ArenaFutbol | Futbol'a Dair Her Şey
Dîvân-ı Hümâyûn (Divan-ı Hümayun) Uyeol

Sitemizi REKLAMSIZ şekilde gezebilmek için, bütün bölümlere erişebilmek için ve tam anlamıyla faydalanabilmek için lütfen ÜYE OLUNUZ, eğer üye iseniz lütfen GİRİŞ YAPINIZ
ArenaFutbol | Futbol'a Dair Her Şey
Dîvân-ı Hümâyûn (Divan-ı Hümayun) Uyeol

Sitemizi REKLAMSIZ şekilde gezebilmek için, bütün bölümlere erişebilmek için ve tam anlamıyla faydalanabilmek için lütfen ÜYE OLUNUZ, eğer üye iseniz lütfen GİRİŞ YAPINIZ
ArenaFutbol | Futbol'a Dair Her Şey
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaGaleriLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Dîvân-ı Hümâyûn (Divan-ı Hümayun)

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Rebellious
No-Post !
Rebellious


Favori Oyuncu : Metin Oktay
Mesaj Sayısı : 14623
Puan : 258170
Rep : 2564
Yer : Ali Samiyen
Cinsiyet : Erkek
Kayıt tarihi : 19/08/09
Dîvân-ı Hümâyûn (Divan-ı Hümayun) I231076_gsli

Dîvân-ı Hümâyûn (Divan-ı Hümayun) Empty
MesajKonu: Dîvân-ı Hümâyûn (Divan-ı Hümayun)   Dîvân-ı Hümâyûn (Divan-ı Hümayun) EmptyPtsi Haz. 07, 2010 4:35 am

Mühim devlet işlerinin görüşüldüğü ve karara bağlandığı yüksek merci.
Dîvân-ı Hümâyûn, bugünkü Bakanlar Kuruluna benzetilebilir. (Bkz.
Müslüman Türk Devletlerinde Dîvanlar)
Diğer Türk ve İslâm devletlerinde olduğu gibi, Osmanlılarda da Dîvân-ı
hümâyûn adı ile bütün mühim devlet işlerinin görüldüğü ve karara
bağlandığı bir merci olmak üzere, büyük dîvân vardı. Osmanlı Devletinin
merkez teşkilâtının üç büyük temel unsurundan biri de, Dîvân-ı hümâyûn
ve kalemleridir. Diğerleri Bâb-ı âsafî ve kalemleri ile Bâb-ı defterî ve
kalemlerinden meydana gelmektedir. Dîvân-ı hümâyûnda, imparatorluğa ait
siyasî, idarî, askerî, örfî, şer’î, adlî ve malî işler, şikâyet ve
davalar görüşülüp, ilgililer tarafından tetkik edildikten sonra, bir
karara bağlanırdı. Dîvân, hangi dil ve millete mensup olursa olsun, her
sınıf halka, kadın erkek herkese açıktı. Devletin idarî, siyasî ve örfî
işleri doğrudan doğruya; diğerleri, bir müracaat, bir itiraz veya bir
lüzum üzerine tetkik edilirdi. Memleketin herhangi bir yerinde
haksızlığa uğrayan, zulüm gören veya mahallî kadılarca haklarında yanlış
hüküm verildiğini iddia edenler, vakıf mütevellîlerinin haksız
muamelelerine uğrayanlar, idarî veya askerî âmirlerden şikâyeti olan
herkes ve diğer davacılar Dîvân-ı hümâyûna bizzat başvururlardı. Bütün
davalar burada tarafsızlıkla görülürdü. Ayrıca, harp ve sulh gibi
kararlar dîvânca verildiği gibi, bütün mühim devlet işleri de burada
müzakere edilir ve neticelendirilirdi. Dîvânda bitmeyen veya padişaha
arza muhtaç olmayan gerek resmî ve gerek hususî işler, padişahın mutlak
vekili olan veziriâzamın İkindi Dîvânı'nda müzâkere edilir ve karara
bağlanırdı.

Dîvân-ı hümâyûn, mutat toplantılarından başka, kapıkulu askerlerine
ulûfe dağıtımı için üç ayda bir fevkalâde olarak toplanırdı. Gelen
yabancı elçiler de, bu vesile ile sadrazamla görüşürler ve daha sonra
padişahın huzuruna çıkarlardı. Buna, Galebe Dîvânı denirdi. Padişahın,
tebaasıyla ve bilhassa askerî sınıflarla vasıtasız olarak görüşmesi
gayesiyle, tahtın, Bâbüssaâde denilen, sarayın üçüncü kapısı önünde
kurulması suretiyle akdedilen olağanüstü toplantılara ise, Ayak Dîvânı
denirdi. Ayak dîvânları, ekseriya ihtilal veya karışıklık zamanlarında
olurdu. Hükümdar, burada halkla veya askerle doğrudan doğruya temas
eder, dertlerini dinlerdi. Ayak Dîvânının, mühim ve acele işleri
müzakeresi ve derhal bir karara varılması için, hükümdarın veya serdâr-ı
ekremin başkanlığında, saray dışında ve meselâ sefer zamanlarında
ordunun bulunduğu yerde toplandığı da olurdu. Bu sırada müzakerelere,
yalnız devlet adamları ve tecrübeli komutanlar katılırdı.

Fatih devrine kadar, dîvâna bizzat padişahlar başkanlık ederlerdi. Daha
sonra padişah adına veziriâzamlar başkanlık etmişlerdir. Padişah nerede
bulunursa, dîvân orada toplanırdı. Yalnız veziriâzam seferde bulunurken,
büyük dîvân onun başkanlığında toplanırdı. Fatih zamanında da dîvân her
gün toplanmakta olup, haftada dört gün padişahın huzaruna arza
girilirdi. Dîvân-ı hümâyûn toplantıları, 16. yüzyıldan sonra haftada
dört güne inmiştir. Tarihçi Gelibolulu Mustafa Âli’nin yazdığına göre,
Üçüncü Murad Han zamanına kadar, haftada dört gün dîvân toplanır ve bu
dîvân toplantılarından sonra dört defâ da arza girilirken, dört defa
arza girmek çok görüldüğünden, arz günleri, ikiye indirilmiştir.

Toplantı, Cumartesi, Pazar, Pazartesi ve Salı günleri yapılırdı. Bu dört
günde, Dîvân-ı hümâyûn üyeleri, saraya gelip işlere bakarlardı. Pazar
ve Salı günleri müzakerelerden sonra veziriâzam ile diğer vezirler,
kazaskerler ve defterdarlar, Arz Odası'nda padişahın huzuruna kabul
olunarak, dîvân işleri hakkında her biri ayrı ayrı izahat verirdi. Dîvân
heyetine, vezir rütbesinde olmadıkça, Yeniçeri Ağası katılamazdı. Vezir
olmayan Yeniçeri Ağası, arz günlerinde dîvân üyelerinden önce arza
girip, Yeniçeri Ocağına dair söyleyeceğini söyler, sonra maiyetiyle
beraber, ağa kapısına girerdi. Dördüncü Mehmed’in padişahlığı ve Fazıl
Ahmed Paşanın sadrazamlığı zamanında, evvelâ Avusturya ve sonra Leh
seferleri dolayısıyla padişah Edirne’de bulunduğundan, dîvân
müzakerelerini, yalnız arz günlerine inhisar ettirerek, haftada iki gün,
yani Pazar ve Salı günleri toplanması kararlaştırılmıştı. Padişah,
1677’de İstanbul’a gelince, yine aynı surette haftada iki gün olarak
devamı emredilmişti. Bu durumda devlet işleri, yavaş yavaş sadrazamların
İkindi Dîvânı'na yükletilmiş oluyordu. İkinci Ahmed’in saltanatının son
senelerinde, haftada iki gün toplanan dîvânın azlığı ve iş sahiplerinin
mağduriyeti göz önüne alınarak, bu hükümdarın emriyle, dîvân
toplantıları yine haftada dört gün olmuştu.

Dîvân toplantılarının, 18. yüzyıl başlarında, Üçüncü Ahmed Han
zamanında, haftada ikiye ve sonra bire indiği görülmektedir. Daha
sonraki devirlerde dîvân toplantıları, büsbütün terk edilerek işlerin
halli sadrazam dîvânına bırakılıp, padişahların iradeleri alınmak için,
hükümdara telhisçi gönderilmek suretiyle, Paşa Kapısı'nda görülür olmuş
ve dîvân akdi üç ayda bir, kapıkulu ocaklarına maaş verme ve yabancı
elçi kabulü şekline dönüşmüştür.

Dîvân-ı hümâyûnun Topkapı Sarayı'nda Kubbealtı denilen binasını, Kanunî
Sultan Süleyman zamanında veziriâzam Damad İbrahim Paşa yaptırmıştır.
Bundan evvel, sonradan Eski Dîvânhâne denilen başka bir dîvân toplantısı
yeri bulunmaktaydı. Dîvân-ı Hümâyûn binası, ikinci yer veya alay
meydanı denilen orta kapı ile Bâbüssaâde arasındaki sahada sol
kısımdadır. Kubbealtı veya Dîvân-ı hümâyûn binası, esas itibariyle, üç
kubbe altındadır. Bu üç kubbeden birisi, dîvân üyelerinin toplandığı
müzakere salonudur. Burada, üyelerin oturacağı yerler bellidir. Bu
salonda veziriâzam ile diğer vezirlerin oturdukları yerin üstünde,
padişahların dîvân toplantılarını gizlice dinledikleri “Kasr-ı Adl”
denilen kafes pencereli yer bulunmaktadır.

Dîvân-ı hümâyûn, 18. yüzyıldan sonra önemini kaybetmesine rağmen,
büsbütün ortadan kaldırılmayarak, imparatorluğun sonuna kadar muhafaza
edilmiştir.

Dîvân-ı Hümâyûn Üyeleri

Veziriâzam (Sadrâzam): Osmanlıların ilk devirlerinde, veziriâzamlar,
ilmiye sınıfından gelmişlerdir. Padişahın mutlak vekilidirler.
Kanunnâmelerde yazıldığına göre veziriâzamlar, imparatorluktaki ilmiye
tevcihleri (görev, rütbe veya makam verme) de dahil olmak üzere, bütün
tayin ve aziller, katiller, terfî ve ilerlemelerde, birinci derecede
merci olup, her iş onun emir ve müsaadesiyle olurdu. Sefer dışındaki
zamanlarda vezir, kazasker ve şeyhülislâm gibiler hakkındaki
muamelelerde, padişahın muvafakati alınırdı. Sadrazamlar sefere
gittikleri zaman, devlet merkezindeki işleri görmeleri için, vekil
olarak bir veziri kaymakam bırakırlardı. Buna “Rikab-ı Hümâyûn” veya
“Sadaret Kaymakamı” denilirdi. Sadaret kaymakamı da, gerek Dîvân-ı
hümâyûnda, gerekse Paşa Kapısı'nda dîvân toplandığı zamanlarda görülen
işleri, müstakil defterlere yazdırır, buna da Rikab Defteri ismi
verilirdi. Dîvân-ı hümâyûn üyelerinin seferde bulunması hâlinde, bu
dîvânlara vekilleri gelirdi.

Kubbe vezirleri: Veziriâzamdan sonra gelen diğer vezirler ikinci vezir,
üçüncü vezir, dördüncü vezir vb. şekilde adlandırılırdı ve sayıları
yediye kadar çıkabilirdi. Dîvân müzakerelerinde ve siyasî herhangi bir
işin hallinde de tecrübeli devlet adamları olan bu kubbe vezirlerinin
fikirlerinden istifade edilirdi.

On yedinci yüzyılın başlarından itibaren defterdar, nişancı ve kaptan
paşaların vezirlikleriyle beraber, vezirlerin adedi artmıştır. Hattâ
bazı beylerbeyliklere tayin edilen kişilere de vezirlik rütbesi
verilmiştir.

Kazasker (Kadıasker): 1480 tarihine kadar bir adetken bu tarihten sonra
Rumeli ve Anadolu kazaskerlikleri ismiyle iki olmuştur. Yavuz Sultan
Selim zamanında Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun fethi üzerine, 1516’da
Arap ve Acem Kazaskerliği ismiyle, üçüncü bir kazaskerlik kurulmuş,
Diyarbekir de bu kazaskerliğe merkez olmuştur. Daha sonra Suriye ve
Mısır’ın da ilhakıyla, Arap ve Acem kazaskerliği, merkeze
nakledilmiştir. 1518’den sonra da lağvedilmiş ve kazaskerlik tekrar
ikiye inmiştir. Kazaskerler, dîvânda, şer’î meselelere bakarlardı.

Nişancı veya Tevkıî: Devlet kanunlarını iyi bildiğinden, gerektiğinde bu
meseleler hakkında fikri alınırdı. Dîvândan padişah adına sâdır olan
(çıkan) fermanlara tuğra çekmek de, bunların göreviydi. Dîvân üyesi
olmasına rağmen, vezir rütbesinde olmadıkça, arz günlerinde padişahın
huzuruna giremezlerdi. Defterhâne'deki tahrîr defterine, bizzat
nişancılar yazı yazabilirdi.

Defterdarlar: Fatih Kanunnâmesi’ne göre defterdar, padişahın malının
vekilidir. Defterdarlık teşkilâtına “Bâb-ı Defterî” de denilir.
Başdefterdardan sonra Anadolu malî işlerini görmek için Anadolu
Defterdarı geliyordu. Yavuz Sultan Selim devrinde, buraların malî
işlerini görmek üzere, Halep’te bir defterdarlık daha kuruldu. Fakat bu,
devlet merkezinde değildi. On altıncı yüzyıl ortalarında, devlet
merkezinde, Şıkk-ı Sânî adı ile bir defterdarlık daha kurulmuştur. Bu
şekilde Başdefterdar, Anadolu Defterdarı ve Şıkk-ı Sânî isimlerinde üç
defterdarlık olmuştur.

Dîvân-ı hümâyûn, sabah erkenden toplanır ve kuşluk zamanına ve bazen de
öğleye kadar devam ederdi. Dîvân-ı hümâyûna gelecek olan devlet
adamları, sabah namazını çoğu zaman Ayasofya Camii'nde kılar, Yeniçeri
ocağı ile süvari bölük ağaları ve bir miktar yeniçeri, sarayın Bâb-ı
Hümâyûn denilen ve Ayasofya Camii'ne bakan kapısı önünde iki sıra
üzerine dizilirler, dîvân erkânı, namazdan sonra buradaki yerlerini
alırlardı. Bu sırada duacı dua ettikten sonra Bâb-ı Hümâyûn kapıcıları,
kapıları açarlardı. Dîvân-ı hümâyûnda, dîvân üyelerinden başka
reisülküttâb, çavuşbaşı, kapıcılar kethüdası, büyük ve küçük
tezkireciler ve tercümanlar hizmet görürlerdi. Dîvânda nişancı, tuğra
çekilmesi lâzım gelen ferman, berat, menşur gibi evraka tuğra çekerdi.
Örfî işleri ise, veziriâzam kararlaştırırdı.

On sekizinci yüzyılın son çeyreğinden itibaren, Osmanlı kabinesi şu
şekilde teşekkül ettirilmiştir.

Sadrâzam.

Sadaret Kethüdalığı: 1835 yılında, Umûr-ı Mülkiye Nezareti ve 1837
yılında Dahiliye Nezareti olmuştur.

Reisülküttaplık: 1836 yılında, Umur-ı Hâriciye Nezareti olmuştur.

Defterdarlık: 1838 yılında, Maliye Nezareti olmuştur.

Çavuşbaşılık: 1836 yılında, Deâvî Nezareti ve 1870 yılında Adliye
Nezareti olmuştur.

Yeniçeri Ağalığı: 1826 yılında Seraskerlik, 1908 yılında Harbiye
Nezareti olmuştur.

Kapdan-ı Deryâlık: 1878’den sonra, Bahriye Nezareti olmuştur.

Daha sonraları kabineye, Şeyhülislâm da dâhil edilmiştir.

Dîvân-ı Hümâyûn Kalemleri

Dîvân-ı hümâyûnda Reisülküttaplık ile onun maiyeti olan beylikçinin
nezaretleri altında, Dîvân-ı hümâyûn kalemleri bulunmaktaydı.

Amedî Kalemi: Reisülküttabın hususî kalemi olup, aynı zamanda, bütün dış
işleriyle meşgul olur ve sadrazamlıkla sarayın irtibatını sağlardı.
Padişahın kendisine sadrazam tarafından yazılacak tahrir, telhis ile
yabancı devletlerle yapılacak antlaşmalara dair ahidnâme ve musâlahanâme
(antlaşma, sözleşme, vb.) suretleri, sadrazam tarafından yabancı
devletlere gönderilen mektup müsveddeleri ve protokoller, elçi,
konsolos, tercüman ve yabancı tüccarlara ait yazışmalar, burada yazılır
ve bu kalemde saklanırdı.

Beylikçi veya Dîvân Kalemi: Dîvânda müzakere olunup karara bağlanan
işlerin, gereken yerlere havalesi ve dîvân sicillerinin tutulmasıyla
vazifeliydi. Ferman ve beratlar burada yazılırdı. Beylikçi, yazı
işlerinden dolayı Reisülküttâbın emri altında bulunurdu.

Tahvil Kalemi: Bu kaleme, Nişan Kalemi veya Kese Kalemi de
denilmektedir. Vezir, beylerbeyi, sancakbeyi beratlarıyla, vilayet
kadılarının beratları, zeamet ve timarların kayıtları hep burada
tutulurdu.

Rüûs Kalemi: Genellikle küçük berat olarak tarif edilir. Vezir,
beylerbeyi, sancakbeyi ve vilayet kadısı derecesine çıkmış, ilmiye
sınıfı hariç olmak üzere, bütün devlet memuriyetlerine intisab edenlerin
(girenlerin) veya kendilerine evkaftan vazife verilenlerin
muameleleriyle meşgul olur ve kayıtlarını tutardı. Tahvil ve Rüûs
kalemleri, bugünkü özlük işlerinin görevini yaparlardı.

Teşrifâtçılık Kalemi: Dîvân-ı hümâyûndaki mühim vazifelerden biri de
teşrifatçılık idi. Gerek sarayda ve Dîvân-ı hümâyûnda, gerekse sadrazam
konağında yapılan merasimlerde, elindeki defter gereğince protokolü
tatbik ederdi.

Vakanüvislik Kalemi: Osmanlılarda vakanüvislik ismiyle resmî bir
memuriyet ve kalemin kuruluşu, 18. yüzyıl başında ortaya çıkar. Bu
kalem, devlet işlerine ait, verilen vesikaları tetkik ve kaydederdi. İlk
meşhur vakanüvis tarihçi, Mustafa Nâimâ Efendidir.

Mühimme Odası Kalemi: 1797 tarihinde çıkan nizamnâmeyle, dîvân veya
beylikçi kalemlerindeki Mühimme Nüvislerin (yazanların), bir yerde
çalışmaları için Mühimme Odası veya Mühimme Kalemi kurulmuştur.

Dîvân-ı hümâyûn kalemlerinin şeflerine Hâcegân ve bir kalemin en kıdemli
memuruna Halîfe denirdi.

Dîvân-ı Hümâyûn Defterleri

Dîvân-ı hümâyûnda çeşitli işler hakkında tutulmuş pek çok defter
bulunmaktadır. Bunlar arasında en önemlileri; mühimme, ahkâm, tahvil,
rüûs, nâme, ahidnâme defterleridir.

Mühimme Defterleri: Dîvân-ı hümâyûnun muntazaman toplandığı zamanlarda
her dîvân toplantısında görüşülen siyasî, içtimaî, malî, idarî ve örfî
kararların kayıtlarını ihtiva eden defterlere “mühimme defterleri”
denirdi. Dîvân toplantılarında zabıt tutma usulü olmayıp, görüşülen işin
neticesi, yani karar sureti, dîvân kâtipleri tarafından kaleme
alınırdı. Bu karar suretini daha sonra reisülküttâb gözden geçirip
tashih eder ve daha sonra icab eden yere yazılır ve en son olarak
nişancı tarafından, hüküm veya fermanın tuğrası çekilirdi. Dîvân-ı
hümâyûn işlerinin Bâbıâlî’ye nakli sırasında, mühimme defterleri de,
oraya taşınmıştır. Elde mevcut mühimme defterleri, 16. yüzyıl
ortalarından başlamaktadır.

Mühimme defterleri de birkaç çeşittir. Biri normal dîvân görüşmelerine
ait olan defterlerdir. Diğer bir mühimme defteri de “Mektûm Mühimme
Defteri” olup, adından da anlaşılacağı üzere, gizli yazılan hüküm ve
fermanları havidir (içerir). Bunlardan elde mevcut olanlar, 18.
yüzyıldan başlamaktadır. Savaş zamanlarında lâzım olan defterler,
sadrazam ve serdâr-ı ekremle (başkomutan) beraber sefere
gönderildiğinden, seferdeki görüşmelere ait tutulan mühimme defterlerine
“Ordu Mühimmesi” denilmektedir. Sadrazamın seferde bulunması
dolayısıyla, devlet merkezinde Rikab-ı Hümâyûn (Sadaret) Kaymakamının
başkanlığı altında toplanan dîvân veya meclisteki görüşmelere ait
tutulan defterlere, “Rikab Mühimmesi” ismi verilmiştir.

Ahkâm defterleri: Bazen bir eyalete ve bazen muhtelif eyaletlere ait
olarak tutulmuşlardır. Bu defterlerde valilere, kadılara ve saireye
hitaben yazılan hükümler bulunmaktadır.

Tahvil defterleri: Bu defterlerin pek çok çeşitleri vardır. Tahvil
muameleleri, sadrazamın emrini müteakip en son olarak yapılırdı.

Rüûs defterleri: Rüûs, genellikle, küçük memuriyet, vazife veya
mültezimlere o işin verildiğini gösteren tayin vesikası olarak, küçük
berat şeklinde tarif edilmektedir. On altıncı yüzyıl rüûs defterlerinde,
büyük memuriyetlere ait beratlar da bulunmaktadır. Rüûs defterlerinin
kadı, mukâtaât, rikab, vakıf, müderrislik ve zeamet rüûsu gibi çeşitleri
bulunmaktadır.

Bu belli başlı defterlerin dışında, pek çok Dîvân-ı hümâyûn defteri de
bulunmaktadır.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.arenafutbol.org
 
Dîvân-ı Hümâyûn (Divan-ı Hümayun)
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Donanma-yı Hümâyûn (Osmanlı Donanması)
» Divan Edebiyatı
» Divan Edebiyatı Nazım Birimleri
» Müslüman Türk Devletlerinde Dîvân
» Divan'a tartışmalar damga vurdu

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
ArenaFutbol | Futbol'a Dair Her Şey :: AF Cafe :: Eğlence :: Hazır Ödev ve Tezler :: Tarih-
Buraya geçin: