ArenaFutbol | Futbol'a Dair Her Şey
Hz. OSMAN B. AFFÂN (r.a) Uyeol

Sitemizi REKLAMSIZ şekilde gezebilmek için, bütün bölümlere erişebilmek için ve tam anlamıyla faydalanabilmek için lütfen ÜYE OLUNUZ, eğer üye iseniz lütfen GİRİŞ YAPINIZ
ArenaFutbol | Futbol'a Dair Her Şey
Hz. OSMAN B. AFFÂN (r.a) Uyeol

Sitemizi REKLAMSIZ şekilde gezebilmek için, bütün bölümlere erişebilmek için ve tam anlamıyla faydalanabilmek için lütfen ÜYE OLUNUZ, eğer üye iseniz lütfen GİRİŞ YAPINIZ
ArenaFutbol | Futbol'a Dair Her Şey
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaGaleriLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Hz. OSMAN B. AFFÂN (r.a)

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Rebellious
No-Post !
Rebellious


Favori Oyuncu : Metin Oktay
Mesaj Sayısı : 14623
Puan : 258186
Rep : 2564
Yer : Ali Samiyen
Cinsiyet : Erkek
Kayıt tarihi : 19/08/09
Hz. OSMAN B. AFFÂN (r.a) I231076_gsli

Hz. OSMAN B. AFFÂN (r.a) Empty
MesajKonu: Hz. OSMAN B. AFFÂN (r.a)   Hz. OSMAN B. AFFÂN (r.a) EmptyÇarş. Haz. 09, 2010 2:55 am

Osman b. Affân b. Ebil-As b. Ümeyye b. Abdi's-sems b. Abdi Menaf
el-Kuresî el-Emevî; Rasid Halifelerin üçüncüsü. Ümeyyeogullari ailesine
mensup olup, nesebi besinci ceddi olan Abdi Menaf'ta Resulullah (s.a.s)
ile birlesmektedir. Fil olayindan alti sene sonra Mekke'de dogmustur.
Annesi, Erva binti Küreyz b. Rebia b. Habib b. Abdi sems'tir.
Büyükannesi ise Resulullah (s.a.s)'in halasi Abdülmuttalib'in kizi
Beyda'dir. Künyesi, "Ebû Abdullah'tir. Ona, "Ebu Amr" ve "Ebu Leyla" da
denilirdi (Ibnul-Hacer el-Askalânî, el-isabe fi Temyîzi's-Sahabe, Bagdat
t.y., II, 462; Ibnül Esîr, Üsdül-gâbe, III, 584-585; Celaleddin Suyûtî,
Târihul-Hulefâ, Beyrut 1986, 165).

Resulullah (s.a.s) risaletle görevlendirildiginde Osman (r.a) otuz dört
yaslarindaydi. O, ilk iman edenler arasindadir. Ebû Bekir (r.a),
güvendigi kimseleri Islâma davette yogun gayret göstermekteydi. Onun bu
çalismalari neticesinde, Abdurrahman b. Avf, Sa'd b. Ebi Vakkas, Zübeyr
b. Avvâm, Talha b. Ubeydullah ve Osman b. Affân iman etmIslerdi. Hz.
Osman, cahiliyye döneminde de Hz. Ebû Bekir'in samimi bir arkadasi idi
(Siretu Ibn ishak, istanbul 1981,121; Üsdü'l-Gâbe, ayni yer; Askalanî,
ayni yer). Hz. Osman, iman ettigi zaman bunu duyan amcasi Hakem b.
Ebil-Âs onu sikica baglayarak hapsetmis ve eski dinine dönmezse asla
serbest birakmayacagini söylemisti. Hz. Osman (r.a) ebediyyen dininden
dönmeyecegini söyleyince, kararliligini gören amcasi onu serbest
birakmisti (Suyûtî, 168). Pesinden o, Resulullah (s.a.s)'in kizi Rukayye
ile evlenmisti. Bazi tarihçiler bu evliligin Peygamber'in risaletle
görevlendirilmesinden önce oldugunu kaydederler (Suyûtî, a.g.e., 165).

Mekkeli müsriklerin iman edenlere yönelttikleri baski ve iskenceler
yogunlasip çekilmez bir hal alinca, Resulullah (s.a.s), ashabina
Habesistan'a hicret etmeleri tavsiyesinde bulunmustu. Hz. Osman'in
Habesistan'a ilk hicret edenler arasinda oldugu hakkinda kaynaklar
ittifak halindedirler. Ibn Hacer birçok sahabiye dayandirarak Hz.
Osman'in, esi Rukayye ile birlikte Habesistan'a hicret eden ilk kimse
oldugunu kaydetmektedir (Ibn Hacer, ayni yer). Mekkelilerin iman
ettiklerine dair yanlis bir haberin Habesistan'a ulasmasiyla birlikte
muhacirlerden bir bölümü Mekke'ye geri dönmüstü. Hz. Osman da geri
dönenler arasindaydi. Ancak onlar kendilerine ulasan haberin asilsiz
olduguna sahit olduklarinda tekrar Habesistana gitmek için yola
çiktilar. Hz. Osman, hareket etmeden önce Resulullah (s.a.s)'e söyle
demisti: "Ya Resulullah! Bir defa hicret ettik. Bu Necasi'ye ikinci
hicretimiz oluyor. Ancak siz bizimle degilsiniz". Resulullah (s.a.s)
ona; "Siz Allah'a ve bana hicret edenlersiniz. Bu iki hicretin tamami
sizindir" karsiligini vermisti. Bunun üzerine o; "Bu bize yeter ya
Resulullah" dedi (Ibn Sa'd, Tabakatül-Kübra, Beyrut t.y., I, 207).

Hz. Osman (r.a), ikinci olarak hicret ettigi Habesistan'da bir müddet
kaldiktan sonra Mekke'ye geri döndü. Resulullah (s.a.s), Medine'ye
hicret etmekle emrolundugunda, Hz. Osman diger müslümanlarla birlikte
Medine'ye hicret etti. O, Medine'ye ulastigi zaman Hassan b. Sabit'in
kardesi Evs b. Sabit'e konuk olmustu. Bundan dolayi Hassan, onu çok
severdi (Ibnül-Esîr, Üsdül-Gâbe, 585; Ibn Sa'd, a.g.e., 55-56).

Bir yahudinin mülkiyetinde olan Rume kuyusunu yirmi bin dirheme satin
alarak bütün müslümanlarin istifadesine sunmustu. Bu kuyunun müslümanlar
için ne kadar önemli oldugu Resulullah (s.a.s)'in su sözünden
anlasilmaktadir: "Rume kuyusunu kim açarsa, ona Cennet vardir" (Buharî,
Fezailu'l-Ashab, 47).

Hz. Osman, hanimi Rukayye agir hasta oldugu için, Resulullah (s.a.s)'in
izniyle Bedir savasindan geri kalmisti. Rukayye ordu Bedir'de bulundugu
esnada vefat etmis, müslümanlarin zaferinin müjdesi Medine'ye ulastigi
gün topraga verilmisti. Fiili olarak Bedir'de bulunmamis olmakla
birlikte Resulullah (s.a.s) onu Bedir'e katilanlardan saymis ve
ganimetten ona da pay ayirmisti (Üsdül-Gâbe, III, 586; Suyutî, a.g.e.,
165; H.i.Hasan, Tarihu'l-Islâm, I, 256).

Hz. Osman Bedir savasi hariç, müsriklerle ve Islâm düsmanlariyla yapilan
bütün savaslara katilmistir.

Rukayye'nin vefat edisinden sonra Resulullah (s.a.s), Hz. Osman'i diger
kizi Ümmü Gülsüm ile evlendirdi. Hicretin dokuzuncu yilinda Ümmü Gülsüm
vefat ettiginde Resulullah (s.a.s) söyle buyurmustu: "Eger kirk tane
kizim olsaydi birbiri pesinden hiç bir tane kalmayana kadar onlari
Osman'la evlendirirdim" ve yine Hz. Osman'a "Üçüncü bir kizim olsaydi
muhakkak ki seninle evlendirirdim" demisti (Üsdül-Gâbe, ayni yer).
Resulullah (s.a.s)'in iki kiziyla evlenmis oldugu için iki nûr sahibi
anlaminda, "Zi'n-Nureyn" lakabiyla anilir olmustur. Zatü'r-Rika ve
Gatafan seferlerinde Resulullah (s.a.s), onu Medine'de yerine vekil
birakmistir (Suyuti, a.g.e., 165).

Hz. Osman'in Habesistan'a hicreti esnasinda Hz. Rukayye'den dogan
Abdullah adindaki oglu, Medine'ye hicretin dördüncü yilinda bir horozun
yüzünü gözünü tirmalamasi sonucunda hastalanarak vefat etti. Abdullah,
vefat ettiginde alti yasinda idi (Ibn Sa'd, a.g.e., III, 53, 54).

Hicretin altinci yilinda müslümanlar, Umre yapmak için Mekke'ye hareket
ettiklerinde, Hz. Osman da onlarin arasindaydi. Ancak, putperest Mekke
yönetimi, müslümanlari Mekke'ye sokmama karari almisti. Bunun üzerine
Hudeybiye'de karargah kuran Resulullah (s.a.s), müsriklerle diyalog
kurarak, maksatlarinin yalnizca umre yapmak oldugunu onlara bildirmek
istiyordu. Resulullah (s.a.s), bu is için Hz. Ömer'i görevlendirmek
istemis, ancak Hz. Ömer, bir takim geçerli sebepler ileri sürerek Hz.
Osman'in daha uygun oldugunu söylemisti. Bunun üzerine Resulullah
(s.a.s), elçilik görevini Hz. Osman'a verdi. Daha önce elçi gönderilen
Hiras b. Umeyye el-Ka'bî'yi Mekkeliler öldürmek istemIslerdi (Ibn Sa'd,
a.g.e., II, 96). Müsriklerin hirçin davranIslari böyle bir elçiligi
tehlikeli bir hale sokuyordu. Resulullah (s.a.s), Hz. Osman (r.a)'a
söyle dedi: "Git ve Kureys'e haber ver ki, biz buraya hiç kimse ile
savasmaya gelmedik. Sadece su Beyt'i ziyaret ve onun haremligine saygi
göstermek için geldik ve getirdigimiz kurbanlik develeri kesip dönecegiz
". Hz. Osman (r.a), Mekke'ye gidip, müsriklere bu hususlari bildirdi.
Ancak onlar; "Bu asla olmaz. Mekke'ye giremezsiniz" karsiligini
verdiler. Onlarin red cevabi Islâm kârargahina Osman (r.a)'in
öldürüldügü seklinde ulasti. Onun dönüsünün gecikmesi bu haberi
destekler nitelikteydi. Bunun üzerine Resulullah (s.a.s), yanindaki
bütün müslümanlari, ölmek pahasina müsriklerle çarpismak üzere, bey'ata
çagirdi. Bey'atu'r-Ridvan adiyla tarihe geçen bu bey'atlasmada
Resulullah (s.a.s) sol elini sag elinin üzerine koyarak, "Osman Allah'in
ve Resulünün isi için gitmistir" dedi ve onun adina da bey'at etti.
Müsrikler bu durumdan korkuya kapildiklari için anlasma yolunu tercih
etmIslerdi (Ibn Sa'd, II, 96, 97). Hz. Osman, bu arada Mekke'deki güçsüz
müslümanlarla görüsmüs ve onlari Islâm'in yakinda gerçeklesecek olan
fethiyle teselli etmisti (Asim Köksal, Islâm Tarihi, VI, 177).

Müsrikler, Osman (r.a)'a isterse Kâ'be'yi tavaf edebilecegini
bildirmIsler, ancak o, Resulullah (s.a.s) tavaf etmeden, kendisinin de
tavaf etmeyecegi cevabini vermisti. Hudeybiye'de bulunan sahabiler ise
Resulullaha: "Osman Beytullah'a kavustu, onu tavaf etti; ne mutlu ona"
dediklerinde Resulullah (s.a.s); "Beytullah'i biz tavaf etmedikçe, Osman
da tavaf etmez buyurmustur" (Vakidî'den naklen, A. Köksal, a.g.e.,
178-179).

Hz. Osman, Medine dönemi boyunca sürekli Resulullah (s.a.s) ile birlikte
olmaya gayret gösterdi. Ashabin en zenginlerinden biri olmasi, onun
Islâma ve müslümanlara herkesten çok maddi yardimda bulunmasini sagladi.
Bilhassa kâfirler üzerine sefere çikan ordularin techiz edilmesinde
asiri derecede cömert davrandigi görülmektedir. Tarihçiler onun
Ceys'ul-Usra diye adlandirilan Tebük seferine çikacak ordunun techiz
edilmesine yaptigi katkiyi övgüyle zikretmektedirler. O, bu ordunun
yaklasik üçte birini tek basina techiz etmistir. Asker sayisinin otuz
bin kisi oldugu göz önüne alinirsa bu meblagin büyüklügü rahatça
anlasilir. Yaptigi yardimin dökümü söyledir: Gerekli takimlariyla
birlikte dokuz yüz elli deve ve yüz at, bunlarin süvarilerinin
teçhizati, on bin dinar nakit para (A. Köksal, IX,162). Onun bu
davranisindan çok memnun olan Resulullah (s.a.s); "Ey Allah'im! Ben
Osman'dan raziyim. Sen de razi ol" (Ibn Hisam, Sîre, IV,161) diyerek
duada bulunmus ve; Bundan sonra Osman'a Isledikleri için bir sorumluluk
yoktur" (Suyûtî, a.g.e.,169) demistir.

Hz. Osman, Veda Hacci esnasinda da Resulullah (s.a.s)'in yanindaydi.
Resulullah (s.a.s) müslümanlari ilgilendiren bir çok meselede Osman
(r.a)'in yardimina müracaat etmistir (H.i.Hasan, a.g.e., I, 256).

Hz. Ebû Bekir (r.a) halife seçilince Osman (r.a) ona bey'at etti. Ebû
Bekir (r.a) halifeligi boyunca ümmetin Islerini idarede onunla
istisarede bulundu. Ebû Bekir (r.a)'in vefatindan önce yazdirdigi Hz.
Ömer'in Halife atanmasina dair belgeyi Osman (r.a) kaleme almistir. Hz.
Ebû Bekir, Osman (r.a)'in yazdiklarini ona tekrar okutturduktan sonra
mühürletmisti. Osman (r.a), yaninda Ömer (r.a) ve yaninda Useyd Ibn Saîd
el-Kurazî oldugu halde disari çikmis ve oradakilere "Bu kagitta adi
yazilan kimseye bey'at ediyor musunuz" diye sormustu. Onlar da "evet"
diyerek bunu kabul etmIslerdi (Ibn Sad a.g.e., III, 200).

Halifeligi

Hz. Ömer (r.a), yaralaninca, hilâfete geçecek kimsenin tayin edilmesi
için alti kisiden olusan bir sura olusturmustu. Bunlar Hz. Ali, Osman,
Sa'd Ibn Ebi Vakkas, Abdurrahman b. Avf, Zubeyr Ibn Avvam ve Talha Ibn
Ubeydullah (r.anhum) idiler. Yapilan görüsmeler neticesinde, sura
üyelerinden dördü feragat edince görüsmeler Hz. Osman'la Hz. Ali
üzerinde devam etti. sura baskani Abdurrahman Ibn Avf, genis bir kamu
oyu yoklamasi yaptiktan sonra müslümanlarin bu iki kisiden birisinin
halife seçilmesi üzerinde mutabik olduklarini gördü. Hz. Ali (r.a)'i
çagirarak ona; Allah'in Kitabi, Resulünün Sünneti ve Ebû Bekir ve
Ömer'in uygulamalarina tabi olarak hareket edip etmeyecegini sordu. O,
Allah'in Kitabi ve Resulünün Sünnetine tam olarak uyacagi, ancak bunun
disinda kendi içtihadina göre davranacagi cevabini verdi. Ayni soruyu
Osman (r.a)'a yönelttiginde o, bunu kabul etmisti. Bunun üzerine
Abdurrahman Ibn Avf, Osman (r.a)'i halife atadigini ilan ederek ona
bey'at etti (Suyuti, a.g.e.,171, 172; Ibn Hacer, a.g.e., 463; H.i.Hasan,
a.g.e., I, 258, 261). Hz. Osman'a ikinci olarak bey'at eden kimse Hz.
Ali (r.a) olmustur. Pesinden de bütün müslümanlar ona bey'at ettiler
(Ibn Sa'd, a.g.e., III, 62). Osman (r.a)'in hilâfete geçisi Hicri yirmi
üç senesi Zilhicce ayinin sonlarinda olmustur.

Osman (r.a), devlet idaresini devraldigi zaman Islâm fetihleri hizli bir
sekilde devam ediyordu. Hz. Ömer (r.a) devrinde Suriye, Filistin, Misir
ve iran, Islâm topraklarina katilmisti. Hz. Ömer (r.a)'in güçlü
idaresi, fethedilen bölgelerde otorite ve düzenin saglam bir sekilde
yerlesmesini saglamisti.

Hz. Osman (r.a), Islâm tebliginin girmis oldugu yayilma sürecini ayni
hizla devam ettirmeye çalisti. O, Ermenistan, Kuzey Afrika ve Kibris'i
fethetmis, iran'daki ayaklanmalari bastirarak merkezî yönetimin nüfuzunu
yeniden tesis etmistir. Hz. Osman (r.a), hilâfeti devraldigi zaman
idari kadrolarda yavas yavas bazi degisiklikler yapma yoluna gitti.
Ancak, Ömer (r.a)'in vasiyetine uyarak bir sene müddetle onun valilerini
yerlerinde birakti. ilk önce Küfe valisi Mugire b. su'be'yi azlederek
yerine Sa'd b. Ebi Vakkas'i atadi. Sa'd, Osman (r.a)'in yönetime
geçtikten sonra atadigi ilk validir (Ibnül-Esir el-Kamil fî't-Tarih,
Beyrut 1979, III, 79).

Misirlilarca sevilen bir kimse olan Amr b. el-As'in Misir valiliginden
alinmasi ve yerine, Abdullah b. Sa'd b. Ebi Serh'in tayin edilmesi bazi
karisikliklarin çikmasina sebep olmustu. iskenderiye halki Bizans
imparatoru Heraklious'a mektup yazarak kendilerini müslümanlarin elinden
kurtarmasini istediler. Ayrica, müslümanlarin karsi koyacak kadar
askerlerinin olmadigini da bildirdiler. Bunun üzerine Bizans imparatoru,
Manuel komutasinda kalabalik bir orduyu iskenderiye'ye gönderip burayi
isgal etti. Bizanslilardan çekinen Kipti halk, Hz. Osman'dan duruma
müdahale etmesini istediginde o, Amr b. el-As'i Misir'a geri gönderdi.
Amr, yaptigi savasta, Manuel'i öldürerek düsmani büyük bir yenilgiye
ugratti ve iskenderiye sehrini çevreleyen sur'u yikti (Hicrî 25)
(Ibnul-Esir, a.g.e., III, 81; H.i.Hasan, a.g.e.; I, 264). Ayni yil
içerisinde anlasmalarini bozan Rey üzerine, Sa'd b. Ebi Vakkas bir sefer
düzenlemis; ayrica, Deylem üzerine yürümüstür.

Sa'd b. Ebi Vakkas, Beytül-Malden borç olarak aldigi parayi geri
ödemekte sikisinca Osman (r.a), onu azlederek yerine anne bir kardesi
Velid b. Ukbe'yi Küfe valiligine getirdi (Ibnul-Fsir a.g.e., III, 82).
Velid, bes sene Küfe valiliginde bulunmustur. Velid, bir sabah, namazi
sarhos oldugundan dolayi dört rekat kildirmisti. Hatirlatilmasi üzerine
"sizin için arttiriyorum" demisti. Bunu duyan Hz. Osman, ona tazir
cezasi vererek bunun uygulanmasini Hz. Ali'den istemisti. Hz. Ali de
Abdullah b. Cafer'e onu kirbaçlattirmisti. Bu olay üzerine Hz. Osman onu
azlederek yerine Saîd b. el-As b. Umeyye'yi atadi (Ibnul-Esir, a.g.e.,
III, 107). Suyûtî, Hz. Osman'in, ilk olarak Velid'i, Sa'd'in yerine vali
yapmasi yüzünden kinandigini söylemektedir (Suyutî, 172). Velid, Küfe
valisi olunca, Azerbaycan komutani Utbe b. Ferkat'i görevinden aldi.
Bunun üzerine Azerbeycan halki isyan ettiler. Velid, Azerbeycan üzerine
yürüyerek burayi itaat altina aldiktan sonra Ermenistan (Tiflis)
tarafina yöneldi ve andlasmalar yaparak ganimetlerle geri döndü (H. 25).


Bu arada Bizansla yapilan mücadele devam etmekteydi. Muaviye, Antalya ve
Tarsus taraflarina akinlar düzenliyordu. Öte taraftan, Amr b. el-As'a
Kuzey Afrika'yi ele geçirmek için emirler gönderen Osman (r.a), Sicistan
Valisi, Abdullah b. Amr'a Kabil'e yürümesi talimatini veriyordu (Ibnul
Esir, a.g.e., III, 87). Hicri yirmi altida, Mescid-i Haram'in
genIsletilmesi çalismalarina tanik olunmaktadir. Mescid-i Haram'in
çevresindeki arsalar satin alinarak genis bir alan elde edilmisti.

Hz. Osman (r.a), Hicri yirmi yedinci yilda Misir Valisi Amr b. el-As'i
azlederek yerine Abdullah Ibn Sa'd b. Ebi Serh'i getirdi. O, Kuzey
Afrika'nin fethinin tamamlanmasi düsüncesindeydi. Bunun için Osman
(r.a), Ashabin ileri gelenleriyle istisare ettikten sonra, ona izin
verdi ve içinde çok sayida sahabinin de bulundugu bir orduyu takviye
olarak ona gönderdi (H.i. Hasan, a.g.e., I, 265). Abdullah b. Nafi b.
Abdulkays ve Abdullah b. Nafi b. Husayn komutasindaki kuvvetler, Ibn Ebi
Serh ile birleserek Misir'dan batiya dogru harekete geçtiler.
Trablus'tan Tanca'ya kadar olan bölgenin hakimi ve Bizans imparatorunun
valisi, Islam ordusunun topraklarina dogru ilerledigi haberini alinca,
yirmi bini süvari olmak üzere, yüz bin kisilik bir ordu hazirlayarak
tedbirler aldi. Krallik merkezi olan Subaytala'ya yirmi dört saatlik bir
mesafede iki ordu karsi karsiya geldi. Ibn Ebi Serh'in, müslüman olmak
veya cizyeyi kabul etmek teklifi reddedilince çatisma basladi. Bu arada,
ordunun Medine ile olan haberlesmesi kesilmisti. Hz. Osman baglanti
kurabilmek için Abdullah Ibn Zübeyr'i bir askeri birlikle Afrika'ya
gönderdi. Günlerce süren savas, Abdullah Ibn Zübeyr'in önerdigi taktikle
kisa zamanda büyük bir zaferle sonuçlandi. Müslümanlarin eline geçen
ganimet oldukça büyüktü. Süvarilere üçer bin dinar ve yayalara ise biner
dinar hisse düsmüstü (Ibnül-Esir, a.g.e., III, 88-90; H.i.Hasen,
a.g.e., I, 265-266). Islâm ordularinin önündeki bu engel kaldirildiktan
sonra Hz. Osman, Abdullah b. Nafî b. Husayn ve Abdullah b. Nafi b.
Abdulkays'a hiç vakit kaybetmeden Cebelu't-Tarik'i geçerek Endelüs'e
girmeleri emrini verdi. Hz. Osman'in, ordunun Endelüs'e geçisini
istemesi, istanbul'un bati yönünden sikistirilarak fethinin
kolaylastirilmasi düsüncesinden kaynaklaniyordu. O, komutanlarina söyle
diyordu: "istanbul ancak Endelüs tarafindan fethedilebilir. Eger orayi
fethederseniz, istanbul'u fethedenlerin ecrine ortak olacaksiniz"
(Ibnül-Esir, a.g.e., III, 93; Ayrica bk. Muhammed Hamidullah,
Fethul-Endelüs (ispanya) fi Hilafeti Seyyidina Osman sene 27 li'l-Hicre,
i.Ü. Ed. Fak. Islam Tetkikleri Enstitüsü Dergisi, istanbul 1978, VII,
221-225). Böylece Hz. Osman zamaninda, Kuzey Afrikadaki fetihler
tamamlanmis, Islâm'in karsisindaki en büyük güç olan Bizans'in batidan
sikistirilmasi planlari uygulamaya konulmustur.

Öte taraftan Muaviye b. Ebi Süfyan, Osman (r.a)'dan izin alarak, Suriye
sahillerinde olusturdugu donanma ile Akdenize açilmis ve müslümanlar
denizlerde de Bizans'a karsi varlik göstermeye baslamIslardi. Muaviye
daha önce bu is için Hz. Ömer'e müracaat etmisti. Ancak Ömer (r.a), o an
müslümanlarin maslahati bunu gerekli kilmadigi için izin vermemisti.
Daha sonra sartlar bu is için elverIsli hale geldiginden dolayi Hz.
Osman donanma insasinin lüzumuna kanaat getirmisti. Muaviye,
donanmasiyla denize açilarak, Kibris Adasina çikti. Abdullah b. Sa'd
Misir'dan onun yardimina gitti. Kibris, yillik yedi bin dinar cizye ile
Islâm hakimiyetini tanimak zorunda kaldi (Hicrî 28). Bu miktar onlarin
Bizans imparatoruna ödedigi meblagdir (Ibnül-Esir, a.g.e., III, 96). Hz.
Osman, Kufe Valisi Ebu Musa el-Es'arî'yi görevinden alarak yerine
Abdullah b. Amir el-Kureyz'i atadi (H. 29). Abdullah, Osman (r.a)'in
dayisinin ogludur. Ebu Musa'yi azletmesinin sebebi Kûfe halkinin ondan
sikayetçi olmalari ve bunu Hz. Osman (r.a)'a bildirmeleridir
(Ibnül-Esîr, a.g.e., III, 99-100).

Hz. Osman, Mescid-i Nebi'nin genIsletilmesine ihtiyaç duyarak, onu süslü
taslarla yeniden insa etti. Tas sütunlar dikerek tavanini sac (bir cins
agaç) ile kapatti. Uzunlugunu yüz altmis, genIsligini de yüz elli
zira'a çikartti (Suyûtî, 173). Hicri otuz yilinda Sa'id b. el-As'in
Taberistan'a hücum ettigi görülür. Bu bölgede gazalarda bulunan Sa'id,
bir çok sehri fethetti. Horasan, Tus, Serahs, Merv, Beyhak bunlardan
bazilaridir.

Bu yil içerisinde Hz. Osman, degisik eyaletlerde, Kur'an-i Kerim'in
okunmasi üzerine ortaya çikan ihtilaflari ortadan kaldirmak için
çalismalar baslatti. Kur'an-i Kerim ilk olarak Hz. Ebû Bekir zamaninda
tedvin edilmisti. Zeyd b. Sabit'in baskanliginda yapilan bu çalismada,
Kur'an-i Kerim bir kitap haline getirilmisti. Bu ilk mushaf, Ebû Bekir
(r.a)'dan sonra Ömer (r.a)'a geçmis, onun sehadetinden sonra da Hafsa
(r.anh)'nin elinde kalmisti.

Azerbeycan sefer esnasinda ordu içerisinde kiraat konusunda bir
ihtilafin çikmasi, ordu komutani Huzeyfe b. Yeman'i endiselendirmis ve
Halife'den, müslümanlarin emin bir sekilde okuyabilecekleri bir mushafin
çogaltilmasini istemisti. Hafsa (r.anh)'in yaninda bulunan mushaf
getirilerek çogaltildi ve bütün eyaletlere dagitildi. Bunun disinda
kalan nüshalarin tamami toplatilarak imha edildi. Bu durum karsisinda
Ashabin hayatta olanlari oldukça rahatlamIslardi (Ibnül-Esîr a.g.e.,
III,111-112; H.i. Nasen, a.g.e., I, 510-513).

Hz. Osman, Resulullah (s.a.s)'a ait olan; Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer'den
sonra kendisine intikal eden mührü Medine'deki Arîs kuyusuna düsürdü.
Onu bulacak olana büyük miktarda para vadinde bulunmus, ancak bütün
aramalara ragmen bu mühür bulunamayinca Osman (r.a) büyük bir üzüntüye
kapilmisti. Ondan ümidini kesince hemen bir mühür yaptirdi. sehid
edilene kadar parmaginda kalan bu mührün kimin eline geçtigi tesbit
edilememistir (Ibnül-Esir, III, 133). Bu olay hilâfetinin altinci
yilinda meydana gelmistir.

Islam fetihlerinin sürekliligi ve elde edilen ganimetlerle insanlarin
zenginlesmeleri, refah seviyesini oldukça yükseltmisti. Bu durum, tabii
olarak, Islâma uygun olmayan birtakim davranis biçimlerinin de ortaya
çikmasina sebep olmustu. Resulullah (s.a.s)'in yaninda yetisen ve bu
gelismeleri endiseyle takip eden sahabiler, bu endiselerini yer yer
ortaya koymaktaydilar. Bunlardan birisi de, zühd ve takvasiyla taninan
ve maddi varliklardan muhtaç kimselerin yeterince istifade
ettirilmedigine inanan Ebu Zerr el-Gifarî (r.a)'dir. O, sam'da,
Muaviye'nin uygulamalarina karsi çiktigi ve düsüncelerini söylemekte
israrli davrandigi için Medine'ye çagirildi. Ebu Zerr, Medine'ye
geldiginde görüslerini Hz. Osman'a tekrarlamisti. Bunun ardindan,
Halife'den izin isteyerek, Medine'ye yakin bir yer olan Rebeze'ye gidip
yerlesmisti (a.g.e., III, 115; bk. Ebu Zerr el-Gifârî Mad.).

Bizans'a karsi kazanilan en parlak ve kesin zaferlerden birisi hiç
süphesiz ki Latu's-Sevârî deniz savasidir. Abdullah b. Sa'd'in
komutasindaki Islâm donanmasi, iskenderiye açiklarinda Bizans imparatoru
Konstantin komutasindaki büyük donanmayla karsi karsiya geldi.
Bizanslilarin gemi sayisi hakkinda verilen bilgiler, bes yüz ile sekiz
yüz rakami arasinda degismektedir. Islâm donanmasinin sahip oldugu gemi
sayisi ise ikiyüz civarindaydi. Yapilan savasta Bizanslilar büyük bir
bozguna ugratildi. Konstantin, Sicilya'ya siginmak zorunda kalan
(Ibnül-Esir, a.g.e., III,117-118; H.i. Hasan, I, 266-267). Bu zaferden
sonra Bizans, müslümanlara karsi olan deniz üstünlügünü kaybetmis, Islam
donanmasinin istanbul sularina kadar önüne çikacak bir güç kalmamisti.

Fitnenin ortaya çikisi ve sehadeti

Hz. Osman on iki sene hilâfet makaminda kalmistir. Bunun ilk alti senesi
huzur ve güven içerisinde geçmis ve hiç kimse yönetimin
uygulamalarindan sikayetçi olmamistir. Kureys, onu Hz. Ömerden daha çok
sevmisti. Çünkü Hz. Ömer onlara karsi seriati uygulamada müsamahasiz ve
sertti. Hz. Osman ise yaratilisindaki yumusaklik ve hosgörü ile
insanlarin serbestçe hareket edebilmelerine imkan saglamisti. Onun bu
yapisindan istifade eden eyaletlerdeki bir takim valiler, sorumsuz
davranIslar sergilemeye baslamIslardi. Yükselen sikayetleri ani ve kesin
kararlarla karsilayamayinca, yavas yavas bir fitne ve kargasa ortaminin
olusmasina zemin hazirlanmisti.

Endelüs'ten Hindistan hudutlarina kadar çok genis bir sahayi kaplayan
devletin içerisinde, çesitli din ve irklara mensup zimmi statüsünde
topluluklar vardi. Bunlar, maglup düstükleri Islâm Devleti'ne karsi her
firsati degerlendirerek bas kaldiriyorlardi. Yahudi unsuru ise, Islâm
Ümmeti'ni parçalayip yok etmek için Islamin temel prensiplerini hedef
almisti. Müslüman oldugunu iddia ederek ortaya çikan bir takim Yahudi
asilli kimseler, zuhur eden huzursuzluklari körükleyip fitne alevini her
tarafa yaymaya çalisiyorlardi. Bunlardan birisi etkili nifak
hareketlerinin ortaya çikmasini saglayan ve tam bir komitaci olan
Abdullah Ibn Sebe'dir. Ibn Sebe Yemenli bir yahudidir. O, samimi
kimselerin hakli sikayetlerini kullanarak insanlari Hz. Osman'a karsi
kiskirtiyordu. Bir taraftan "ric'ati Muhammed" (Muhammed (s.a.s)'in
tekrar dönüsü) düsüncesini yaymaya gayret gösterirken, öte taraftan
Peygamber'in pesinden hilâfet hakkinin Hz. Ali (r.a)'a ait oldugunu ve
bunun da Allah tarafindan belirlenmis bir gerçekten baska bir sey
olmadigini yayarak daha sonra ortaya çikacak sia akidesinin temellerini
atiyordu. Onun yaydigi düsüncelere göre Ebû Bekir (r.a), Ömer (r.a) ve
Osman (r.a), Hz. .Ali (r.a)in hakkini gasbetmIslerdi. O, Küfe, Basra ve
samda insanlari kiskirtirken, Ebu Zerr (r.a)in hakli çikIslarini da
kendisine malzeme yapmaya ugrasiyordu. (Ibnü'l Esir, Tarih, III,154; H.
i. Hasan, age, I, 368-370) Bir zaman sonra, Muhammed b. Ebî Bekr ve
Muhammed b. Ebî Huzeyfe de, yapmis oldugu atamalardan dolayi Hz. Osman'i
tenkid etmeye basladilar (Ibnül-Esîr. a.g.e., III, 118).

Yolsuzluklarini denetleyememesidir (Suyûtî, 174). Hz. Ali (r.a) bu
konudaki sikayetlerini ona ilettiginde o, Hz. Ali'ye söyle diyordu:
"Mugire b. su'be'yi Ömer'in vali tayin ettigini bilmez misin?" Hz. Ali:
"Biliyorum" deyince o; "O halde neden akrabaligi ve yakinligindan dolayi
onu vali tayin ettigim seklinde bir kinamada bulunuyorsun?" diye
sormustu. Hz. Ali'nin buna verdigi cevap suydu; "Ömer vali atadigi
kimseyi siki bir sekilde kontrol altinda tutardi. En ufak hatalarini
görse onlari sorgular ve en siddetli sekilde cezalandirirdi. Sen ise
bunu yapmiyorsun" (Ibnül-Esir, a.g.e., III, 152).

Bunun üzerine Hz. Osman, vilayetlerdeki yönetimler hakkinda yapilan
dedikodulari ve bunlarin sebeplerini yerinde incelemek üzere müfettIsler
tayin etti. Muhammed b. Mesleme'yi Kufe'ye; Usame b. Zeyd'i Basra'ya;
Abdullah b. Ömer'i sam'a ve Ammar b. Yasir'i de Misir'a gönderdi. Ammar
b. Yasir hariç, digerleri görevlerini tamamlayarak geri dönmüslerdi.
Osman (r.a) haksizliklari gidermek, filizlenmeye baslayan ve ümmet için
büyük sakincalara sebep olacak olan fitnenin yatistirilmasi için yogun
bir gayretin içine girmisti.

O, gelen sikayetleri dikkatle inceliyor, basta Hz. Ali (r.a) olmak üzere
Ashab'in ileri gelenleri ile istisarelerde bulunuyordu. Ancak,
Misir'dan Medine'ye gelip, Abdullah b. Sa'd b. Ebi Serh'in gayr-i mesru
uygulamalarini sikayet eden bir heyetin, dönüslerinde Ibn Ebi Serh'in
takibatina ugramalari ve bazilarinin öldürülmesi, olaylarin tirmanmasina
sebep olmustu. Bunun üzerine Misir'dan alti yüz kisilik bir topluluk
Medine'ye gelerek Mescid-i Nebi'de, namaz vakitlerinde Ebi Serh'in
Islediklerini sahabilere sikayet ediyorlardi. Talha Ibn Ubeydullah, Hz.
Aise (r.anha) ve Hz. Ali (r.a), Hz. Osman'a giderek, bu insanlarin hakli
isteklerini yerine getirmesini ve Abdullah b. Sa'd b. Ebi Serh'i
azlederek yargilamasini istediler. Bunun üzerine Hz. Osman, Misirlilar'a
kendileri için vali olarak kimi istediklerini sordu. Onlar, Muhammed b.
Ebi Bekr'i istediklerini bildirdiler. Osman (r.a), Muhammed b. Ebi
Bekr'i vali tayin etti. O, Misir'dan gelenler ve bir grup sahabi ile
birlikte Medine'den yola çikti. Medine'den üç günlük bir uzaklikta yol
alirlarken devesini, sanki takip ediliyormus gibi hizli sürmeye çalisan
bir adam gördüler. Adami yakalayip sorguladiklarinda Ibn Ebi Serh'e bir
mesaji yetistirmeye çalistigini anladilar. Ona kim oldugu soruldugunda,
bazen Osman (r.a)'in, bazan da Mervan b. Hakem'in kölesi oldugunu
söylüyordu. Üzerindeki mektubu açtiklarinda, içinde, "Muhammed b. Ebi
Bekr ile falanca falanca... Sana ulastiklarinda onlari öldür" yazildigi
ve bunun Hz. Osman'in mührüyle mühürlenmis oldugunu gördüler. Derhal
Medine'ye geri dönüp Hz. Osman'in evini kusattilar. Hz. Ali, yanina
Muhammed Ibn Mesleme'yi alip Osman (r.a)'in evine gitti. Hz. Ali (r.a)
ona, üzerine kendi mührü bulunan bu mektubu kimin kaleme aldigini sordu.
Osman (r.a) böyle bir mektup yazmadigini ve yazildigindan da haberi
olmadigini söyledi. Muhammed de Osman (r.a)'i dogrulamis ve bu isi
düzenleyen kimsenin Mervan oldugunu söylemisti. Yaziyi inceledikleri
zaman bunun Mervan b. Hakem'e ait oldugunu anladilar. O esnada Osman
(r.a)'in evinde bulunmakta olan Mervan'in kendilerine teslim edilmesini
istediler. Hz. Osman (r.a) bunu kabul etmedi. Çünkü onu
öldüreceklerinden korkuyordu.

Onun evini kusatan asiler diyalog çagrilarina cevap vermedikleri gibi,
suyunu da kesmIslerdi, Hz. Osman'in fitneyi yatistirmak ve haksizliklari
gidermek hususunda asilere yaptigi nasihatlerin onlar üzerinde hiç bir
tesiri olmamisti. Onlar, Hz. Osman (r.a)'a söyle diyorlardi:

"Biz seni hilafetten azledene veya öldürene yahut da bu yolda ölene
kadar bu isten vazgeçecek degiliz. Eger sana sahip çikanlar bize engel
olmaya kalkarlarsa onlarla savasiriz". Hz. Osman onlara, Allah'in
üzerine yükledigi hilafet görevini asla birakmayacagini ve ölümün
kendisine bundan daha sevimli oldugunu bildirmis, ayrica kendini
savunmak için kimseye emir vermedigini eklemisti (Ibnül-Esîr, a.g.e.,
III, 169-170). O, ashaptan, asileri sehirden kovup çikarmak için gelen
teklifleri reddediyor, onlardan silah kullanmayacaklarina dair kesin söz
vermelerini istiyordu.

Bir gün kendisini kusatan asilerin karsisina çikip: "Ali buralarda mi?
Sa'd buralarda mi?" diye sormus, bulunmadiklari cevabini alinca biraz
susmus ve söyle demisti: "Bana su saglamasini, Ali'ye bildirecek kimse
yok mu?" Bu Hz. Ali'ye ulasinca derhal üç kirba suyu ona göndermisti.
Ali (r.a), asilerin Osman (r.a)'i öldürmek istediklerini ögrenince,
böyle bir seye meydan vermemek için, iki oglu Hasan ve Hüseyin'e,
kiliçlarini alarak gidip Osman'in kapisinda beklemelerini ve içeri
kimseyi sokmamalarini söylemisti. Abdullah Ibn Zübeyr de onlara
katilmis, diger bir takim sahabiler de çocuklarini oraya göndermIslerdi.
Durum çok nazik bir hal almisti. Hz. Osman, ne asilerin haksiz
taleplerini kabul ediyor, ne de Medine ve diger bölgelerden gelen,
asileri savasarak Medine'den çikarma tekliflerine olumlu cevap
veriyordu. O, Peygamber sehri'nde kan dökmek ve fitneyi ilk baslatan
kimse olmaktan çekindigi için böyle davraniyordu. Hz. Âise (r.anha)'dan
Resulullah (s.a.s)'in söyle söyledigi rivayet edilmektedir: "Ya Osman!
Belki Allah sana bir gömlek giydirir, münafiklar senden onu çikarmani
istediklerinde onu, bana kavusuncaya kadar sakin çikarma". Hz. Osman,
Resulullah (s.a.s)'in bu günler için kendisine bildirdigi seylere uymaya
çalisiyordu. O, söyle diyordu: "Resulullah (s.a.s) benimle ahitlesmis
oldugu sey üzerinde sabretmekteyim" (Üsdül-gâbe, II, 589; Suyûtî, 170;
Ibnü'l-Esîr, III, 175).

Asilerin kendisini öldürmeye kararli oldugunu anladiginda, onlarin böyle
bir is Isleyip katillerden olmalarini önlemek için kendilerine bir
müslümanin kaninin ancak; zina, kasten adam öldürme ve dinden dönmek
sartlari dahilinde helal oldugunu hatirlatiyor ve kendisinin bunlardan
hiç birisiyle itham edilemeyecegini anlatip duruyordu

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.arenafutbol.org
 
Hz. OSMAN B. AFFÂN (r.a)
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Osman Han II (Genç Osman)
» Osman Han III
» Osman Gazi
» Padişah torunu Osman Musul payını istiyor
» Osman Kavala, tarihi binaları yaşama katacak

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
ArenaFutbol | Futbol'a Dair Her Şey :: AF Cafe :: Eğlence :: Hazır Ödev ve Tezler :: Din Kültürü-
Buraya geçin: