ArenaFutbol | Futbol'a Dair Her Şey
Divan Edebiyatı Uyeol

Sitemizi REKLAMSIZ şekilde gezebilmek için, bütün bölümlere erişebilmek için ve tam anlamıyla faydalanabilmek için lütfen ÜYE OLUNUZ, eğer üye iseniz lütfen GİRİŞ YAPINIZ
ArenaFutbol | Futbol'a Dair Her Şey
Divan Edebiyatı Uyeol

Sitemizi REKLAMSIZ şekilde gezebilmek için, bütün bölümlere erişebilmek için ve tam anlamıyla faydalanabilmek için lütfen ÜYE OLUNUZ, eğer üye iseniz lütfen GİRİŞ YAPINIZ
ArenaFutbol | Futbol'a Dair Her Şey
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaGaleriLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Divan Edebiyatı

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Rebellious
No-Post !
Rebellious


Favori Oyuncu : Metin Oktay
Mesaj Sayısı : 14623
Puan : 258222
Rep : 2564
Yer : Ali Samiyen
Cinsiyet : Erkek
Kayıt tarihi : 19/08/09
Divan Edebiyatı I231076_gsli

Divan Edebiyatı Empty
MesajKonu: Divan Edebiyatı   Divan Edebiyatı EmptyC.tesi Haz. 05, 2010 7:14 am

Türk edebiyatı XIV.asırdan Tanzimat dönemine kadar doğu medeniyetinin,
dolayısıyla beş yüz yıl İran ve Arap edebiyatlarının etkisi altında
yaşamıştır. Çünkü Orta Asya kültür çevresinden Anadolu bozkırına
yerleşip, İslam dinini kabul eden Türkler, ister istemez Müslüman doğu
kültürleri ile temasa geçmişler, Arap ve İranlıları edebiyat alanında
örnek almışlardır. Anayurt'tan bir bütün olarak getirilen Türk
edebiyatı, Anadolu'da halk ve divan edebiyatı olarak gelişmiştir. Halk
edebiyatı, saz ve tekke şairlerinin elinde halk arasında yaşarken, saray
çevresini dolduranlar da divan edebiyatının gelişmesini sağlamışlardır.

İran şairlerinin eserlerini taklitten başka bir şey olan divan edebiyatı
ümmet çağındaki dini hayatı yansıtan her yönüyle bir saray edebiyatı
hüviyetini taşımıştır. Bu edebiyatın en çok kullanılan edebi türü
şiirdir. Olaylar ve hikayeler bile şiir olarak yazıldığından, bunun
dışındaki edebi türlerin gelişmesini önlemiştir. Gazelleri, kasideleri,
mesnevi ve hikayeleri, gerçek ve temelsiz inançları kapsayan eserleriyle
yaşadığı devrin bir aynasıdır. Bu çağda başka türlü bir hayat ve
edebiyat söz konusu olamaz. Halinden memnun Osmanlı toplumu henüz
değişme ve yenileşme diya bir problemle karşı karşıya gelmemiştir.
Divan şiirine altın çağını yaşatan Ali Şir Nevai, Fuzuli, Baki, Nedim,
Nef'i, Şeyh Galip gibi şairler bile konu bakımından kadın, aşk
hikayeleri, şarap, tasavvuf, tabiat v.s. gibi temalar içinde sıkışıp
kalmışlardır. Gerek bu içine kapanmış Osmanlı toplum düzeni, gerek
toplumun içinde yaşadığı zevkleri yansıtan bu edebiyat, aşağı yukarı beş
asır devam etmiştir. Bu bakımdan yüzyıllarca kalıplaşmış bir şekil ve
anlatım düzeni içinde donup kalan ve asırlarca şairden şaire keyfi
olarak Fars ve Arap dillerinin etkisinde kelen divan edebiyatına aruzla
yazılan ve medrese öğrenimi görmüş yüksek tabakaya özgü bir edebiyattır
diyebiliriz. Daha açıkçası sosyal olaylara karşı ilgisiz kalmış divan
şairleri padişahların, hükümet ricalinin keyfine göre kaside ve gazeller
yazmaktan başka iş yapmamışlardır.
Divan edebiyatı aslında halkın yabancı olmadığı aşk, ölüm, kıskançlık
gibi insancıl duyguları da işlemiştir. Ama ne var ki kullanılan dil
yüzünden halktan kopmuş, halka inememiştir. Çünkü halkın konuştuğu
Türkçe ile divan edebiyatının İran ve Arap dillerinin sözcükleri ile
dolu ağdalı terkipli dili arasında uçurum vardı. İşte divan şairlerinin
kullandığı dil sayesinde Tanzimat, hatta Cumhuriyet dönemine kadar süren
bir zevk ayrılığı meydana gelmiştir. Ayrıca yüksek tabaka, Araplardan
gelen aruz vezniyle şiirler yazarken, halk ve tekke edebiyatlarında ise
Türklerin İslam medeniyet dairesine girmeden önce kullandıkları hece
vezni hakimiyetini sürdürmeye devam etmiştir.
Şu halde divan edebiyatının devam ettiği beş asırlık bir zaman şeridi
içinde gerek dil gerek vezin bakımından ayrı, ama halkın benimseyip
gönlünde yaşattığı ikinci bir edebiyat ta birlikte yaşamıştır. Hatta yan
yana ve iç içe. Ama divan edebiyatı hiçbir zaman ne halktan yana olmuş,
ne de halk tarafından kabul edilmiştir. Sarayla halk arasındaki bu zevk
ayrılığı yüzyıllarca sürüp gitmiştir.
Bu zümre edebiyatının medrese kültürü ve doğu zevkine bağlılığı yüzünden
ne bir Türk nesri meydana gelmiş, ne bir Türk grameri ve sözlüğü ortaya
çıkarılmıştır.
Saray ile halk arasındaki bu ikiliğin ve zevk ayrılığının meydana
gelmesini Agah Sırrı Levent iki sebebe dayandırmaktadır.
1- Türk padişahları gösterişli ve tantanalı saraylara kurulduktan sonra
göz kamaştırıcı bir hayat yaşamaya başlamışlardı. Bu görkemli saray
hayatında yabancı ve Türk şairler hakanlara sundukları kasidelerle bol
ihsanlar elde etmişlerdir. Bunun sonucunda ise halkın içinde yaşayan
milli gelenekler bir yana itilerek sarayla halkın arası açılmıştır. Arap
ve Fars dillerinin revaç görmesi sonucu Türk dili adeta bir yana
itilmiştir.
2- Öğrenimini Arapça yapan medreseler de kültür yönünden halkı ikiye
ayırmışlardır.
Bu devirde halkın dilini kullanıp, onun içine kadar inenler sadece
görüşlerini yaymak için uğraşan ve bir nevi Anadolu'nun iç aydınlığı
diyebileceğimiz tarikat sahipleri ile bölge bölge dolaşarak halk
arasında bugün bile etkilerini sürdüren halk şairleri olmuşlardır.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.arenafutbol.org
 
Divan Edebiyatı
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Divan Edebiyatı Nazım Birimleri
» II.Meşrutiyet sonrası Türk Edebiyatı
» Tanzimat Edebiyatı
» Eski Türk Edebiyatı
» Futbol dili ve edebiyatı

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
ArenaFutbol | Futbol'a Dair Her Şey :: AF Cafe :: Eğlence :: Hazır Ödev ve Tezler :: Türkçe - Edebiyat-
Buraya geçin: