Beşiktaş’a Robinho şart!..
Yabancı futbolcuya “futbol değeri ve becerisi için saygı duymanın yanı sıra”, geldiği takımı güçlendirdiği kadar geldiği kulübün ruhunu zayıflatan, bin bir emekle üretilip ihraç edilen binlerce konteynır fındık, fıstık, tekstile mal olan, forma gasp edip milli takıma yetişecek gençlerin önünü tıkayan birer “kredi kartı sarmalı” gibi bakan ben, “Beşiktaş’ın, Quaresma ve Guti’den sonra Robinho’yu da alması gerekir” dersem tuhaf kaçar belki...
6+2’ye ayak direrken, yabancı futbolculardan bir takım kuran Beşiktaş’ı, Robinho’ya itmek, acayip ötesi olsa gerek...
Ama şart...
Neden mi?..
Çünkü “geri dönülecek”, hatta “durulacak” noktayı çoktan geçti Beşiktaş!..
Denizaltı mağarasına dalan dalgıcın, tüpteki havanın yarısından fazlasını harcadıktan sonra yaşamsal çıkış noktasını geride değil ileride aramak zorunda olması gibi.
İspanya kıyılarına çıkan Tarık Bin Ziyad’ın gemileri yakması gibi.
Ya ilerleyecek, ya her şeyini yitirecek.
O kadar ki, Beşiktaş’ın borçlarının miktarı ve kime olduğunun bile önemi kalmadı.
Çünkü futbol ekonomisinin kuralları böyle!
Aslında her “riskli yatırımın” kuralı böyle ya, neyse...
Paranın kimden geldiğini falan bir yana bırakıyorum. Aslında eleştirmiyorum da Beşiktaş’ı yöneten aklı... Bu bir tercihtir. Bir tür model.... Başaran “tarihe geçer”. Başaramayan “alacaklı” gider.
Bu tercihin gerçekleri ise kendine özeldir.
Beşiktaş, müthiş bir yatırım yaptı futbol takımına. Taraftar mutlu... Sokaktaki insan umutlu. Beşiktaşlı olmayanlar bile, iki maç arasında bir seçim yapacaksa Beşiktaş’ın maçlarına çeviriyorlar anteni. Belki gizli gizli ama futbolu sevenin, iyi futbolcu izlemek isteyenin önlenemez seçimi bu.
Lakin mutluluk ve takdir yetmiyor. Forma, kaşkol tüketimi bir fırtınaya dönse, kombineler karaborsaya düşse bile bu yatırımı geri döndürecek olan ve Beşiktaş’ı sürekli bir “yatırım/başarı” verkaçına sokacak olan, Avrupa başarısıdır son tahlilde.
Öyleyse... “Robinho eksik olsun, borç hiç olmazsa bu seviyede dursun” demenin ne anlamı var?
Beşiktaş’ın önünde tek yol var:
Yatırımı artırarak, yapılmış yatırımı “borç” değil “başarı” sayfalarına yazdırmak ve büyük oynayarak bir çıkış yolu bulmak.
Türk futbolu küçük gelir bu paraları karşılamaya. Avrupa şart.
Avrupa için de büyük transfer.
Yani, yumurta tavuktan çıkar, ama o yumurtadan da tavuk çıkar.
Her “fasit daire” kötü olacak değil; belki de Beşiktaş bu sarmalı tahmin edilemez bir büyümeye çevirebilir.
Niyet öyledir. Sadece bu niyet ve niyetin ilk adımlarını atacak kaynağı bulmak bile marifettir. Sayın Yıldırım Demirören, başkanlıktaki “ustalık” sürecinde öyle cesur bir projeyi başlatmıştır ki, başarması tüm futbolumuzun çıkarınadır.
Artık soru şudur:
Beşiktaş futbol takımının kadrosu, hocası “büyük zıplamaya” hazır olabilir; peki tribünler, muhalefet, medya, hatta yöneticilerin kendisi hazır mı?