ArenaFutbol | Futbol'a Dair Her Şey
Hz. EBU BEKIR ES SIDDÎK (r.a) Uyeol

Sitemizi REKLAMSIZ şekilde gezebilmek için, bütün bölümlere erişebilmek için ve tam anlamıyla faydalanabilmek için lütfen ÜYE OLUNUZ, eğer üye iseniz lütfen GİRİŞ YAPINIZ
ArenaFutbol | Futbol'a Dair Her Şey
Hz. EBU BEKIR ES SIDDÎK (r.a) Uyeol

Sitemizi REKLAMSIZ şekilde gezebilmek için, bütün bölümlere erişebilmek için ve tam anlamıyla faydalanabilmek için lütfen ÜYE OLUNUZ, eğer üye iseniz lütfen GİRİŞ YAPINIZ
ArenaFutbol | Futbol'a Dair Her Şey
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaGaleriLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Hz. EBU BEKIR ES SIDDÎK (r.a)

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Rebellious
No-Post !
Rebellious


Favori Oyuncu : Metin Oktay
Mesaj Sayısı : 14623
Puan : 258171
Rep : 2564
Yer : Ali Samiyen
Cinsiyet : Erkek
Kayıt tarihi : 19/08/09
Hz. EBU BEKIR ES SIDDÎK (r.a) I231076_gsli

Hz. EBU BEKIR ES SIDDÎK (r.a) Empty
MesajKonu: Hz. EBU BEKIR ES SIDDÎK (r.a)   Hz. EBU BEKIR ES SIDDÎK (r.a) EmptyÇarş. Haz. 09, 2010 2:57 am

Hz. Muhammed (s.a.s.)'in Islâm'i teblige baslamasindan sonra ilk iman
eden hür erkeklerin; rasit halifelerin, asere-i mübesserenin ilki.
Câmiu'l Kur'an, es-Siddîk, el-Atik lakaplariyla bilinen büyük sahabi.

Kur'ân-i Kerim'de hicret sirasinda Rasûlullah'la beraber olmasindan
dolayi, "...magarada bulunan iki kisiden biri..." (et-Tevbe, 9/40)
seklinde ondan bahsedilmektedir. Asil adi Abdülkâbe olup, Islâm'dan
sonra Rasûlullah (s.a.s.)'in ona Abdullah adini verdigi kaydedilir.
Azaptan azad edilmis mânâsina "atik"; dürüst, sadik, emin ve iffetli
oldugundan dolayi da "siddik" lâkabiyla anilmistir. "Deve yavrusunun
babasi" manasina gelen Ebû Bekir adiyla meshur olmustur. Teym ogullari
kabilesinden olan Ebû Bekir'in nesebi Mürre b. Kâ'b'da Rasûlullah'la
birlesir. Anasinin adi Ümmü'l-Hayr Selma, babasinin ki Ebû Kuhafe
Osman'dir. Künyesi Abdullah b. Osman b. Amir b. Amir... b. Murra
...et-Teymî'dir. Bedir savasina kadar müsrik kalan oglu Abdurrahman
disinda bütün ailesi müslüman olmustur. Babasi Ebû Kuhafe, Ebû Bekir'in
halifeligini ve ölümünü görmüstür. Hz. Ebû Bekir'in Rasûlullah
(s.a.s.)'den bir veya üç yas küçük oldugu zikredilmistir. Islâm'dan önce
de saygin, dürüst, kisilikli, putlara tapmayan ve evinde put
bulundurmayan "hanif" bir tacir olan Ebû Bekir, ölümüne kadar Hz.
Peygamber'den hiç ayrilmamistir. Bütün servetini, kazancini Islâm için
harcamis, kendisi sade bir sekilde yasamistir.

Hz. Ebû Bekir, Fil yilindan iki sene birkaç ay sonra 571'de Mekke'de
dünyaya gelmis, güzel hasletlerle taninmis ve iffetiyle söhret
bulmustur. içki içmek câhiliye döneminde çok yaygin bir âdet oldugu
halde o hiç içmemistir. O dönemde Mekke'nin ileri gelenlerinden olup
Araplarin nesep ve ahbâr ilimlerinde meshur olmustur. Kumas ve elbise
ticaretiyle mesgul olurdu; sermayesi kirk bin dirhemdi ki, bunun büyük
bir kismini Islâm için harcamistir. Rasûlullah'a iman eden Ebû Bekir
(r.a.) Islâm dâvetçiligine baslamis, Osman b. Affân, Zübeyr b. Avvâm,
Abdurrahman b. Avf, Sa'd b. Ebî Vakkas ve Talha b. Ubeydullah gibi
Islâm'in yücelmesinde büyük emekleri olan ilk müslümanlarin bir çogu
Islâm'i onun dâvetiyle kabul etmislerdir.

Hz. Ebû Bekir hayati boyunca Rasûlullah'in yanindan ayrilmamis,
çocuklugundan itibaren aralarinda büyük bir dostluk kurulmustur.
Rasûlullah birçok hususlarda onun görüsünü tercih ederdi. Umûmî ve
husûsî olan önemli islerde ashâbiyla müsavere eden Peygamber (s.a.s.)
bazi hususlarda özellikle Ebû Bekir'e danisirdi. (Ibn Haldun, Mukaddime,
206). Araplar ona "Peygamber'in veziri" derlerdi.

Teymogullari kabilesi Mekke'de önemli bir yere sahipti. Ticaretle
ugrasiyorlar, toplumsal temaslari ve genis kültürlülükleri ile
taniniyorlardi. Hz. Ebû Bekir'in babasi Mekke esrafindandi. Hz. Ebû
Bekir, câhiliye döneminde de güzel ahlâki ile tâninan, sevilen bir kisi
idi. Mekke'de "esnak" diye bilinen kan diyeti ve kefalet ödenmesi
islerinin yürütülmesiyle görevliydi. Muhammed (s.a.s.) ile büyük bir
dostluklari vardi. Sik sik bulusur, Allah'in birligi, Mekke
müsriklerinin durumu ve ticaret gibi konularda müsâvere ederlerdi. ikisi
de câhiliye kültürüne karsiydilar, siir yazmaz ve siiri sevmezlerdi,
daha ziyade tefekkür ederlerdi.

Islâm'i Benimsemesi

Hz. Ebû Bekir, Hira dagindan dönen Hz. Muhammed ile karsilastiginda,
Rasûlullah (s.a.s.) ona, "Allah'in elçisi" oldugunu söyleyip "Yaratan
Rabbinin adiyla oku" (el-Alâk, 96/1) diye baslayan âyetleri bildirdigi
zaman hemen ona: "Allah'in birligine ve senin O'nun rasûlü olduguna iman
ettim" demistir. Hz. Hatice'den sonra Rasûlullah'a ilk iman eden odur.
Hz. Peygamber (s.a.s.) Islâm'i tebliginin ilk zamanlarinda kiminle
konustuysa en azindan bir tereddüt görmüs, ancak Ebû Bekir seksiz ve
tereddütsüz bir sekilde kabul etmistir. Hatta Hz. Peygamber (s.a.s.),
"Bütün insanlarin imani bir kefeye, Ebû Bekir'in ki bir kefeye konsa,
onun imani agir basardi " diye lâtif bir benzetme de yapmistir. Mü'min
Ebû Bekir, hayatinin sonuna kadar tüm varligini Islâm'a adamis, bütün
hayirli islerde en basta gelmistir.

Ebû Bekir Mekke döneminde güçlü kabilelere mensup kisileri Islâm'a
kazandirmaya çalisti, öte yandan müsriklerin iskencelerine maruz kalan
güçsüzleri, köleleri korudu; servetini eziyet edilen köleleri satin alip
azad etmekte kullandi. Bilâl, Habbab, Lübeyne, Ebû Fukayhe, Amir,
Zinnire, Nahdiye, Ümmü Ubeys bunlardandir. Kendisi de Mescid-i Haram'da
müsriklerin saldirisina ugramisti. Ebû Bekir, iman ettikten sonra
Islâm'i teblige gizli gizli devam ediyordu. Annesi, karisi Ümmü Ruman ve
kizi Esma da iman etmis, fakat ogullari Abdullah, Abdurrahman ve babasi
Ebû Kuhafe henüz iman etmemislerdi. Osman b. Affan, Sa'd b. Ebî Vakkas,
Abdurrahman b. Avf, Zübeyr b. Avvâm, Talha b. Ubeydullah gibi ilk
müslümanlari Islâm'a dâvet eden odur. Müsriklerin eziyetleri çogalip
müslümanlara yapilan baskilar arttiktan sonra Hz. Peygamber Hz. Ebû
Bekir'e de Habesistan'a göç etmesini söylemis ve Ebû Bekir yola çikmis;
ancak Berkü'l-Gimâd'da Mekke'nin ileri gelen kabilelerinden Ibn Dugunne
ile karsilastiginda Ibn Dugunne onu himayesine aldigini ve Mekke'ye
dönmesi gerektigini belirterek, ikisi birlikte Mekke'ye dönmüslerdir.
Ancak sartli olarak Ebû Bekir'i himayesine alan Ibn Dugunne, Ebû
Bekir'in açiktan açiga ibadet etmesi ve inancini yaymaya devam etmesi
sebebiyle sartlari yerine getirmedigini iddia ederek ona ibadetini gizli
yapmasini söylediginde Ebû Bekir, onun himayesine ihtiyaci olmadigini,
zaten kendisine söz de vermedigini ifade etmisti: "Senin himayeni sana
iâde ediyorum. Bana Allah'in himayesi yeter." Böylece onüç yil Mekke'de
Rasûlullah'in yaninda kalan Hz. Ebû Bekir, Hz. Aise'nin rivâyetine göre,
Rasûlullah hicret emrini alip Ebû Bekir'e gelerek ona beraberce hicret
edeceklerini söyleyince Ebû Bekir sevinçten aglamaya baslamisti (Ibn
Hisâm, es-Sire, II, 485).

Hz. Peygamber'in bir gecede Mekke'den Kudüs'e oradan Sidretü'l
Münteha'ya gittigi isra ve Mirâc hâdisesini duyan müsrikler bunu Hz. Ebû
Bekir'e yetistirdikleri zaman; "O dediyse dogrudur." demistir. Bu
sözünden sonra Ebu Bekir'e; ihlâsli, asla yalan söylemeyen, özü dogru,
itikadinda süphe olmayan anlaminda, "Siddik" lâkabi verildi. Kur'an
tâbiriyle, "O, ne iyi arkadasti " (en-Nisâ, 4/69) denilebilir.

Iste o "Siddîk" ile o "Emîn", o iki arkadas beraberce Sevr dagindaki
magaraya hareket ederek hicret etmislerdir.

Hicreti

Sevr magarasina ilk giren Hz. Ebû Bekir, (r.a.) magarada kesif yaptiktan
sonra Rasûlullah içeri girmistir. Ebû Bekir'in kizi Esma yolda yemeleri
için aziklarini hazirlamisti. Onlar Mekke'den ayrilinca müsrikler her
tarafa adamlarini yollayarak aramaya basladilar. Kureys kabilesinin
müsrikleri Ebû Cehil baskanliginda Esma'nin evini aradilar, hakaret edip
dayak attilar. Hz. Ebû Bekir (r.a.) hicret yolculuguna çikarken yanina
bütün parasini almisti. Buna ragmen kizi Esma onun nerede oldugunu,
nereye gittigini kâfirlere söylememistir. iz süren Mekkeli müsrikler
Sevr magarasina kadar geldiler. Rasûlullah bu sirada Kur'ân'da
anlatildigi biçimde söyle diyordu: "Üzülme, Allah bizimledir" (et-Tevbe,
104/40). Nitekim Allah ona güven vermis, göremedikleri askerleriyle onu
desteklemistir; Allah güçlüdür, hakimdir. Kâfirler tüm aramalara ragmen
onlari bulamadilar. Magarada üç gün kaldiktan sonra Medine'ye yönelen
Rasûlullah ile Ebû Bekir Kuba'ya vardilar.

Ebû Bekir magarada kaldiklari günü söyle anlatir: "Rasûlullah (s.a.s.)
ile beraber bir magarada bulundum. Bir ara basimi kaldirip baktim. O
anda Kureys casuslarinin ayaklarini gördüm. Bunun üzerine, 'Ya
Rasûlullah, bunlardan birkaçi gözünü asagi egse de baksa muhakkak bizi
görür' dedim. O, 'Sus ya Ebû Bekir. iki yoldas ki, Allah onlarin
üçüncüsü ola, endise edilir mi?' buyurdu. Kuba'da üç gün kalan
Rasûlullah ile Hz. Ebû Bekir nihayet Medine'ye vardilar. Medine'de Hz.
Ebû Bekir humma hastaligina tutuldu. Hastalik ilerleyip yataga
düstügünde Rasûlullah, "Allah'im Mekke'yi bize sevgili kildigin gibi
Medine'yi de bize sevgili kil, hummayi bizden uzaklastir' diye dua
ettigi zaman Hz. Ebû Bekir ve hasta olan diger sahâbîler iyilestiler. Bu
aradâ Hz. Âise ile Hz. Muhammed (s.â.s.)'in dügünleri yapildi. Mescidi
Nebî insâ edildi. Masraflarin bir kismini Hz. Ebû Bekir karsiladi.
Medine'de kardeslik tesis edildiginde Ebû Bekir'in kardesligi Harise b.
Zeyd oldu.

Hz. Ebû Bekir Medine'de Mescidi Nebî'nin insasina katildi. Rasûlullah
Islâm'i yaymak ve düsmanlar hakkinda bilgi toplamak için seriyye denilen
kesif kollarini Medine disina gönderiyor, bunlara bazen Hz. Ebû Bekir
de katiliyordu. Rasûlullah ile birlikte bizzat çarpistigi savaslarda
(Bedir'de, Uhud'da, Hendek'te) Ebû Bekir de yer aldi. O, Müreysi,
Kurayza, Hayber, Mekke, Huneyn, Taif gazvelerinde de bulundu.
Rasûlullah'in bizzat idare ettigi harplere gazve denir. Ebû Bekir, bu
sözü geçen büyük savaslardan baska, otuzdan fazla gazveye katilmistir.
Çarpisma olmaksizin Veddan, Buvat, Bedr-i Ûlâ, Useyre gazveleriyle de
düsmanlar itaat altina alinmistir. Bütün bu gazvelerde Hz. Ebû Bekir,
Rasûlullah'in en yakininda yer almis olup onun "veziri" gibi idi.
Bedir'de, oglu Abdurrahman müsrikler safinda yer aldiginda Ebû Bekir
ogluyla çarpismistir. Sadece o degil, Bedir'de birçok sahâbî, oglu,
kardesi, babasi, dayisi ile çarpismisti. Bedir savasi, müslümanlarin
Islâm'i herseyden üstün tuttuklarini, Allah için en yakinlari olan
müsrikleri kan bagi veya kabile taassubu içinde kalmadan, baska
insanlardan ayirdetmeden öldürdüklerini göstermektedir. Rasûlullah'in
bir amcasi Hamza, Islâm ordusu safindayken öteki amcasi Abbas, düsman
safindaydi. Yegeni Ubeyde kendi yanindayken, öteki yegenleri Ebû Süfyan
ve Nevfel müsriklerle beraberdi. Hattâ kizi Zeyneb'in esi Ebû'l-As da
Rasûlullah'a karsi müsriklerle birlikte savasiyordu.

Hicretin 9. yilinda Medine'de büyük bir kitlik oldu. Bu arada Bizans
imparatoru, sam'da Hicaz bölgesini istilâ etmek üzere büyük bir ordu
hazirladi. Rasûlullah, bu orduya karsi Islâm ordusunu hazirlarken,
kitlik sebebiyle zorluklarla karsilasti. Ebû Bekir malinin hepsini bu
ordunun hazirlanmasinda kullandi. Onuncu yilda "Vedâ Hacci"nda bulunan
Allah'in Rasûlü, onbirinci yilda hastalandi.

Hilâfeti

Hicrî onbirinci yilda hastalanan Rasûlullah (s.a.s.) 13 Rebiyülevvel
Pazartesi günü (8 Haziran 632) vefât etti. Onun vefâtini duyan
müslümanlar büyük bir üzüntüye kapildilar ve ilk anda ne yapmalari
gerektigine karar veremediler. Ama o da bir ölümlüydü. Hz. Ömer, onun
Hz. Musa gibi Rabbi ile bulusmaya gittigini, O'nun için "öldü" diyen
olursa ellerini kesecegini söylüyordu. Ebû Bekir, Rasûlullah'in iyi
oldugu bir sirada ondan izin alarak kizinin yanina gitmisti. Vefât
haberini duyar duymaz hemen geldi, Rasûlullah'i alnindan öptü ve "Babam
ve anam sana fedâ olsun ya Rasûlullah. Ölümünde de yasamindaki kadar
güzelsin. Senin ölümünle peygamberlik son bulmustur. sânin ve serefin o
kadar büyük ki, üzerinde aglamaktan münezzehsin. Yâ Muhammed, Rabbinin
katinda bizi unutma; hatirinda olalim ..." dedi. Sonra disari çikip
Ömer'i susturdu ve; "Ey insanlar, Allah birdir, O'ndan baska ilâh
yoktur, Muhammed O'nun kulu ve elçisidir. Allah apaçik hakikattir.
Muhammed'e kulluk eden varsa, bilsin ki o ölmüstür. Allah'a kulluk
edenlere gelince, süphesiz Allah diri, bâkî ve ebedîdir. Size Allah'in
su buyrugunu hatirlatirim: "Muhammed sadece bir elçidir. Ondan önce de
peygamberler gelip geçmistir. Simdi o ölür veya öldürülürse siz
ökçelerinizin üzerinde geriye mi döneceksiniz? Kim ökçesi üzerinde
geriye dönerse Allah'a hiçbir ziyan veremez. Allah sükredenleri
mükâfatlandiracaktir" (Âl-u imrân, 3/144). Allah'in kitabi ve
Rasûlullah'in sünnetine sarilan dogruyu bulur, o ikisinin arasini ayiran
sapitir. seytan, peygamberimizin ölümü ile sizi aldatmasin, dininizden
saptirmasin. seytanin size ulasmasina firsat vermeyiniz" (Ibn Hisâm,
es-Sire, IV, 335; Taberî, Târih, III, 197,198).

Hz. Ebû Bekir bu konusmasiyla orada bulunanlari teskin ettikten sonra
Rasûlullah'in teçhiziyle ugrasirken, Ensâr, Benû Sâide sakifesinde
toplanarak Hazrec'in reisi olan Sa'd b Uhâde'yi Rasûlullah'tan sonra
halife tayini için bir araya gelmislerdir. Ebû Bekir, Hz. Ömer, Ebû
Ubeyde ve Muhacirlerden bir grup hemen Benû Saîde'ye gittiler. Orada
Ensâr ile konusulduktan ve hilâfet hakkinda çesitli müzakereler
yapildiktan sonra Hz. Ebû Bekir, Ömer ile Ebû Ubeyde'nin ortasinda durdu
ve her ikisinin ellerinden tutarak ikisinden birine bey'at edilmesini
istedi. O, kendisini halife olarak öne sürmedi. Hz. Ebû Bekir'in
konusmasindan sonra Hz. Ömer atilarak hemen Ebû Bekir'e bey'at etti ve,
"Ey Ebû Bekir, müslümanlara sen Rasûlullah'in emriyle namaz kildirdin.
Sen onun halifesisin ve biz sana bey'at ediyoruz. Rasûlullah'a
hepimizden daha sevgili olan sana bey'at ediyoruz" dedi. Hz. Ömer'in bu
âni davranisi ile orada bulunanlarin hepsi Ebû Bekir'e bey'at ettiler.
Bu özel bey'attan sonra ertesi gün Mescid-i Nebî'de Hz. Ebû Bekir bütün
halka hutbe okudu ve resmen ona bey'at edildi. Rasûlullah'in defni sali
günü gerçeklesirken, onun nereye defnedilecegi hakkinda da bir ihtilâf
meydana geldiginde Hz. Ebû Bekir yine firasetini ortaya koydu ve "Her
peygamber öldügü yere defnedilir" hadisini ashaba hatirlatarak bu
ihtilâfi giderdi. Rasûlullah'in cenaze namazi imamsiz olarak gruplar
halinde kilindi. Bütün bunlar olurken, Hz. Ali'nin Hz. Fatima'nin evinde
Hasimogullari ve yandaslari ile toplandigi ve bey'ata ilk zamanlar
katilmadigi nakledilir. Hz. Ali rivâyetlere göre, el-Bey'atü'l-Kübrâ'ya
bey'at edildigi haberini alir almaz, elbisesini yarim yamalak giydigi
halde evden firlamis ve gidip Hz. Ebû Bekir'e bey'at etmistir (Taberî,
Târih, III, 207). Onun aylarca Hz. Ebû Bekir'e bey'at etmedigi haberleri
gerçege uygun olmasa gerektir. Çünkü onun Ebû Bekir'in üstünlügünü
bildigi, onun hakkinda yaptigi konusmalar ve tarihin akisi, diger
rivâyetlere aykiridir.

Râsulullah'in en yakin ashâbi arasinda -hattâ Ebû Bekir ile Ömer
arasinda- zaman zaman ihtilâflar, görüs ayriliklari meydana gelmisse de
ilk iki halife zamaninda da görüldügü gibi dâima birliktelik devam
ettirilmistir. Anlasmazlik gibi görünen hâdiselerin birçogunda huy ve
karakter farkliligi rol oynuyordu. Meselâ Ebû Bekir yumusak ve sâkin
davranirken, Ömer sertlik yanlisiydi. Ama her zaman birlikte hareket
ettiler. Ebû Bekir'in yönetiminde, Hz. Ali ve Zübeyr b. Avvam Ridde
savaslarinda kararlarin içinde, namazlarda Ebû Bekir'in arkasinda yer
almislardir (Ibn Kesir, el-Bidâye ve'n Nihâye, V, 249). Hz. Ali,
Rasûlullah'in bir vasiyeti olsaydi ölünceye kadar onu yerine
getirecegini söylemis (Taberî, a.g.e., IV, 236) ancak, Ibn Abbas'in
Rasûlullah hastalandigi zaman ona gidip hilâfet isini sormak istemesini
geri çevirmistir. Yani Hz. Ebû Bekir'in halifeligine karsi kimseden bir
çikis olmamistir. Zaten tabii, fitrî, akli ve maslahata uygun olan da
onun halifeligidir. Hz. Peygamber ölmeden önce yazili bir ahidname
birakmamis, ancak Hz. Ebû Bekir'in faziletine dair Mescid'de konusmus,
hasta yatagindayken onu israrla çagirtmis ve yerine imam tâyin etmistir.


Hz. Ebû Bekir, kendisine Rasûlullah'in mirasindan pay almak için gelen
Hz. Fâtima'ya, "Rasûlullah'in yaptigi hiçbir seyi yapmaktan geri durmam"
diyerek, Fâtima'nin peygamberin kizi olmasini dinin üstün tutulmasindan
daha önemsiz görmüs ve Rasûlullah'in yanindayken ondan ne duymus, ne
görmüsse onu tatbik etmistir (Taberî, III, 220). Sonralari Hz. Ali'nin
hilâfeti zamaninda Fâtima'ya -ki, Ebû Bekir'e gidip miras isterken onu
savunmustu- mirastan hiçbir sey vermemesi de ashâbin Rasûlullah'in
sünnetine nasil itaat ettiklerinin delilidir (Ibn Teymiye,
Minhâc'üs-Sünne, III, 230). Hz. Ebû Bekir "Rasûlullah'in Halifesi"
seçildikten sonra Mescid'de yaptigi konusmada, "Sizin en hayirliniz
degilim, ama basiniza geçtim; görevimi hakkiyle yaparsam bana yardim
ediniz, yanilirsam dogru yolu gösteriniz; ben Allah ve Rasûlü'ne itaat
ettigim müddetçe siz de bana itaat ediniz, ben isyan edersem itaatiniz
gerekmez..." demistir (Ibn Hisâm, es-Sire, IV, 340-341; Taberî, Târih,
III, 203).

Mürtedlerle Mücadele, Irak ve Suriye Fütühati

Hz. Ebû Bekir Rasûlullah'in halifesi olduktan sonra, onun vefâtiyla
Arabistan'da Mekke ve Medine disindaki bölgelerde görülen dinden dönme
hareketlerine, yalanci peygamberlere, "namaz kilariz, ama zekât
vermeyiz" diyenlere karsi savas açti. Esvedu'l-Ansi,
Müseylemetü'l-Kezzâb, Secah, Tuleyha gibi yalanci peygamberlerle yapilan
savaslarla bu zararli unsurlar yok edilmis, isyan bastirilmis, zekât
yeniden toplanmaya ve Beytü'l-Mal'e konulup dagitilmaya baslanmistir.
Rasûlullah'in hazirladigi, ancak vefâti sebebiyle bekleyen Üsâme
ordusunu Ürdün'e yollayan Ebû Bekir, Bahreyn, Umman, Yemen, Mühre
isyanlarini bastirmistir. içte isyancilarla mücâdele edilirken, dista da
iki büyük imparatorlugun, iran ve Bizans'in ordulariyla
karsilasilmistir. Hîre, Ecnâdin ve Enbâr, savaslarla Islâm diyarina
katilmis, Irak fethedilmis, Suriye'nin de önemli kentleri ele
geçirilmistir. Yermük savasi devam ederken Hz. Ebû Bekir vefât etmistir.
Onun ordusuna verdigi ögütlerde su ibareler vardir: "Kadin, çocuk ve
yaslilara dokunmayin, yemis veren agaçlari kesmeyin, ma'mur bir yeri
tahrip etmeyin, haddi asmayin, korkmayin." Gerçekten Islâm ordusu
fethettigi yerlerde kimseye zulmetmemis, adaletiyle düsmanlarin
takdirini kazanmis, müslüman olmayip da cizye vererek Islâm'in
himayesine giren milletler huzur ve emniyet içinde yasamislardir.

Kur'ân-i Kerîm'in Toplanmasi, "Mushaf''in Meydana gelmesi

Hz. Ebû Bekir, Ridde harplerinde, vahiy kâtiplerinin ve kurrâ'nin
birçogunun sehid olmasi üzerine, Hz. Ömer'in Kur'ân'in toplanmasi
fikrine önce sicak bakmamissa da sonra ona hak vererek, Kur'ân
âyetlerinin toplanmasini saglamistir. Rasûlullah zamaninda peyderpey
inen vahiy, kâtiplerce ceylan derilerine, beyaz taslara, enli hurma
dallarina yazildigi gibi, ashâbin çogu da Kur'ân hâfizi idi. Ancak,
yazili olan âyetler daginikti, kurrâ da azalinca Kur'ân'in muhafazasi
hususunda endise edildi. Ebû Bekir, Zeyd b. Sâbit'in baskanliginda bir
heyet teskil ederek, herkesin elindeki âyetleri getirmesini emretti.
Ayrica sâhitlerle âyetler dogrulaniyor, kurrâ' ile te'kid ediliyordu.
Böylece bütün âyetler toplandi ve "Mushaf" meydana getirildi. Bu Mushaf
Ebû Bekir'den Ömer'e, ondan da kizi Hafsa'ya geçti ve Hz. Osman
zamaninda çogaltilarak Dârü'l-islam'in bütün vilâyetlerine dagitildi.

Vefâti

Hilâfeti iki sene üç ay gibi çok kisa bir müddet sürmesine ragmen Hz.
Ebû Bekir zamaninda Islâm devleti büyük bir gelisme göstermistir. Hz.
Ebû Bekir Hicrî 13. yilda Cemâziyelâhir ayinin basinda hicretten sonra
Medine'de yakalandigi hastaliginin ortaya çikmasi üzerine yataga düsünce
yerine Ömer'in namaz kildirmasini istedi. Ashâbla istisâre ederek Hz.
Ömer'i halifelige uygun gördügünü söyledi. Hz. Ömer'in sert ve kaba
olusu gibi bazi itirazlara cevap verdi ve hilâfet ahitnamesini Hz.
Osman'a yazdirdi. Ebû Bekir (r.a.) de, çok sevdigi Rasûlullah gibi
altmisüç yasinda vefât etti. Vasiyeti geregi Rasûlullah'in yanina -omuz
hizasinda olarak- defnedildi. Böylece bu iki büyük insanin, iki büyük
dostun, kabirlerinde de birliktelikleri devam etti.

Kisiligi ve Yönetimi

Tâcir olarak genis bir kültüre sahip olan Hz. Ebû Bekir, dürüstlügü ve
takvâsi ile ashâb içinde ilk sirada yeralir. Karakteri; yumusak
huyluluk, çok düsünüp çok az konusmak, tevâzu ile belirgindi. Hz.
Âise'nin rivâyetine göre, "gözü yasli, gönlü hüzünlü, sesi zayif" biri
idi. Câhiliye döneminde müsrikler ona güvenir, diyet ve borç-alacak
islerinde onu hakem tanirlardi. Rasûlullah'in en sadik dostu olan Ebû
Bekir'in Mirâc olayinda sergiledigi sonsuz baglilik örnegi ona
"es-Siddik" lâkabini kazandirmistir. O bu olayda "O ne söylüyorsa
dogrudur" demistir. Cömertlikte ondan üstünü de yoktur. Bütün malini
mülkünü Islâm için harcamis, vefât ederken vasiyetinde, halifeligi
müddetince aldigi maaslarin, topraklarinin satilarak iâde edilmesini
istemis ve geride bir deve, bir köleden baska birsey birakmamistir. Dört
esinden alti çocugu olan Ebû Bekir, kizi Âise'yi Rasûlullah ile
hicretten sonra evlendirmistir (Tabakat-i Ibn Sa'd, VI, 130 vd.;
Ibnu'l-Esir, II, 115 vd).

Hicret sirasinda magarada iken ayagini bir yilan soktugunda ve ayagi
acidiginda o sirada dizine yatip uyumus olan Peygamber'i uyandirmamak
için sesini çikarmamasi, aglarken Hz. Peygamber uyanip ne oldugunu
sordugunda, "Anam-babam sana fedâ olsun ya Rasûlullah" demesi olayi Ebû
Bekir'in Rasûlullah'a olan bagliliginin örneklerinden sadece biridir.
Hz. Ebû Bekir'in beyaz yüzlü, zayif, dogan burunlu, sakallarini kina ve
çivit otuyla boyayan sakin bir adam oldugu rivâyet edilir (Ibnü'l Esir,
el-Kâmil fi't-Târih, II, 419-420). Rasûlullah'tan sonra bu ümmetin en
hayirlisi Ebû Bekir'dir. O, Hz. Peygamber'in veziri, fetvâlarda en
yakini idi. Rasûlullah'in, "insanlardan dost edinseydim, Ebû Bekir'i
edinirdim" (Buhâri, Salât, 80: Müslim, Mesâcid, 38: Ibn Mâce, Mukaddime,
II) ve "Herkeste iyiliklerimin karsiligi vardir, Ebû Bekir hariç"
demesi ve son hutbesinde, "Allah, kullarindan birini dünya ile kendi
katinda olan seyleri tercih hususunda serbest birakti; kul, Allah
katinda olani tercih etti'' diye Ebû Bekir'i övmesi ve mescide açilan
tüm kapilari kapattirip yalniz Hz. Ebû Bekir'in kapisini açik birakmasi
ona verdigi degeri göstermektedir. Hz. Ebû Bekir'in nasslara aykiri
hiçbir görüsü bize ulasmamistir, çünkü böyle bir reyi yoktur. Ebû Bekir
nâsih sünneti çok iyi biliyor, Rasûlullah'i herkesten çok taniyordu. Bu
yüzden hilâfetinde kendisine karsi içte muhâlif bir hareket olmamis ve
fitneler görülmemistir (Buhâri, Fedâilü'l-Ashâbi'n-Nebî, 3 ). ihtilâf
veya ihtilâflarda çözümsüzlük, bid'atler onun devrinde yasanmamistir.
"Üzülme, Allah bizimle beraberdir" buyuran Rasûlullah'in haberi sanki
lâfizda ve mânâda Hz. Ebû Bekir'de zâhir olmustur (Ibn Teymiye, Külliyat
Tercümesi, Istanbul 1988, IV, 329).

Kaynaklarda onun, "Ben ancak Rasûlullah'a tâbiyim, birtakim esaslar
koyucu degilim" diye kararlarinda çok titiz davrandigi zikredilir
(Taberî, IV, 1845; Ibn Sa'd, III, 183). Bir meseleyi hallederken önce
Kur'ân'a bakar, bulamazsa Sünnet'te arastirir, orda da bulamazsa ashâbla
istisâre eder ve ictihad ederdi. Ganimetin bölüsümü meselesinde
Muhâcir-Ensâr esitligi'nin ihtilâfa yol açmasinda Ömer'in Muhâcirlere
daha çok pay verilmesini savunmasina ragmen ganimeti esit olarak
bölüstürmüstür. O sebeple hilâfetinde huzursuzluk çikmadi. Rasûlullah ve
kendisi, bir mecliste bir anda verilen üç talâki bir talâk saymislar,
bu daha sonra-birçok "maslahat geregi" diye yapilan degisiklik gibi- üç
talâk sayilmistir. Yani Ebû Bekir, Rasûlullah'in tüm uygulamalarini
aynen tatbik etmek istemis; bazen -kalpleri Islâm'a isindirmak
istenenlere toprak vermesi gibi- maslahat geregi veya zamanin
degismesiyle hükümlerin degismesini söyleyen ashâbina uymustur.
Müslümanlar henüz otuzsekiz kisiyken Mekke'de Mescid-i Haram'da Islâm'i
teblig eden ve müsriklerce dövülen Ebû Bekir'e hilâfetinde "Halifet-u
Rasûlillah" denilmis, sonraki halifelere ise "Emîrü'l-Mü'minîn"
denilmistir. Mâlî islerini Ebû Ubeyde, kadilik ve kazâ islerini Hz.
Ömer, kâtipligini Zeyd b. Sâbit ve Hz. Ali, baskumandanligini Üsâme ve
Halid b. Velid yapmistir. Medine Dârü'l-Islâm'in baskenti olmus, Mekke,
Taif, San'a, Hadramevt, Havlan, Zebid, Rima, Cened, Necran, Cures,
Bahreyn vilâyetlere ayrilmistir. Yönetimi merkezî olup, ganimetlerin
beste biri Beytü'l-Mal'de toplanmistir.

Hz. Ebû Bekir, Mukillîn denilen çok az hadis rivâyet eden ashâbdan
sayilir. O, yanilip da yanlis birsey söylerim korkusuyla yalnizca yüz
kirk iki hadis rivâyet etmis veya ondan bize bu kadar hadis rivâyeti
nakledilmistir. Hutbe ve ögütlerinden bazilari söyledir:

"Rasûlullah vahy ile korunuyordu. Benim ise beni yalniz birakmayan bir
seytanim vardir... Hayir islerinde acele edin, çünkü arkanizdan acele
gelen eceliniz var... Allah için söylenmeyen bir sözde hayir yoktur...
Herhangi bir yericinin yermesinden korktugu için hakki söylemekten
çekinen kimsede hayir yoktur... Amelin sirri sabirdir... Hiç kimseye
imandan sonra sagliktan daha üstün bir nimet verilmemistir... Hesaba
çekilmeden kendinizi hesaba çekiniz (Ayr. bk. Ebû Nuaym, Hilye, l )
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.arenafutbol.org
 
Hz. EBU BEKIR ES SIDDÎK (r.a)
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Bekir Yılmaz - Manisaspor
» Bekir irtegün face
» Bekir Ozan Has Face
» Bekir Ozan: ''Moral olarak çöktük''
» Bekir: "Avantajlı dönmek istiyoruz.."

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
ArenaFutbol | Futbol'a Dair Her Şey :: AF Cafe :: Eğlence :: Hazır Ödev ve Tezler :: Din Kültürü-
Buraya geçin: