CİMRİ
(Harpagon adındaki cimri, oğlu Klant ve kızı Eliz ile ya­şamaktadır. Napolili genç Valeri, Eliz'i bir deniz kaza­sından kurtarmış, onu sev­diği için Harpagon'un evi­ne vekilharç olarak girmiş­tir. Klant, Mariyan adlı genç kızla evlenmek istemekte­dir. Gençler evlenemeye-cekleri; Harpagon da bah­çede bir köşeye gömdüğü altınlarının çalınacağı kor­kusu içindedir.
Harpagon, uşağı Fleş'i, kuşkulandığı için kovar; kendisinin Mariyan ile evleneceğini; oğlunu dul bir kadınla, kızını da Anselme adlı varlıklı bir yaşlı ile evlendireceğini açıklar. Eliz, bu evlenmeye razı olmamaktadır. Klant da, Mariyan'la evlen­mek için para araştırmaktayken, babasının kendisine yük­sek faiz ve birtakım işe yaramaz eşyaları satın alma koşuluy­la para vermek istediğini öğrenir. Onunla yüzleşir ve tartışır­lar. Harpagon oğlunu kovar; kendisinden para sızdırmak is­teyen Frosin adlı bir düzenci kadını da aldatmayı başarır.
1. Sahne
Harpagon: Evet, misafirler gelmeye başladığı zaman; elbi­selerinizi kollayın ha, berbat etmeyin.
Brindavin: Efendim, ceketimin ön tarafında koskoca bir lamba yağı lekesi vardır, bilirsiniz.
Harpagon: Yeter. Dikkatli davranır, arkanı duvardan yana, yüzünü de hep böyle sofradakilere çevirirsin. Sen de hizmet ederken şapkanı hep şöyle tutarsın. (Harpagon, Brindavin'e yağ lekesini nasıl saklayacağını göstermek için şapkasını ce­ketinin önünde tutar.) Sana gelince, kızım, sofradan kaldırıla­cak artıklara göz kulak olur, hiçbir şeyin çarçur olmamasına dikkat edersin. Böyle işler kızlara pek yaraşır. Ondan önce de nişanlını iyi karşılamaya bak, seni ziyarete gelecek, beraber­ce panayıra gideceksiniz. İşitiyor musun?
Eliz: Evet, baba.
Harpagon: Sen de çıtkırıldım oğlum, büyüklüğün şanındandır, deminki kepazeliğini affediyorum ama, sakın kıza su­rat asmaya falan kalkma, emi?
Klant: Ben mi, baba? Surat asmak mı? Ne diye surat asa­yım?
Harpagon: Ne diye olacak? Babaları yeniden evlenen ev­latların ne türlü davrandıklarını, üvey anaya ne gözle bakmak âdetinde olduklarını biliriz. Ama şu zevzekliğini unutmamı is­tiyorsan, aklında olsun, kıza güler yüz göster, elinden geldiği kadar iyi (...)
Jak Usta: Efendim, arabacınızla mı konuşmak istiyorsunuz, yoksa aşçınızla mı? İkisi de benim.
Harpagon: İkisiyle de...
Jak Usta: İyi ama ilk önce hangisiyle?
Harpagon: Aşçı ile.
Jak Usta: Lütfen biraz bekleyin. (Sırtından arabacı pelerini­ni çıkarır, aşçı kılığıyla görünür.)
Harpagon: Bu merasim de ne oluyor, yahu?
Jak Usta: Buyurun, sizi dinliyorum.
Harpagon: Jak Usta, bu akşam yemeğe misafirler davet et­tim.
Jak Usta: Hangi dağda kurt öldü?
Harpagon: Söyle bakayım, bize güzel yemek pişirecek mi­sin?
Jak Usta: Neden pişirmeyelim? Siz yalnız paradan söz edin.
Harpagon: Al sana... Gene para! Başka bir şey bilmezler ki, zaten: "Para, para, para..." para aşağı, para yukarı.
Valeri: Münasebetsizlik olursa bu kadar olur. Bol para ile güzel yemekleri pişirmek de sanki marifetmiş gibi, yahu onu babam da bilir; ben usta diye az para ile sofra donatmasını bilene derim.
Jak Usta: Az para ile sofra donatmak mı?
Valer: Ne sandın ya? (...)
Valeri: Yaşamak için yemeli, yemek için yaşamamalı.
Harpagon: Ya! Duydun mu? Hangi büyük adam söylemiş onu?
Valeri: Adı hatırımdan çıkmış.
Harpagon: Unutma da yaz bana bunu; yemek odasının ocağı üstüne altın yaldızla yazdıracağım.