ArenaFutbol | Futbol'a Dair Her Şey
Türkiye ve Osmanlı Tarihinde Yaşanan İbretlik Olaylar Uyeol

Sitemizi REKLAMSIZ şekilde gezebilmek için, bütün bölümlere erişebilmek için ve tam anlamıyla faydalanabilmek için lütfen ÜYE OLUNUZ, eğer üye iseniz lütfen GİRİŞ YAPINIZ
ArenaFutbol | Futbol'a Dair Her Şey
Türkiye ve Osmanlı Tarihinde Yaşanan İbretlik Olaylar Uyeol

Sitemizi REKLAMSIZ şekilde gezebilmek için, bütün bölümlere erişebilmek için ve tam anlamıyla faydalanabilmek için lütfen ÜYE OLUNUZ, eğer üye iseniz lütfen GİRİŞ YAPINIZ
ArenaFutbol | Futbol'a Dair Her Şey
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaGaleriLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Türkiye ve Osmanlı Tarihinde Yaşanan İbretlik Olaylar

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Rebellious
No-Post !
Rebellious


Favori Oyuncu : Metin Oktay
Mesaj Sayısı : 14623
Puan : 258043
Rep : 2564
Yer : Ali Samiyen
Cinsiyet : Erkek
Kayıt tarihi : 19/08/09
Türkiye ve Osmanlı Tarihinde Yaşanan İbretlik Olaylar I231076_gsli

Türkiye ve Osmanlı Tarihinde Yaşanan İbretlik Olaylar Empty
MesajKonu: Türkiye ve Osmanlı Tarihinde Yaşanan İbretlik Olaylar   Türkiye ve Osmanlı Tarihinde Yaşanan İbretlik Olaylar EmptyPaz Haz. 06, 2010 4:07 am

"Sıfır Neye Derler?"

Daha sonraları Milli Eğitim Bakanı olacak olan zamanın Maarif Müfettişi
Hasan Ali Yücel ile Mustafa Kemal arasında bir gece Kayseri'de sofra
sohbeti başlayınca Mustafa Kemal'in Hasan Ali Yücel'e:"Bugün lisede
sizin mantık kitabınızı karıştırırkenMatematikte Usul' diye bir bahis
gördüm... Demek siz riyaziyeden de anlıyorsunuz..." diye sorunca Hasan
Ali Yücelin Biraz paşam" diye cevap verdiğini...Bunun üzerine Mustafa
Kemal'in: "Peki söyleyin sıfır neye derler?" diye ikinci bir soru
sorması üzerine Hasan Ali Yücel'in gayet mütevazı bir şekilde:
"Huzurunuzda bana derler paşam!"cevabını verdiğini... (93)

Bez Parçası

İskilipli Atıf Hoca'nın İstiklal Mahkemesi'nde yargılanırken savcının
dini kıyafetlerden bez parçası" diye bahsetmesi üzerine Atıf Hoca'nın
hiddetli bir şekilde duvarda asılı olan bayrağı gösterip :
İşte o da bez hadi indirip yırtsana" diye haykırdığını.. (94)

Bibliyoman

18. yüzyıl sonlarında yaşamış ve bugünkü İstanbul Millet Kütüphanesi'nin
kurucusu olan Ali Emiri Efendi'nin bir bibliyoman(kitap hastası)
olduğunu . . .
Elinde bulunan güzel bir Arapça kitabın kendisindeki noksan olan ikinci
cildini temin etmek içinmevcut olduğunu öğrendiği Yemene tayinini
çıkartmak istediğini ...(95)

Hakkı Tesbit

Ahmet bin Hanbel Hazretleri'ne: Tehdit altındasın kalbinle imanında
sabit kalarak yalnız dilinle istediklerini söylesen olmaz mı ? "
dediklerinde Büyük İmam'ın:
Olmaz. Alimler hakkı söylemekten kaçarsa cahiler ne yapar? Böyle olursa
hakkı tesbit nasıl olur? "cevabını vererek gerçek alimin nasıl olması
gerektiğini gösterdiğini (96)

Akif i Büyük Yapan Meziyet

Vatan şairimiz Mehmet Akif Ersoy'un İstiklal Marşı müsabakasındaki
birinciliğinden dolayı kendisine zorla verilen 500 lirayı fakr u zaruret
içinde olmasına rağmen fakir kadın ve çocuklara bir maişet temin etmek
üzere kurulmuş olan "Darü'i Mesa i "ye bağışladığını...
Halbuki İstiklal Marşı kabul edildiğinde Mehmet Akif'in cebinde
Zonguldak milletvekili Hayri Bey'den borç aldığı iki lirasının olduğunu
ve milli marş için 500 lira teklif edildiği günler de 140 lira ile
Ankara'da bir çiftlik alınabildiğini...
Paltosu dahi olmadığı için kışın bile ceketle dolaşan bu idealist şairin
çok soğuk günlerde ise arkadaşı Baytar Şefik (Kolaylı)'dan muşambasını
ödünç olarak giydiğini ...
Baytar Şefik'in bir gün : Akif Bey hiç olmazsa kendine bir palto
alsaydın" demesi üzerine ona darılıp iki ay konuşmadığını.
Burdur Meb'us'u olarak I. Millet Meclisi'ne seçildiğinde ailesine: "Biz
bu maaşı hak etmiyoruz ya... Ama pek hak etmiyoruz da denemez. Elimizden
geldiği kadar nihai zafer için çalışıyoruz. " dediğini .(97)

Pis Kokusundan Dolayı Kovulan Elçi

Veli lakaplı II. Bayezid'in padişahlığı. döneminde İstanbul'a Moskova
kralının elçisi sıfatıyla Mihail Plachtneef isimli birinin geldiğini . .
.
Bu adamın insanı istifra ettirecek kadar pis kokmasından dolayı
yıkanması için hamama götürüldüğünde bu keferenin hayatında hiç hamam
görmemiş olup yıkanmak ve çamaşır değiştirmek adetine aşina olmadığı ve
kimse ile görüştürülmeden pisliğinden dolayı İstanbul'dan kovulduğunu...
(98)

Batıda Yemek Kültürü

İsviçre nin Branderburg Prensi ziyafete çağırdığı bir derebeyine
gönderdiği davetiyenin meşruhat (açıklama) hanesine:
""Eti yedikten sonra kemiği arkaya atmak yok! Yağlı ağzını yenine silmek
yok! Tabağı kaldırıp altına tükürmek yok" diye yazmak mecburiyetinde
kaldığını...(99)

Orta Çağda Temizlik Farkı

Orta çağda Müslümanların yaşayışları üzerine yapılan bir
araştırmadaİslam dünyasındaki kimya sanayii anlatılırken:
""... Sabuncular loncası en önemli loncalardan biriydi.
Çünkü Orta Çağ Müslümanları hergün yıkanırlardı ve çamaşırları da
sarıkları da her zaman bembeyazdı. Bu bakımdan onlar o çağın diğer ülke
insanlarından ayrılırlardı.
1600 yıllarına doğru İspanya'da Engizisyon Mahkemeleri Müslüman
İspanyollarla Hristiyan İspanyolları temizliklerine bakarak ayırt
ediyordu... " diye yazdığını...(100)

Adalet Kavramının Şümulü

Osmanlı Devleti'nde adalet kavramının ; milliyet cins zümre yahut din
farklarını aşan çok şümullü bir değer ifade ettiğini. . .
Bu adaletin sadece insanlara has değil kurda kuşa toprağa ve suya şamil
bulunduğunu ve bu yüzden Osmanlı kanunnamelerinde :
""... ve ayağı yaramaz beygiri işletmeyeler'. at katır ve eşek ayağını
gözedeler ve semerin göreler ve ağır yük urmayalar zira dilsüz
canavardurlar her kangısında eksük bulunur ise sahibine tamam itdüre
eslemeyanı tamam gereği gibi hakkından geline ve hammallar ağır yük
urmayalar mütearef (örf) üzere ola..." diye hükümler konularak bu
meselenin beygirin sakat ayağından eşeğin semerine kadar gözden uzak
tutulmadığını. . .(101)

Risale-i Nur' un Dili

Merhum Albay Hulusi Yahyagil'in Barla'da Bediüzzamar Üstadımıza Risale-i
Nur'un dilinin orijinalliği ile alakalı olarak:
""Üstadım sen Türkçe'yi dahi zor konuşuyorsun bu Risale-i Nur'daki
Türkçe nasıl oluyor.?" diye hayretini ifade ettikten sonra Bediüzzaman '
""Kardeşim bir hakaiki imaniye kalbe ihtar edildiği vakit ikiyüz ayat-ı
Kuraniye imdadıma koşmak için birbirleriyle yarış ediyorlar. Önce bana
lisanı maderzadım(anne lisanım) Kürtçe geliyor. Arapçaya çeviriyorum ve
Türkçe yazdırıyorum" cevabını verdiğini...(102)

Hacizli Cenaze

Son Osmanlı Padişahı Sultan VI. Mehmed Vahdeddin Han'a ""Altıncı Mehmed
sözündeki ""Altıncı kelimesinden kinaye olarak ""Altın seven adam manası
çıkartılarak ithamlarda bulunulduğu . . .
Halbuki Sultan Vahdeddin Han'ın hayatının tehlikeye girmesinden dolayı
memleketinden ayrılmak zorunda kaldığında şahsi mirası mahiyetinde
babasından intikal eden bütün serveti beraberinde götürme imkanı varken
dasitani bir namusluluk örneği göstererek bu serveti Hazine-i Hümayun'a
gönderdiğini...
İtalya'da geçirdiği fakr -u zururet içindeki bir hayattan sonra 1926
yılında San Remo'da vefat ettiği zaman 120 000 lira borcu kaldığı için
alacaklıları tarafından tabutuna haciz konuduğunu . . . Tahnit edilmiş
cesedinin kızı Sabiha Sultan'ın bu parayı binbir güçlükle temin
etmesinden sonra Şam 'a naklolunarak Yavuz Sultan Selim Camii avlusuna
defnedildiğini. .. (103)

Milletin Sigorta Lambası

Tarihçi Reşat Ekrem Koçu'nun Sultan Vahideddin'in kaderi ile ilgili
oldukça orijinal bir değerlendirmesinde :
""Mazileri çok temiz olan ve memleketleri felaket girdabına düştükten
sonra işbaşına geçen ağır mesuliyetler yüklenen yenik milletleri daha
fazla çiğnetmemek için nefret edilen galip düşmanlara dostane el uzatmak
durumunda kalan o kara bahtlı insanlar milletlerin tarihlerinde sigorta
lambalarına benzerler.
Kendilerinin yanması büyük tesislerin kurtulmasını temin eder diye
yazdığını.(104)

Biliyor muydunuz.?

İttihatçıların Akılsızlığı

Sultan II. Abdülhamid'in dahice bir politika güderek her hangi bir isyan
çıkartmalarını önlemek için Arabistan'ın Hicaz ileri gelenlerini
Şura-yı Devlet üyesi olarak İstanbul'da tuttuğunu. . .
Bunlardan Şerif Hüseyin'in Mekke'ye emir olmak isteğini defaatla
reddetmesine karşılık Ulu Hakan'ın tahttan indirilmesiyle birlikte
İttihat ve Terakki yönetiminin Şerif Hüseyin'in bu isteğini yerine
getirerek onu emir olarak tayin ettiğini ve hemen ardından da Şerif'in
Osmanlı'ya karsı isyan bayrağını açtığını... Çok sonraları İngiliz
Başvekil Lloyd George'un Avam Kamarası'nda: ""Şerif Hüseyin Mekke emiri
olduktan sonra kendisi ile Arap milliyetçiliği ve isyan konusunda
anlaştık.
Bu isyana karşı ayda 40 bin altın vermiştik" dediğini ... (105)

Acı HatıraIar

İtalyanların Libyayı bizden koparmak için Avrupalı müttefikleriyle
siyasi alanda anlaştıktan sonra bize karşı açacakları savaşın
(Trablusgarp Savaşı) masraflarını karşılayacak yeterli hazinelerinin
olmadığını...
Buna karşılık Duyun-u Umumiye'ye başvurarak bu savaşın masraflarını
karşılamak için Anadolu'dan toplanan birikmiş paradan beş milyon altın
lira çektiklerini ve bu bizim paramızla sağladıkları imkanlarla bizim
toprağımız olan Libya'yı istilaya başladıklarını. . .(106)

Lavrens'in İtirafı

Arapları aldatarak Osmanlı Devleti aleyhine kışkırtıp isyana sevkeden
İngiliz casusu Lavrence'in yardımcıları Nuri Said Faysal ve Şerif
Hüseyin ile birlikte Şam'da Türkleri katlettikten sonra: "'Evet onları
isyana ben kışkırtmıştım. Ama böylesine vahşice kan dökeceklerini hiç
tahmin etmemiştim. Bazı mahalleleri gezerken silahsız Türk askerlerinin
nasıl öldürüldüklerine bakamadım;tiksindim bu vahşetten..." diyerek
itirafta bulunduğunu . . (107)

Vicdan Azabı

Mekke Emiri Şerif Hüseyin'in İngilizlerle anlaşarak Osmanlı'yı arkadan
vurduğunu ve mükafat olarak da İngilizler tarafından Hicaz Krallığı'na
getirildiğini..
Daha sonra Vehhabiler tarafından alaşağı edilerek İngilizlerin
himayesinde Kıbrıs'a yerleştirildiğini ve hastalandığında da oğlu
tarafından Amman'a getirildiğini...
Ve günün birinde adet vechile saray bandosunun bahçede konser verirken
"İzmir Marşı"nı çalması üzerine oğlunun babasının üzülmemesi için
pencereleri kapattırmak isterken baba oldukça ibretli bir şekilde:
"Evlat neden o pencereyi kapıyorsun? Ben velinimetine ihanet etmiş asi
bir kulum günahım büyüktür. Kral olacağımı düşündüm. Allah beni
sürgünlüğe düşürdü. Hastayım diye kapatıyorsun. Bırak pencereyi aç şu
marşı dinleyeyim.
Duyduğum vicdan azabının şiddeti o eski hatıraların canlanması ile
büsbütün artsın; bu dünyada çektiğim ızdıraptan vicdan azabıyla büsbütün
ağırlaşsın ta ki Cenab-ı
Hakk. bu günahkar kulunu dünyada affederek ahirette hesap gününde
cezadan korusun"dediğini.. .(108)

"Milletimin Ocağı Yanıyor"

Sultan Vahdeddin Han'ın ikamet etmekte olduğu Yıldız Sarayı'nın bir
elektrik arızasından dolayı yanmaya başlaması üzerine orada vazifeli
bulunan bekçibaşının hüngür hüngür ağladığını ve bunun üzerine Sultan
Vahdeddin in: "Benim milletimin ocağı yanıyor ben onu düşünüyorum kendi
evim yanmış ne ehemmiyeti var' dediğini...(109)

"Ayağını Yüzüme Bas ki .

Yüzüm Allah Katında Şeref Kazansın"
Hintli Müslüman kardeşlerimizin Osmanlı Devleti'nin Balkan Savaşı'nda
yüzlerce şehit ve binlerce yaralı verdiklerinin haberini almaları
üzerine kilometrelerce ötedeki kardeşlerinin acılarını bir nebze olsun
dindirebilmek için bir Kızılay heyeti teşkil ederek Türkiye'ye
gönderdiklerini...
Bu heyetin savaş boyunca birçok din kardeşinin yaralarını sarıp başarılı
hizmetlerden sonra 1913 Temmuz'unda Hindistan'a döndüğünü. . -
Kızılay heyetine Bombay'da büyük bir karşılama merasimi hazırlanıp gemi
limana yanaştığında o günkü Hintli Müslüman liderlerden Muhammed Ali
Cevher' in heyet başkanı Doktor Ensari'ye :
"Sen mücahit Osmanlı ordusuna hizmet edip geldin Ayağını Hindistan
topraklarına basmadan bu benim yüzüme bas da yüzüm Allah katında şeref
kazansın" diyerek başını yere koyup yüzünü Dr. Ensari'nin ayakları
altına uzattığını...(110)

Osmanoğullarının Dramı

Son Halife ll Abdülmecid. Han'ın sürgün edildikten sonra diyar-ı
gurbette vefat etmesi üzerine kızı Dürrüşehvar Sultan'ın. İstanbul' a
gelerek Savanora yatında. İsmet İnönü'yü ziyaret ettiğini ve kendisinden
babasının vatan toprağına gömülmesini rica ettiğini...
Altı asır cihanı aydınlatan bir neslin son temsilcisinin bu vatan
toprağına gömülme isteğinin ; halk tarafından mezarının bir ziyaret
yerine dönüştürebileceği endişesiyle İsmet İnönü tarafından
reddedildiğini ve Hindistan Hükümeti'nin araya girmesiyle Suudi
Arabistan makamlarından izin alınarak Medine'deki Cennetü'l-Baki
kabristanının içindeki Ali Aba'nın ayak ucuna defnedildiğini. . .(111)

Tökeli İmre

Osmanlı idaresinde bir krallık olan Erdel Kralı Apafi ile birleşerek
Osmanlı ordusuyla aynı safta çarpışan Orta Macar Kralı Tökeli İmre'nin
Osmanlı Devleti'ne karşı itaat ve bağlılığını göstermek için mührüne:
"Muin-i Ali Osman'a itaat üzreyim emre Kral-ı Orta Macar'ım ki namım
Tökeli İmre" beyitini kazıttığını . . (112)

"O Kendi Kaderini Kendi Yazmış Oldu"

Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri'nin 1960 Mart'ında ağır hasta
vaziyette Urfa'ya gelmesi üzerine bunu haber alan İçişleri Bakanlığı'nın
derhal Üstad'ı geri gönderme emri çıkardığını... Halkın yoğun baskısı
üzerine Urfa valisinin "Efe Nedim Said Nursi çok hasta ve müsaid bir
araba da yok. " demesine karşılık İçişleri Bakanı Namık Gedik'.in:
"Çöp arabasıyla da olsa göndereceksiniz!" talimatını verdiğini ve bunu
öğrenen Bediüzzaman Hazretleri'nin ibretli bir şekilde:
"O kendi kaderini kendi yazmış oldu" dediğini ve çok kısa bir zaman
sonra İçişleri Bakanı Namık Gedik' in Genelkurmay binasından kendini
atarak intihar edip cesedinin de çöp arabasıyla taşındığını. . .(113)
Biliyor muydunuz.?

İsrail ve Orman Kanunu

1953- 1955 yılları arasında İsrail Başbakanlığı'nı yürüten Moshe
Sharett'in İsrail askerlerinin yaptığı katliamlarla ilgili olarak
tuttuğu özel günlüğünde:
"İsrail devleti dünyanın gözünde çağdaş toplumların geliştirip
benimsediği temel hukuk kanunlarını tanımayan ve orman kanunlarına göre
davranan bir devlet haline gelmiştir" diye yazarak itirafta bulunduğun .
(114)

Yahudilerden Müthiş İtiraf

1967 yılında Pariste düzenlenen dünya Yahudi Kongresi'nin zabıtları
arasında bulunan bir belgedeki kayıtlara göre bir delegenin :
"Evet bugün bağımsız bir devletimiz var ama mesut muyuz? Osmanlı'nın
devrindeki gibi huzurlu muyuz? Samimiyetle ve hepinizin içinden
geçenleri dile getirdiğime inanarak söylüyorum ki hayır!
Bizim bu dünyada huzurlu ve emniyetli yaşamamız. ( Osmanlı'yı yeniden
kurmaya bağlıdır!" diyerek bir gerçeği itiraf ettiğini (1 l5)

Müftis Sakaleyn

Kanuni Sultan Süleyman devrinin büyük Şeylhülislamı İbn i Kemal'in
çeşitli sahalarda yazmış olduğu 300 kadar eseri olduğunu
Hergün bin kadar fetvaya cevap verip kendisine insanlardan başka
cinlerin de fetva almak için müracaat ettiğini ve bundan dolayı
kendisine: "Müfti's Sakaleyn" (İnsanların ve cinlerin müftüsü)
denildiğini (116)

Batının İslamla Kavgası

Protestan mezhebinin kurucusu Martin Luther'in Osmanlı'nın Avrupa
içlerine kadar ilerleyip ortaya koyduğu adilane sistemle yerli halkın
gönlünde taht kurması üzerine halkını acımasızca sömüren yöneticileri:"
Sizin gibi gözü doymaz prenslerin toprak ağalarının ve burjuvaların
idaresi altında yaşamaktansa Türk idaresi fakirlere daha hayırlı
gelebilir" diyerek Hristiyanları uyardığını. (1 17 /a)

Yine Luther'in Hristiyanları Türklerle savaşmaya teşvik etmek için
çıkardığı bir emirnamede
"Türklerin başlattığı bir savaşta o ara karşı savaşan bir kimsenin
Tanrının bir düşmanı ve İsa'ya hakaret eden biriyle hakikatte bizzat
şeytanla savaşmakta olduğunu düşünmeli ve bundan dolayı masum bir
kimsenin kanını döktüğü veya bir Hrıstiyanı öldürdüğü zehabına
kapılmamalıdır" diye yazdığını(117/b)

Nüfusun Önemi

Nüfusun milletler ve medeniyetler arasındaki mücadelede çok önemli bir
faktör olduğunun idrakinde olan Roma İmparatoru Sezar'ın çok çocuğu olan
aileleri mükafatlandırdığını ve çocuk yapmayan kadınları da bazı
haklardan mahrum ettiğini(118)

Endülüs ve Batıda İlim

10. yüzyılda Endülüs'te ilim ve irfanın Avrupa ile kıyaslanamayacak
kadar gelişmiş olduğunu ve Halife elHakem kütüphanesinde altıyüzbin
yazma kitabın bulunup bunların kırk dördünü katalogların teşkil
ettiğini...
O tarihten dörtyüz sene sonra bile Avrupa'da bilgili Charles diye
tanınan Fransa Kralı V. Charles'in krallık kütüphanesinde sadece ve
sadece dokuzyüz eser bulunduğunu... (1l9)

Batıda Karanlığın Saltanatı

19. Y üzyılda bile batıda karanlık fikirlerin hüküm sürdüğünü ve
Klönische Zetung(18 Mart 1819) gazetesinin bir yorumunda "Geceleri
yolların sokak lambalarıyla aydınlanmasının teolojik sebeplerle ayıp
birşey olduğu İlahi nizam ve karanlığı insanın bozamayacağı"
düşüncelerin ileri sürdüğünü..
Bundan yıllar önce 950 yılında Endülüs'teki Kurtuba şehrinin arabalarla
düzenli de temizléndiğini ve evlerin dış duvarlarına yerleştirilen
lambalarla caddelerin aydınlatıldığını . (120)

Teravih Şerbeti

Sultan Dördüncü Mehmed'in annesi Hatice Sultan'ıın Galata köprüsünün
başını süsleyen ve Sinan mektebinin bir şaheseri olan Yeni Cami'yi ve
yanına da onun kadar muhteşem bir vakıf yaptırdığını
116 kişinin vazife aldığı bu cami ve vakıfta yaz ayları boyunca içine
kar atılıp soğutmak suretiyle halka dağıtılıp bu iş için her sene yirmi
bin akçe tahsis edildiğini
Ayrıca Hatice Sultan'ın:
"Bu vakfiye şartlarını her kim değiştirirse günahı onların üzerine
olsun. Allah duyuran ve bilendir" diye başlayan bu vakfiyesine:
"Ramazanlarda teravih namazından sonra caminin üç kapısından Atina
balından yapılmış şerbet dağıtılsın. Eğer Ramazan yaza rastlarsa şerbete
kar konsun. Her sene şerbet için 3000 okkalık Atina balı alınsın ve her
kapı için her gece 33 okkalık baldan şerbet yapılarak ikişer şerbetçi
tarafından cemaata dağıtılsın" diye hayır hasenat için yapılması
gerekenleri yazdırdığını . (121)

Misyonerler ve Sinsi Planları

İzmir'e yerleşmiş ve Bergama Marmaris ve Bodrum civarında maden
işletmeciliği yapmakta olan
İngiliz ailelerinden Percy Hatkinson'un II. Dünya Savaşı yıllarında
Cizvit papazlarıyla birlikte Türkiye aleyhine casusluk yaptıklarını.
Bergama'da ele geçen bu casusluk şebekesinin belgeleri arasında harpten
evvel İsviçre'nin Friburg şehrinde toplanan Beynelmilel Hristiyan
Misyonerler kongresinde alınan kararlar bulunduğunu . . .
Bunların bir tanesinde: "Türkleri Hristiyan yaparmıyız. Bu is için
sarfettiğimiz paranın yarısıyla onlara papaz yerine şantöz gönderelim.
corription(fesat) yolu ile. Böylece zaafa sürüklenirler ve biz de
kuvvetimizi artırırız. diye yazdırdığını. (122)

Osmanlı'nın Parlayan Kılıçları

16. yüzyılın kudretli padişahı Yavuz Sultan Selimin huzuruna girerek yer
öpüp itimatnamesini sunan Venedik elçisi Antonio Jüstiniani'ne ülkesine
döndüğünde Padişahın nasıl biri olduğu hakkında bilgi istediğinde
elçinin şaşkınlık içinde: 'Kılıcı öyle parlıyordu ki yüzünü göremedim"
diye itirafta bulunduğunu
Elçinin bu itirafının daha sonraları Yavuz Selim tarafından öğrenilmesi
üzerine Haşmetli HünkarımPaşalarım Osmanlının kılıcı parladığı sürece
düşmanların başı daima önde olur. A m a Allah korusun bu kılıç kınına
girer ve paslanmaya başlarsa o zaman bu kafalar yavaş yavaş dikilir ve
birgün bize yukardan bakar dediğini... (123) Biliyor muydunuz?

Japon İmparatoru ve AbdüIhamid Han

Japon İmparatorunun Sultan Abdulhamid'den:İslam dininin bilhassa
tefekkür gaye felsefe ve manevi terkibi üzerinde şahsen kendisine izahat
vermek için japonca bilen yoksa tercihen İngilizce Fransızca ve
Almancası kifayetli Osmanlı alimleri istemesi üzerine. Ulu Hakanın
çaresizlik içinde karşı tarafa menfi müsbet arası zaman kazandıran
dolaylı bir cevap verdiğini...
Abdülhamid Han'ın kalbinde yara olan bu hadise hakkın da daha
sonraları(sürgün yıllarında) Ali Fethi Bey'e: "Eğer ben Japon
İmparatorunun istediği kıymette din ve maneviyat şahsiyetleri
bulabilseydim evvela kendi memleketimi kurtarırdım " dediğini...(124)

İhtilal Mantığı

Sık sık ihtilal yapılan Güney Amerika ülkelerinin birindebatılı bir
gazetecinin kaldığı otelin müdürüne: "Burada niçin bu kadar çok ihtilal
yapılıyor?" diye sorması üzerine otel müdürünün :
"Anayasamıza göre herkesin devlet başkanı olmaya hakkı var. Bu yüzden
her vatandaş bir defa devlet başkanı olmayı deniyor" diye cevap
verdiğini. .(125)

"Ruhu Batırmamak İçin"

Yunan filozof ve ahlakçısı Sokrat'ın (M. Ö. 47 0-3991 hayranı olan
zengin bir tüccarın bütün serveti olan bir çuval altını bu filozofa
bağışladığını...
Tüccarın ölümünden sonra vasiyeti gereği aldığı bir çuval altını bir
kayığa yükletip denizin ortasına teker teker atan Sokrat'ın :
"Ey para! İşte seni batırıyorum ki benim ruhumu batırmayasın!" hikmetli
sözünü2 söylediğini...(126)

Kızılderililerin Ataları

Kanadalı Tarihçi Profesör Miss. Ethel G. Steward'ın 1987 yılında
Türkiye'de düzenlenen tarih kongresinde sunduğu bildiride ve yazdığı
"Cengiz Han'dan Amerika'ya Kaçış" isimli kitabında "Kızılderililerin
atalarının Türk olduğunu " yazdığını. . .
Kitapta anlatıldığına göre 13.yüzyılda Orta Asya'daki Moğol baskısından
kaçan bazı Türk boylarının iki koldan Alaska'ya ulaşarak oradan da
kıtanın güneyine yayıldıklarını. . .
Yine Steward'ın araştırmalarına göre Kızılderililer ile Türk boyları
arasında gerek fiziki gerek sosyolojik ve gerekse kültürel açıdan büyük
benzerlikler bulunduğunu tesbit ettiğini...(127)

Kızılderili Medeniyeti

Sömürgeleştirmek gayesi ile gittikleri Kuzey Amerikada Kızılderili
kabilelerinin hayat tarzlarını ve kültürlerini araştıran bir misyonerin :
"Son derece hayret uyandırıcı nokta şu ki karşılıklı münasebetlerde
medeni dünyanın alelade insanları arasın da görülemeyecek şekilde nazik
ve lütufkarlar. Bu da şüphesiz bizim kalplerimizdeki cömertlik şefkat
hissini söndüren 'benim ve 'senin' kelimelerinin bu insanların dilin de
bulunmadığı için" diyerek itirafta bulunduğunu...(128)

Gaflettekine İmdat

Hazreti Mevlana'nın müridi Siraceddin'in evinde misafir kaldığı gün
sabaha kadar namaz kılıp Rabbine niyazda bulunması üzerine müridinin:
"Sultanım sabah oldu. bir nefes dinlenseniz" diye ricada bulunduğunu..
Bunun üzerine Hz. Mevlana'nın:"İyi ama eğer biz de uyursak bunca uyuyana
kim imdat edecek?" diye hikmetli bir cevap verdiğini...(129)

Türk Vergisi

Osmanlı Devleti'nin l521'de Belgrad'ı l522'de Rodos'u fethetmeleri ve
1526'da da Mohaç'ta büyük bir zafer kazanmalarının ardından batı
dünyasında büyük bir panik yaşandığını...
Çeşitli kentlerde toplanan Alman Meclisleri' nin (Reich stag) Türklere
karşı ordu toplayıp sefer düzenleyebilmek için "Türk Vergisi" adı
altında yeni bir vergi konulmasını kararlaştırdıklarını. (130)

İade-i Ziyaret

Meşhur bir politikacımıza Fransa'da: "Siz Osmanlıların Viyana
kapılarında ne işiniz vardı?diye sorması üzerine o politikacımızın gayet
veciz bir şekilde: "Haçlı seferlerinin iade-i ziyaretiydi diye cevap
verdiğini ...(131)

Paspas

Sultanüş-şuara Necip Fazıl Kısakürekin yürekten bağlı olduğu Seyyid
Abdülhakim Arvasi Hazretlerine:
"Efendim! Ben kurtulacak mıyım?" diye sorması üzerine Arvasi
Hazretleri'nin :
"Bir gemi giderken paspas da içinde gider. Yeterki o geminin içinde ol
Necip!'diye cevap verdiğini...(132) Biliyor muydunuz?

Sibirya'ya Sürgün

Tarihin en korkunç emirlerinden birinin 1799 yılında Rus Çar'ı I Paul
tarafından verildiğini...
Bir sabah önünde resmi geçit yapan birliğin yürüyüşünü beğenmediği için:
"Sibirya'ya marş marş!" diye emir verdiğini ve dörtyüz kişilik bu
birlikten bir daha haber alınamadığını... ( 133)

Keçeli Beni Orman Korucusu mu Yaptın?"

Bediüzzaman Hazretleri'nin Barla'da Nur risalelerini telif ettiği
yıllarda Bedre yakınlarındaki bir korulukta yangın çıkması üzerine orada
bulunan Sıddık Sabri Efendi'nin yangını söndürmek için çok
uğraştığını...
Yangının sönmemesi üzerine sırtındaki Üstadı'ndan yadigar olan cübbeyi
çıkartan Sabri Efendi'nin onu alevlere doğru savurup yandan da: "Yak
işte yakabilirsen bu Bediüzzaman'ın cübbesi" diye haykırdığını ve
ardından alevlerin yavaş yavaş azalarak söndüğünü...
Daha sonraları bu hadisenin Bediüzzaman Hazretleri'ne intikal
ettirilmesi üzerine Nurlu Üstad'ın tebessüm buyurarak Sabri Efendi'ye:
"Keçeli beni orman korucusu mu yaptın!diye latifede bulunduğunu... ( 1
34)

Miskinler Tekkesi

Sari ve tehlikeli bir hastalık oluşundan dolayı toplum tarafından
istiskal görerek tecrid edilen cüzzamlılara Osmanlı vakıf medeniyetinin
şefkat elini uzatarak onlar için . . her türlü bakım ve görümünün
yapıldığı miskinhaneler kurduğunu...
Bunların ilkinin de 1421-1451 seneleri arasında Edirne'de II. Murat
tarafından yaptırıldığını ve buralara "Miskinler tekkesi "
denildiğini...(135)

Son Halife Abdülmecid Han'ın İnkisarı

Son halife Abdülmecid Han'ın Osmanoğulları'nın yurt dışına Sürülmesi ile
ilgili çıkartılan kanun gereğince apar topar İstanbul'dan
çıkartılmasına müteakip ziyaretine gelen bir dostunun kendisine Halife
Hazretleri!" diye hitap etmesi üzerine Abdülmecid Han'ın büyük bir
inkisar içinde:
"Bizim hilafetmeablığımız artık kalmadı. Bir gece apar topar
hanedanımızın altıyüz sene hükümdar olduğu bir memleketten kovulduk. Kim
derdi ki Fatihlerin Yavuzların Kanunilerin torunları çamaşırlarını bile
alamadan yolcu edilecekler' dediğini. .(136)

Akif ve Destanı

Mehmet Akif merhumun:
"Ey bu topraklar için toprağa düşmüş asker Gökten ecdad inerek öpse o
pak alnı değer
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi Bedr'in arslanları ancak bu
kadar şanlı idi."
diyerek başlayan muhteşem Çanakkale Destanı"nı yazmadan önce ellerini
Yüce Dergah'a açıp:
Allahım! Bana bu aciz kuluna bu destanı yazma imkanı bahşet... Bu ulvi
vazifeyi bana nasib et. Sonra canımı al. Ya Rabbi!.. Bana bu lütfu çok
görme. İn'am ve ikramının hazinesinden bu aciz kulunun şu duasını
barigah-ı uluhiyetinde kabuleyle!.." diye gözyaşları içinde dua dua
yalvardığını. .(137)

Asla Dönüş

Pakistanlı iş adamı Abdullah Delhi'nin Sovyet havayolları ile seyahat
ettiği
esnada uçakta namaz vaktinin girmesi üzerine
hosteslerden birini çağırıp namaz kılması için kendisine bir yer
göstermesini istediğinde hostesin ancak kaptan pilotun yanında müsait
bir yer bulabildiğini ve Abdullah namazını bitirip Rus pilotu ile göz
göze geldiğinde pilotun gözlerinden yaşlar süzülmekte olduğunu görüp de
sebebini sorması üzerine pilotun: 4-5 yaşlarında iken babam da senin
yaptığın gibi bir şeyler yapardı. Bunun namaz olduğunu şimdi anladım ve
birden hem babamı hem de dinimin ne olabileceğini düşündüm
Din konusu ile alakalı bugüne kadar bana hiçbirşey anlatılmadı. Ancak şu
anda düşündüm ki babam senin yaptığın gibi namaz kıldığına göre
Müslüman olmalı. Dolayısı ile benim aslım da Müslüman olabilir. Yılardır
içimde bir düğümdü bu. Ama ilk defa namaz kılan birisini sizi görünce
kafamdakiler çözülmeye başladı. Bunun üzerine gideceğim ve aslımı
araştıracağım. " dediğini...(138)

Trablusgarp Mücahitleri

Trablusgarp Savaşında Osmanlı askerlerinin arasında bulunmuş olan
Fransız gazetecisi Georges Lemo nun gördükleri karşısında hayretler
içinde kalarak:
Türk subayları içinde on iki kez yaralanmış olanlar vardı. Müthiş birşey
kendileri ile konuştuğum zaman edindiğim intiba şu oldu:
Türk subaylarında yenmek ve ölmek duygusu cinnet derecesine varmış bir
istek halinde yaşıyordu" diye hatıralarında intibalarını yazdığını...
(139)

"Çadır İçinden Savaş İdare Etmeyüz"

Merc-i Dabık Savaşı öncesi Büyük Hünkar Yavuz Sultan Selim'in ordusunun
önünde askerleriyle beraber göğüs göğüse çarpışmak için atını ileri
doğru mahmuzlaması üzerine sadrazam Sinan Paşa'nın padişahın ellerine
sarılıp:
"Şevketlü hünkarım olmaya ki heyecana gelir kendinizi ateşe atarsınız
yüreğimiz dilhun olur" diye gitmemesi için yalvardığını...
Alem-i İslam'ın birliğini sağlama adına hayatı at sırtında geçmiş olan
bu büyük dava adamının bunun üzerine: "Biz cennetmekan Fatih Sultan
Mehmet Hanın torunuyuz çadır içinden savaş idare etmeyüz" diye
haykırdığını. . .(ı40) Biliyor muydunuz?

Halkını Düşünen Gerçek Devlet Adamı

Okkası 30 paraya satılan ekmeğin fiyatına 10 paralık bir zam yapmak
isteyen fırıncıları huzuruna çağıran müşfik sultan Abdülhamid Han'ın
onlara:
Siz yine ekmeği 30 paraya satmaya devam edin. Sattığınız her ekmek için
istediğiniz 10 parayı ben vereceğim.
Çünkü bir memlekette ekmek fiyatına zam yapılırsa bunu bütün zaruri
ihtiyaçların pahalılaşması gibi bir hareket kovalar ki halkımız bundan
büyük ızdırap çeker" diyerek halkını gerçek manada düşünen bir devlet
adamlığı örneği sergilediğini. . .(141)

İbret

Mevlevilerin piri Mevlana Hazretleri'nin vefat tarihi olan ve 'İbret"
kelimesinin ebcet değerine tekabül eden Hicri 672 tarihinin; "İbret
İbret" diye iki defa tekrarının 672+672=1344(Hicri)/ 1925(Miladi)
tekkelerin kapatıldığı Miladi 1925 " tarihine tekabül ederek enteresan
bir tarih cilvesi oluşturduğunu. . .(142)

Yavuz Çocuk

Yavuz Sultan Selim'in asıl isminin "Selim " olmasına karşılık çocuk iken
çok hareketli yerinde durmayan cevval bir yapıya sahip oluşundan dolayı
kendisine "Yavuz" lakabının takıldığını. . .
Bu çelik çavak çocuğun idman yaparken kafesten uçurulan güvercinleri
çift elle fırlattığı hançerlerle havada vurduğunu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.arenafutbol.org
 
Türkiye ve Osmanlı Tarihinde Yaşanan İbretlik Olaylar
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Bursa'da istenmeyen olaylar..
» Türk Tarihinde Göç Hareketleri
» 17. yüzyıl Osmanlı Devleti
» Osmanlı Kültür Ve Uygarlığı
» Osmanlı Devleti'nin 19. yy. daki Islahatları

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
ArenaFutbol | Futbol'a Dair Her Şey :: AF Cafe :: Eğlence :: Hazır Ödev ve Tezler :: Tarih-
Buraya geçin: