ArenaFutbol | Futbol'a Dair Her Şey
Nükleer Enerji Uyeol

Sitemizi REKLAMSIZ şekilde gezebilmek için, bütün bölümlere erişebilmek için ve tam anlamıyla faydalanabilmek için lütfen ÜYE OLUNUZ, eğer üye iseniz lütfen GİRİŞ YAPINIZ
ArenaFutbol | Futbol'a Dair Her Şey
Nükleer Enerji Uyeol

Sitemizi REKLAMSIZ şekilde gezebilmek için, bütün bölümlere erişebilmek için ve tam anlamıyla faydalanabilmek için lütfen ÜYE OLUNUZ, eğer üye iseniz lütfen GİRİŞ YAPINIZ
ArenaFutbol | Futbol'a Dair Her Şey
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaGaleriLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Nükleer Enerji

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Rebellious
No-Post !
Rebellious


Favori Oyuncu : Metin Oktay
Mesaj Sayısı : 14623
Puan : 258171
Rep : 2564
Yer : Ali Samiyen
Cinsiyet : Erkek
Kayıt tarihi : 19/08/09
Nükleer Enerji I231076_gsli

Nükleer Enerji Empty
MesajKonu: Nükleer Enerji   Nükleer Enerji EmptyPerş. Haz. 10, 2010 1:06 am

1. ENERJİ

Enerji, ekonomik ve sosyal kalkınma için temel girdilerden birisi
durumundadır. Artan nüfus, şehirleşme, sanayileşme, teknolojinin
yaygınlaşması ve refah artışına paralel olarak enerji tüketimi
kaçınılmaz bir şekilde büyümektedir. Günümüzde, kişi başına enerji
tüketimi veya daha doğru olarak, bir birim enerji tüketimi ile sağlanan
üretim ve refah seviyesi, ülkelerin ve milletlerin bir gelişmişlik
göstergesi olarak kullanılmaktadır.

2. ATOM, MOLEKÜL, TEPKİME

Atom: Bir elementin kimyasal özelliklerini taşıyan en küçük parçasına
atom denilmektedir. Evrende bilinen bütün maddeler (kozmik madde, yüksek
enerjili madde ve anti madde hariç), pozitif yüklü bir çekirdek ve
etrafında dönen negatif yüklü elektronlardan oluşan yaklaşık 100 farklı
atomdan meydana gelmektedirler.
Atomun çekirdeği ise nükleon olarak adlandırılan ve yaklaşık
elektronlara göre 2000 kat daha ağır olan, artı yüklü proton ve yüksüz
nötronlardan oluşmaktadır. Dolayısıyla bu üç parçacık, etrafımızdaki
sonsuz çeşitlilikteki maddenin temel yapı taşlarıdır. Şu andaki
bilgilerimize göre elektronlar, kendilerini oluşturan alt parçacıklar
olmadığından temel parçacık olarak kabul
edilirler, nükleonlar ise, elektronun "-1" yüklü olduğu varsayıldığında,
"+2/3" veya "-1/3" elektrik yükünde olan quark adı verilen üç alt
parçacıktan oluşmuşlardır.

Molekül: Doğada atomlar genellikle elektronlarını paylaşarak daha
kararlı enerji seviyelerinde bulunmak amacıyla başka atomlarla
molekülleri oluştururlar. Bir elementte aynı cins atomlar tek olarak
veya moleküller halinde bir aradadır.

Kimyasal Tepkime: İki veya daha fazla sayıda madde bir araya geldiğinde,
moleküllerdeki atomların aralarında yeniden düzenlenmesine kimyasal
tepkime denir. Bu sırada elektronların paylaşılması da değişir. Kimyasal
tepkimelerin bir özelliği, ilgili atomların çekirdeklerinde bulunan
parçacık sayısının tepkime sırasında değişmemesidir.

Çekirdek Tepkimesi: Kimyasal reaksiyonların aksine, atomların
çekirdeklerinde bulunan parçacıların kendi aralarında oluşan veya
dışardan gelen bir etkiyle değişimleri sonucunda çekirdek tepkimeleri
oluşur. Çekirdek tepkimesi sonucunda eğer proton sayısı değişiyorsa
farklı bir elemente ait bir atom oluşmuş olur.

3. NÜKLEER ENERJİ

Nükleer enerji bir atomun çekirdeğinde gerçekleşen reaksiyonlar sonucu
oluşan enerjidir. Çekirdek reaksiyonları genel olarak bir kütle kaybı
ile gerçekleşir ve bu kütle kaybı da, 1905 yılında Einstein tarafından
önerilen meşhur E=mc2 eşitliğine göre(E:enerji, m:kütle, c:ışık hızı)
enerjiye dönüşür. Bu enerji olağanüstü büyüklükte bir enerjidir. Mesela 1
g kütle enerjiye dönüşürse, 22x109 kcal’ye eşdeğer bir enerji açığa
çıkar ki, bu enerji yaklaşık olarak 2500 ton iyi kaliteli kömürün (ısı
değeri 8 000 kcal/kg) verebileceği enerjiye veya 20 ton TNT’nin
patlamasıyla açığa çıkan enerjiye eşittir.

İlk Nükleer Gücü Kim Keşfetti?

1905 yılında Einstein meşhur E=mc2 formülü ile fisyon sonucu açığa
çıkabilecek enerji konusunda öngörüde bulunmuştu. Daha sonra 1930
yılında bu öngörü deneysel olarak Otto Hahn, Lise Meitner ve diğerleri
tarafından doğrulandı. Dünyanın ilk insan yapısı nükleer reaktörü 1942
yılında Enrico Fermi’nin yürüttüğü bir proje sonucunda Amerika Birleşik
Devletleri’nin Chicago, Illinois kentinde kuruldu.
Elektrik üreten ilk ticari nükleer güç sanralı Shippingport,
Pennsylvania’da (ABD) kurulmuş ve 1957’de işletmeye girmiştir. Fisyon
kullanılarak üretilen ilk elektrik ise, Aralık 1951’de Arco, Idaho’daki
Deneysel Üretken Reaktöründe elde edilmiştir.

Kütle Kaybı İle Oluşan İki Tür Temel Çekirdek Reaksiyonu Vardır:
a. Çekirdek Füzyonu (çekirdek birleşmesi)
Füzyon, hidrojen(1H) gibi hafif çekirdeklerin birleşerek daha ağır
çekirdeklere(2He) dönüşmesidir. Bu sırada % 0,7 kadar fark kütle
enerjiye dönüşür. Füzyonu henüz kontrollü ve sürekli olarak
gerçekleştirmek mümkün olamamıştır. Güneş enerjisi füzyon ile üretilir
ve hidrojen bombası da kontrolsüz füzyon olayına dayanır.

b. Çekirdek Fisyonu (çekirdek parçalanması)
Fisyon, toryum(90Th), uranyum(92U) gibi ağır çekirdeklerin, daha hafif
çekirdeklere bölünmesidir. Fisyon ile elde edilen enerji, kontrollü
olarak reaktörlerde yani nükleer santrallerde, kontrolsüz olarak da atom
bombasında kullanılmaktadır.
Çekirdeğinde 92 proton ve 143 nötron bulunan bir uranyum-235 çekirdeğine
bir nötron girdiğinde, aslında çok kararsız ve her an patlamaya hazır
durumda olan radyoaktif çekirdek iki parçaya bölünür:

Çekirdek Parçalanması (Fizyon)

Her bölünmeden ortalama 2,5 tane nötron açığa çıkar. Bu nötronlar komşu
çekirdekleri fisyona uğratarak zincirleme reaksiyona yol açarlar. Olay,
bir noktasından tutuşturulan barutun tüm kütlesinin aniden yanması
gibidir. Kontrollü fisyonda hafif su, ağır su, grafit, berilyum,
berilyum oksit gibi yavaşlatıcılar(moderatör) kullanılır. Atom
bombasında ise hızlı nötronlar tüm uranyum kütlesini ani zincirleme
reaksiyonla patlatır.
Zincirleme Reaksiyon


4. RADYASYON VE RADYOAKTİVİTE NEDİR?


Radyasyon, dalga, parçacık veya foton olarak adlandırılan enerji
paketleri ile yayılan enerjidir. Radyasyon, daima doğada var olan ve
birlikte yaşadığımız bir olgudur. Radyo ve televizyon iletişimini
olanaklı kılan radyodalgaları; tıbta, endüstride kullanılan x-ışınları;
güneş ışınları; günlük hayatımızda alışkın olduğumuz radyasyon
çeşitleridir.
Atom numarası 83 ‘den büyük olan ağır elementler kararsız oldukları
için daha küçük atomlara dönüşürler. Bu parçalanma sırasında,
çekirdekten parçacıklar ve enerji dalgaları ortaya çıkar. Bu yolla
enerji veren elementlere radyoaktif elementler adı verilir.
Radyoaktif elementler temel olarak Alfa, Beta ve Gama olmak üzere, 3
ana tip enerji salınımında bulunurlar. Alfa radyasyonu, (+) yüklü
parçacıklardan oluşur ve bir kağıt parçası tarafından durdurulabilir.
Beta radyasyonu, elektronlardan oluşur. İnce bir alüminyum levha bu
elektronları durdurmak için yeterlidir. Gama radyasyonu ise ışık hızında
hareket eden enerji dalgalarından oluşmaktadır.
Alfa, Beta ve Gama radyasyonu aynı zamanda iyonlaştırıcı radyasyon
olarak da adlandırılırlar. Bir başka deyişle, diğer atomların
elektronlarını ayıracak yeterli enerjiye sahiptirler.
Bu tür radyasyonlar, maruz kalma süresine, radyasyonun şiddetine ve
maruz kalınan vücut bölgesine bağlı olarak, hücreyi parçalayabilir,
zarar verebilir veya herhangi zararlı bir etkisi olmadan geçip
gidebilirler. İyonlaştırıcı radyasyonun insanlar üzerindeki etkisi Rem
(röntgen insan eşdeğeri) veya Sievert birimiyle ölçülmektedir. Ancak son
yıllarda Rem yerine Sievert (Sv) kullanılması standart hale gelmiştir.
(100 Rem = 1 Sv).
5. ELEKTRİK NASIL ÜRETİLİR?
Elektrik, bakır gibi iletken bir telin manyetik bir alan içinde hareket
ettirilmesi ile üretilir. Elektrik jeneratörü, bir manyetik alan içinde
dönen sarılı iletken tellerde elektrik akımı üreten bir makinedir.
Evlerimizde, iş yerlerimizde, endüstride gereksinim duyduğumuz büyük
miktardaki elektrik enerjisini elde etmek için, elektrik jeneratörlerini
döndürecek büyük güç santrallerine ihtiyaç duyarız.
Elektrik Üretim Yolları
Oluşan buhar ise elektrik jeneratörüne bağlı olan türbine verilir. Su
buharı, türbin şaftı üzerinde bulunan binlerce kanatçık üzerinden
geçerken daha önce üretilen ısıdan almış olduğu enerjiyi kullanarak,
türbin şaftını döndürür. İşte bu dönme, jeneratörün elektrik üretmek
için gereksinim duyduğu mekanik harekettir. Jeneratörde oluşan elektrik
ise iletim hatları denilen iletken teller ile kullanılacağı yere
gönderilir.
Türbinden çıkan, enerjisi diğer bir deyişle basınç ve sıcaklığı azalmış
buhar ise yoğunlaştırıcı (kondenser) denilen bölümde soğutulup su haline
dönüştürüldükten sonra, tekrar kullanılmak üzere santralın ısı üretilen
bölümüne geri gönderilir.

Yoğunlaştırıcıda soğutma işini sağlayabilmek için deniz, göl veya
ırmaklarda bulunan su kullanılır. Su kaynaklarından uzak santrallerde
ise, uzaktan bakıldığı zaman geniş dev bacalara benzeyen soğutma
kuleleri bulunur. Bu kulelerin üzerinde görülen beyaz duman su
buharıdır.
Elektrik üretmek için kullanılan hidrolik santrallerde ise, barajlarda
biriktirilen su, bir su türbinini üzerinden geçirilir ve türbine bağlı
elektrik jeneratörü döndürülerek elektrik üretilir.

Yukarda bahsedilen bu yöntemler büyük miktarlarda elektrik enerjisini
üretmek için kullanılırlar. Bunların yanı sıra rüzgar, güneş ve
jeotermik enerji kullanarak da elektrik üretilmektedir. Ancak bu tür
kaynaklardan üretilen enerji miktarı asıl ihtiyacımızı kendi başına
karşılamaktan uzaktır.

6. NÜKLEER GÜÇ SANTRALİ (REAKTÖRÜ)

Bir nükleer santraldeki sistemler diğer güç santralleri ile aynı
mantıkla çalışırlar. Isı enerjisinin üretildiği kısımda elde edilen
buharın türbin jeneratörünü döndürerek elektrik üretilmesi felsefesi,
temel olarak nükleer santrallerde de aynıdır. Nükleer santraller, ısı
üretmek için nükleer reaksiyonu kullandıkları ve bunun sonucunda çevreye
salınmaması gereken radyoaktif maddeler ürettikleri için, bazı ek
sistemler kullanırlar. Örneğin, bir çok nükleer santralde nükleer yakıtı
barındıran yakıt tüpleri arasından ısınarak geçen su, doğrudan türbine
gönderilmeyip, türbin için buhar üretilen ikinci bir çevrimi ısıtmak
için kullanılır. Bununla ilgili sistemlere Birincil Sistem adı verilir.


1. Reaktör kalbi
2. Kontrol çubuğu
3. Reaktör basınç kabı
4. Basınçlandırıcı
5. Buhar üreteci
6. Birincil soğutma su pompası
7. Reaktör korunak binası
8. Türbin
9. Jeneratör (Elektrik üreteci)
10. Yoğunlaştırıcı
11. Besleme suyu pompası
12. Besleme suyu ısıtıcısı
İkincil sistem ise birincil sistemdeki ısıyı alarak türbin
jeneratörünü döndürmek için gerekli olan buharın üretildiği sistemdir.
Her iki sistem de kapalı birer döngü oluşturmuşlardır.
Soğutma sistemi ise, ikincil sistem içinde yer alan yoğunlaştırıcıyı
soğutmak için kullanılır. Bu sistemde, sıcaklığı yoğunlaştırıcıya göre
daha az olan deniz, göl veya ırmaklardaki su kullanılır. Suyun bolca
bulunmadığı yörelerde ise soğutma kulelerinden faydalanılır.
Nükleer santraller birincil sistemlerindeki farklılıklara göre değişik
şekillerde adlandırılırlar. Şekilde görülen sistem, tipik bir "basınçlı
su reaktörü"ne aittir. Dünyadaki 400 den fazla sayıda nükleer santralın
yaklaşık olarak yarısı basınçlı su reaktörüdür. Basınçlı su
reaktörlerinde, birincil sistem yaklaşık 150 atmosferlik bir basınç
altında tutularak, içinde bulunan suyun yüksek sıcaklıklara kaynamadan
çıkarılması sağlanmıştır.
Buna ek olarak "kaynar sulu", "basınçlı ağır sulu" reaktörler de en çok
kullanılan nükleer santral tipleridir.
7. NÜKLEER SANTRALLER VE GÜVENLİK TEDBİRLERİ
Nükleer santrallerde, nükleer maddelerin çevreye bırakılmamasını ve
aynı zamanda nükleer reaksiyon sonucunda oluşan ısının her durumda
reaktörden alınmasını garantiye alacak şekilde birçok güvenlik önlemi
alınmıştır. Nükleer maddelerin dışarıya salınmaması için kademeli koruma
önlemleri, oluşan ısının alınması için ise yine kademeli ve yedekli
sistem ve bileşenler bulunmaktadır.

Nükleer yakıt, seramik formunda, yaklaşık 1 cm çap ve yüksekliğinde
silindirik parçaların art arda dizilmesiyle yine silindirik biçimde
kapalı sızdırmaz tüpler içindedir. Bu tüplerin binlercesinin,
aralarından soğutucu suyun geçmesine izin verecek şekilde bir araya
getirilmesi ile de reaktör kalbi oluşturulmuştur. Bu kalp ise paslanmaz
çelikten yapılan bir basınç kabının içinde bulunur (Basınçlı veya Kaynar
Sulu reaktörlerde). Basınç kabı ve buna bağlı sistemler ise reaktör
korunak binası adı verilen betondan yapılmış kubbemsi yapının içinde
bulunurlar.
Dolayısıyla, yakıt içinde bulunan radyoaktif maddelerin dışarıya
salınmalarını, seramik yakıt, yakıt tüpü, basınç kabı, çelik gömlek ve
beton korunak binası, kademeli olarak engellemiş olurlar.
Nükleer santrallerin güvenliği için çok büyük paralar harcanır. Mesela
Akkuyu’da kurulması planlanan nükleer santralin güvenliği, santralin
maliyetinin % 40’ı kadardır.

8. NÜKLEER ENERJİ VE ÇEVRE
Nükleer enerji, çevre göz önüne alındığında birçok üstünlüğe sahiptir.
Karbondioksit üretmediği için çevresel olarak en önemli problemlerden
biri olan sera gazlarının(CO2, SO2, NOx,...) artmasına katkıda bulunmaz.

Örneğin, 40 yıl boyunca çalışan 1000 MW elektrik kapasitesindeki bir
nükleer santralin yerine kullanılacak bir kömür santrali, yaklaşık 300
milyon ton sera gazının atmosfere bırakılmasına neden olur. Örnek olarak
Muğla’nın Yatağan İlçesi’nde bulunan Termik Santralden 2001 yılının
Mayıs ayında yeniden inversiyon (gaz çökmesi) baş göstermiştir. Termik
santralin bitişiğinde bulunan Yeniköyde’de etkili olan inversiyon
nedeniyle kükürt dioksit oranı 9 850 mikrogram/metreküpe (normal değer
olan 400 µg/m3’ün 25 katı) ulaşmıştır.
Nükleer santraller, termik santrallerin aksine, kükürt dioksit, azot
oksitler gibi asit yağmurlarına yol açan çeşitli gazları atmosfere
bırakmazlar. Aşırı miktarda kül ve kül içindeki zararlı metalleri
(özellikle radyoaktif uranyum) üretmezler.
Nükleer Santrallerin Etrafında Yaşayan İnsanlar Ne Kadar Radyasyon
Alır?
Dünyada yaşayan her insan, topraktan, uzaydan, kullandığımız elektronik
aletlerden kaynaklanan doğal radyasyona maruz kalmaktadır. Bu
radyasyonun miktarı, yaşadığımız yöre ve koşullara bağlı olarak yılda
yaklaşık 2-3 mSv civarındadır. Buna ek olarak, Nükleer Santrallerden
alacağımız radyasyon ise doğal radyasyona göre çok çok küçük seviyede
kalmaktadır. Örnek olarak Dünyada en fazla nükleer santralın olduğu
Amerika Birleşik Devletleri’nde bu tür santrallerden dolayı halkın doğal
radyasyona ek olarak aldığı miktar yılda 0,05 mSv’in altındadır.
Radyasyonla çalışan kişiler için, doğal radyasyonun üzerinde maruz
kalınacak maksimum miktar ise, ülkelere göre yıllık 20 ile 50 mSv
arasında değişiklik göstermektedir.
Nükleer Reaktörler Enerji Dışında Bir Şey Üretir mi?
Nükleer reaktörler, tıp ve endüstride kullanılan yararlı
radyoizotopların üretilmesinde de kullanılırlar. Kanser tedavisinde,
boru kaynaklarının tahribatsız muayenesinde kullanılan kobalt-60, tiroit
bozukluklarının teşhis ve tedavisinde kullanılan İyot-131, doktorların
vücut içini görme amacıyla kullandıkları çeşitli tarayıcı cihazlarda
kullanılan teknesyum-99, akciğer havalanmasının ve kan akışının
ölçülmesinde yararlanılan ksenon-133, bu izotoplara örnek olarak
verilebilir.
Nükleer santrallerde elde edilen fazla enerji ise, ev ve seralarımızın
ısıtılması, tuzlu sudan içilebilir su elde edilmesi, petrol üretimi gibi
alanlarda kullanılmaktadır.

9. NÜKLEER SANTRALLER VE DEPREM

Nükleer santraller, Richter ölçeğine göre 8-8,5 şiddetindeki depremlere
dayanıklı olarak inşa edilirler. Nitekim Türkiye’nin Akkuyu’da kurmayı
kararlaştırdığı nükleer santral 8 şiddetindeki bir depreme dayanıklı
olarak planlanmıştır. Türkiye’de şimdiye kadar olan en büyük deprem 7,8
şiddetindeki 1939 Erzincan depremidir. Akkuyu, Konya ve Karaman’ı da
içine alan 6 numaralı deprem bölgesi, bütün tarihi boyunca 6,4
şiddetinden daha büyük bir deprem görmemiştir. Birkaç sene evvel Kobe’yi
yıkan, hiç sağlam bina bırakmayan Kobe depreminden, Kobe’nin hemen
yanında bulunan iki nükleer santral hiç etkilenmeden işlemeye devam
etmişlerdir. ABD’de tam fayın üzerinde nükleer santral vardır ve 8,5
şiddetindeki depremlere dayanacak şekilde inşa edilmiştir. Konu
mühendislik meselesidir.

10. RADYOAKTİF ATIKLAR

1 000 MWe gücündeki bir nükleer güç santrali yılda yaklaşık 30 ton (7
m3) yakıt tüketerek 27 ton kullanılmış yakıt üretmektedir. Nükleer güç
santrallerinin en önemli problemlerinden biri bu radyoaktif atıklarıdır.
238U’in nötronlarla reaksiyonundan oluşan 239Pu’un yarılanma süresi 24
bin yıldan fazladır ve 235U gibi fisyona uğrar.
235U’in fisyonuyla 200’den fazla radyoaktif ürün oluşur. Bu fisyon
parçaları zamanla reaktör kalbinde birikir. Reaktörün işlemesi sırasında
tehlikesiz düzeyde radyoaktivite bulaşan elbise, ayakkabı, eldiven gibi
eşyalarla bu fisyon parçaları, aktivitelerinin % 98’inden fazlasını
kaybetmek üzere santrallerde 10-20 yıl süre ile bekletilir, uzun ömürlü
olanlar camlaştırılır, çoğunlukla sıvı olan bu atıklar kademeli olarak
kurşun, beton ve korozyona dayanıklı kaplar içine konur ve bu kaplar da
jeolojik olarak kararlı bölgelerde, Uluslar Arası Atom Ajansı’nın
denetiminde binlerce metre derinlerde hazırlanan beton zırhlı
galerilerde saklanır.

İnsanlar Nükleer Güç Santrallerinden Neden Bu Kadar Korkmakta?

İnsanlar genellikle bilinmeyen ve hayal edilen tehlikelerden daha fazla
korkma eğilimi taşırlar. Yanlış olmasına ve fiziksel olarak imkansız
bulunmasına rağmen bir çok insan nükleer santrallerin bir bomba gibi
patlamasından endişe ederler.

Elektrik, buhar makinesi, otomobil, uçak, uzay araştırmaları gibi
yirminci yüzyılda ortaya çıkan her yeni teknoloji, başlangıçta birçok
tehlikelerle dolu olduğu şeklinde kamuoyuna yansıtılmıştır. Ancak
yaşamımıza getirdiği katkılar ortaya çıktıkça bu korkumuz da azalmıştır.

Modern Nükleer santraller bir çok güvenlik sistemiyle donatılmışlardır.
Bir sistem tamamıyla arızalansa bile diğeri onun yerine geçecek şekilde
tasarlanmışlardır.


Aynı zamanda diğer konvansiyonel elektrik üreten teknolojilerden farklı
olarak, yer seçimi, inşaat, işletme ve işletme sonrası sökülme
süreçlerinde, bağımsız bir otorite tarafından denetlenirler.


11. NÜKLEER SANTRAL KAZALARI

İnsan yapısı tesislerin arıza ve kaza yapmaları doğaldır. Nükleer güç
santrallerinin tarihinde, yani 44 yılda (1957-2001) önemli sayılabilecek
üç kaza gerçekleşmiştir. Bunlardan ikisi kısmi (Three Mile Island ve
Tokaimura), biri de tam (Çernobil) kazadır.
İlk önemli kısmi nükleer güç santrali kazası, 1979 yılında ABD’de Three
Mile Island’da gerçekleşmiştir. Bu kaza radyoaktif sızma şeklinde olmuş
ve büyümeden denetim altına alınabilmiştir. Soğutma devresinin bakım
görevlisinin hatası sonucu vanaların kapalı tutulmasından kaynaklanan bu
kazada ölen veya yaralanan olmamışsa da çevredeki radyoaktif
birikintinin temizlenmesi gerekmiştir.
İkinci kısmi nükleer güç santral kazası ise 1999 yılında Japonya’nın
başkenti Tokyo’nun 120 km kuzey doğusundaki Tokaimura Nükleer Santral
kazasıdır. Bir kişinin ölümü ve 439 kişinin de yüksek dozda radyasyona
maruz kalmasına sebep olmuştur.
Çernobil Nükleer Santral Kazası
Ukrayna’daki Çernobil nükleer güç santralindeki kaza, reaktör güvenliği
ile ilgili bir test sırasında gerçekleşmişti. Yapılan test, bu tür
reaktörlerin kararlı çalışamadığı çok düşük güç seviyesindeydi ve bu
seviyede reaktörün güvenlik sistemlerinin devreye girmemesi için,
sorumlu operatörler, normalde yapmamaları gerektiği halde acil durum
kapama sistemini devre dışı bırakmışlardı. Deney sırasında kalp içi
sıcaklıklar güvenli seviyenin üstüne çıktığında ise reaktörü kapatacak
ve soğutma sağlayacak sistemler devre dışındaydı. Bu affedilmez hata,
buhar basıncının artmasına ve bu yüzden oluşan buhar patlamasıyla
birlikte çatının çökmesine yol açtı.
Böylece, reaktör içindeki sıcak grafit direk olarak atmosferle temas
eder hale geldi. Havada bulunan oksijenle reaksiyona giren grafitin
yanmasıyla reaktör kalbi bütünlüğünü kaybetti ve bu tür Rus
reaktörlerinde (RMBK-1000) koruma kabuğunun da olmaması nedeniyle,
radyoaktif maddeler dışarı salındı.
26 Nisan 1986, saat 01:23’de olan bu kazanın etkileri çok büyük oldu. Bu
kaza, çevredeki halkta ciddi olumsuz sonuçlara yol açan ilk kazaydı. 35
kişi kaza nedeniyle hayatlarını kaybettiler. Uzun dönemde de binlerce
insan üzerinde olumsuz etkileri görülmeye devam etmektedir.


12. DÜNYADAKİ NÜKLEER GÜÇ SANTRALLERİ



Uluslararası Atom Enerji Ajansı’na göre (1998 sonu), 434 nükleer güç
santralı 33 ülkenin 250 farklı bölgesinde işletme halindedir. Ek olarak,
15 ülkede 36 nükleer güç santralinin inşaatı sürdürülmektedir. Dünyada
işletme halindeki santraller yaklaşık 350 000 MWe, inşaa halinde olanlar
ise yaklaşık 27500 MWe kapasiteye sahiptirler.
Nükleer enerjinin toplam dünya elektrik üretimindeki payı ise yaklaşık
%16’dır.



Ek olarak, Dünyada tıb, bilimsel araştırma, enerji, tarım ve
endüstrideki ihtiyaçlara destek veren 3000’den fazla nükleer tesis
bulunmaktadır (Tablo 1).

Nükleer Güç Santrali Bulunan Belli Başlı Ülkeler



ÜLKELER
İŞLETME HALİNDE
İNŞAA HALİNDE

ABD
104
-

FRANSA
58
1

JAPONYA
53
2

İNGİLTERE
35
-

RUSYA
29
4

ALMANYA
20
-

UKRAYNA
16
4

KORE
15
3

KANADA
14
-

İSVEÇ
12
-

HİNDİSTAN
10
4




Komşularımız arasında Ukrayna’da 16’sı işletme ve 4’ü de inşa halinde
olmak üzere toplam olarak 20 tane nükleer güç santrali bulunmaktadır ve
Ukrayna toplam elektrik üretiminin % 45,4’ünü nükleer santrallerden
sağlamaktadır. Bu rakamlar sırasıyla Bulgaristan için 6 - 0 - % 41,5,
Ermenistan için 1 - 0 - % 24,7, Rusya için 26 – 4 - % 13,1, Romanya için
1 - 1 - % 10,3 ve İran için 0 – 2 - 0’dır.
Diğer ülkelerden Fransa için bu rakamlar 58 - 1 - % 75,8, Kore için 14 -
3 - % 41,4, Japonya için 52 - 2 - % 35,9, Macaristan için 4 - 0 - %
35,6, Almanya için 20 - 0 - % 28,3, İngiltere için 35 - 0- % 27,1,
Tayvan için 6 - 1 - % 24,8, ABD için 104 - 0 - % 18,7, Romanya için 1 - 1
- % 10,3, Hindistan için 10 - 4 - % 2,5, Pakistan için 1- 1- % 0,7,
Kazakistan için 1- 0 - % 0,2’dir
Dünya genelinde yeni kurulacak nükleer santrallerin sayısı sınırlı
kalmaktadır. Ancak yeni nükleer santral yapımından vazgeçilmiş de
değildir. Konu her ülkenin enerji stratejisine bağlıdır. Mesela Fransa
toplam enerji üretiminin % 76’sını nükleer santrallerden sağlamakta ve
önemli bir kısmını İngiltere, Almanya, İsviçre gibi ülkelere ihraç
etmektedir.


13. NÜKLEER ENERJİ VE TÜRKİYE


Türkiye’de 1956 yılında “Atom Enerjisi Komisyonu Genel Sekreterliği”
kurulmuş, 1982 yılında yeniden yapılanarak “Türkiye Atom Enerjisi
Kurumu”na dönüştürülmüştür. Görevi, nükleer teknolojinin, barışçıl
amaçlar için, sağlıklı bir biçimde kullanılmasına ve transfer edilmesine
yönelik araştırma, geliştirme ve işbirliği faaliyetlerini yürütmektir.
Dikkat edilirse, Türkiye Atom Enerjisi Genel Sekreterliği, ilk ticari
nükleer güç santralinin işletmeye açılmasından (1957) bir sene önce
(1956) kurulmuştur.
Bu her türlü takdirin üzerinde bir davranıştır. Türkiye’de nükleer
santrallerin kurulması kararı ilk kez 1968 yılında III. Beş Yıllık
Kalkınma Planında yer almıştır.
IV. Beş Yıllık Kalkınma Planında ise, Mersin-Gülnar’da Akkuyu yöresinde
kurulması planlanan nükleer santralin inşasına başlanması öngörülmüş ve
1977 yılında ihale açılmış, ancak sonuca gidilememiştir.
1982 yılında Ulusu Hükümeti, Akkuyu’da iki ve Sinop’ta bir olmak üzere
üç nükleer santrali, 1990 yılında hizmete girmek üzere ihaleye
çıkarmışsa da amaca ulaşılamamıştır. Nihayet 1 Mart 2000’de Bakanlar
Kurulu nükleer santral ihalesine karar vermiş, fakat 8 Nisan 2000’de
gene süresiz ertelemeye gidilmiştir. Yani, tüm ihaleler Türkiye için
büyük bir hüsranla sonuçlanmış, 100 milyon dolardan fazla para sarf
edilmiş, aradan 23 yıl geçtikten sonra tekrar aynı noktaya gelinmiştir.
1970 yılında Güney Kore ile Türkiye’nin nükleer alandaki potansiyeli
aynıydı. Türkiye 2001 yılında bir tane bile nükleer santral kuramamışken
Güney Kore’de 14 nükleer santral işlemekte, toplam elektrik üretiminin %
41,4’ünü nükleer santrallerden sağlamakta, 3 santralin de inşası devam
etmektedir. Bu santrallerden sadece ikisini başkaları, geri kalanını
Güney Kore yapmıştır. Bugün Güney Kore dışarıya nükleer güç santralı
pazarlayacak duruma gelmiştir.
24 Haziran 2000’de İngiltere’de yayımlanan The Economist dergisi
dünyanın teknolojik haritasını çıkarmış, teknolojiyi icat edenler,
teknolojiyi kullananlar ve diğerleri şeklinde dünya ülkelerini
sınıflandırmış, Güney Kore’yi teknolojiyi icat edenler sınıfına alırken,
Türkiye’yi, üçüncü sınıfa, yani teknolojiyi ne icat edebilen ve ne de
kullanabilen ülkeler safına dahil etmiştir.



14. NÜKLEER ENERJİ TÜRKİYE İÇİN GEREKLİ MİDİR?


Ülkemizde 1999 yılında kişi başına tüketilen elektrik enerjisi 1840 kWh
olup dünya ortalaması olan 2200 kWh’ın bile çok altındadır. OECD
ülkelerinde ortalama değer 10 000 kWh, Yunanistan’da ise 5000 kWh’dır.
Yani bir Yunanlı bir Türk’ün üç katı daha fazla elektrik enerjisi
tüketmekte ve daha refah içinde yaşamaktadır. Sadece bu rakamlar bile
ülkemizin elektrik enerjisi ihtiyacının ne kadar büyük olduğunu
göstermektedir.
Dünya ülkeleri enerji ihtiyaçlarını büyük ölçüde fosil yakıtlardan
(kömür, petrol, doğal gaz) veya su gücüyle karşılamaktadır. Gelecek 100
yıl içinde yenilenemez enerji kaynakları olan kömür, petrol ve doğal
gazın tükeneceği öngörülmektedir. Sürekli yenilendikleri için
yenilenebilir enerji kaynakları olarak adlandırılan hidrolik, güneş,
rüzgar, jeotermik, biyokütle, gel-git, dalga ve akıntı enerjilerinin, su
hariç olmak üzere dünyada üretilen toplam elektrik enerjisi içindeki
payları sadece % 4 kadardır.
Türkiye’nin hidrolik potansiyeli toplam olarak 35 310 MW’dır. Halen
işletmede bulunan toplam 125 hidrolik enerji işletmesinin toplam kurulu
gücü 11 643 MW olduğuna göre, 2 000 yılı itibariyle toplam hidrolik
enerji kapasitemizin % 34’ünden faydalanılmaktadır. İlave projelerle
yaklaşık olarak 2020 yılından itibaren toplam işletme sayısı 546’ya
çıkarıldığında tüm hidrolik enerji potansiyelinden yararlanılmış
olunacaktır.
2000 yılında Ülkemizin taş kömürü, linyit, asfaltit, petrol, doğalgaz,
hidrolik, jeotermik, güneş, rüzgar, odun ve hayvan-bitki artıklarından
elde edebildiği toplam birincil enerji miktarı 28 464 BTEP (bin ton
petrol eşdeğeri)dir. Talep ise 87 449 BTEP’dir. Buna göre enerji
kaynakları açısından Ülkemiz zengin değildir ve bu alanda halen % 67
dolaylarında dışa bağımlılık söz konusudur. Enerji açığı taş kömürü,
petrol ve doğal gaz ithalatıyla giderilmeye çalışılmaktadır. Dışa
bağımlılık zamanla da artmaya devam edecektir.
Türkiye’nin kendi öz kaynaklarıyla ekonomik olarak üretebileceği
maksimum elektrik enerjisi, hidrolik kaynaklardan 122 milyar kWh/yıl,
termik kaynaklardan 121 milyar kWh/yıl olmak üzere toplam olarak 243
milyar kWh/yıl’dır. DPT verilerine göre, 1999 yılında 118,5 milyar kWh
olan toplam elektrik tüketiminin, ortalama % 8 artışla 2005 yılında
195,1 milyar kWh’a, kişi başına elektrik tüketiminin ise 2 773 kWh’e
(Yunanistan’ın 1983’deki değeri 2467 kWh) ulaşması beklenmektedir.
2010 yılında ise toplam tüketim 285 milyar kWh olacak, 243 milyar
kWh/yıl değeri 42 milyar kWh/yıl aşılmış olacaktır.Yani 2005 yılından
sonra tüm yerli kaynaklarımız devreye sokulsa bile bir enerji açığı ile
karşılaşmamız kaçınılmazdır. Türkiye’nin enerji ihtiyacını şimdi ve
gelecekte kendi öz kaynaklarıyla karşılaması mümkün görülmemektedir.
Ülkemiz nükleer enerjiye baş vurmadan hedeflerine ulaşamaz. Bu
nedenlerle 2008 yılında 7 017 GWh ve giderek artacak şekilde 2020
yılında 63 159 GWh nükleer enerji üretilmesi planlanmışsa da, son
erteleme kararından sonra bu hedeflere ulaşılamayacağı, üzüntü verici de
olsa kabul edilmelidir.


15. SONUÇ


Enerji stratejik bir nesnedir. Türkiye’nin jeopolitik durumu ve
gelişmekte olan bir ülke oluşu, nüfusu, tarihinden miras kalan Ortadoğu,
Balkanlar, Kafkasya ve Türk Cumhuriyetlerine yönelik görevleri, nükleer
teknoloji alnında dünyadaki gelişmeler, ülkemizin bir an önce nükleer
teknolojiye geçmesini zorunlu kılmaktadır. Bunun birinci adımı ise
nükleer santraller kurmaktan geçer.
Konuyu, Yunanistan’da yayımlanan İkonomikos Gazetesi’nin Temmuz-1983
tarihli sayısında, “Türkiye Atom Bombası Yapacak” başlığıyla yayımladığı
bir haber-yorum yazısı ile kapatalım.
İkonomikos Gazetesi bu yazısında, Türkiye’nin nükleer santrallerle
ilgili siparişinin 4,5 milyar dolar kadar büyük meblağlı olmasına rağmen
yabancı firmaların karar verme hususunda düşünmelerinin nedeninin,
Türkiye’nin atom bombası yapması ihtimali olduğu ve bu santrallerden
alacağı güçle Ortadoğu ve Ege’de sorunlar yaratabilecek Türkiye’ye
fırsat verilmesinin istenmediği belirtilmiş, İslam Ülkelerine bu kadar
yakın olan Türkiye’nin bölgede süper devlet durumuna getirilmesine karşı
İsrail’in itirazının bulunduğu ve AET’nin de nükleer santral yapımına
karşı olduğu kaydedilmiştir. Yunanistan Savunma Bakanı Yanis Yarviçyonis
ise “Akdeniz’de Güvenlik” konulu toplantıda benzer iddiaları ileri
sürmüştür.
Yunanistan Türk turizmini baltalamak için de harekete geçmiş, Akkuyu’da
yapılacak nükleer santralin turizm bölgesinde olduğunu ve çevresel
zararının çok büyük olacağını savunarak bastırdığı broşürleri bütün
turizm bürolarına ve elçiliklere göndermiştir. Yunanistan Ege Bakanı
Elisavet Papazoi de şu görüşleri dile getirmiştir: “Santral bütün bölge
için bir tehdittir. Santralin inşa edileceği yer deprem riski yüksek bir
bölge olmasına karşın bu gerçek göz ardı edilmektedir. Nükleer atık
sorununa ek olarak ortaya çıkacak bir kazadan bütün bölge ülkeleri
anında etkilenecektir.

Türkiye, santralı uluslararası standartlara göre güvenle işletecek bilgi
ve teknolojik birikimden yoksundur. Dahası, Türkiye’nin bölgede baskın
askeri güç olma tutkusunun getirdiği tehdit, uluslararası hukuka
gösterdiği sınırlı saygısıyla da güçleniyor. Uluslararası Non
Proliferation anlaşmasını imzalamış olması, nükleer santralın başka
amaçlarla da kullanılmamasını garanti etmez. Bütün ülkeleri, nükleer
santral yapımına engel olacak çalışmalara katılmaya ve Türkiye’ye
teknoloji ve parasal yardım yapmamaya davet ediyoruz.”(1).

1. Prof. Dr. Ali Rıza BERKEM, “Nükleer Santral Nihayet Kuruluyor mu?”,
Kimya ve Sanayi, 36, 201-204, 12-25, Mayıs 2000.

Tablo 1. Dünyada Nükleer Güç Santralı Kullanan Ülkeler
(Toplam elektrik üretimindeki paylarına göre sıralı, 1998 sonu)

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.arenafutbol.org
 
Nükleer Enerji
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Nükleer Enerji ve Kullanılmış Yakıtlar
» Enerji Çeşitleri ve Enerji Kaynaklari Nelerdir?
» Nükleer reaksiyon
» Enerji ve Hayat
» İran nükleer baskıları takmıyor

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
ArenaFutbol | Futbol'a Dair Her Şey :: AF Cafe :: Eğlence :: Hazır Ödev ve Tezler :: Fizik-
Buraya geçin: