ArenaFutbol | Futbol'a Dair Her Şey
İbni Sina Uyeol

Sitemizi REKLAMSIZ şekilde gezebilmek için, bütün bölümlere erişebilmek için ve tam anlamıyla faydalanabilmek için lütfen ÜYE OLUNUZ, eğer üye iseniz lütfen GİRİŞ YAPINIZ
ArenaFutbol | Futbol'a Dair Her Şey
İbni Sina Uyeol

Sitemizi REKLAMSIZ şekilde gezebilmek için, bütün bölümlere erişebilmek için ve tam anlamıyla faydalanabilmek için lütfen ÜYE OLUNUZ, eğer üye iseniz lütfen GİRİŞ YAPINIZ
ArenaFutbol | Futbol'a Dair Her Şey
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaGaleriLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 İbni Sina

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Rebellious
No-Post !
Rebellious


Favori Oyuncu : Metin Oktay
Mesaj Sayısı : 14623
Puan : 258171
Rep : 2564
Yer : Ali Samiyen
Cinsiyet : Erkek
Kayıt tarihi : 19/08/09
İbni Sina I231076_gsli

İbni Sina Empty
MesajKonu: İbni Sina   İbni Sina EmptyÇarş. Haz. 09, 2010 1:42 am

İslam düşünce tarihinin en büyük isimlerinden olan İbni Sina’nın bu
seçkinliği, birçok yönden özgünlük taşıyan, ayrıntılı ve mükemmel bir
sistemle sunulmuş felsefesinden ileri gelir. İbni Sina, ilahiyattan
ahlak ve siyasete kadar felsefenin o dönemdeki bütün disiplinlerini ele
almış; ayrıca başta tıp olmak üzere, pozitif bilimlerde de söz sahibi



olmuştur. Helenistik dönemde yeniplatoncu bir kimliğe büründürülmüş olan
Aristotelesçiliği, felsefe yöntem ve ölçüleri içinde kalarak İslami bir
söylemle ortaya koymaya çalışmış; Gazali, Fahreddin Razi, İbni Teymiyye
gibi İslam dünyasında çok etkin olan bilginlerin ağır eleştirilerine
karşın «eş-Şeyhu’r-Reis » (baş üstat) ünvanını bütün dönemlerde korumuş;
tıpta ise modem tıbbın doğuşuna kadar Doğu ve Batı’da otorite
sayılmıştır.

İslam dünyasının baş üstadı.





İbni Sina, kendisinin yazdığı ve sadık öğrencisi Büczâni’nin tamamladığı
hayat hikayesine göre Türkistan’da, Buhara yakınlarındaki Efşene’de
bürokrat bir ailenin çocuğu olarak 980 yılında doğdu. Asıl adı Hüseyin,
babasının adı Abdullah’tır. Ailesiyle birlikte Buhara’ya göçtü; burada
okuma yazma, aritmetik, din bilgileri, mantık okudu. Hocalarından
yalnızca Ebu Ali en-Natil ve İsmail ez-Zahid’in adları bilinmektedir.
Ayrıca, kendi açıklamalarından, Hint aritmetiğinde usta bir esnaftan ve
babasını İsmaililiğe kazandırmaya çalışan bir propagandacıdan da
yararlandığı, felsefeye ilgisinin de o zamandan başladığı
anlaşılmaktadır.

On yaşındayken Kur’an’ı ezberlediğini, Arap edebiyatında yetiştiğini,
ilk öğreniminden sonra kendi çabasıyla fizik, metafizik ve tıpta
uzmanlaştığını, on altı yaşındayken başka hekimlere danışmanlık yapacak
düzeye ulaştığını belirtir. İbni Sina, birçok kez yeniden incelemesine
karşın Aristoteles metafiziğini kavrayamadı. Şans eseri ele geçirdiği
Farabi ’nin el-İbâne adlı eserini okuyunca bu sorunu da çözdü. Bilim
amaçlı geziler yaptı. Cürcan’dayken, Batı’da yüzyıllar boyunca,
Doğu’daysa bu yüzyılın başına kadar tıp incelemelerinde temel kaynak
sayılan el-Kanun Fi’e-Tıb adlı eserini yazmaya başladı. Bir ara
Hemedan’da vezirlik yaptı. Aynı görevi ikinci kez alınca bir yandan gün
boyunca siyasal çalışmalar yaparken bir yandan da bütün gecelerini
bilimsel çalışmalarla geçiriyordu. Olaylar onu başka şehirlere götürdü.
lsfahan’dayken şehri ele geçiren Gazneli Mahmud’un oğlu Mesud’un
askerleri tarafından evi yağmaladı. Bu olayda Kitabül İnsaf adlı felsefe
ansiklopedisi de bir daha bulunmamak üzere kayboldu. İbni Sina’nın en
son ve özgün felsefesini yansıttığı sanılan «Hikmetü’l-Meşrikıyye» (Doğu
Felsefesi) de bu esede birlikte bilinmezliğe karıştı. İsfahan
hükümdarının Hemedana düzenlediği bir sefere Ibni Sina da katıldı ve
burada 57 yaşında öldü (1037). Doğumunun birinci yıldönümünde İran
Ulusal Anıtlar Derneği, mezarı üzerine görkemli bir anıt yaptı.

Varlık felsefesi

İbni Sina’nın varlık felsefesinde Farabi’nin geniş ölçüde etkisi
olmuştur. Farabi varlığı, önce zorunlu (vacip) ve zorunlu olmayan
(mümkün) diye ikiye ayırmıştı. İbni Sina bu ikinci varlık tanımında bir
değişiklik yaparak, onu kendiliğinde zorunlu olmayan, ancak varlık
alanına çıkaran bakımından ve ona bağlı olarak zorunlu diye tanımladı.
Çünkü eğer bir şey var olmuşsa artık onun olanaklı olduğundan söz
edilemez. 0, var olduğu sürece bir gerçektir ve zorunlu olarak vardır.
Ancak varlığı, kendi özünün bir gereği olmayıp onu var eden ve varlığını
sürdüren sayesindedir. Böylece, yalnız Tanrı kendiliğinde zorunlu,
öteki bütün varlıklarsa, nedenlerin nedeni olan Tanrı sayesinde
zorunludurlar; yine sadece Tanrı nedensiz olup öteki tüm varlıklar
nedenlidirler.

Yeniplatoncu varlık kuramı, genellikle peripotetikler olarak bilinen
öteki İslam düşünürleri gibi İbni Sina’yı da etkilemiş ve türüm (sudur)
kuramını o da benimsemiştir. Buna göre tüm varlıklar ve genelde
yaratılış, Tanrı’nın kendini düşünmesinin, kendisi hakkındaki bilgisinin
bir sonucudur. Aristoteles’den geldiği söylenen «Birden ancak bir
çıkar» öncülü uyarınca Tanrı’nın kendisini düşünmesiyle O’ndan,
kozmolojik bir varlık olan «ilk akıl» doğmuştur. Tanrı bir tek ve yalın
(basit) olduğu için O’ndan çokluğun çıkması olanaksızdır. Oysa bu ilk
akılda bir tür çokluk var-dır. Çünkü onda önce Tanrı’dan geldiği
bilgisi, sonra da kendisi hakkındaki bilgisi bulunmaktadır. Böylece o,
bir yönüyle tanrısal, öteki yönüyle yaratılmış bir varlıktır ve bu
çeşitli yönleri bakımından kendisinden çeşitli varlıkların doğmasına
elverişlidir. Bu yüzden ondan ikinci akıl, ilk gezegen ve onun nefsi
(ruhu) doğmuş; bu ikinci akıldan sonra da benzer doğuş süreci onuncu
akla kadar sürmüştür. «Etkin (faal) Akıl» da denilen onuncu akıl, ay
feleğinin aklıdır. Bu akıldan başlayarak, artık doğuş süreci, bir
bakıma, insan ruhlarının ve genel olarak ay-altı evrenin (dünya)
çokluğuna dağılmıştır. Dünyadaki tüm oluşlar gibi tüm bilgilerin,
anımsamaların kaynağı etkin akıldır; her şey ondan bir tecelli, ilham ve
aydınlanmadır.

Mantık ve bilgi kuramı



İbni Sina’nın mantığı ana çizgileriyle Aristoteles mantığının devamı
olmakla birlikte, birçok çağdaş araştırmacıya göre modern mantığın
başlangıcı sayılabilecek yenilikler de taşımaktadır. Filozof, bütün
bilgileri «tasavvurlar» ve «tasdikler» diye ikiye ayırır. Çünkü
nesneler, olgular önce tasavvur, sonra tasdik edilir. Tasdikler
birbirine bağlanarak kanıtları meydana getirir. İnsan aklının yetkin
olmaması nedeniyle kanıtlamaya, bunun için de mantık yasalarına
gereksinim vardır. Filozof, bu bakımdan mantığın bir <<âlet ilmi»
olduğunu düşünür. Çünkü o, bize yanılgılardan korunmanın, doğru
yargılara ulaşmanın yollarını gösterir. Ayrıca mantık bir «düşünme
sanatı» konusu, maddeden soyutlanmıştır, zihinseldir. Bu yönüyle mantık
matematiğe benzer.

İbni Sina, mantıkta, Porphyrius’un Isagogia’sının konusu olan «beş
tümel»i de incelemiştir. Onun, «cins, nevi, fasıl, hassa ve araz»
şeklinde sıralanan bu tümeller üzerine parlak açıklamaları, sonraki
mantıkçılar tarafından hemen hemen aynen tekrarlanmıştır.

Kıyas şekillerini ayrıntılarıyla inceleyen İbni Sina, en güçlü kıyas ve
kanıtlama şekli olan «burhan»a özel bir önem vermiştir. Onun tanımına
göre burhan, sağlam öncüllerden oluşan ve kesin sonuçlar veren bir
kanıtlama şeklidir. Burhan, ya olgulardan veya olgulann nedenlerinden
elde edilen bir kanıttır. Her kanıtlamada postulatlar, öncüller ve
sorunlar vardır. Postulatlar (aritmetikteki sayı, fizikteki kütle,
metafizikteki varlık gibi) herhangi bir bilimde önceden benimsenen
ilkedir. Öncüller, kanıtlamanın dayandığı önermeler, sorunlar da
kanıtlamanın çözümlemeyi amaçladığı belirsizlik ve kuşkulardır. Böylece
kanıtlamanın ve dolayısıyla mantığın amacı doğru bilgiye ulaşmaktır.

İbni Sina bilgi probleminde hem deneyci hem de akılcıdır. Deneyciliği
Ebubekir Raziye, akılcılığı da Farabi ’ye dayanır. 0, bilgilerimizin
duyumlar ve algılarla başladığını kabul ederek deneye önem vermiş; ancak
akılcılığın temel ilkesine uyarak deneyi akıl kadrosunda
değerlendirmiştir.

Eski Yunan geleneğinde olduğu gibi, bilgiyi «bilen öznenin, bilinen
nesnenin formunu soyutlaması» diye tanımlayan İbni Sina, büyük bir
olasılıkla kendisinin geliştirdiği farklı bir bilme melekesini,
soyutlama gücünün dereceleri üzerinde önemle durur. Buna göre duyu
algıları, anlama eyleminin gerçekleşmesi için madde ye gereksinim duyar.
Maddesel nitelikler ve ilinekler olmadan anlama olayı gerçekleşmez.
Ancak bu, gerçek ve tümel bilgiye ulaşmanın ilk aşamasıdır. Çünkü bilgi
gerçekte bir soyutlama olayıdır ve bunu yapan da akıldır. Yalnızca
akılla saf form kendi bütünlüğü içinde kavranabilir. İbni Sina, aklın
kendine özgü yasaları bulunduğunu belirtmiş; bu yasaları, duyu ve
deneyin ulaştığı ve ulaşamadığı olaylara, olgulara uygulamıştır. Bu
bakımdan onun akılcı (rasyonalist) olduğu söylenebilir. Öte yandan,
bütün bilgilerimizin «bilgi, eşyanın zihnimizde doğan formlarıdır; yani
algılanan şeyin formu, algılayan kişidedir şeklinde düşünmesi nedeniyle
de idealist olduğu söylenebilir.

Aristoteles’in oldukça kısa incelediği ve biraz da belirsiz bıraktığı,
daha sonra Afrodiaslı İskender ve Farabi’nin yeni açıklamalar getirdiği
insan aklının gelişmesi sorununu, İbni Sina kendi psikolojisi ve bilgi
kuramı içinde yeniden ele almıştır. Filozof, öncelikle insandaki
potansiyel akılla kozmolojik bir varlık olan Etkin Akıl arasında bir
ayırım yapar ve bunlardan ilkinin, ikincisinin etkisi ve aydınlatmasıyla
gelişip olgunlaştığını düşünür. Böylece, insan aklıyla ona bilgi
aktaran insanüstü ve aşkın bir güç arasında ilişki kurulmuş; insan
bilgisinin aşkın bir kaynaktan geldiği düşünülmüştür. Farabi’nin de
benimsediği peripatetik doktrine göre akli faaliyetlerin konusu olan
tümel bilgiler, duyu deneylerinden çıkarıldığı halde, İbni Sina’ya göre
bu bilgiler Etkin Akıldan gelir. Zihnin görevi, duyularla ulaşılan tikel
varlıklar üzerinde fikir yürütmektir. Bu çaba zihni, aracısız bir
sezgiyle, tümel özleri etkin akıl yoluyla kavramaya hazırlar. Asıl bilgi
faaliyeti, tümel formların, yasaların kavranmasıdır. Bu ise düşünen
ruhun (nefs-i rütıka) ve onun en temel yetisi olan aklın işlevidir.
Zihinsel bilgiler akla bu işlevinde destek verirse de akıl, tümel
formların ve ya aların bilgisini yalnızca, aşkın bir varlık olan Etkin
Akıldan alır. Böylece, bilginin kaynağı kesin olarak doğaüstü ve
tanrısaldır. Her gerçek ve tümel bilgide sezginin payı vardır ve bilme
bir mekanik olay değildir. Bilme çabası, bir bakıma duaya benzer; ona
karşılık vermek Tanrı’nın ve Etkin Akıl’ın bileceği iştir.

Doğa felsefesi ve psikoloji

İbni Sina doğa bilimini kuramsal bir çalışma olarak görür ve konularını
cisimlerin hareket ve durağanlığıyla sınırlar. Her cisim madde ve
formdan (suret) oluşur. Madde cismin aslına; form da niteliğini,
niceliğini, yerini, nedenini gösterir. Madde ve form ayırımı yalnızca
zihinsel olup gerçekte maddesiz form, formsuz madde bulunmaz. Her doğal
cismin doğal bir yeri vardır. Evren birdir; yaratıcı hareket de birdir
ve daireseldir. Cisimlerden hiçbiri kendiliğinden hareketli ya da
durağan olamaz. Bunlar’ın başlıca nedenleri doğal güç, nefs (ruh) gücü
ve gökkürenin (felek) gücüdür. Cisimlerin sonsuzca bölünebileceği
düşüncesiyle atomcu görüşe karşı çıkan İbni Sina, böylece «bölünmeyen en
küçük parça»yı kabul eden İslam kelamcılarından kesin olarak
ayrılmıştır.

İbni Sina, Aristoteles geleneğine uyarak psikolojiyi de doğa felsefesi
içinde inceler; ancak içerik olarak birçok konuda Aristoteles’den
ayrılır. Öncelikle Aristoteles, ruhu bedenin bir işlevi gibi görüp
bağımsız bir varlığa sahip olmasından kuşku duyarken İbni Sina ruhun
bağımsız varlığını kesin olarak vurgulamıştır.

İbni Sina psikolojide, Platoncu tasnife uygun olarak, «nefs» adım
verdiği ruhu, en ilkelinden en gelişmişine doğru bitkisel ruh, hayvansal
ruh ve insansal ruh (nefs-i nâtıka, düşünen ruh) şeklin de üç türlü
düşünün Ruhun, basit algılardan akıl yürütmeye kadar birçok yetileri
vardır. Bunlar genellikle «dış duyular» ve «iç duyular diye ikiye
ayrılır. Dış duyular beş duyudan ibarettir. İç duyular «ortak duyu,
tasavvur, hayal, anımsama ve düşünme»den oluşur. İslam düşünce tarihinde
ilk kez İbni Sina, bu duyu türlerinden başka, bir de «vehim gücü» adım
verdiği bir tür sezgi, önsezi ya da sağduyudan söz etmiştir. İnsan
ruhunun asıl kendine özgü işlevi olan düşünme, akıl yetisinin bir
işlevidir. Daha sonra Kant’ın kuramsal akıl ve pratik akıl dediğini İbni
Sina bir tek aklın iki yetisi sayar ve bunlara «bilme gücü» ve «yapma
gücü» adını verir.

Din felsefesi

Din ve özellikle Tanrı felsefesi İbni Sina’nın düşüncesinde önemli bir
yer tutar. 0, bu konulara ilişkin görüşleri bakımından Farabi’ye göre
İslam diniyle daha çok uyum halinde görülmektedir. İbni Sina’ya göre
yalnızca Tanrı zorunlu (vacib) varlık olarak vardır. O’nun dışındaki tüm
varlıklar kendi başlarına olanaklı (mümkün) olmaktan öte gidemezler;
var olmaları ve varlıkta kalmaları Tanrı’ya bağlıdır. Tanrı birdir ve
her yönden bir olan yalnız O’dur. Bu nedenle İbni Sina, kelâmcıların
düşündüklerinin tersine, Tanrı’da zat-sıfat (nitelik), hatta varlık ve
mahiyet gibi ikiliklerden söz edilemeyeceğini ısrarla savunmuştur.
Aristoteles’in düşündüğünün tersine, Tanrı her şeyi bilir; şu anlamda
ki, 0, kendini bilir ve zorunlu olarak, kendisinden taşmış olan, kendi
«inâyet’»in ve «cömertlik»inin eseri olan her şeyi de tümel yasaları
içinde bilir. Bilgisi bakımından da Tanrı tektir; yani, O’nda bilen,
bilinen ve bilgi ayrılığı yoktur. Çünkü bu, Tanrı’da çokluğu gerektirir.
O’nun kendisini bilmesi, kendisiyle ilgili olan, yasalarını kendisinin
koyduğu her şeyi bilmesiyle eş anlama gelir. Böylece tanrı hem bilen,
hem bilinen, hem de bilgidir. O’nun yaratması her şeyin kendisinden
taşması, iradesi bu taşmaya rıza göstermesi, bilgisi de bu taşmanın
bilincinde olmasıdır.

Tanrı sürekli bilen ve düşünen varlık olduğuna, O’nun düşünmesi ve
bilmesiyle yaratması da aynı şey olduğuna göre kendisi gibi yaratma ve
dolayısıyla yaratılan (evren) da ezeli ve ebedidir.

Pozitif bilimler

İbni Sina, matematiğin daha çok kuramsal yanıyla ilgilenmiş,
Eukleides’in geometriyle ilgili tanımlarını incelemiş ve tartışmıştır.
Astronomi alanında yerin çapını ve boylamlarını hesaplaması sırasında
ulaştığı değerler bugünkülere oldukça yakındır. Fizikte özellikle
ağırlık, çekim ve hareketle ilgili görüşleri bilim tarihi bakımından
önem taşır. Simya (sahte kimya) ile ilgili görüşleri dolayısıyla Cabir
bin Hayyan ve Razi’yi eleştirmiştir. Ancak pozitif bilimlerdeki asıl
ününü tıp alanında kazanmıştır

İbni Sina tıp tarihinin gözde temsilcilerindendir. Onun bu alandaki
çalışmaları, Yunan, Hint ve Iran tıp okulları yanında Müslüman
tabiplerin deney ve uygulamalarından da esinlenmiştir. Öncüleri arasında
Ferctevsü’l-Hikme’nin yazarı Abi bin Rabben et-Taberi, el-Hiv? adlı dev
eserin yazarı, Razi gibi Müslüman bilim adamları sayılabilir. İbni
Sina’nın tıpla ilgili çalışmalarının en önemlisi olan el-Kanun, yazarın
tabiat bilimine katkısının gözlemsel ve deneysel yaralarını gösteren en
iyi kanıttır.





İbni Sina tıpta teşhisin önemini vurgulamış, geçici ve önemsiz
hastalıklar için ilaç verilmemesini, cerrahiye daima son çare olarak
başvurulmasını, teşhisin sağlıklı yapılabilmesi için hastanın gerektiği
ölçüde gözlem altında tutulmasına öğütlemiş; günümüzde büyük önem
taşıyan deontoloji (tıp ahlaki) konusunda son derece önemli ilkeler
koymuştur.

İbni Sina halk sağlığı, çevre sağlığı, göz, diş, kalp, kan ve damar
hastalıkları, cerrahi, yanık tedavisi, spor, çocuk sağlığı, patoloji,
eczacılık, koruyucu hekimlik, teşhis ve tedavi yöntemleri gibi tıbbın
birçok alanındaki görüş ve uygulamalarıyla tıp bilimine evrensel boyutta
katkılarda bulunmuş; bu nedenle kendisine batıda «tıbbın kralı»
denilmiştir. Ayrıca, el-Kanun, XllI. yy’dan başlamak üzere çeşitli Batı
dillerine çevrilmiş ve birçok kez basılmıştır. Avrupa’da ilk klinik ders
1500’de Padua’da İbni Sina uzmanlarınca verilmiş; el-Kanun çeşitli
üniversitelerde zorunlu ders kitabı sayılmıştır. XV. yy’da İngolstadt
Üniversitesi Tıp Fakültesi’ndeki en büyük dershaneye Avicenne (İbni
Sina) adı verilmiştir. Aynı fakültenin doktora yönetmeliğinin 2. ve 5.
maddelerinde İbni Sina ve Razi’den birer soru sorulması zorunlu
kılınmıştı

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.arenafutbol.org
 
İbni Sina
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» PKK'nın "gizli kasa"sına iade yok

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
ArenaFutbol | Futbol'a Dair Her Şey :: AF Cafe :: Eğlence :: Hazır Ödev ve Tezler :: Felsefe - İnsan İlişkileri-
Buraya geçin: