ArenaFutbol | Futbol'a Dair Her Şey
Saldırganlık Uyeol

Sitemizi REKLAMSIZ şekilde gezebilmek için, bütün bölümlere erişebilmek için ve tam anlamıyla faydalanabilmek için lütfen ÜYE OLUNUZ, eğer üye iseniz lütfen GİRİŞ YAPINIZ
ArenaFutbol | Futbol'a Dair Her Şey
Saldırganlık Uyeol

Sitemizi REKLAMSIZ şekilde gezebilmek için, bütün bölümlere erişebilmek için ve tam anlamıyla faydalanabilmek için lütfen ÜYE OLUNUZ, eğer üye iseniz lütfen GİRİŞ YAPINIZ
ArenaFutbol | Futbol'a Dair Her Şey
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaGaleriLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Saldırganlık

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Rebellious
No-Post !
Rebellious


Favori Oyuncu : Metin Oktay
Mesaj Sayısı : 14623
Puan : 258171
Rep : 2564
Yer : Ali Samiyen
Cinsiyet : Erkek
Kayıt tarihi : 19/08/09
Saldırganlık I231076_gsli

Saldırganlık Empty
MesajKonu: Saldırganlık   Saldırganlık EmptyÇarş. Haz. 09, 2010 12:15 am

Saldırganlığın tanımı eylemin bizzat kendisi vurgulanarak yada eylemde
bulunan kişinin niyeti vurgulanarak yapılabilir. Eylemin kendisi
vurgulandığında saldırganlık başka kişilere zarar veren herhangi bir
davranış olarak tanımlanmaktadır. Eylemde bulunan kişinin niyeti
vurgulandığında ise hedefi yaralamak niyetiyle girişilen bir davranış
olarak tanımlanır.
Diğer bir tanım, öfkeli ve araçsal saldırganlık şeklinde yapılmaktadır.
Öfkeli saldırganlık öfke ve düşmanlığın kışkırttığı saldırganca bir
eylemdir. Araçsal saldırganlık ise, eylemin kendisi dışında bir hedefe
ulaşmak için girişilen saldırganca bir eylemdir.
NEDENLER:
�Bazı kuramcılar beynin merkezi sinir sisteminin ve endokrin sisteminin
saldırganlığa yol açtığını öne sürmektedir. Bazı bilim adamları da
beyinde saldırganlığa neden olan merkezlerin dışında beyindeki
tümörlerinde saldırganlığa yol açtığını ileri sürmektedirler.
Saldırganlıkla ilgili amigdalalar duyguların kontrolünden sorumlu beyin
alanlarıdır ve limbik sistemin bir parçasıdır. Saldırganlık gösteren
hayvanların amigdalaları çıkarıldığında hayvanların önceki halinin
karşıtı bir durumun, sakinlik halinin ortaya çıktığı gözlenmiştir. Yine
bu bölgede oluşmuş olan bazı tümörlerin aşırı saldırganlığa yol açtığı
belirtilmektedir. Biyolojik kurama ait bir diğer açıklama genlerdeki
farklı kombinasyonların saldırganlığa neden olduğu şeklindedir. Her
insanın hücresindeki 23 çift kromozomdan bir çifti cinsiyeti belirler.
Kadın da cinsiyeti belirleyen kromozom çifti XX erkekte ise XY
biçimindedir. Y erkekliği belirleyen kromozom olarak düşünülmektedir.
Bazı erkeklerde bu kromozomlar XYY şeklindedir. Bir kısım bilim adamları
fazla olan bu kromozomun erkekte saldırganlığı artırdığını
savunmaktadır. Araştırmalar XYY tipi kromozomun erkek suçlular arasında
normallere göre 4 kez daha fazla görüldüğü şeklinde sonuçlanmıştır.
Fakat kromozomlarla ilgili bu açıklamayı eleştirenler ve saldırganlığı
açıklamada yetersiz bulan araştırmacılarda vardır. Çünkü XYY kromozomu
taşımasına rağmen saldırgan olmayan erkeklerdeki ve kadınlardaki
saldırganlığın nedenleri için hiçbir açıklama getirilememektedir. Bu
nedenle biyolojik kuramın saldırganlığa ilişkin açıklamalarının yeterli
ve kapsamlı olduğu söylenemez. Biyolojik temelli kuramlar objektif ve
somut verileri kapsaması yönünden önemli sayılmakla beraber, saldırgan
davranışın oluşumunda etkili olan bireyin duygusal, zihinsel ve sosyal
süreçleri dikkate almamaktadır. Bununla birlikte yapılan araştırmalar
biyolojik faktörlerin psikopatolojide önemli rol oynadığını ortaya
çıkarmıştır. Geçmişte saldırgan davranış incelenirken daha çok çevresel
değişkenler üzerinde duruluyor, gelişimsel ve sonradan olma beyin
hasarları üzerinde durulmuyordu. Son yirmi yıldır saldırganlık üzerine
yapılan araştırmalarda nöropsikiyatrik ve nörolojik sorunların saldırgan
bireylerde, saldırgan olmayanlara oranla daha yaygın olduğu ileri
sürülmektedir. Şiddeti besleyen bir çok kaynak vardır. Ancak bu
kaynakların etkin olabilmesi için etkileyebilecekleri bir canlı
organizmaya ihtiyaç vardır. Şiddet davranışını anlayabilmenin yolu onun
biyolojik temelini anlamaktan geçer. Bu konudaki bulgular henüz
çelişkili ve yetersizdir. Daha kapsamlı çalışmalara ihtiyaç vardır.
Emosyonel sinir bilim (Neuroscience) alanında son yıllarda görülen hızlı
ilerleme bu alanda kısa sürede aşamalar kaydedileceğinin sinyallerini
vermektedir. Ortaya çıkacak sonuçlar, şiddeti ortadan kaldırmayacaktır.
Şiddetin daha iyi anlaşılabilmesi ve ortadan kaldırılabilmesi için hem
toplumsal hem de biyolojik etkenlerin birlikte ve uygun ölçülerde
dikkate alınması gerekir.
�İnsan davranışlarını insanın doğasından yola çıkarak açıklayan içgüdü
kuramcıları saldırganlığı da içgüdülere göre açıklamakta, insanın diğer
hayvanlar gibi kendisini saldırgan davranışlarda bulunmaya eğilimli
kılan bir saldırganlık içgüdüyle doğduğunu ileri sürmektedirler. Bu
kuramcılar saldırganlığı doğuştan gelen içgüdülerle açıklamakta ve
saldırganlığın azaltılabileceğine ilişkin bir umut taşımamaktadır.
Saldırganlığı içgüdülerle açıklamak, kişiler arası ilişkilerde sorun
olan bu davranışı olağan görmek anlamına geldiğinden, bu kurama
özellikle sosyal öğrenme kuramcıları tarafından yoğun eleştiriler
gelmektedir. İnsan davranışlarını sadece içgüdü modeli ile tanımlamanın
doğru olmayacağını daha sonra kabul edilmiştir. Davranışlar sadece
içgüdü modeliyle açıklanabilseydi saldırganlığa özel bir anlatım ve özür
bulunmuş olurdu.
�Sosyal Öğrenme kuramcıları insanın doğuştan saldırgan olmadığını
saldırganlığın toplumsallaşmanın bir sonucu olarak ortaya çıktığını
belirtmişlerdir. Bireyi saldırganlığa iten güçlerin içsel olmaktan çok
dışsal olduğunu savunmaktadırlar. Diğer kuramlarla karşılaştırıldığında
bu kuram dış etkilere daha fazla önem vermektedir. Ancak kişi yalnız
çevresel etkenlere tepkide bulunan güçsüz bir organizma değildir. Kişi
ve çevrenin karşılıklı etkileşimleri bireyin sahip olduğu davranışları
oluştururlar. Böylece hem çevre etkinlikleri davranışları şekillendirir,
hem de çevre davranışlar tarafından etkilenir. Bu dinamik görüşler
insanın saldırganlığını diğer sosyal davranışlar gibi hem çevreden
kaynaklanan uyaran ve pekiştiricilerin etkisi hem de bilişsel kontrol
etkisiyle öğrenildiğini savunur. Bu kuram, saldırgan davranışların
kaynaklarının çok çeşitli olduğunu, geçmiş deneyim ve öğrenmeden, dış
durumsal etmenlere kadar yayılan çok geniş bir yelpaze içinde
değerlendirilmesi gerektiğini, ayrıca saldırganlık ve şiddetin, nesiller
boyunca öğrenilmiş bir davranış kalıbı olarak geçtiğini de
savunmaktadır. Geçmişteki deneyimlerin saldırganlığın ne zaman, hangi
durumlarda ve de ne sıklıkla ortaya çıkacağını belirlediğini, çocukların
model olarak aldıkları ana babalarının davranışlarından, nasıl
davranmak gerektiğini öğrendiklerini, aile ve dış çevreden edindikleri
saldırgan modellere özenerek saldırgan davranışlarda bulunduklarını
ileri sürmektedir. Saldırganlığa içgüdü ve engellenme açısından bakan
görüşlerle karşılaştırıldığında, sosyal öğrenme yaklaşımını benzersiz
kılan şey, saldırganlığı değiştirebilir ve engellenebilir bir olgu
olarak görmesidir. Oysa saldırganlığı içgüdüyle açıklayan görüşler
saldırganlığı kaçınılmaz ve genetik olarak programlanmış bir davranış
olarak görme eğilimindedirler. Bu yaklaşım, saldırganlığın öğrenildiği
gibi unutulabileceğini ya da uygun koşullar altında hiç
öğrenilemeyeceğini savunmaktadır.
�Saldırganlığın nedenini açıklayan bir diğer kuram olan
Engellenme-saldırganlık kuramı ilk ortaya atıldığı zaman �aldırganlık
hali her zaman bir engellenme sonucu ortaya çıkar�görüşü şiddetle
eleştirilere uğrayınca her engellenmenin saldırganlığa yol açacağı
görüşü değiştirilerek saldırganlık, �ngellenme saldırganlığa yol
açmaktadır�şeklinde tanımlandı. Pek çok örnekte engellenme biçimlerinin
ardından saldırgan davranışlar gelse de engellenme ve saldırganlık
arasındaki bağın sanıldığından daha zayıf olduğu düşünülmektedir.
Engellenme kaçınılmaz olarak saldırganlığa yol açmamakta ve saldırganlık
her defasında engellenmenin ardından gelmemektedir. Bununla birlikte
kuram sosyal ödül kazanmak için yapılan araçsal saldırganlık yada
kendini savunmak için yapılan saldırganlık gibi engellenme olmaksızın
yapılan saldırgan davranışları açıklamakta da yeterli olmamaktadır.
Şiddet eylemlerini insan etmeninden soyutlayarak salt çevresel etmenlere
dayandırarak açıklamak sorunun çözümüne fazla yardım sağlamamaktadır.
Çünkü çevre ve insan birbirinden ayrılmaz bir biçimde bir sorunlar
yumağı olarak şiddet eylemlerine katkıda bulunur. İnsan tepkilerini dış
uyaranların, ruhsal yapısında yol açtığı etkilerin özelliklerine göre
gösterir. Bu etkilerden biri olan engellenme tek başına saldırganlığa
neden değildir. Bu konularda çalışmalar yapan bilim adamlarına göre
engellenme genellikle öfke olarak nitelendirilen duygusal bir tepkiye
yol açmakta ve bu tepkide kişiyi saldırgan davranışlarda bulunmaya hazır
hale getirmektedir.
�Saldırgan modeller, bilişsel öğrenme yoluyla yeni davranış kalıplarının
öğrenilmesini sağlar. Modelin saldırgan davranışlarının
ödüllendirilmesi halinde de dolaylı pekiştirme yoluyla bu tür
davranışların taklit edilme olasılığı artar. Böyle durumlarda
saldırganlık oldukça yerleşik bir davranış kalıbı haline gelerek
söndürülmesi güçleşir. Davranışçılara göre, insanlar iyi, akıllı olarak
doğmakta, kötü eğitim, kötü çevre ve kötü örneklerle davranışlar
bozulmaktadır. İnsan davranışlarını yalnızca doğuştan gelen eğilimler
değil, çevrenin davranışları da biçimlendirmektedir. Bu yaklaşıma göre
çocuk saldırgan davrandığında annesinin veya diğer kişilerin ona
istedikleri şeyi vereceklerini anlarsa, saldırgan biçimde davranmaya
eğilimli olur. Aynı durum uysal, atak ya da sevecenlik için de
geçerlidir. Öteki bütün davranışlarda olduğu gibi saldırganlık da
kişinin çıkarına uygun düşecek biçimde hareketlerin yapılmasıyla
öğrenilir. Kişi istediği şeyi elde etmede başarılı bir yöntem olduğu
kanıtlanan bir biçimde hareket eder.
�Saldırgan davranışların oluşmasında taklit önemli bir süreçtir. Bir
çocuk yada genç öfke ve saldırganlık düzeyini kontrol edemeyen ve bunu
sağlıksız şekilde ifade eden ana babasını gözlediğinde, sözle saldırmayı
ve katı bir şekilde eleştirmeyi öğrenir. Ana babanın uyguladığı
otoriteye dayalı katı disiplinin çocukta saldırganlık ve başkaldırma
gibi olumsuz özelliklerin ortaya çıkarttığını görülmektedir.
Araştırmalarda ana babanın kısıtlayıcı ve çocuğa özgürlük tanımayan,
kendi düşüncelerini empoze eden onun adına kararlar alıp uygulamaya
çalışan katı tutumlarının isyankarlığa ve saldırganlığa neden
olduklarını göstermektedir. Çocuğa karşı yargılayıcı olan, fiziksel
şiddet kullanan, çocuğu dinleyip anlamaya çalışmayan annelerin
çocuklarının güvensiz, tedirgin ve saldırgan davranışlar gösterdiği
bulunmuştur. Ayrıca çocuğa karşı dayakla terbiyenin olduğu kadar, aşırı
koruyuculuğunda çocuğu saldırganlaştırdığı görülmüştür.
�Toplum da aile gibi suç oranın gelişmesini teşvik etmektedir. Suç
oranın yüksek olduğu bir topluluk çocuğun saldırgan aktivitelerde
bulunan pek çok modeli gözlemlemesine fırsat verir. Çocuk aynı zamanda
bu davranışlarından ötürü bu modellerin ödüllendirildiğine de tanık
olur. Göç sebebiyle başta büyük kentler olmak üzere çeşitli yerleşim
birimlerinde oluşan, kontrolsüz yapılaşma, nüfus artışı, kültürel
yozlaşma ve yabancılaşma, gelir adaletsizliğinin ve yoksullaşma oranının
artması, işsizliğin yol açtığı güvensizlik, gelecekten umudunu kesme ve
amaçsızlık, haksızlığa uğradığında hakkını resmi yollardan alamaması,
sosyal problemlerin çözümünde şiddete başvurulması saldırganlığın ortaya
çıkmasını kolaylaştırır.
�Psikologların büyük çoğunluğunun TV�e şiddetin çocuklarda saldırganlık
eğilimini artırdığına inandığı kesindir. Hatta sokaktaki insanında
genelde bu inancı paylaştığı söylenebilir. Eğer televizyondan bir şeyler
öğreniliyorsa ki bunda kuşku yoktur. Saldırgan davranışlarda
öğrenilebilir. Bu öğrenme, TV�e gözlenen saldırgan kahramanın gösterdiği
saldırgan davranışın taklidi ya da böyle davranışların ilişkili olduğu
başka saldırgan davranışları çağrıştırıp etkinleştirmesi biçiminde
olabilir. Bununla birlikte, çocukların TV�e gözledikleri ve sonuçta
kendileri için zararlı olabilecek saldırgan davranışlara daha fazla
başvuracaklarını düşünmek biraz insanı küçümsemek ve onu ayırt
etmeksizin her davranışı taklit eden robotumsu bir yaratığa indirgemek
olur. İnsan yavrusu eğer ruhsal olarak bir özrü yoksa bebek denebilecek
yaşlarda bile gerçek ile filmi, filmde yapılabilecekle gerçekte
yapılabileceği ayırt edebilecek kapasitededir. Nitekim gözden
geçirdiğimiz sonuçlarda bu görüşü destekler niteliktedir. Bulgular TV�de
saldırganlığın, çocuklarda saldırganlığı büyük ölçüde arttırdığı
yargısına varmamızı sağlayacak denli kesin ve tutarlı değildir. Eğer
gerçek yaşamda saldırgan davranışlar ödüllendirilip özendiriliyorsa,
çevre gerçek saldırgan modeller açısından zenginse ya da koşullar
saldırgan duyguları denetim altında tutulamaz ölçülere çıkarıyorsa, o
zaman saldırgan davranışların öğrenilmesinin ayıbı büyük ölçüde TV�e
çıkarılmamalıdır.
�Başlı başına okul ve eğitim sistemi bile pek çok çocuk ve ergende öfke
yaratan ve saldırganlığa yol açan ortamlar olabilmektedir.Eğitim-öğretim
alanındaki eşitsizlikler ve haksız uygulamalar, öğretmenlerin
öğrenciler arasında ayrım yapmaları, öğrencilerin kendi içinde değil
sürekli birbirleriyle kıyaslandığı yarışmacı, kalitesiz ve ezberci
eğitim, başarının düşmesine yolaçan sürekli değişen eğitim programları
çocukları saldırganlaştırmaktadır.
�Kalabalık sınıflar, yetersiz fiziki koşullar, fazla ders saati ve yoğun
ders programının getirdiği sıkıntılara ders dışı etkinliklerin ve
sosyal faaliyetlerin yetersiz olması, öğrencinin rahatlayabileceği,
enerjisini kullanabileceği alanların sınırlılığı eklenir. Bu yüzden
sınıflar can sıkıntısı için mükemmel mekanlardır ve bu kadar yapay bir
ortamda çocuklardan doğal olması beklenmektedir. Bu hayvanat bahçesinde
kafese kapatılan vahşi hayvanları niçin doğal davranmıyorlar yada niye
huzursuzlar diye suçlamak gibidir.
�Disiplin yönetmeliğinin katı, yasakçı kuralları ve tek tipleştirme
uygulamaları sonucu farklı, orijinal ve yaratıcı kişilik özelliklerinin
törpülenmesi çocuklarda öfke tepkilerine yol açmaktadır.
�Bir yandan öğretmenlerin formasyon yetersizliği, (öğretmen açıklarını
kapatmak için her üniversite mezununun öğretmen olarak atanması) ve
eğitimden çok öğretim ağırlıklı çalışmaları, diğer yandan rehberlik ve
yönlendirmenin olmayışı, okulda psikolojik danışma hizmetlerinin
yetersizliği saldırganlığı engelleme de sorunlar doğurmaktadır. (Rehber
öğretmen açığını kapatmak için bu işin eğitimini almamış insanların
istihdam edilmesi).
�Genelde ergenlikte sınırlı antisosyal davranışa dahil olan bireyler,
toplumun norm ve standartlarını öğrenmektedir ve yaşam boyu
antisosyalliği sürdüren bireylerden çok daha iyi sosyalize olmaktadır.
Ergenliğin ilk yılları boyunca suçluluk artış, genç yetişkinlikte de
düşüş göstermektedir. Arkadaş grubunca kabul arzusu, gençler arasında
antisosyal davranışı artırmaktadır. Zamanla arkadaşlar daha az etkili
olmaya başlar ve ahlaki değerlerin kazanılmasıyla saldırgan davranış
azalır.
ÖNERİLER
�İnsanın biyolojik olarak iki nihai amacı vardır. Hayatta kalmak ve
türün devamını sağlamaktır. İnsan bir tehlikeyle karşılaştığı zaman da
iki davranış kalıbından birini seçer ya kaçacak yada savaşacaktır.
Savaşmak zorunda kaldığı zaman doğal olarak saldıracaktır. Yani şiddetin
kökeninde yer alan saldırganlık davranışının insanın hayatta kalmasına
yarayan kesin bir fonksiyonu vardır. Bir amaca hizmet eden saldırganlık
davranışının, sosyal kaidelerin geliştiği, kişinin güvenliğini
sağlayacak toplumsal yapılanmanın arttığı bu gün için eskiye oranla
gerekliliği azalsa da, kişinin hangi durumda kendisine zarar
gelebileceği bilgisine her zaman ihtiyacı vardır.
�Saldırganlığın üç türünden söz edilebilir. Toplum tarafından
onaylanmayan düşmanca saldırganlık, belli koşullar altında onaylanan
saldırganlık, toplumca ne yasaklanan ne de onaylanan izin verilmiş
saldırganlık. Toplumda etkili işlev görebilmek için bireyler bunları
öğrenmek zorundadır. Saldırganlıklarını hiçbir zaman denetim altına
alamayanların özgür kalmalarına izin verilmeyecektir. Bununla birlikte
saldırganlığa hiç başvurmayanların durumları, gerektiğinde onu
kullananlarınkinden daha kötü olabilir. Dolayısıyla önemli olan
çocuklara hiçbir zaman saldırmamayı öğretmemek değil, saldırganlığın ne
zaman uygun olup ne zaman uygun olmadığını öğretmektir. Önemli bir diğer
noktada çocuklara düşmanca saldırganlığın, toplum tarafından
onaylanmayan saldırganlığın öğretilmemesidir.
�Araştırmalar çocuklarının kötü davranışlarını cezalandırmak isteyen
anne ve babaların aslında bu davranışları pekiştirmekten ileriye
gidemediğini göstermektedir. Buna göre övülen iyi davranışlar çocukları
tarafından nasıl öğreniliyorsa cezalandırılan kötü davranışlarda
öğrenilebilir. Burada önemli olan davranışın altının çizilmiş olmasıdır
Bir davranış ödül ile güçlendirilirken, ceza ile ortadan kaldırılabilir.
Ancak burada asıl ceza, o davranışın sonunda ortaya çıkacak olumsuz
durumun kendisidir. Bir davranış sonucunda ortaya çıkan olumsuzluk bir
yanıt iken, cezalandırmak bir uyaran oluşturabilmektedir. Ceza,
cezalandırılan tarafından kendine bir saldırı olarak algılanabilir,
hatta karşı atağa geçme isteği uyandırabilir. Davranış sonucu ortaya
çıkan olumsuzluk davranışın devamını önleyici bir etkiye sahipken,
cezalandırmak davranışın tekrarı için bir uyarıcı oluşturmaktadır.
�Okuldaki herkesin okulu sahipleneceği ve orada olmaktan hoşlanacağı bir
okul iklimi oluşturulmalıdır. Okuldaki her öğrenciye ve görevliye,
kendilerinin okulun önemli bir parçası oldukları hissettirilmelidir. Bu
duygu, okulda güvenliği sağlamaya yönelik planlama sürecine herkesin
(öğretmenlerin, öğrencilerin, velilerin ve toplumun önde gelen
kişilerinin) katılımı sağlanarak başarılabilir.
�Yapılan araştırmalar, okullardaki sorunların çok büyük bir kısmını
okuldaki çok küçük bir azınlığın çıkardığını göstermektedir. Bu
öğrenciler öncelikli hedef seçilebilir. Okuldaki gözetim ve denetim
faaliyetleri planlanırken, sayıca az olan bu öğrencilerin bulundukları
yerlere özel bir dikkat gösterilmesi, bu öğrencilerin hem kendilerini
hem de olası mağdurları şiddeti karşı korumak için yararlı olabilir.
�Okulda güvenliğin sağlanması birinci derecede okul müdürünün işidir.
Okul müdürü kendi odasına çekilmemeli, özellikle ders aralarında
koridorlarda görünmeli, sınıfları ziyaret etmeli ve okulda düzenlenen
toplantılarda hazır bulunmalıdır. Hiç kuşku yok ki en iyi müdür zamanın
çoğunu makam odasının dışında geçiren müdürdür. Başta okul müdürü ve
müdür yardımcıları olmak üzere okuldaki bütün görevliler öğrencilerden
önce okula gelmeli, öğrenciler okula geldiklerinde tüm çalışanların
kendilerini güler yüzle kendilerini karşıladığını görebilmelidir.
�Okul yöneticileri ve öğretmenleri anne babalar ile mutlaka işbirliği
yapmalıdır. Güvenli bir okul oluşturmak, sadece okul yöneticilerinin
başarabileceği bir iş değildir. Veliler, okul güvenliğinin sağlanmasının
aslında kendi çocuklarının başarısına katkıda bulunacağını bilmeli ve
bu konudaki sorumluluklarını yerine getirmeye istek duymaları
sağlanmalıdır.
�Öğrencilerin gerçekten ilgisini çeken ders dışı etkinlerinden oluşan
bir sistem kurulmalıdır. Okul çağındaki çocuklar yapılacak ilginç ve
kendilerine meydan okuyan şeyler bulamazlarsa bu boşluğu olumsuz
etkinliklerle doldurabilirler.
�Öğrencilerin kendi güvenliklerinin sağlanmasına aktif bir biçimde
katılmalarının sağlanması gerekir. Bu amaçla öğrencilerin okuldaki
güvenlik planlarının hazırlanmasına katılmaları sağlanabilir. Ayrıca
öğrencilere kişiler arası ilişkilerde ortaya çıkan anlaşmazlıkları ve
çatışmaları şiddet içermeyen yollarlı çözme teknikleri öğretilebilir.
�Öğrencilere doğru kararlar verme, sorumluluklarını bilen bir vatandaş
olma ve çatışma çözme becerilerine sahip olma gibi yaşam becerileri
öğretim programlarıyla bütünleştirilerek kazandırılmalıdır. Özellikle
gençlerin çatışmalarla nasıl başedeceklerini öğrenmeye ihtiyaçları
vardır. Çünkü okullardaki şiddet olayları aslında çözümlenmemiş
çatışmaların yansımasıdır. Eğer gençlere çatışmaları yapıcı bir biçimde
çözme becerileri kazandırılırsa, okullar daha güvenli yerler
olabileceğini söyleyebiliriz. Her okul öğrencilerine bu yaşam
becerilerini öğretmeyi amaçlamalıdır.
�Yetişkinlerin gözetimi ve denetimi ihmal edilmemelidir. Özellikle
çocuklar sürekli denetim ve gözetime ihtiyaç duyarlar. Okulda görevli
yetişkinlerin çocukların gözetim ve denetiminin nasıl yapılacağı
konusunda belli aralıklarla hizmet içi eğitim verilmesi gerekir. Bu
eğitimlerde öğrenciler arasındaki bir kavgaya öğretmenlerin yada okul
çalışanlarının nasıl müdahale etmeleri gerektiği üzerinde durulabilir.
�Okuldaki şiddet olaylarıyla ilgili düzenli bir kayıt sistemi kurulmalı
ve düzenli bir izleme çalışması yapılmalıdır. Bu sayede okulda meydana
gelen şiddet olaylarının ve diğer suçların analiz edilmesi sağlanabilir.
Bu olaylar en çok ne zaman, nerede meydana gelmektedir? En fazla kimler
karışmaktadır? Sorularına cevap bulunarak, bu verilere göre güvenlik
önlemleri ele alınmalıdır.
�Okul güvenliğini sağlamak için gerekli fiziksel önlemlerin alınması çok
önemlidir. İstenmeye olayların sıkça meydana geldiği koridor, spor
alanları, spor sahası, okulun giriş çıkış yerleri ve kantin gibi
mekanlar için yetişkin gözetim ve denetimi artırılabilir.
�Okula farklı yerlerden giriş yapılması engellenmeli girişler belli bir
kapıdan yapılmalı ve bu kapıda mutlaka denetim olmalıdır. Okula gelen
ziyaretçilerin kaydı tutulmalı ve rasgele ziyaretçi giriş çıkışı
olmamalıdır.
�Okulda krize müdahale ekibi oluşturulmalı ve gerekli müdahale planları
önceden hazırlanmalıdır. Çünkü bütün önlemlere rağmen okullarda zaman
zaman sorunlardan kaçınmak mümkün olmayabilir. Okul güvenliği planı her
yıl gözden geçirilerek güncelleştirilmelidir.
�Okulun güvenliğini artırmak üzere polis, itfaiye, acil servis gibi
birimlerle hemen iletişim kurabilecek şekilde düzenlemeler yapılmalıdır.

�Her okul öğrencilerin hangi durumlarda nasıl davranmaları gerektiğine
ilişkin bilgiler içeren klavuzlar hazırlamalıdır. Bu klavuzlarla
kurallara uyulmadığı zaman hangi yaptırımlarla karşılaşacakları
bildirilmeli ve bu yaptırımlar bütün öğrencilere aynı şekilde
uygulanmalıdır.
�Okulda meydana gelen şiddet yada işlenen suçlardan dolayı mağdur olan
öğrenciler özel bir dikkate ve desteğe ihtiyaç duyarlar. Okullardaki
rehber öğretmenler bu desteği sağlamada çok önemli bir rol oynarlar.
Anne Babaya Öneriler:
�Katı disiplin uygulama
�Sevgiyi koşullu gösterme,
�Nedenlerini açıklama ihtiyacı duymadan davranışlarda kısıtlama yapma,
�Yapılan hataları affetmeme, katı cezalandırıcı yaklaşım,
�Doğruların merkezi olarak kendini kabul eden bu nedenle çocuğun görüş
ve düşüncelerine önem vermeyen ve aile sorunlarının tartışılmasında
çocuğa söz hakkı tanımayan,
�Genelde çocuğun kapasitesi üzerinde beklentisi olan ve bu beklentiye
ulaşmada çocuğu zorlayan,
�Toplum normlarına sıkı sıkıya bağlı ve bu kalıbın dışına çıkmaya ana
baba tutumları otoriter tutumlar olarak tanımlanır. Bu tutumlar çocuk
üzerinde katılık, hoşgörüsüzlük, içe dönüklük gibi kişilik
özellikleriyle, saldırgan davranışlarda bulunma eğilimine neden olur.
�İlgisiz ve otoriter ana baba tutumlarının binişik özellikleri vardır.
Bilerek veya ilgilenemediği için çocuğa karşı itici davranışlarda
bulunma, gereksinimlerini karşılamama, sevgi göstermeme, etkinlikleri ve
başarıları ilgisizlikle karşılayıp başarısızlıkları ağır şekilde
cezalandırma, görüş ve düşüncelerine önem vermeme, ilgisiz ana baba
tutumları olarak tanımlanabilir.
�Çocukla ilgilenip onunla iletişim kurarak onu gerektiği ölçüde kontrol
etmek ve çocuğun gittikçe artan potansiyeline ulaşmasında gereksinim
duyduğu fırsatları elde etmesine rehberlik yapmak,
�Çocuğu reddederek ona karşı ilgisiz davranmak yerine çocuğun
kendileriyle karşılıklı sevgi ve saygıya dayanan olumlu bir özdeşim
kurmasına yardım etmek,
�Aile içinde demokratik bir düzen kurarak dengeli bir bağımsızlık modeli
sağlamak,
�Çocuğa seçme olanağı vererek gereksinimlerini çekinmeden
söyleyebileceği bir ortam yaratmak,

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.arenafutbol.org
 
Saldırganlık
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
ArenaFutbol | Futbol'a Dair Her Şey :: AF Cafe :: Eğlence :: Hazır Ödev ve Tezler :: Felsefe - İnsan İlişkileri-
Buraya geçin: