ArenaFutbol | Futbol'a Dair Her Şey
Vahideddin Han (Mehmed VI) Uyeol

Sitemizi REKLAMSIZ şekilde gezebilmek için, bütün bölümlere erişebilmek için ve tam anlamıyla faydalanabilmek için lütfen ÜYE OLUNUZ, eğer üye iseniz lütfen GİRİŞ YAPINIZ
ArenaFutbol | Futbol'a Dair Her Şey
Vahideddin Han (Mehmed VI) Uyeol

Sitemizi REKLAMSIZ şekilde gezebilmek için, bütün bölümlere erişebilmek için ve tam anlamıyla faydalanabilmek için lütfen ÜYE OLUNUZ, eğer üye iseniz lütfen GİRİŞ YAPINIZ
ArenaFutbol | Futbol'a Dair Her Şey
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaGaleriLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Vahideddin Han (Mehmed VI)

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Rebellious
No-Post !
Rebellious


Favori Oyuncu : Metin Oktay
Mesaj Sayısı : 14623
Puan : 258170
Rep : 2564
Yer : Ali Samiyen
Cinsiyet : Erkek
Kayıt tarihi : 19/08/09
Vahideddin Han (Mehmed VI) I231076_gsli

Vahideddin Han (Mehmed VI) Empty
MesajKonu: Vahideddin Han (Mehmed VI)   Vahideddin Han (Mehmed VI) EmptyPaz Haz. 06, 2010 5:00 am

Son Osmanlı pâdişâhı ve İslâm halîfesi. Sultan Birinci Abdülmecid Hanın
oğullarının en küçüğüdür. Annesi Gülistû Sultan’dır. 2 Şubat 1861
târihinde doğdu. Çok küçükken anne ve babasını kaybetti. Ağabeyi İkinci
Abdülhamid Han tarafından büyütülüp, himâye edildi. Çok zekî olup fıkıh
bilgisinde pek ileriydi. 4 Temmuz 1918’de ağabeyi Sultan Reşâd’ın vefât
ettiği gün pâdişâh ve halîfe oldu. Saltanata geçtiğinde ordu ve
donanmaya bir Hatt-ı Hümâyun göndererek Başkomutanlığı üzerine aldığını
bildirdi. Enver Paşanın Başkumandan Vekili unvânını Başkumandanlık
Kurmay Başkanı şekline çevirdi. Tahta geçişi dolayısıyla hazırlanan
Hatt-ı Hümâyunda Pâdişâh; Kabinede adâletin dağıtımı ve güvenliğin
sağlanması hususunda daha fazla gayret harcanmasını, zarurî gıdâ
maddelerinin ucuzlatılması için acele tedbir alınmasını, üretimin
arttırılmasını, siyâsî suçluların affedilmesini, savaş bölgesi dışındaki
sıkıyönetimin kaldırılmasını, devlet hizmetinde çalışacak olanların
nâmuslu kimselerden seçilmesini, kânûnî bir sebep olmadıkça, kimsenin
işinden uzaklaştırılmamasını istedi. (Ali Fuat Türkgeldi, Görüp
İşittiklerim, s. 156)
Bu istekler ve yeni icraatı, pâdişâhın devlet işlerinde ve memleket
meselelerinde aktif bir yol tutacağının açık bir deliliydi. Ancak, bu
sıralarda Birinci Dünyâ Savaşının korkunç neticeleri alınmak üzereydi.
Nitekim 30 Ekim 1918’de Mondros Mütârekesi imzâ edilerek, Birinci Dünya
Savaşı, yenilgiimizle bitti.

Mütârekeye imzâ koyan delegeler, 10 Kasım 1918’de saraya arz-ı tâzim
için geldiklerinde pâdişâh bunları kabul etmedi. Mütârekeden hemen
sonra, Osmanlıları, Birinci Dünyâ Savaşına sokan Talât, Enver ve Cemâl
Paşalar, 3 Kasım'da yurt dışına kaçtılar. 24 Kasım 1918’de Pâdişâh,
Daily Mail Gazetesi muhâbirine beyânat verdi. Daha sonra Times
Gazetesi’nde de yayınlanan bu beyânatta, Osmanlıların Dünyâ Savaşına
girmeleri sorumluluğunu, İttihat ve Terakki Fırkasına yüklüyor, bu
sûretle, felâkete onları sebep gösteriyordu. Bu beyânatında; “Osmanlı
Devletinin harbe katılması âdetâ bir kazâ neticesidir. Eğer siyâsî
vaziyetimizle coğrafî durumumuz ve millî menfaatlerimiz, ciddî sûrette
nazarı dikkate alınsaydı, vukû bulan teşebbüsün aslâ mâkul olmadığı
açıkça anlaşılırdı. Maalesef, o zamanki hükümetin basiretsizliği, bizi
bu bâdireye sürükledi ve felâketimize sebep oldu. Eğer ben Makam-ı
saltanatta bulunsaydım, bu elim vaka katiyen husûle gelmezdi” demiştir.

Neticede İttihatçı liderlerin baskısından kurtulan Sultan Vahideddin’in
elinde, ancak düşmanlara teslim edilmiş bir milleti idâre etmek kaldı.

16 Mart 1920’de, İstanbul, İtilâf devletleri tarafından işgâl edildi.
Yunanlılar İzmir’e, İtalyanlar Güneybatı, Fransızlar da Güney Anadolu’ya
girdiler. Vahideddin Han, 11 Mayıs 1920’de, düşmanların hazırladığı ve
Anadolu’nun işgâlini ihtivâ eden Sevr Antlaşmasını, bütün baskılara
rağmen imzâlamadı. Osmanlı ordusu tamâmen lağvedildi. Medîne muhâfızı
Fahri Paşa, on ikinci ordu kumandanı Ali İhsan Paşa ve Harbiye Nâzırı
Mersinli Cemâl Paşa gibi değerli kumandanlar Malta’ya sürüldüler. Yalnız
pâdişâhın şahsını korumak için, yedi yüz kişilik maiyyet-i seniyye
kıtası bırakıldı. Sultan, bu taburu, Ayasofya etrâfındaki sipere sokup,
câmiye çan takmak veya müze yapmak isteyenlere ateş ediniz emrini verdi.

İşgâl altındaki İstanbul’dan vatanın kurtarılamayacağını anlayan
Vahideddin Han, güvendiği kumandanları Anadolu’ya göndermek istedi.
Ancak bunlar; “Dünyâya karşı harp edilmez. Bu iş olmaz” diyerek gitmeyi
reddettiler. Sultanın, kurtuluşun Anadolu’dan gerçekleşeceğine ümidi
tamdı. Bir ara kendisi gitmeyi düşündüyse de, İngilizler; “Eğer
Anadolu’ya geçersen İstanbul’u Rumlara işgal ettirir, taş üstünde taş
bırakmayız” diyerek engellediler. Bunun üzerine, bir gün saraya
çağırdığı Mustafa Kemâl’i; “Paşa! Şimdiye kadar devlete çok hizmet
ettin. Bunları unut. Asıl şimdi yapacağın hizmet, hepsinden mühim
olabilir. Devleti kurtarabilirsin” sözlerinden sonra, büyük yetkilerle
Anadolu’ya gönderdi.

Vahideddin Han, bundan sonra, İstanbul’daki işgâl kumandanlarını
oyalamak ve Anadolu’daki mücâdeleyi gözden uzak tutmak için, türlü
siyâsî gayretler içine girdi. Fakat İngilizler de, Türk birliğini
parçalamak için pâdişâh aleyhine çalışmaktan geri kalmadılar ve
aleyhinde kampanya başlattılar. Yegâne arzuları, pâdişâhı milletin
gözünden düşürmekti. Nitekim, bunda ısrar eden İstanbul’daki İngiliz
işgâl kuvvetleri, 17 Kasım 1922 Cumâ günü, halîfeyi baskı ve silah
zoruyla Dolmabahçe Sarayından motora alarak, Malaya harp gemisine
bıraktı. Bu gemi, son Osmanlı pâdişâhı ve İslâm halîfesini,
İngilizlerin, Türk aydınlarını sürdükleri Malta Adasına götürdü.
Vahideddin Han, acı ve sıkıntı içinde geçen bir sürgün hayâtından sonra,
16 Mayıs 1926’da İtalya’da vefât etti. Cenâzesi, Şam’a getirilerek
Sultan Selim Câmii Kabristanına defnedildi.

Vahideddin Han, çok akıllı ve çabuk kavrayışlıydı. Arada Sultan Reşâd
olmayıp da, İkinci Abdülhamid Han'dan sonra tahta çıksaydı, İttihat ve
Terakki hükümetinin hatâlarını önleyecek, felâketlerin önüne geçecek
kudret ve idâre sâhibiydi. Mala, dünyâya düşkün olmadığı, güzel ahlâklı
ve eşi az görülebilecek kadar nâmuslu olduğu vesîkalarda göze
çarpmaktadır. Çok sevdiği vatanından koparken, yanında şahsî ve pek
cüz’î mal varlığından başka bir şey götürmediği, ayrılmasının üzerinden
henüz dört yıl geçmeden, vefâtında, kasaba, bakkala ve fırına olan
borçlarından dolayı 15 gün tabutunun kaldırılmamış olmasından da
anlaşılmaktadır.

Vahiddedin Hanın, vatanının ve milletinin uğradığı felâketler karşısında
neler düşündüğü ve neler hissettiği, kayıtlara geçmiş şu hadîseden
çıkarılabilir. 1919 senesi Ramazanında bir sabah, Yıldız Sarayında
yangın çıkar. Kısa zamanda büyüyen alevler, sultanın geceleri kaldığı
dâireyi de sarar. O geceyi tesâdüfen Cihannümâ Köşkünde geçirmiş olan
Vahideddin, yangını haber alınca, üzerine pardösüsünü giyerek dışarı
çıkar. Köşkün önünde hiç telaş göstermeden yangını seyrederken, çevrede
ağlayanları görünce gözleri yaşararak; “Benim vatanım ateş içinde, onun
yanında bunun ne kıymeti var” demekten kendini alamaz.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.arenafutbol.org
 
Vahideddin Han (Mehmed VI)
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Mehmed Han III
» Mehmed Han IV (Avcı)
» Karamanoğlu Mehmed Bey
» Çelebi Mehmed
» Fatih Sultan Mehmed

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
ArenaFutbol | Futbol'a Dair Her Şey :: AF Cafe :: Eğlence :: Hazır Ödev ve Tezler :: Tarih-
Buraya geçin: