Morfoloji, karyotip, yüzey işaretleyicileri ve histokimya ile
lösemilerin alt gruplarına kadar sınıflandırılabilmesi löseminin bir
hastalıktan ziyade moleküler temeli, klinik seyir, tedaviye yanıt ve
sağkalım açısından değişiklikler gösteren hastalıkların heterojen
birleşimi olduğunun göstergesidir. Özgün sitogenetik değişiklikler ve
bu kromozomal değişiklikler sonucu ortaya çıkan füzyon genlerinin
transkriptlerinin incelenmesi hastalığın moleküler tanısı, prognozu ve
izlenmesinde kullanılmaktadır.
AML’de değişik AML-FAB (French-American-British) alt gruplarında prognoz
açısından farklılıklar söz konusudur. M0 türü tüm alt gruplar içinde
en kötü prognozlu olanıdır. M1, M2 ve M3 türlerine göre daha az oranda
remisyona girer. M3 türü en iyi prognozlu olanıdır. M5, M6 ve M7
türlerinde de remisyon oranı düşüktür. Prognoz en iyi korelasyonu
t(15;17), t(8;21), inv 16 gibi sitogenetik değişiklikler ile gösterir.
t(8;21) saptanan lösemilerin %90’ı AML-M2’dir. Hemen tüm promyelositik
lösemilerde (M3) t(15;17)(q22;q21) vardır, bu durumda retinoid
tedavisine yanıt ve prognoz iyi olacak denilebilir. Bu translokasyonun
saptanamadığı olgularda tanıda M3’den uzaklaşılmalıdır. Inv(16) ise M4
türü ile birlikte olan bir sitogenetik değişikliktir.
Erişkin ALL olgularının %60’ı B-ALL, %30’u T-ALL, %10’u ise
sınıflandırılamayan gruptandır. B-ALL olgularının %50’sinde, tüm
ALL’lerin ise %30’unda t(9;22) yani Philadelphia (Ph’
.gif" border="0" alt=""/>
kromozomu görülür ve kötü prognoz göstergesidir. 11q23 bölgesinin dahil
olduğu translokasyonlar B-ALL’de %10’dur ve en sık t(4;11)(q21;q23)
şeklinde karşımıza çıkar. Ph’ kromozomu gibi bu da kötü prognoz
işaretidir. Ph’ ve 11q23 olguları çıkarıldığında B-ALL hastalarının
prognozları iyidir. Ph’ kromozomu KML olgularının %90-95’inde
rastlanılan bir değişikliktir.
Polimeraz zincir reaksiyonu (PCR) sayesinde 104-105 hücre topluluğunda
bir transforme hücreyi yakalayıp gösterebilmek mümkün olmuştur. Böylece
klinikte tedavi edilen hastanın tedaviye yanıtı, remisyonu ve minimal
rezidüel hastalığı moleküler olarak takip edilebilmektedir. Daha önce
takip edilen moleküler işaretleyicinin PCR ile saptanamaması remisyon
belirtisi olup,
(-)’den (+)’e dönmesi ise klinik olarak bir kaç ay içinde relaps
olacağının göstergesi olarak kabul edilmektedir.
Miyelodisplastik sendromlar (MDS) hematopoetik kök hücrelerini etkileyen
ve genellikle akut lösemi ile sonuçlanan lösemi öncesi hastalık
grubudur. Çoğunlukla miyeloid, bazen lenfoid pluripotent kök
hücrelerinin neoplastik transformasyonu sonucu oluşur. Sık görülen
kromozomal anomaliler monozomi 7, 5q(-), trizomi 8 ve çeşitli
translokasyonlardır.
Başvuru Nedenleri
· Klinik tanının desteklenmesi,
· Hastalığın ve tedaviye yanıtın izlenmesi,
· Minimal rezidüel hastalığın tespiti,
· Prognoz hakkında bilgi edinilmesi.
Test
· RNA izolasyonunu takiben cDNA sentezi ve RT-PCR ile füzyon gen
transkriptinin varsa çoğaltılıp jel elektroforezi ile gösterilmesi
esasına dayanır. Aranan transkript hakkında ³ %99 oranında bilgi
verir.
· RT-PCR ile füzyon geni varlığı saptanan olgularda her tedavi siklusu
öncesi testin tekrarlanması klinik takip açısından önemlidir.