilceliyse, dişleri
düzensizse bunu büyük bir sorun haline dönüştürebilir. "Acaba ben tam
bir kadınsı özelliklere sahip miyim?" "Acaba ben tam bir erkeksi
özelliklere sahip miyim?" düşüncesi sürekli zihinlerini meşgul eder.
Cinsellikle ilgili konuları genellikle aileleri ile paylaşamazlar.
Arkadaşları ile paylaşırlar, çeşitli yayınları takip ederler.
Cinselliğin dışında din, ahlak, felsefe, siyaset konularını da yoğun
olarak arkadaş gruplarında konuşurlar.
Anne ve babalar bu yaşlardaki çocuklarının hangi davranışlarından
yakınıyorlar:
o Hırçınlaştı, ders çalışmıyor. Sorumluluk duygusu yok. Canım sıkılıyor
diyor. En küçük isteklerini sert bir dille ifade ediyor. Kardeşlerini
kızdırmaktan zevk alıyor.
o Okuduğunu anlamıyor gibi, durgunlaştı, dalgınlaştı. Çabuk karamsarlığa
kapılıyor. Ara sıra hiç yoktan huzursuzlaşıyor, sert karşılık veriyor.
o İleri derecede alıngan. Derslerinde yine başarılı ama oyuna, eğlenceye
daha da düştü. Olur olmaz şeye ağlıyor. Evde huysuz, dışarıda ise çok
sıkılgan.
o Her istediğini yaptırmak istiyor. Aşırı süsleniyor. "Siz bana
karışamazsınız." diyor.
o Derslerinde başarılı, hiç sorun çıkarmayan bir çocuktu; iki kez okula
gitmemiş, arkadaşları ile gezmiş. Sorunca yalan söyledi. Bu davranışı
bizi çok şaşırttı.
o Çok harçlık istiyor, çok geziyor; eve girmek istemiyor. Spora çok
düştü. Dersleri ile ilgilenmiyor. Banyoya sokamıyoruz, ellerini bile
yıkatamıyoruz. Saçını kestiremiyoruz.
o Son derece asi ve hırçın olmaya başladı. Başına buyruk olmak istiyor.
Dayak, kötü söz, tatlı söz; hiçbiri sonuç vermiyor. Bir ruh hekimine
götüreyim mi?... gibi yakınmalar sürüp gidebilir.

Ergenlik dönemi bireyin kendisi ile ilgilendiği dönemdir. Bu ergenlerin
kaygılarının sıkıntılarının çeşitliliğinden kolaylıkla anlaşılır.
Ergenlerde gözlenen kaygı alanları çok çeşitlidir. Yapılan
araştırmalarla da bu net olarak ortaya çıkmıştır. O halde kaygı
konularını şöyle sıralamak mümkün: Sağlıkla ilgili kaygılar: Yeterli
uyuyamamak, gevşeyip rahatlayamamak, sakarlık, bedensel görünüm,
gerginlik, güzel ya da yakışıklı olamadığını düşünmek, kısa boylu
olmak...

Kişilik ile ilgili kaygılar: Kendini aşağı görme, kendisine güveni
olmamak, kendisini yetersiz görmek, sık sık öfkeye kapılmak, küçük
şeylere üzülmek, olayları çok ciddiye almak... Aile ve ev yaşamına
ilişkin kaygılar: Kendisine ait bir odasının olmaması, cinsel
sorunlarını ailesi ile paylaşamaması, arkadaşları ile dışarı çıkamaması,
çocuk yerine konmak, ailesinin arkadaş çevresine, tercihlerine,
isteklerine karışması, özgürlüğünün kısıtlanması....
Sosyal ilişkilerine yönelik kaygılar:
Yeni tanıştığı insanlarla nasıl konuşacağını bilememe, yeterince arkadaş
edinememek.... Din ahlak konularındaki kaygıları: Ölüm korkusu, din
konusunda daha fazla bilgi istemek, neyin doğru neyin yanlış olduğunu
bilememek...

Okulla ilgili kaygıları: Dikkatini toplayamama, çalışma yöntemini
bilememe, çalışırken hayal kurma, derse kendisini verememe, çalışmak
isteyip de çalışamama, kendisini derste ifade edememe, etkili bir
programının olmaması, not kaygısı, sınav kaygısı, uzun bir süre
kendisini televizyondan alamama, zaman kaybı....

Meslek seçimi ile ilgili kaygılar: Hangi mesleği seçeceğini bilememek,
yeteneklerinin ilgilerinin ne olduğunu bilememek, ailesinin meslek
seçimine fazlaca karışması

Ergenlerin Çelişkileri
o Gençler bazen aşırı derecede bencil olabilirler. Bunun tam karşıtı
fedakar davranışlarda bulunabilirler. Bu durum sonuçta bir çelişki
oluşturur.
o Otoriteye karşı direndikleri halde kişiler bağlandıkları kişiye sonuna
kadar bağlanabilirler. Bu durumda çelişki yaratmaktadır.
o Genç kendisine karşı çok nazik ve samimi, saygılı davranılmasını
ister. Ancak genç başkasına karşı kaba ve sert davranabilir.
oÇok iyimser, her şeye dört elle sarılan yorulmaz olmasına karşın;
kötümser, içe kapanık, uyumsuz olabilir.
Kimlik ve Arkadaşlık
http://www.odevforum.com
Bu dönemin temel gelişimsel özelliği kimlik oluşturmaktır. Eğer birey
daha önceki gelişimsel dönemlerini sağlıklı bir biçimde atlattıysa ya da
gerek ailevi gerekse sosyal ilişkilerindeki çatışmaları çözebildiyse
sağlıklı bir kimlik oluşturur. Daha sonraki genç yetişkinlik, onu
takiben yetişkinlik ve diğer gelişimsel dönemlere sağlıklı bir biçimde
girer ve bu dönemleri sağlıklı bir biçimde sürdürür. Kimlik oluşumu
özdeşleşme ile başlar. Yani genç çevresinde gördüğü, beğendiği,
etkilendiği, değerli saydığı kişileri kendisine mal eder, onlarla
özdeşleşir. Bu kişiler gencin öğretmeni, arkadaşı, kardeşi, sevdiği
sanatçı yada bir roman kahramanı olabilir. İşte genç bu kişilerin giyim
tarzlarını, konuşmalarını, tavır ve davranışlarını taklit eder, onlarla
bu anlamda özdeşleşir. Bu aşırıya kaçmadıkça doğal bir süreçtir. Ergende
böyle davranışlar görüldüğünde ergen küçük düşürülmemeli, onunla alay
edilmemelidir. Çünkü bu doğal bir gereksinimdir ve sonuçta ergen
özdeşleşme yoluyla kimliğini bulacaktır. Bir de ergenlik döneminde bir
duraklama söz konusudur. Bu çocuk rollerini bırakıp yeni bir rol edinme
yani genç rollerini üstlenmedeki durumdan kaynaklanır. Bu dönem genç
için en hassas, en stresli dönemin başlangıcıdır. Özellikle 13 yaş
üzerinde durulması gereken bir yaştır. Bu dönemde ergen daha huzursuz,
daha gergin ve uyumsuz bir yapı içindedir. Çocuğun kolaylıkla dışarıya
kapılabileceği, olumlu, olumsuz faaliyetlere yönelebileceği bir
dönemdir. Bu nedenle özellikle bu dönemde ergenin sosyal ilişkilerinin,
arkadaş çevresinin bilinmesi ve çocuğa hissettirilmeden kontrol altına
alınması gerekmektedir. Ergenlikte grup kimliği önemlidir. Bu nedenle
ergenin arkadaşları ve arkadaşları ile yaptığı şeyler önemlidir. Ergenin
arkadaşlarını gözleyerek onun ruhsal problemlerinin farkına
varabiliriz. Kısaca arkadaşlık ruh sağlığının belirleyicisidir. Örneğin
bir genç arkadaşlarına aşırı derecede bağlılık duyuyorsa aile içinde
çözemediği çatışmalar ortaya çıkar, bunun nedeni gencin ailede sevgi ya
da ilgi ihtiyacının tam olarak karşılanmaması olabilir.
Başka bir görünümse şudur: Genç ya yaşından küçüklerle oynuyorsa ya da
sürekli karşıt cinslerle oynuyorsa cinsel kimlik problemleri olabilir.
Örnekleri bu anlamda çoğaltmak mümkündür. Bu dönemde olumsuz arkadaş
gruplarından en çarpıcı örnekse çete gruplarıdır. Çete gruplarında
bulunan gençlerin % 90'ının aile içinde problemleri var demektir.
Yapılan araştırmalarla, bu kanıtlanmıştır. Bu çocuklar ailelerinde
bulamadıkları ilgi ve sevgi ihtiyacını grup içinde telafi ediyorlar.
Ailelerinden yeterince ilgi görememeleri dolayısıyla olumsuz bir- takım
faaliyetlere girip (alkol kullanımı, şiddet olaylarına katılma, bir
ideolojiye sımsıkı bağlanıp olumsuz etkinliklere girme, uyuşturucu
kullanımı, cinsel taciz olayları, hırsızlık gibi yasa dışı
faaliyetler...) çevrenin ilgisini çekmek isteyebiliyorlar. Çetelerin
kurulmasındaki en ciddi yaş 11-13 yaşları arasıdır. Önce oyun grupları
şeklinde kurulur, daha sonra bu gruplar suç alt kültürüne, yani çetelere
dönüşür.
Çetelerin oluşmasındaki belli başlı faktörler:
o Dil güçlükleri: Konuşulan dili anlamama ya da çocuğun konuştuğu dilin
başkaları tarafından anlaşılmaması.
o Okulda karşılaşılan güçlükler: Başarısızlık, okula devamsızlık, okulda
iyi bir arkadaş çevresinin oluşmaması...
o Her türlü ayrımcılık: Din, mezhep, dil, ırk ayrımı
o Düşük ekonomik durum.
o Aile ocağındaki yıkıntı: Üvey anne baba tutumları, ailenin
ilgisizliği...
o Çocuğun içinde bulunduğu gruptan dışlanması: Çocuk çeteyi prestij
sağlamak,bir mevkii sağlamak açısından bir araç kabul etmekte ve çeteye
katılmaktadır. Çeteye katılan kişinin bazı kişilik sorunları
çözümlenememiştir. Özellikle güvensizlik duygusu çete içinde kaybolur.
Çetelerde aşırı bir dayanışma söz konusudur. Çeteye girmek isteyen
kişiler önce sadece heyecan duymak için birlikte küçük suçlar işlerler.
Eğer işlenen suçlar cezasız kalırsa bu sefer daha büyük suçlar işlemede
adım atarlar. Çete içinde suçlar bir âdet-gelenek halini alır ve yeni
üyelere suç tekniği öğretilir, birey işlediği suçlardan dolayı suçluluk
duygularına kapılmaz. Çünkü bunu bireysel olarak işlenmiş bir suç değil;
grubun suçu olarak algılar. Bu dönemde ergenlerin yalnızlık ihtiyacı
çete içinde engellenerek ortadan kalkar ve kişi daha doyumlu olur,
kendisine benzeyen insanların da olduğunun farkına varır. Başka
insanların da kendisi gibi yalnız, başarısız olduğunu bildiği zaman
rahat ederler. Ayrıca sigara, alkol gibi madde kullanımları da bu
dönemde başlar. Önce özenti olarak kullanılır. Daha sonra birey bu
maddelere sorunları olduğu zaman yaklaşır ve bunları sorunlardan kaçma
yolu olarak algılar. En son aşama da ise alışkanlık olur.
Yıkıcılığın kontrolü

Tüm dürtü ve davranışların amacı organizmayı korumak, onun dengesini
sağlamak, varoluşu sürdürmek, gereksinimleri doyurmaktır. Biraz garip
görünse de çocuklar özgüvenlerini "yıkıcı" davranışlar yoluyla da
kazanabiliyorlar. Davranışlarına gösterilen tepkiyi çok iyi
değerlendiriyor, neyi yapıp yapamayacaklarını bu yolla anlıyorlar. Çocuk
her yaşta bir takım yıkıcı duygular taşıyor. Fiziksel, zihinsel ve
ruhsal açıdan büyük dönüşümlerin yaşandığı ergenlik dönemi yıkıcı
davranışların kolaylıkla artabileceği bir zemin oluşturuyor. Gelişimsel
olarak sorunlar yaşayan ergenler çevreden gelen olumsuz etkilerin de
kışkırtmasıyla öncelikle kendilerine dönük yıkıcı davranışlar içine
girebiliyorlar. Bu dönemde merakla başlayan sigara, alkol ya da madde
kullanımı gencin bedensel ve ruhsal sağlığına yıkıcı etki sağlıyor.
Toplumda yüceltilen şiddet örnekleri çocukta yüce bir amaç uğruna
birilerine zarar vermenin yanlış olmadığı düşüncesini doğuruyor.
Özellikle bulundukları ortamlarda şu yada bu şekilde şiddetin tanığı
olan çocuklar yıkıcı davranışlarda bulunmaya daha yatkın oluyorlar. Bir
de televizyondaki şiddet programları çocukları derinden etkiliyor.
Çocukta gece korkuları, yalnız kalmaya tepki, konsantrasyon güçlüğü
görülebiliyor. Yıkıcı dürtüler her zaman her çocukta ve her yaşta
mevcuttur. Ancak aile ortamlarının değişikliği çocuktan çocuğa
farklılıklar yaratıyor. Sevginin disiplin ve denetimle birlikte
verildiği ailelerde çocuklar yıkıcı dürtülerinin buyruğuna girmiyorlar.
İlgilerinin Özellikleri

o Ergenlerin ilgilerinde bir ölçüsüzlük vardır.
o Duygu, düşünce ve davranışlarında bir aşırılılık söz konusudur.
o Ergenlikte ilgiler çabuk söner ve yeni ilgiler ortaya çıkar.
o İlgilerde artış görülür ve değişik ilgilere verdiği değer de değişir.
o Ergenlik döneminin başında ilgilerde bir dengesizlik görülür. Ergenlik
yılları ilerledikçe bu dengesizliklerde de azalmalar görülür
Ergenlikte İntihar
http://www.odevforum.com
Ergenlik döneminde yoğun olarak görülen bir durumdur. Nedeni moda ya da
paylaşılan bir duygu gibi görülmesidir. intihar nedeni olarak kişi
kendisi ile ilgili değil ailesi ile ilgili şeyleri ortaya atmaktadır
özellikle intihar örnekleri ve görüntüsü insanları çok etkiliyor ve
ümitsizlik duygularını oluşturuyor. Eğer kişilerin çocukluk
yaşantılarında, ailesinde intihar geçmişi varsa bu çocukların ya da
kişilerin intihar etme olasılıkları fazladır. İntiharın önemli
nedenlerinden birisi de depresyondur. Depresif kişiler olayları hep
kendilerine mal ederler, olayların tek sorumlusunun kendileri olduğunu
düşünürler. Ailevi problemler, çözülmemiş hastalıklar... depresyona
neden olur ve depresyonun son noktası da intihardır.
Bu dönemde ergenlere nasıl davranılmalıdır ?

Ebeveynlerin kafası karışık oluyor. Aileler ergeni bazen çocuk gibi
görüyor ve öyle davranıyorlar. Bazen de "Sen artık büyüdün" deyip bir
büyük gibi davranmasını bekliyorlar çocuktan. Ergenlerde bazen yaşından
daha küçük, bazen yaşından daha büyük davranabiliyorlar. Dolayısıyla her
iki tarafında kafası da çok karışık olduğu için rol karmaşası
yaşanıyor. Bu kişi bir erişkin midir,yoksa bir çocuk mu? Çocuğun
ergenlik dönemine girişiyle ailede de birtakım değişiklikler olması ve
ailedeki kuralların bir miktar esnetilmesi gerekiyor. En azından gencin
artık daha fazla kendi adına karar verebilmesi, kendi sorumluluklarını
üstlenebilmesi, kendi işlerini düzenleyebilmesi bekleniyor. Hayat
alanını sınırlarını aileden ayırması söz konusu. Daha önce çocukluk
döneminde aileler çocuklarının hemen hemen her şeyinden haberdar olup
her şeyiyle ilgilenirlerken şimdi artık gencin kendine özgü, ailesiyle
paylaşmayacağı bir alanı var oluyor. Bu, sadece davranış açısından
değil, düşünsel açıdan da olabiliyor. Bazı düşünce ve duygularını
ailesiyle paylaşmak yerine, arkadaşlarıyla paylaşmayı tercih ediyor
ergenler. Dolayısıyla ailedeki sınırlar bir miktar daha esneklik
kazanmalı. Gencin dış dünya ile ilişkileri biraz daha artmalı bu
dönemde. Bu çerçevede onun sınırlarına saygı göstermek, fikirlerini daha
fazla dinlemek, daha fazla sorumluluk almasını beklemek, kendi
kararlarını vermesi ve sonuçlarını görmesi için ona fırsatlar tanımak
gerekiyor. Kendi duygularını daha fazla düşünmeye başlayan ergenler
sorulduğunda kendi duygularını daha rahat bir şekilde ifade
edebiliyorlar. Bukendinin farkındalığının artmış olması, gençlerin
kendilerini daha çok gözlemlemelerine neden oluyor. Bu da bir miktar
daha gerginlik yaratabiliyor. Bu dönemde yapılacak şey bu sinirliliğin,
zorlukların, üzüntülerin üzerine gitmemek, gence bunun geçeceğini, bunu
atlatacağını söyleyerek sakin bir tavırla yaklaşmak uygun olur; tabii
sorunlar ciddi boyutlara ulaşmadığı sürece. Bu hafif geçen
sinirlilikleri, çalkantıları, sıkıntıları aşabileceği mesajını vermek
yeterli olacaktır. Anne babalar istediği zaman yanında oldukları
mesajını vermeliler çocuklarına.
http://www.odevforum.com
Bu dönemde yaşanan sorunların kalıcı etkileri oluyor mu?
Birtakım psikolojik hastalıkların ilk belirtileri bu dönemde ortaya
çıkabilir. Gencin ilk kez aileden biraz daha uzaklaşıp topluma daha
fazla açılması gereken bu dönemde eğer bu açılımı yapamazsa, birtakım
sosyal becerileri kazanamazsa, yaşamında zorluklarla karşılaşabilir.
Örneğin, genç çok içine kapanıksa ve eğer bu dönemde yeterince çevreye
açılamaz, karşı cinsle arkadaşlıklar kuramaz, grup içinde birtakım
rollerde kendisini deneyemezse, ileride bu davranışları kazanması çok
zor olur. Dolayısıyla daha önceden gelen birtakım sorunlar varsa,
bunların tamir edilmesi için çok uygun bir fırsat. Çünkü çocuk
birdenbire aileden çıkıyor, kendini birdenbire farklı bir dünyanın
içinde farklı aynalarda görme fırsatı oluyor. Bu farklı aynalarda
kendini görüp istediklerini değiştirme olanağı bulamazsa, eksiklikler,
sorunlar geleceğe taşınıyor ne yazık ki.
Fiziksel değişimler konusunda önceden bilgi verilmeli mi?

Fiziksel değişimlerle ilgili bilgi aktarmanın yararları büyük. Bunun en
kolay yolu da sanıyorum kitaplardan okuyarak çocuğun kendisinin
öğrenmesidir. Bunları okuması sağlanabilir. Okuduktan sonra sormak
istediği sorular varsa konuşulabilir. Aynı cins ebeveynden veya abla,
ağabeyden öğrenmesi de söz konusu olabilir. Bu bilgiler aktarılırken
mümkün olduğunca bilimsel ve objektif bir şekilde verilmeye gayret
edilmeli. Endişelendirmeden çocuğa kendisinde ortaya çıkacak değişimler
aktarılmalı. Aksi takdirde çocuk kendisine ne olduğunu bilmediğinde daha
fazla endişe ve huzursuzluk yaşayabiliyor. Ama ne tür bir değişim
olacağını bilirse, çok daha kolay kendisini ayarlayabilir.

D - GENÇLERLE İLETİŞİM
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.arenafutbol.org
 
Etkili Aİle İletişimi
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Beyin Fonksiyonları Üzerindeki Etkili Besinler
» Demirören'e aile desteği!
» iyi Aile Cocugu - Kemal Sunal
» Bizim Aile - 1975 (Münir Özkul - Adile Nasit - Tarik Akan - Aysen Gruda - ITIR Esen - Halit Akcatepe - Sener Sen)

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
ArenaFutbol | Futbol'a Dair Her Şey :: AF Cafe :: Eğlence :: Hazır Ödev ve Tezler :: Felsefe - İnsan İlişkileri-
Buraya geçin: