ArenaFutbol | Futbol'a Dair Her Şey
Etkin Öğrenme Uyeol

Sitemizi REKLAMSIZ şekilde gezebilmek için, bütün bölümlere erişebilmek için ve tam anlamıyla faydalanabilmek için lütfen ÜYE OLUNUZ, eğer üye iseniz lütfen GİRİŞ YAPINIZ
ArenaFutbol | Futbol'a Dair Her Şey
Etkin Öğrenme Uyeol

Sitemizi REKLAMSIZ şekilde gezebilmek için, bütün bölümlere erişebilmek için ve tam anlamıyla faydalanabilmek için lütfen ÜYE OLUNUZ, eğer üye iseniz lütfen GİRİŞ YAPINIZ
ArenaFutbol | Futbol'a Dair Her Şey
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaGaleriLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Etkin Öğrenme

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Rebellious
No-Post !
Rebellious


Favori Oyuncu : Metin Oktay
Mesaj Sayısı : 14623
Puan : 258171
Rep : 2564
Yer : Ali Samiyen
Cinsiyet : Erkek
Kayıt tarihi : 19/08/09
Etkin Öğrenme I231076_gsli

Etkin Öğrenme Empty
MesajKonu: Etkin Öğrenme   Etkin Öğrenme EmptyÇarş. Haz. 09, 2010 11:14 pm

Birçok ülke var olan eğitim
sistemlerini sorguluyor. Bu sorgulamanın hareket noktası ise kalıplanmış
zihinler üreten eğitim sistemlerinin yararlarının pek fazla olmaması ve
toplumların düşünen, yaratan, sorun çözen insanlara daha çok gereksinim
duyması. Bu düşüncelerden hareketle toplumlar öğrenciyi eğitim sistemi
içinde daha etkin bir konuma getirmeye çabalıyorlar. Kısacası, artık
sessizce oturup, yalnızca verileni almakla yetinmeyecek öğrenciler:
Görecek, duyacak, çözümleyecek, söylecek, yapacak, katılacak ve
paylaşacak. Öğrenmeyi öğrenecek. Böylece bilgiyi yalnızca tekrarlamayıp,
bilinenleri sorgulayacak ve kendi bilgisini kendisi üretecek.

DÜNYANIN ilk Sümerologlarından biri olan Samuel Noah Kramer, Tarih
Sümer’de Başlar adlı kitabında Sümerler’de ilk kurulan okullardan söz
ederken "Bir şey kesindir: Sümer pedagojisinde hiçbir bakımdan
ilerlemeci öğretim (ilerlemeci öğretimden kasıt, büyük bir kısmı çocuğun
inisiyatifine bırakılmış eğitim sistemidir) diye adlandırabileceğimiz
bir karakter yoktur. Disiplin konusunda değnekler hoşgörülü değildi.
Olasıdır ki öğrencilerini iyi çalışmalar yapmaya teşvik etmek,
hatalarını ve yetersizliklerini düzeltmek için öğretmenler her şeyden
önce kamçıya bel bağlıyorlardı. Öğrencinin pek de hoş bir yaşantısı
yoktu." yorumunu yapıyor. Binlerce yıl önce var olan Sümer Uygarlığı’nın
öğretim sistemine ilişkin bu yorum, birçok yönüyle bazı öğrenme
ortamları için hâlâ varlığını sürdürüyor gibi görünüyor. Bir anlamda
"meslekî" eğitim veren Sümer okulları yazman yetiştirmeyi hedefliyordu.
Yalnızca erkekleri yetiştiren bu okullarda, öğrenciler tabletlere çivi
yazısı yazmayı öğreniyorlardı. Okulun öğretim elemanları, "okulun
babası" denilen öğretmen, öğretmen yardımcılığı yapan "ağabey"ler,
"resim görevlisi", "Sümerce görevlisi" ve "kamçı görevlisi" gibi
kişilerden oluşuyordu. Sümer dilini yazmayı ve kullanmayı öğreten okulun
eğitim sistemi, dillerinin sözlerini anlam bakımından birbirine bağlı
sözcük ve deyim grupları şeklinde sınıflandırmak ve bunları öğrencilere
ezberleterek, tekrar tekrar kopyalatmaya dayalı bir yöntem halindeydi.
Eğitimin yaratıcı olan yönü ise, edebi eserleri incelemek, kopyalamak ve
taklit etmekten oluşuyordu. Öğrenciler, bugünkünden pek farklı olmayan
bir biçimde öğretmen tarafından cezalandırılma korkusu taşırdı ve Sümer
yazısında "bedensel ceza" iki simgenin birleşmesiyle anlatılırdı: "Sopa"
ve "et". Geç kalmanın, sınıfta ayağa kalkmanın ya da konuşmanın cezası
kamçıydı. Sümerlerde öğrencinin okula ilişkin düşüncelerini içeren bir
tablette şunlar yazılı: "Tabletlerimi ezbere okudum, yemeğimi yedim,
yeni tabletimi hazırladım, onu yazıyla doldurdum ve bitirdim; sonra bana
ezberim, öğleden sonra da yazı alıştırmam gösterildi. Okuldan sonra eve
gittim, içeri girdim, babamı otururken buldum. Babama yazı
alıştırmamdan söz ettim, sonra ona tabletimi ezberden okudum babam çok
hoşnut kaldı... Sabah erkenden kalktığımda anneme dönüp dedim ki: ‘Bana
yemeğimi ver, okula gitmem gerekiyor.’ Annem bana iki ‘küçük ekmek’
verdi ve okula gittim. Okulda hizmet gözetmeni, ‘Niçin geç kaldın?’
dedi. Korkmuş bir halde ve kalbim çarparak öğretmenimin önüne gittim,
önünde eğilip onu saygıyla selamladım."

S.N. Kramer, kitabında "Sümer okulu çekicilikten uzaktı, programlar zor,
eğitim yöntemleri yıldırıcı, disiplin acımasızdı. Eğer bazı öğrenciler
fırsatını bulduklarında dersleri ‘kırıyor’ ve doğru yoldan
ayrılıyorlardıysa buna nasıl şaşılabilir? İşte bu bizi tarihin
kaydettiği ilk gençlik suçu olayına götürüyor." diye görüşlerini ifade
etmeyi sürdürüyor.

Beş bin yıl öncenin eğitim sistemine ve gençlerinin eğitime bakış
açısına ilişkin bu düşünceler gösteriyor ki, bu kadar süre içinde
eğitimde kullanılan yöntemler açısından pek az gelişme olmuş.
Öğrencilerin bireysel farklılıklarına, yaş dönemlerinin özelliklerine ve
gereksinimlerine bakmadan onları bir kalıba sokma yaklaşımı biraz biçim
değişikliği ile bugün de varlığını sürdürüyor. Çocukları ve gençleri
kalıba sokma yaklaşımında öğrenci, önceden saptanmış koşullara ve
beklentilere uygun davranmak zorundadır; yeteneklerini geliştirmesi
önemli değildir, yalnızca bekleneni yapması gerekir; hayâl gücünü ve
yaratıcılığını ortaya koymaya çalıştığında yadırganır, çünkü farklı
davranmıştır ve bunların tümünden de kötüsü, düşünüp üretmesi gerekli
değildir, verilenleri aynen tekrarlaması yeterlidir.

Artık birçok ülke halen süregelmekte olan ve neredeyse Sümerler’den
kalmış (!) denilebilecek eğitim sistemlerini sorguluyor. Sorguluyor,
çünkü toplumlar, var olan bilginin öğrenciye hazır olarak "dayatıldığı"
öğretim yöntemlerinin, yaratıcılığı, üretmeyi ve sorun çözmeyi ne derece
geliştirici olduğu konusunda kuşku duyuyorlar. Günümüzde çoğu ülkede ve
Türkiye’de kullanılan öğretim yöntemleri öğrenciye bilgileri hazır
kalıplar biçiminde verip, aynen alma şeklinde bir yol izliyor. Bu
öğretim yöntemlerinin uygulanması sırasında, hangi bilgiyi niçin almak
zorunda olduğunun bile farkında olamayan öğrenciler, bilmediği bu
hedefler uğruna derslerde öğretmenin -kimi zaman neredeyse soru bile
sormaksızın- anlattığı bilgileri hafızasına kaydetmeye çalışıyor. Bu,
hafızaya bilgi kaydetme işi pek de kolay gerçekleşmediğinden, eve gidip
tekrar ediyor, ertesi gün gene tekrar ediyor, bu uğraşı içerisinde neden
aldığını hâlâ bilemediği bu bilgileri biraz olsun ezberlemiş duruma
geliyor. Başka bir öğrenci tipi ise tüm bu sıkıntıya katlanamayacağını
en baştan beri biliyor ve bu tekrarlama senfonisini hiç sürdürmeyip,
belki de çoğunlukla hak etmediği halde "sıradan" ya da "tembel" bir
öğrenci olarak niteleniyor.

Öğrencinin edilgin olduğu bu öğretim yöntemleri artık terk ediliyor.
Amaç ise öğrencinin "öğrenme" sürecine etkin (aktif) olarak katılmasını
sağlamak.

Düşünme Gücünün Düşmanı: Ezber

Geleneksel eğitim sisteminde öğretmen, okul ve okulun öğretileri merkez
alınıyor, öğrenci ise edilgin bir role sahip. Öğrenciye bilgiler, "Bu
böyledir, böyle olduğu için öğrenmeniz gerekir, niye öğrendiğinizi
sormayın." yaklaşımı içinde sunuluyor. Öğrencide, verilen her bilginin
doğru olduğu ve sorgulanmaması gerektiği duygusu yaratılıyor. Bu bakış
açısının temelini biraz da Eski Yunan düşünüşünün eğitime ve okula
biçtiği rol belirlemiş. Eski Yunan’da okul, öğrencilerin zihinlerini
disipline edici bir role sahip. Bu anlayışla okullarda, tıpkı bir
sporcunun kaslarını geliştirmek için egzersiz yaptığı gibi, yeni
bilgiler öğrenciye zihinsel anlamda sistemli olarak yapılan
egzersizlerle kazandırılmaya çalışılıyordu. Eski Yunan’da Latince,
Yunanca ve mantık öğrencinin günlük yaşamında herhangi bir kolaylık ya
da yarar getireceği için değil, zihnini güçlendireceği düşünüldüğü için
öğretiliyordu. Bu bakış açısı ancak 20. yüzyılın başlarında değişmeye
başladı. Bu yaklaşımın geçerli olmadığına ilişkin ilk görüşleri Williams
James, E. L. Thorndike ve Charles Judd farklı biçimlerde ileri
sürdüler. W. James, yaptığı çalışmasında uzun bir şiiri ezberlemek için 8
gün süresince toplam 132 dakika harcadığını ve yaptığı bu ezberin sonra
yapacağı ezberlemeleri daha kolaylaştırmadığını belirledi. Öğrenmeyle
ilgili fizyolojik çalışmalar da ezber yoluyla öğrenmenin yalnızca
hatırlamayla ilgili zihinsel süreçlerin gerçekleşmesine yardım
edebileceğini gösteriyor. Oysa, düşünen, yaratabilen ve sorun çözebilen
bireyler yetiştirmek için, öğrencilerin hatırlama düzeyinden daha ileri
zihinsel süreçler gerektiren kavrama, uygulama, analiz, değerlendirme ve
sentez vb davranışları da kazanmış olması gerekiyor. Bilim ve Teknik,
Nisan 1996 sayısında "Öğreniyorum Öyleyse Varım" adlı yazıda söz
edildiği gibi hafıza, kodlama, depolama ve ara-bul-geriye getir
süreçlerini içeriyor. Kodlama dış dünyadaki uyarıcıların hafızaya
kaydedilebilecek biçime dönüşmesine, depolama kodlanan bilginin
tutulmasına ve ara-bul-geriye getir işlemi de depolanan bir bilginin
gerektiği zaman aranıp bulunup çıkarılmasına verilen ad. Kısa süreli
hafızada bilgi bir kaç dakika saklanıyor. Ancak, bilgi uzun süreli
hafızaya aktarıldıktan sonra uzun süre boyunca saklanabiliyor. Uzun
süreli hafızaya aktarılmayan bilgiler kayboluyor. Uzun süreli hafızada
bilgiler anlamlarına göre kodlanıyor. Hatırlanması gerekenler ne kadar
anlamlandırılmışsa ve bilgiler arasındaki ilişkiler ne kadar iyi
kurulmuşsa o kadar iyi hatırlanıyor. Öğrenilen bilginin anlam
ayrıntıları ne kadar iyi işlenirse, bilgi hafızada o kadar iyi
saklanıyor. Bu bilgilerin ışığında, ezberlemenin, bilgileri kısa süreli
hafızaya kaydetmeye yarayabileceği yorumu yapılabilir.

Sümerler’den ve Eski Yunan’dan beri süregelen, tekrarlayarak mekanik
öğrenmeye dayalı yaklaşımların pek iyi sonuç vermediğinin bu yüzyıl
içinde ortaya konmasına karşın, bugün hâlâ, hazır bilgilerin öğrenciye
öğretildiği, özünde ezber olan eğitim sistemleri geçerliliğini
korumakta. Clement, Ross, Holyoak, Gentner, Foss ve DiSessa gibi çok
sayıda bilim adamının yaptığı çalışmalar, öğrencinin ancak kendisi için
anlamlı olan şeyleri kavrayabileceğini gösteriyor. Oysa, okulların %
100’e yakın bir çoğunluğu ilke ve gerçekleri ezberleterek öğretmeyi
tercih ediyor. DiSessa’ya göre, öğrenciler gerçek yaşamda fizikle ilgili
bir sorunla karşılaştıklarında okulda öğrendiklerini kullanamıyorlar.
Bu çalışmalar öğrencinin kalıp olarak aldığı değil, ancak anlamlı
bulduğu bilgiyi günlük yaşamına kolayca aktarabildiğini gösteriyor.
Tınaz Titiz, Ezbere Hayır adlı kitabında ‘ezber’ kelimesinin Farsça
kökenli olup, ‘göğüsten’ anlamına geldiğini, İngilizce ve bazı başka
dillerde de benzer biçimde kalpten (by heart) kelimesinin kullanıldığını
vurgularken, ezber adı verilen yöntemin yol açtığı sonuçlardan bir
kısmının şunlar olduğunu ileri sürüyor:

a) Düşünmek, aynen fiziksel hareket gibi bir enerji harcamayı
gerektirir. İnsan ise doğal olarak enerji sarfından kaçar. Ezber ise
düşünmeyi gereksiz kıldığı için bu doğal eğilime uygundur. Kişi
ezberledikçe bunun rahatına alışır ve düşünmez olur. Çoğu insanın
"düşündüğünü" sandığı şey ise ezberledikleri arasında yaptığı
gezintidir.

b) Ezber, hazır bilginin belleğe yerleştirilmesi olup yaratıcılığa taban
tabana zıttır. Yaratıcılık sorgulamayı, ezber ise sorgulamamayı esas
alır. Ezberleyen kişi, sorularını dahi ezberlenmiş kalıplarıdan seçer.
Duruma göre soru soramaz. Sorun çözme ise bir anlamda doğru soru
sorabilme becerisidir. Ezber bunu yok eder. Dolayısıyla ezberci kişi
kolay yönetilebilen bir kişidir.

c) Ezber, öğretmenin ve eğitim kurumlarının işlerini çok kolaylaştırır.
Ezberleneceklerin bir listesi yapılıp, okullara dağıtılır. Ezber diğer
yandan öğretmenlerin de nasıl bir öğretme yöntemini uygulayacakları
konusunda yapmaları gereken çalışmaların gereğini en aza indirir.....

Bilgi Kaşıkla Verilir mi?

Bir insan neler bilmelidir? Yaşamını kolaylaştırabilecek hangi
becerilere sahip olması gerekir? Geleneksel eğitim yöntemlerini terk
ederek, öğrencinin merkez olduğu eğitim sistemlerinin uygulanması
gerektiğini önerenler bu sorulara şu yanıtları veriyorlar:

· Okumayı bilmelidir.

· Sorunları çözmek amacıyla yapması gerekenleri öğrenmelidir.

· Bir grup içinde çaba harcayarak, ortak bir üretim yapmayı
öğrenmelidir.

· Gerçek yaşamın ne olduğunu ve yaşam içinde kendi rolünü
anlamalıdır.

· Karar vermeyi öğrenmelidir.

Bir insan neler bilmelidir? Yaşamını kolaylaştırabilecek hangi
becerilere sahip olması gerekir? Geleneksel eğitim yöntemlerini terk
ederek, öğrencinin merkez olduğu eğitim sistemlerinin uygulanması
gerektiğini önerenler bu sorulara şu yanıtları veriyorlar:
Kısacası, düşünen, sorunlara çözüm getirebilen ve yaratıcı olan bireyler
yetiştirmek tercih edilmektedir artık.
Eğitimde hedefler belirlenirken, öğrenmenin bireysel bir süreç olduğu,
öğrenme hızının bireylere göre değiştiği, bireylerin ilgi alanlarının ve
gereksinimlerinin birbirinden farklı olduğu unutulmamalıdır. Geleneksel
yaklaşımda olduğu gibi, öğrencinin bilmesi gereken bilgilerin reçeteler
halinde sunulması yerine, her öğrencinin farklı gereksinim ve
isteklerini hesaba katan bir eğitim düzeni tercih edilmelidir. Öğrenmeyi
daha etkin hale getirmeyi hedefleyen eğitimin, bireyselleştirilmiş ders
programlarını temel alması ve öğrencinin kendisinin de içinde bulunmayı
tercih edeceği durumlar ve bunlarla ilgili becerileri kazandırmaya
dönük olması gerekir. Bilinmesi gereken bilgilerin listesini yapmak çok
kolaydır. Bunları, öğretmenin sınıfta ardı ardına sıralaması da pek zor
değildir. Peki, bu sırada doğrudan öğrenciyle ilgili olan "öğrenme"
işinde öğrenci ne yapar? Bu sorunun yanıtını vermek oldukça zor. Etkin
(aktif) öğrenme denilen, öğrencinin öğrenme işinin tam merkezinde olduğu
yönteme bakarsak, gerçekten öğrenme şansına sahip olan öğrenciyle bu
şansa sahip olmayan öğrenciyi birbirinden ayırt edebiliriz. Burada sözü
geçen "etkin" olma durumu, kimin en çok konuştuğuyla ilgili olmayıp,
öğrenilmesi istenen hedeflerin farkına varılarak, öğrenmeyi
gerçekleştirmek için sarf edilmesi gereken çabadır. Öğrenciyi merkez
alan eğitim sistemlerinin çok çeşitli uygulamaları vardır. Bu
uygulamalarda katı sınırlarla belirlenmiş ve belirli bir süre içinde
gerçekleştirilmesi gereken bir ders programı yoktur. Öğrenci, kendi
eğitsel gereksinimlerinin ve becerilerinin farkına vardırılır. Öğretmen,
öğrencinin kendi gereksinimlerini kendisinin fark etmesine yardımcı
olur. Öğretmen "öğretici" konumundan çıkar; öğrenmenin gerçekleşmesi
sırasında yönlendirme, destekleme ve paylaşma gibi yaklaşımlarla
öğrenciye yardımda bulunur ve öğrenme işini öğrenci kendi isteğiyle
gerçekleştirir. "Öğretme"den "öğrenme"ye geçişteki bu farkı şu örnekte
görebiliriz: Sahilde yürüyen çocuk, kıyıda ölü bir köpekbalığı bulur ve
bıçağının da yardımıyla onu incelemeye koyulur. Bu, doğal bir öğrenme
ortamıdır.
Bir başka çocuk ise laboratuvarda masaya konulmuş olan köpekbalığı ile
karşılaşır. Masaya, köpekbalığını incelemesine yardım edecek aletler de
konularak gerekli her şey sağlanmıştır, ama bir şey hariç: Öğrencinin
köpekbalığına olan "merak"ı. Merak ve ilgi olmadan bu laboratuvar
çalışması gereksiz bir iş olarak kalabilir. Öğrencinin bu edilgin
deneyimi onun biyolojiye olan ilgisini ancak azaltmaya yarar. Örneğin,
etkin öğrenmeyi temel alan eğitim sistemlerinde coğrafya dersinin
gezilerek ya da tv, video, fotoğraf gibi görsel malzemeden yararlanarak
öğrenilebileceği, fiziğin en iyi buzda araba sürerken, trigonometrinin
en iyi model ev ya da köprü yapmaya çalışırken anlaşılabileceği
düşünülür. Burada da görüldüğü gibi, öğrencinin alması gereken
bilgilerin ve bu bilgilerin düzeninin yaşamın doğal akışında
rastlanabilir nitelikte olması tercih ediliyor. Gerçek yaşamda da
insanların hedefleri oluyor; bu hedefler için plan yapıyorlar; bu
planları gerçekleştirmek için gereken becerileri ve diğer kaynakları
belirliyorlar ve eğer bunlara sahip değillerse bu beceri ve kaynakları
kazanmaya çalışıyorlar. Okuldaki eğitimin de doğal yaşamdaki bu
yaklaşımda olduğu gibi planlanması gerekiyor.

Bonwell ve Eison etkin öğrenmeyi şöyle tanımlıyor: Etkin öğrenme,
yapılan şeylere öğrencinin katılımını ve yaptığı şeyler hakkında
düşünmesini sağlayan bir şeydir. Birçok etkinliği içeren etkin
öğrenmenin çok çeşitli uygulama biçimleri var. Bunlar, tartışma
yöntemleri, düşün-eşleş-paylaş yöntemi, kısa yazılar yazdırma, kısa
sınavlar yapma, beyin fırtınası (Bilim ve Teknik Sayı 347) vb. şeklinde
sıralanabilir. Örneğin, düşün-eşleş-paylaş yönteminde öğretmen
öğrencilere bir soru verir. Öğrenciler önce kendi kendilerine sorunun
yanıtını düşünürler, daha sonra ikişer ikişer eşleşerek konuyla ilgili
konuşup tartışırlar ve paylaşırlar. Hedefe dayalı senaryo oluşturma adı
verilen bir başka yöntemde ise öğretmen hedefleri gerçekleştirmeye
yönelik olarak, öğrencinin etkin katılımının sağlanabileceği senaryolar
hazırlar ve bu senaryoların sınıfta uygulanmasıyla öğrenme gerçekleşir.
Bir diğer yöntem ise soru sormaya dayalı öğrenmedir. Bu yöntemde,
öğretmen sorusunu öğrencilere sunar, öğrenciler gruplar halinde sorunu
çözümlemeye çalışırlar, araştırırlar ve tartışırlar. Sonuç olarak da
açıklama, çözüm ve yorum getirirler. Bu yöntem, bir sorunu anlamak ve
çözümlemek için mantıksal bir akıl yürütme sürecinin uygulanması ile
öğrenmenin gerçekleştirilmesi ilkesine dayalıdır. Etkin öğrenme sağlamak
amacıyla sınıfta uygulanabilecek diğer yöntemlerden bazıları kısaca
şöyle sıralanabilir:

· İyi tasarlanmış sorularla yapılandırılmış grup tartışmalarının
yapılması

· Yapılandırılmamış grup tartışmalarının yapılması

· Öğrencilerin sorularıyla dersin akışını belirlediği
yapılandırılmış tartışma (guided lecture) yönteminin uygulanması

· Öğrencilerin bireysel olarak ya da grup olarak sunumlar
yapması, yani sınıfta konu uzmanlarının oluşması, bu sayede
tartışmaların da renklenmesi

· Öğrenilenlerin bir projeye ya da soruna uygulanması, böylece
öğrencilerin daha geniş kapsamda düşünmeyi öğrenmesi

· Şiir ya da fotoğrafların incelenmesi ve bir sorun üzerinde
düşünülmesi

· Dersin konusuyla ilgili rol oynama (role playing).

Bu uygulamalardan hangisinin tercih edileceği dersin ve konunun
niteliğine göre belirlenebilir. Etkin öğrenmeyle ilgili sözü geçen bu
uygulamalar değişik adlarla adlandırılsalar da, değişik düzenlemelerde
olsalar da, temel olarak öğrencilerin
zihinsel süreçlerini harekete geçiren bir yapılanma gösterirler. Bu
yapılanma içinde de öğrencinin öğrenmesi etkin bir biçimde gerçekleşir.
Geleneksel olmayan bu yöntemlere yönelmek öğretmenler için korkutucu,
riskli ve belirsizmiş gibi görünebilir. Öğrencinin de öğretmenin de bu
yeni yöntemlere alışması biraz zaman alabilir. Ancak, geçiş döneminin
zor olmasıyla birlikte, etkin öğrenmenin gerekliliğine ilişkin duyarlık
kazanıldığında, etrafta çok malzeme olduğu ve gerçekleştirilebilme
derecesinin çok yüksek olduğu görülebiliyor.

Brooks ve Brooks, öğretmenin öğrencinin bakış açısının farkına varmış
olmasının, öğrenciyi durgun ve yararsız deneyimlere girmekten koruyarak
başarının kapısını açtığını ileri sürüyor. Stepien ve Gallagher ise,
"Öğretmen soru sorma tekniklerine hakim olmalı, öğrencilerle birlikte
düşünmeli ve öğrencilerin edinmesi gereken davranışları onlara model
oluşturmak amacıyla kendisi yapmalıdır." diyor.

Etkin öğrenme tekniklerini uygulamaya yönelik girişimler Türkiye’de de
bazı okullar tarafından yapılıyor. Bu girişimlerin sonuçlarını görmek ve
sağlıklı bir değerlendirme yapmak için henüz çok erken. Ancak, öğretim
tekniklerinde böyle bir yenilenmeye girişmek olumlu bireysel çabaların
işaretçisi. Eğitim sistemimizin birçok yönden gözden geçirilmesi
gerekiyor. Sürekli sistem değişikliği yapılması öğrencileri ve en
önemlisi onların düşünce sistemlerini karmaşaya sürüklüyor. Bu sistem
değişiklikleri arasında, bir yandan da düşünen zihinler yetiştirmeye
çabalamak büyük bir özveri gerektiriyor. Eğitim politikasına ilişkin
kararlarda sık yapılan değişiklikler, temel olarak öğretmenin ve
dolayısıyla öğrencinin bocalamasına yol açıyor. Böylece, zihinleri
sistem değişikliklerine feda edilmiş nesiller yetiştirme tehlikesiyle
karşı karşıya kalıyoruz. Pek iç açıcı olmayan bu tablo içinde bir yandan
da eğitimi çağdaşlaştırmaya çalışmamız gerekiyor. Amaç düşünen,
yaratan, üretebilen ve sorun çözebilen bireyler yetiştirmekse, çocukları
ve gençleri sistem değişikliklerinin yaratabileceği karmaşadan korumak
ve şimdiki sistem içinde onları kazanabilmek için öğretmenlerimize çok
iş düşüyor.




Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.arenafutbol.org
 
Etkin Öğrenme
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Öğrenme Piskolojisi
» Bilimsel Yöntem (Düşünmeyi ve Araştırmayı Öğrenme)

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
ArenaFutbol | Futbol'a Dair Her Şey :: AF Cafe :: Eğlence :: Hazır Ödev ve Tezler :: Biyoloji-
Buraya geçin: