ArenaFutbol | Futbol'a Dair Her Şey
Müslüman Türk Devletleri Uyeol

Sitemizi REKLAMSIZ şekilde gezebilmek için, bütün bölümlere erişebilmek için ve tam anlamıyla faydalanabilmek için lütfen ÜYE OLUNUZ, eğer üye iseniz lütfen GİRİŞ YAPINIZ
ArenaFutbol | Futbol'a Dair Her Şey
Müslüman Türk Devletleri Uyeol

Sitemizi REKLAMSIZ şekilde gezebilmek için, bütün bölümlere erişebilmek için ve tam anlamıyla faydalanabilmek için lütfen ÜYE OLUNUZ, eğer üye iseniz lütfen GİRİŞ YAPINIZ
ArenaFutbol | Futbol'a Dair Her Şey
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaGaleriLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Müslüman Türk Devletleri

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Rebellious
No-Post !
Rebellious


Favori Oyuncu : Metin Oktay
Mesaj Sayısı : 14623
Puan : 258170
Rep : 2564
Yer : Ali Samiyen
Cinsiyet : Erkek
Kayıt tarihi : 19/08/09
Müslüman Türk Devletleri I231076_gsli

Müslüman Türk Devletleri Empty
MesajKonu: Müslüman Türk Devletleri   Müslüman Türk Devletleri EmptyPtsi Haz. 07, 2010 6:01 am

İtil Bulgarları'ndan sonra ilk Müslüman Türk devletleri, Karahanlılar,
Gazneliler ve Selçuklular'dı. Karahanlılar, 944 yılında, İslâm'ı resmî
din olarak kabul etti. Karahanlılar arasında İslâm dîninin yayıcısı,
Abdülkerim Satuk Buğra Han'ın oğlu Musa Baytaş oldu. Karahanlı
hükümdarı, 999 senesinde, Abbâsî halifesi tarafından İslâm hükümdarı
olarak tanındı. Hakanlığın sınırları, Balasagun, Özkend ve havalisine,
Tarım havzasının batı kısmına, Balkaş Gölüne, Hindukuş, Karakurum
Dağları dolaylarına kadar yayıldı. Ülke, doğu ve batı diye ikiye
ayrılmıştı. Doğu Karahanlılar 1090, Batı Karahanlılar ise 1089'da
Selçuklulara bağlandılar. Karahanlılar devrinde, 200 000 çadır Türk
halkı, İslâm'ı kabul etmiştir.
962 yılında Alptekin (Alb Tegin) adlı bir Türk kumandanı, Afganistan'ın
Gazne şehrini zaptederek Gazneliler Devletini kurdu. 977'de devletin
başına Sebük Tekin geçti. Sebük Tekin, iyi bir devlet adamı, mâhir bir
kumandandı. Bütün Afganistan ile Horasan ve İran'ın doğu kısımlarını
idaresi altına aldı. Hindistan'a, zaferle neticelenen bir zafer
düzenledi. Oğlu ve halefi olan Mahmud, yalnız Gazneli Devletinin değil
Türk tarihinin de en büyük simalarından biridir. Hindistan'a onyedi defa
sefer düzenleyerek büyük zaferler kazandı. Bu ülkede İslâm'ın köklü
şekilde yerleşip gelişmesinde önemli rol oynadı. Gazneli Mahmud, aynı
zamanda, İran'ın orta eyaletleriyle Harezm topraklarını da ülkesine
katarak zamanının en büyük hükümdarı oldu ve Abbâsî halifesinden ilk
defa olarak, sultan unvanını aldı. Gazneliler, 1040 yılından sonra
Selçuklulara tâbi oldular. 1186 senesinde de Gûrlular tarafından tamamen
ortadan kaldırıldılar.

10. asrın ikinci yarısında Seyhun nehri kıyısı ile bunun kuzeyinde
yaşayan Oğuzlar, Semerkand ve Buhara taraflarına inmeye başlamışlardı.
Buhara taraflarına inen Oğuzların başında, Kınık boyundan Selçuk Bey'in
oğulları vardı. Selçuk Bey'in torunlarından Tuğrul ve Çağrı beyler,
çetin şartlar içinde Selçuklu Devletini kurdular. Tuğrul, 1064 senesinde
vefat ettiği zaman, kurduğu devletin sınırları, Ceyhun'dan Fırat'a
kadar uzanıyordu. Yerine geçen Alparslan, 1071'de Malazgirt ovasında
Bizanslıları yenerek Anadolu'nun Türk ülkesi olmasını sağladı (Bkz.
Malazgirt Zaferi). Bu zaferden Anadolu'nun fethine Kutalmış Bey'in
oğulları memur edildiler. Kutalmışoğlu Süleyman Şah, büyük zaferler
kazanarak Üsküdar'a kadar geldi ve İznik'i hükümet merkezi yaparak
Türkiye Selçuklu Devleti'ni kurdu. Süleyman Şah'tan sonra I. Kılıç
Arslan, I. Mesud ve II. Kılıç Arslan, Türkiye Selçuklu Devletinin başına
geçerek, Türk Milletine büyük hizmetler verdiler. 13. yüzyılda Moğol
istilâsı, İran, Horasan ve Mâverâünnehir taraflarında yaşayan âlimlerin
hemen hepsinin Anadolu'ya gelmelerine sebep oldu. Bu istilâ, Selçuklu
Devletinin de ortadan kalkmasına yol açtı. Fakat çok geçmeden, yüksek
yaylalarda yaşayan Türkmen beyleri, Anadolu'yu istilâcıların elinden
kurtarmayı başardılar. Bu Türkmen beylerinden birisi de Osman Bey'di.
1299'dan itibaren gelişen Osmanlılar, mânevî yapısı ve teşkilatı
bakımından Selçuklu Türklüğünden devraldığı birçok değerlerle cihanın en
büyük devletlerinden birini kurmaya muvaffak olmuşlardır.

Söğüt'te kurulan Osmanlı Devleti, kısa zamanda Batı Anadolu'ya hakim
olarak, 1356'da Rumeli'ye ayak bastı. Bu geçiş, çok mütevazı başlamakla
birlikte, şiddetli Haçlı mukabelesiyle karşılaşıldı. Fakat, üstün
vasıflara sahip Osmanlılar, Haçlıları 1363'te, Edirne civarında
Sırpsındığı mevkiinde, 1389'da Kosova'da ve 1396'da Niğbolu'da hezimete
uğrattılar. Böylece devlet Rumeli'de sağlam bir şekilde yerleşti. Bu
arada Anadolu'da yapılan ilhaklarla da genişledi ve Malatya'ya kadar
uzandı. Niğbolu Zaferi, Türk ilerleyişini durdurmanın mümkün olmadığını
Hıristiyan Avrupalılara gösterdi. Hıristiyan Batı âlemine galip gelen
Osmanlıların, doğuda Timur Han'a mağlup olması, Anadolu'daki birliği
tekrar sarstı. Ancak Fetret Devri'nde sarsıntı, Rumeli'den daha çok
Anadolu'da meydana geldi.

Fetret Devrinden sonra devletin başına geçen ve "ikinci kurucu" olarak
adlandırılan Çelebi Sultan Mehmed Han, Osmanlı Devletini tekrar
canlandırdı. Oğlu II. Murad Han, 1444'te Varna ve 1448'de II. Kosova
meydan savaşlarında, Haçlılara karşı yeni zaferler kazandı. Osmanlılar,
bu suretle Anadolu'da Türklüğün ve kendilerinden önceki diğer İslâm
devletlerinin maddî ve manevî mirasını toplayarak, yeni bir medeniyet
kurdular.

Türk tarihinde ilk defa olarak, Osmanlıların merkezî bir devlet sistemi
olarak ortaya çıkması, büyük bir siyasî yenilik oldu. Gerçekte Osmanlı
hanedanı, diğer Anadolu beyleri gibi, millî örf ve geleneklerini
muhafaza ettiği halde, devletin bölünemez kutsal bir varlık olduğunu
kavramış, şehzadelerin ve boy beylerinin siyasî hakimiyete ortak
olmalarına imkân vermemiş ve bu sayede merkeziyetçi, sağlam, istikrarlı
bir devlet ortaya çıkarmayı başarmıştı. Fatih Sultan Mehmed Han, Anadolu
beylerinin ve kendi içinde gelişen devleti sarsıcı hanedanların geriye
kalanlarını bertaraf ederek merkeziyetçi otoriteyi daha da
sağlamlaştırdı. Daima devlet birliği şuuruna bağlanan Osmanlı inancı
bakımından, Sultan II. Bayezid Han'ın; "Osmanlı Devleti öyle namuslu bir
gelindir ki, iki kişinin talebine tahammül edemez" sözü anlamlıdır.

Müslümanların birliğini sağlamak ve Anadolu'dan Şiî-Sâfevî
propagandasını kaldırmak isteyen Yavuz Sultan Selim Han, Şah İsmail
üzerine sefer düzenledi. Şah İsmail'i saf dışı bıraktıktan sonra (Bkz.
Çaldıran Savaşı), yıldırım hızıyla Mısır ordularını 1516 Mercidabık ve
1517 Ridaniye zaferleriyle mağlup etti. Bu zaferlerden sonra bütün Arap
ülkeleri Osmanlı hakimiyeti altına girdi. Yıldırım hızıyla, kıtaların
fethini sekiz senelik saltanatına sıkıştıran bu büyük fatihin, cihan
hakimiyeti girişimine ve Avrupa'yı fethetmeye kararlı olması tabiiydi.
Fakat ecel, onun dünyayı tek ve yüksek nizama kavuşturmasına fırsat
vermedi.

Kanunî Sultan Süleyman'ın yarım asır süren saltanatı, Türk ve Osmanlı
dünya barışı davâsının en yüksek ve kudretli devrini teşkil eder.
Zamanında Türk ordusu, 1526'da mutlak bir zafer kazandı ve Orta Avrupa
yolu Türklere açıldı (Bkz. Mohaç Zaferi). Artık Osmanlı ordusu Orta
Avrupa'yı çiğniyor, Viyana'yı geride bırakarak, Gratz, Merburg, Gunis
gibi birçok Alman kentini fethediyordu.

16. yüzyılın sonlarıyla 17. yüzyılda Osmanlı siyasî gücü gibi sosyal
düzeni de kuvvetini sürdürmüştür. Devlet; liyakat, ahlâk, maddî ve
manevî disiplin ve çalışma üzerine kurulmuştu. Osmanlılarda şahsî
meziyet ve yetenekten başka bir şeye değer verilmezdi. Herkes, liyakat,
bilgi, ahlâk ve seciyesine göre bir mevkie tayin edilirdi. ahlâksız,
bilgisiz ve tembel kişiler, hiçbir zaman yüksek mevkilere çıkamazdı.
Osmanlıların başarısının ve dünyaya hakim olmalarının hikmeti buydu.

17. asrın ikinci yarısından sonra, devletin siyasî ve askerî kudretinde
zaaf başlamış, idarî ve ilmî müesseselerde bozukluklar meydana çıkmış,
bunun neticesinde gerileme başlamıştır. Anadolu'da çıkan ve memleketi
harap ve perişan eden Kızılbaş teşvikli Celâlî ayaklanmalarını bastırmak
için çok büyük gayretler sarfetmek ve uzun seneler uğraşmak
gerekmiştir. Amerika'nın keşfinden sonra götürülen Afrikalı köleler,
nice zulümlerle, Avrupalı zalimler için bol bol gümüş çıkardılar. Avrupa
yoluyla Osmanlı ülkesine de bol miktarda giren gümüş, fiyatları altüst
etti. Gümüş olan Osmanlı akçesinin değeri düştü. Devletin, düştüğü zor
durumdan kurtarılması için zaman zaman hükümdar ve devlet adamlarının
teşebbüsleri, olumlu neticeler verdiyse de, bilhassa yeniçerilerin
çıkardığı isyanlar, bunların devamlılığını baltaladı.

Türkler, 17. asırda da Avrupa'ya medeniyet verici durumdayken, 18.
asırdan itibaren alıcı olmaya ve iktibaslar yapmaya mecbur
bulunduklarını kabul etmişlerdir. 18. asrın başlarından itibaren, tahta
geçen padişahların hemen hepsi, bu gerilemenin farkına varmışlar,
batıdan faydalanarak ıslahat yapmak istemişlerdir. Sultan II. Mahmud
Han, yeni, düzenli bir ordu kurduğu gibi, hükümet teşkilat ve
usullerinde değişiklik yapmıştır. Bu faydalı yenilik hareketleri
yanında, siyasî bakımdan birçok felaket vuku buldu. Fransız İnkılabının
ortaya attığı milliyetçilik fikirlerinin, Osmanlı ülkesinde ırkçılık
şeklinde yayılması, dış tahrikli Sırp ve Yunan isyanları, Avrupa
devletlerinin kendi çıkarları için olaylara müdahale ederek işi çıkmaza
sokmaları, Rusya'nın emperyalist ve geleneksel siyasetine uygun olarak
savaş açması, Mısır valisi Mehmed Ali Paşa'nın isyanları bu felaketlerin
başlıcalarıdır.

Bütün bu karışıklıkların halli için çareler arayan Osmanlı padişahı II.
Mahmud Han, Avrupa'daki teknik ilerlemeden istifade niyetiyle hocalar
getirtti. İlk defa 1834 yılında Avrupa'ya öğrenci gönderdi. Avrupa
başkentlerinde daimî büyükelçilikler kurdu. Fakat Avrupa'ya gönderilen
bazı öğrenciler, fen alanındaki ilerlemeleri alacak yerde, Hıristiyan
Avrupalının köhneleşmiş ahlâkına talip oldular. Ahlâkî ve manevî
değerlerini kaybederek Osmanlı ülkesine dönen bu öğrencilerin ilk işi,
kendilerini para ve kadınla elde eden Osmanlı düşmanlarının çıkarları
için çalışmalara başlamak oldu. İngilizler tarafından yetiştirilip mason
yapılan Londra büyükelçisi Mustafa Reşid Paşa, II. Mahmud Han'ın
vefatından sonra onaltı yaşında padişah olan Abdülmecid Hanı Gülhane
Hatt-ı Hümayunu'nun (Tanzimat Fermanı) ilanına ikna etti.

Böylece 3 Kasım 1839'da ilan edilen Tanzimat Fermanı ile, yeni düzene
ait esaslar belirlendi. Osmanlının isteklerinden çok Avrupalıların
arzularına uygun olarak hazırlanan bu fermanda, Türk ve Müslümanlardan
çok, Hıristiyan tebaanın çıkarı gözetilmişti. Tanzimat-ı Hayriye Fermanı
denilerek yeni ve parlak bir devir açtığı iddia edilen bu fermanla
Müslüman ve gayrimüslim bütün tebaanın ırz, namus ve can güvenliğinin
sağlanacağı vergi ve askerlik işlerinin düzenli bir usule bağlanacağı
vaad ediliyor ve bu fermana dayanılarak çıkarılacak kanunlara saygı
gösterileceği belirtiliyordu. Tanzimat döneminde hukuk, askerlik, eğitim
öğretim ve yönetim alanlarında birçok değişiklikler yapıldı. Gülhane
hattının eşitlik ilkesine rağmen, askerlik mükellefiyetine yalnız
Müslüman tebaa tâbi kılınarak, gayrimüslimler muaf tutuldu.

Fransız İnkılabı sonucu dünyaya yayılan milliyetçilik fikirleriyle,
ülkede isyanlar çıktı. Neticede âsîlere idarî ayrıcalıklar ve özerklik
verilmesi, Avrupa'ya ilim için giden gençlerin, Avrupa bilim ve siyaset
adamlarının Türkiye ve Türkler hakkındaki olumlu ve olumsuz fikir ve
kanaatlerini öğrenmeye başlamaları gibi bazı sebepler, Osmanlı Devleti
içindeki çeşitli kavimlerin millî şuur ve millî devlet fikirlerini
güçlendirmiş ve çözülme hareketleri başlamıştır. Bunun yanısıra,
tebaanın önünde ve siyasî haklar konusundaki eşitliğini yeterli
görmeyerek, meşrutî bir idarenin kurulması için mücadeleye girişen ve
Osmanlı düşmanı devletler tarafından desteklenen Genç Osmanlılar'da
idareye karşı hoşnutsuzluk başgösterdi. Genç Osmanlıların fikirlerini
paylaşan Midhat Paşa, padişahın fikir ve icraatına muhalefet eden
Serasker Hüseyin Avni Paşa ve Rüştü Paşa, birlik olup Sultan Abdülaziz
Hanı şehit ederek Beşinci Murad'ı tahta çıkardılar. Beşinci Murad Han,
hastalığı sebebiyle üç ay sonra tahttan indirilerek, veliahd Abdülhamid,
Ağustos 1876'da tahta çıkarıldı.

II. Abdülhamid Han'ın tahta çıktığı 1876 yılı, Türk tarihinin gerçek
dönüm noktalarından biri oldu. İçeride pek çok mesele vardı. Dışarıda
ise Midhat Paşa'nın arzu ve isteğiyle, Rusya ile bir savaş yaklaşıyordu.
Avrupa devletlerinin Osmanlı hakimiyetindeki Hıristiyan tebaayı sürekli
kışkırtmaları, özellikle Balkanlar'da birkaç eyaletin kan, ateş, isyan
ve huzursuzluk içine düşmesine yol açtı. Malî durum bir hayli
zayıflamış, Tanzimat'la verilen tavizlerle, Osmanlı sanayii ve ticareti
çökertilmişti. Ayrıca devletin coğrafî durumu, yabancı istilâ ve
müdahalelere açıktı. Türk olmayan eyaletler, Avrupa devletlerinde olduğu
gibi, sömürge muamelesi görmediği, anavatanın birer parçası sayıldığı
halde, dışa dayalı isyanlar durmak bilmiyordu. Devamlı dış baskılar ve
bitip tükenmek bilmeyen savaşlar, devletin kalkınmasını engelliyordu.
Avrupa devletlerinin, kendi çıkarları için tahrik ettikleri Ermenilerin
özerklik elde etmek amacıyla ihtilalci komitalar kurarak ülkede olay
çıkarmaya başlamaları, devlet için ayrı bir meşgale oldu. Ayrıca Bulgar,
Yunan ve Sırp çetelerinin meydana getirdikleri olaylar, devleti
uğraştırdığı gibi, yabancı müdahalelere de yol açtı.

Sultan II. Abdülhamid, batı devletleri ve Rusya'nın her türlü baskıları
karşısında, devlet birliğini korumak için tek çıkar yolun, Müslüman
tebaayı din bağıyla bütünleştirmek olduğunu düşünüyor ve bu birliğin
yalnız Osmanlı ülkesinde değili diğer Müslümanlar arsında da kurulmasına
çalışıyordu. Ülkenin ekonomik kalkınmasına çok önem verdi. Ulaştırma ve
haberleşme alanlarında ıslahat, eğitim konusunda ciddî hamleler yaptı.
İngiltere ve Fransa'nın dostluk ve yardımlarına güvenilmediğinden, Alman
dostluğuna önem vererek denge sağlamaya çalıştı. Zamanla Sultan
Abdülhamid idaresine karşı doğan muhalefet, Genç Türkler denilen kişiler
tarafından ilerletilerek, İttihat ve Terakkî Cemiyeti adı altında
siyasî bir teşkilat kuruldu. Bunların baskısıyla, 23 Temmuz 1908'de
Meşrutiyet rejimi, yeniden yürürlüğe konuldu. İttihatçıların tertibi
ile, 31 Mart Vakası olarak bilinen bir ayaklanma çıkarıldı. Hadiseyle
ilgisi olmadığı halde Padişah, bu bahaneyle tahttan indirilip, yerine
Beşinci Mehmed Reşat çıkarıldı. İktidara cemiyet yanlısı devlet adamları
getirildi ve o zamana kadar idarî işlere karışmayan İttihat ve Terakkî
Cemiyeti, söz sahibi oldu. 1912'de başlayan Balkan Harbi'nde Osmanlı
ordusunun yenilmesi üzerine, Enver Bey'in başkanlığında küçük bir subay
topluluğu, Ocak-1913'te Bâbıâli'yi basarak sadrazam Kâmil Paşa'yı
istifaya zorladı. Böylece İttihat ve Terakkî Cemiyeti, devletin
mukadderatını doğrudan eline aldı ve sonunda kötü bir âkıbete yol açtı.

Yeni iktidar zamanında felaketler birbirini takip etti ve devletin
çöküşü hızlandı. Trablusgarp, Balkan Savaşları ve nihayet ittifak
devletleri safında girilen I. Dünya Savaşı, devletin yıkılışının
başlangıcı oldu. Savaş sonunda imzalanan Mondros Mütarekesi ile, Osmanlı
Devleti baştan başa işgal edildi. Sultan Vahideddin, bölünmüş,
parçalanmış, hattâ işgal edilmiş bir devletin başına geçti ve bütün
imkânsızlıklara rağmen İstiklâl Mücadelesini başlattı. Mustafa Kemal
Paşa liderliğinde gerçekleştirilen, şanlı Türk İstiklâl Savaşı sonunda,
24 Temmuz 1923'te Lozan Antlaşması imzalandı. 29 Ekim 1923'te Cumhuriyet
ilan edildi.

Bugün, Uzakdoğu'daki Sakalin Adalarından, Batıdaki Balkan Adacığına
kadar iki Avrupa kıtası büyüklüğünde bir alanda yaşayan Türklerin
çoğunluğu, Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ile Çin ve İran hudutları
içinde bulunmaktadır.

Türk Milletinin bağımsız millî devleti olarak Türkiye Cumhuriyeti ve
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti bulunmaktadır.

Diğer taraftan, 19. yüzyılda Rus işgaline uğrayan Orta Asya Türk
Birlikleri uzun yıllar bu devletin sömürüsü ve zulmü altında kaldıktan
sonra, bağımsızlıklarını kazanmak için mücadeleye başlamışlar ve 1991'de
bağımsızlıklarını ilan etmişlerdir. Bunlar, Azerbaycan, Kazakistan,
Kırgızistan, Tacikistan, Özbekistan ve Türkmenistan Cumhuriyetleridir.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.arenafutbol.org
 
Müslüman Türk Devletleri
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Türk Devletleri'nin Kuruluş ve Yıkılış Tarihleri
» Müslüman Türk Devletlerinde Dîvân
» Müslüman Türk Devletlerinde Kültür ve Medeniyet
» Müslüman Türklerde Medrese
» Türk Ordusu

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
ArenaFutbol | Futbol'a Dair Her Şey :: AF Cafe :: Eğlence :: Hazır Ödev ve Tezler :: Tarih-
Buraya geçin: