ArenaFutbol | Futbol'a Dair Her Şey
Başbakanı pencereden atmak isteyen cumhurbaşkanı Uyeol

Sitemizi REKLAMSIZ şekilde gezebilmek için, bütün bölümlere erişebilmek için ve tam anlamıyla faydalanabilmek için lütfen ÜYE OLUNUZ, eğer üye iseniz lütfen GİRİŞ YAPINIZ
ArenaFutbol | Futbol'a Dair Her Şey
Başbakanı pencereden atmak isteyen cumhurbaşkanı Uyeol

Sitemizi REKLAMSIZ şekilde gezebilmek için, bütün bölümlere erişebilmek için ve tam anlamıyla faydalanabilmek için lütfen ÜYE OLUNUZ, eğer üye iseniz lütfen GİRİŞ YAPINIZ
ArenaFutbol | Futbol'a Dair Her Şey
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaGaleriLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Başbakanı pencereden atmak isteyen cumhurbaşkanı

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Rebellious
No-Post !
Rebellious


Favori Oyuncu : Metin Oktay
Mesaj Sayısı : 14623
Puan : 258180
Rep : 2564
Yer : Ali Samiyen
Cinsiyet : Erkek
Kayıt tarihi : 19/08/09
Başbakanı pencereden atmak isteyen cumhurbaşkanı I231076_gsli

Başbakanı pencereden atmak isteyen cumhurbaşkanı Empty
MesajKonu: Başbakanı pencereden atmak isteyen cumhurbaşkanı   Başbakanı pencereden atmak isteyen cumhurbaşkanı EmptyPaz Ocak 10, 2010 5:25 am


Özal cumhurbaşkanı iken başbakan olan Demirel'in Köşk'le çatışması hiç
bitmiyordu. Demirel, cumhurbaşkanı olunca roller de değişti. Demirel,
Başbakan Çiller'le Çankaya'daki kavgasını şöyle anlatacaktı: Karşımda
bu hareketi yapan bir bayan olmasaydı pencereden aşağı atacaktım




Bu yazı dizisinde bilinmeyen hiçbir şeyi yazmadım. Yazdıklarımın hepsi
ya gazetelerde ya da kitaplarda yayımlanmıştı. Ayrıca bunların çoğu
artık insanlığın kozmik hafızası haline gelen Google'da bulunmaktaydı.
Ama Türk okurları için bunların hemen tümü bir daha hatırlanmamak üzere
unutulan olaylardı. Bu sosyo-politik hafıza zayıflığı yüzünden aynı
filmi televizyon kanallarında bize 100 defa seyrettirdikleri gibi,
siyasetin kanallarında da aynı senaryolara dayalı filmler değişik
zamanlarda bazen farklı aktörlerle bizlere defalarca seyrettiriliyor.
Mesela diyelim ki bugün gündemde bir "Dinleme" meselesi üzerinde
tartışmalar var. Bakın Turgut Özal'ın Bakanı Mehmet Keçeciler ANAP'ın
kurulduğu 1983 yılını geçmişte nasıl anlatmış:
-Turgut
Bey beni Side'deki yazlığına çağırmıştı. ANAP'ın kuruluş fikri bu
yazlıkta gelişti. O dönemde Özal'ı dinliyorlardı. Biz de 'dinlemesinler
diye' partiyle ilgili konuları denize açılıp konuşuyorduk.
Daha önceye dönelim. Atatürk'ün hasta yattığı Dolmabahçe'de onu
ziyarete gelen TBMM Başkanı'nın ve bakanların yaptıkları telefon
görüşmeleri kayda alınıyor ve bunlar Başbakan Bayar ile İçişleri bakanı
Şükrü Kaya'ya veriliyordu. Yine bugün gündemimizde "Kurumlar arası
gerginlik" üzerinde çeşitlemeler yapılmıyor mu? Bazı yorumcular da
"Böyle bir durum hiç görülmedi" diye felaket senaryoları yazmıyorlar
mı? Mesela ben TRT Haber Dairesi'ni yönetirken, Kıbrıs'a askeri
müdahale kararının alınacağı Bakanlar Kurulu toplantısına katılmak için
Başbakanlığa gelen ve Genel Sekreteri Fuat Bayramoğlu toplantıya
alınmadığı için küsüp Çankaya'ya geri dönen Cumhurbaşkanı Fahri
Korutürk'ü izlerken "Kurumlar arası gerginlik"in ne olduğunu yakından
görmüştüm. Bazı olayları hatırlayalım mı?

ATATÜRK VE İNÖNÜ

-Atatürk 19 Eylül 1937'de İstanbul'daki Tarih Kongresi'ne gitmek üzere
Ankara Tren Garı'na gelir. Uğurlamak üzere peronda bulunan Başbakan
İsmet İnönü'yü, tren tam kalkarken "Siz de bizimle gelin" diye kolundan
tutup trene alır. Tren İstanbul'da Haydarpaşa'ya geldiği zaman İnönü
"istirahate" alınmıştır. Kongre için Dolmabahçe Sarayı'na giden
Atatürk, orada Celal Bayar'ı yanına çağırmış ve "Artık vekaleten
Başvekil sizsiniz" demiştir. İstirahati 25 Ekim'e kadar süren İnönü o
gün istifa eder ve Bayar asaleten Başbakan olur.
-Cumhurbaşkanı Korutürk Kara Kuvvetleri Komutanı adaylarından Org.
Adnan Ersöz'ü, Başbakan Demirel de Org. Ali Fethi Esener'i
tutmaktadırlar. Bu ikisi kararlarında direnince 30 Ağustos'ta hem Ersöz
hem de Esener, görev süreleri dolduğu için emekliye ayrıldılar. Kara
Kuvvetleri Komutanlığı'na Ege Ordu Komutanı Orgeneral Kenan Evren
atandı. Evren Genelkurmay Başkanı olunca da 12 Eylül müdahalesi ile
Demirel'i devirdi.

ÖZAL-DEMİREL GERGİNLİĞİ
Turgut Özal'ın Cumhurbaşkanı olduğu ve Süleyman Demirel'in 1991
seçimleri kampanyasını sürdürdüğü günleri hatırlayalım. Seçimlere 10
gün kala Özal rest çekti ve "Seçimi kazanır da Çankaya'ya çıkmazsa
Meclis'i feshedip 45 gün içinde yeniden seçime giderim" dedi.
Demirel'den Köşk'e aynı gün karşılık geldi:
-Ben Çankaya'ya çıkmam, Çankaya aşağı iner. Özal'dan görev almam.'
Seçim sonuçları açıklanıp Demirel'in DYP'si birinci parti çıkınca
çatışma daha da hızlandı. Demirel, Özal'ı muhalefetin temsilciliği ile
suçlarken, Özal oyunu kendi tarafına çekmek istiyordu:
-Hükümeti kuramıyorum demesi gülünç. Köşk'e çıkar görevi alır.
Bu sözlere "Sadrazam değilim" yanıtını veren Demirel'i Özal, 7
Kasım saat 11.00'de Köşk'e çağırdı. Demirel de bundan sonra Köşk'e
çıkmak için hazırlıklarını yapmaya başlarken şöyle dedi:
-Keşke hislerimle hareket edecek serbestiye sahip olsaydım. Köşk'e çıkmam formalite. Bize görevi millet verdi.

TAZMİNAT DAVASI AÇTI

Demirel Başbakan olduktan sonra da çatışma öyle noktalara varıyordu ki
Özal bir ilke de imza atarak, bir Başbakanı tazminata mahkum ettiren
ilk Cumhurbaşkanı olarak tarihe geçti. Özal kendisine, 'gaflet, dalalet
içinde bulunmakla' suçlayan Demirel'den 10 milyon lira manevi tazminat
aldı. (10/04/1992) Özal'ın ölümü ertesinde Demirel Cumhurbaşkanı
olmuştur ve Tansu Çiller de Başbakandır. Faruk Bildirici 'Maskeli
Leydi' kitabında Çankaya'da geçen bir olayı şöyle anlatıyor:
Cumhurbaşkanı'nın seçim yasasını veto edeceği söylentileri Çiller'i
rahatsız ediyordu. 24 Kasım günü, Devlet Bakanı Münif İslamoğlu'nu
yanına alıp Köşk'e çıktı. Demirel'den seçim yasasını veto etmemesini
istedi. İkna edemediğini görünce İslamoğlu'na dönerek, "Bizi Sayın
Cumhurbaşkanı ile baş başa bırakır mısınız?" dedi. İslamoğlu dışarı
çıktıktan sonra Çiller, Demirel'e "Siz
bizim seçim kaybetmemiz için uğraşıyorsunuz. Ama bu kanunu veto
ettiğiniz takdirde ben de sizin görev sürenizi tartışmaya açar,
kısalması için çalışırım"
dedi. Sinirlenen Demirel, "Ben kanunsuz iş yapmam. Çık dışarı!'"
dedi. Çiller neye uğradığını anlayamamıştı. Veda bile etmeden çıktı.
İslamoğlu ile birlikte Başbakanlık Konutu'na yöneldiler. Çiller önde,
İslamoğlu arkada hızla kapıları geçtiler. Salona girer girmez Çiller
hıçkırıklara boğuldu. İslamoğlu bir sandalyeye oturtup sakinleştirmeye
çalıştı:
- Yapma kızım!
Nice zaman sonra ağlaması durdu. Gözyaşlarını sildi. Bağıra bağıra konuşuyordu:
- O,
inat ediyor. Seçim yasasını Anayasa Mahkemesi'ne gönderip iptal
ettirmek istiyor. Daha sonra gericiler gelecek. Ordu buna müsaade
etmez.
İslamoğlu, ertesi gün Cumhurbaşkanı'nı arayıp veda etmeden
ayrılmasından ötürü özür dilerken görüşme sonrasında yaşadıklarını
aktardı. Demirel de Çiller'in kendisini tehdit ettiğini anlattı.
Sinirlerine güçlükle hâkim olmuştu:
-Doktor, karşımda bu hareketi yapan kişi bir bayan olmasaydı, pencereden aşağı atardım, dedi...

SİYASETİN SAİT HOPSAİTLERİ

Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in MGK toplantısında Başbakan Ecevit'e
Anayasa kitapçığı fırlatmasını, Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan'ın
da bunun üzerine "Nankör kedi. Seni biz seçtirdik" diye
bağırmasını duymayan ama hatırlayan kaldı mı bugün? Türkiye'de siyaseti
izleyenler için bir yol gösterici yazı yazmıştım 2008'de... Bunda Aziz
Nesin'in romanındaki futbolcu Sait Hopsait'in kuralının siyasette de
geçerli olduğunu söyleyip, şöyle diyordum: Bu kural uyarınca maçta
takımınıza gol atmak üzere ayağında topla ilerleyen rakip takımın
oyuncusunun bacağına sıkı bir tekme atarsınız. Aynı anda da kendinizi
yere atar ve bacağınızı tutarak kıvranmaya başlarsınız. Böylece hem
golü önlersiniz, hem de tekme attığınız futbolcuya hakemin faul
vermesini sağlarsınız. Diyelim ki sizin istemediğiniz bir parti iktidar
ve sizin çevrenizden çok farklı bir çevreden gelen bir siyasetçi de
başbakan oldu. Ona yüklenmeye başlarsınız. Ağzından çıkan her cümleyi
yerden yere vurur, icraatını ya görmezden gelir ya da karalarsınız.
Hatta eski alışkanlıklarınız depreşir ve militarizm çeşitlemeleri
yapmaya, darbe davetleri seslendirmeye başlarsınız. Sonunda başbakan
olan siyasetçi çileden çıkar ve sizi hedef alan konuşmalar yapmaya
başlar. Bu defa da "Başbakan basın özgürlüğünü tehdit ediyor" diye
bağırarak kendinizi yere atıp, bacağınızı tutarak kıvranmaya
başlarsınız. Bu noktaya kadar futbol ile siyaset arasındaki ilişki,
Sait Hopsait kuralları doğrultusunda aynılıklar gösterir. Ama bir temel
fark "Hakem" konusunda belirir.

SİYASETİN HAKEMİ

Siyasetin hakemi "Seçmen" dir. Siz seçmeni ne kadar yok saysanız ve
aşağılasanız da, sonunda kararı o verir. Demirel ilk Başbakanlığında
(1965-71), Türkiye'yi yeniden büyüme ve sanayileşme sürecine sokarken
öylesine haksız ve önyargılı yıpratma kampanyalarına hedef olmuştur ki,
sonraki siyasi yaşamında kendisini hedef alanların üslubunu ve
yöntemlerini benimsemiştir. Özal da Türkiye'yi değiştirip yenileyen ve
dünya rekabetine açan reformlarını yaparken öylesine insafsız yıpratma
kampanyalarına hedef olmuştur ki, son dönemde medya ile ilişkileri
gergin bir zemine oturmuştur. Karşısında Sait Hopsait kuralının
uygulanamadığı tek iktidar "Derin Devlet İktidarı" dır. Bu açıdan
bakıldığında tekmeyi atıp bacağını tutarak kıvranmak konusunda en usta
oyuncu da Derin Devlet'tir. Çünkü onun bacağının diğer adı "Rejim" dir.
Evet... Bu yazı dizisinin sonunda siz sayın okurlarıma "Aynı filmi seyretmekten sizler de bıkmadınız" diye sormaktan başka bir şey yapamıyorum. Kimsenin de "Bu bana ders olsun" dediğine de tanık olmadım.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.arenafutbol.org
 
Başbakanı pencereden atmak isteyen cumhurbaşkanı
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Papulyas yeniden Cumhurbaşkanı
» Başbakan onayıyla Cumhurbaşkanı Özal'ı çıldırttı...
» İbra'nın hedefi 25'ten fazla atmak
» Togo Başbakanı'ndan vize çıkmadı
» Zaki, Hull City'ye imza atmak üzere

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
ArenaFutbol | Futbol'a Dair Her Şey :: AF Cafe :: Gündemden Haberler-
Buraya geçin: