ArenaFutbol | Futbol'a Dair Her Şey
Kierkegaard - Yaşamı Ve Savunduğu Düşünceleri Uyeol

Sitemizi REKLAMSIZ şekilde gezebilmek için, bütün bölümlere erişebilmek için ve tam anlamıyla faydalanabilmek için lütfen ÜYE OLUNUZ, eğer üye iseniz lütfen GİRİŞ YAPINIZ
ArenaFutbol | Futbol'a Dair Her Şey
Kierkegaard - Yaşamı Ve Savunduğu Düşünceleri Uyeol

Sitemizi REKLAMSIZ şekilde gezebilmek için, bütün bölümlere erişebilmek için ve tam anlamıyla faydalanabilmek için lütfen ÜYE OLUNUZ, eğer üye iseniz lütfen GİRİŞ YAPINIZ
ArenaFutbol | Futbol'a Dair Her Şey
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaGaleriLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Kierkegaard - Yaşamı Ve Savunduğu Düşünceleri

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Rebellious
No-Post !
Rebellious


Favori Oyuncu : Metin Oktay
Mesaj Sayısı : 14623
Puan : 258171
Rep : 2564
Yer : Ali Samiyen
Cinsiyet : Erkek
Kayıt tarihi : 19/08/09
Kierkegaard - Yaşamı Ve Savunduğu Düşünceleri I231076_gsli

Kierkegaard - Yaşamı Ve Savunduğu Düşünceleri Empty
MesajKonu: Kierkegaard - Yaşamı Ve Savunduğu Düşünceleri   Kierkegaard - Yaşamı Ve Savunduğu Düşünceleri EmptySalı Haz. 08, 2010 11:48 pm

Kierkegaard , Soren Aabye (1813-1855) Düşünceleriyle varoluşçu
felsefenin biçimlenmesinde çok büyük bir yeri bulunan Danimarkalı
Filozof, din düşünürü, toplum eleştirmeni, yazınsal ironi ustası.
Yapıtlarının felsefenin geleneksel sınırlarını epey bir zorlaması,
tanrıbilim, ruh- bilim, yazın eleştirisi, kurmaca yazın gibi pek çok
alanda da kendisinden sık sık söz edilmesine yol açmıştır.
Kierkegaard’ın bütün bu farklı söylem alanlarında etkileri bulunan bir
düşünce geliştirebilmiş olmasının altında hiç kuşkusuz filozofun mevcut
Hıristiyanlığın yozlaşmış karakteri karşısında Hıristiyan inancının
baştan sona yenilenmesi gereğine duyduğu sarsılmaz inanç yatmaktadır. Bu
anlamda öteki alanlara yaptığı katkılar bir yana, Kierkegaard özgün
düşünceleriyle hem din felsefesinin hem de tanrıbilimin geleceğine
yaşamsal değerde katkılarda bulunmuştur.


Varoluşçuluğun en önemli kurucularından biri olarak gösterilen
Kierkegaard, dönemin yükselen değerleri Hegelcilik ile Alman
Romantizmi’ne yönelttiği eleştirilerle, modernizmin gelişimine getirdiği
açımlamalarla, deneysel içerikli yazın denemeleriyle, kutsal kitaptaki
betilere getirdiği canlı betimlemelerle, dönemin Danimarka Kilisesi’ni
ağır bir dille yeren yazılarıyla, gerçek Hıristiyan inancını çözümleyip
yeniden canlandırma çabasıyla ve felsefe sorunlarının bambaşka bir gözle
görülmelerine olanak sağlayan yarattığı yeni kavramlarla da bir o denli
önemlidir.


Kierkegaard’ın düşüncelerinin, pek çok başka filozofla
karşılaştırıldığında, daha ilk bakışta yaşamıyla daha bir yakından
ilintili olduğu görülür. Nitekim Hegelciliğe yönelttiği eleştirilerin
kaynağında da Hegel’ın geliştirdiği düşünce dizgesinin, bu dizgenin
büyüsüne kapılan izleyicilerini yaşamın kendisinden bütünüyle
uzaklaştırıyor olması vardır. Varoluşçu denebilecek bu eleştirinin,
açımlandığında, bir filozofun yaşamı ile düşünceleri nasıl birbiriyle
çelişebilir sorusunun öne çıkarılmasından oluştuğu görülür. Kierkegaard
bu bağlamda eleştirisinin yapısını, büyük ölçüde “filozofları ortaya
koydukları düşünsel yaratılarla değil yaşamlarıyla değerlendirmek
gerekir” yollu Eski Yunan savsözü üstüne kurmuştur. Bu açıdan
bakıldığında, Kierkegaard’a göre Hıristiyan ülküsü çok daha anlamlıdır
çünkü bireyin bütün varoluşu bir yaratı olarak Tanrı tarafından
değerlendirilecektir. Kuşkusuz bir düşünürün ortaya koyduğu yapıtlar
onun varoluşunu değerlendirmede önemlidir. Ne var ki Kierkegaard
açısından bu onun bütün varoluşunu tüketmez; ancak belli bir bölümüne
karşılık gelir.


Bu anlamda Kierkegaard’ın düşüncelerinin hemen her yerinde yaşamında
başından geçen olayların izleriyle karşılaşmak olanaklıdır. Bu anlamda
annesiyle, babasıyla, uzatmalı nişanlisı Regine Olsen ile yaşadıkları
Kierkegaard’ın felsefesinde hep başköşededir.


Kierkegaard’ın pek çok yapıtındaki temel sorunsal, mevcut Hıristiyanlık
durumu içerisinde nasıl Hıristiyan olunacağıdır. İyi eğitim almış bir
kimse için bu sorunun yanıtı çok daha güçtür; çünkü varolan eğitim ve
kültür kurumları bireylere kendilerine özgü kimliklerini keşfetme
olanağı tanımaktan çok onları sürünün tektip kişileri olarak yeniden
üretmektedir. Kierkegaard’ın gözünde bu sorun Danimarka’nın feodal
toplumdan kapitalist topluma çok hızlı bir biçimde geçmesinin doğal bir
sonucudur. Kierkegaard’a göre böyle bir toplumsal bağlamda kişinin kim
ise o olmasının önünde iki büyük engel vardır. Bunlardan ilki varolan
toplumsal kimliklerin olağandışı derecede akışkan olmalarıyken, ikincisi
kişileri baştan normalleştiren, düzmece bireyler üretme üzerine
kurulmuş kurumların varlığıdır.


Böyle bir toplumsal bağlamda yaşanan bu derin sorunsal karşısında
Kierkegaard, tektip kimlikler üretmeyecek bir iletişim biçimi
oluşturmanın ne denli gerekli olduğu düşüncesinden yola koyulmuştur.
Bunun için kişilerin kendi öz kaynaklarına geri dönebilecekleri, kendi
varoluş seçimleri için sorumluluk üstlenebilecekleri, kendilerine
dayatılan toplumsal kimlikler dışında gerçekten kendileri olabilecekleri
çok özel bir retorik geliştirmiştir. Bu retoriği geliştirirken
Kierkegaard, baştan sorgulanmaksızın doğru diye görülerek geleneksel
kültür yoluyla taşınan bilgi savla ona karşı önü alanamaz bir ironi ile
savaşan Sokrates’ten çok büyük esinler almıştır.



Nitekim Sokrates’e Aralıksız Göndermelerle İroni Kavramı Üzerine
başlığını taşıyan 1841 tarihli doktora tezinde Kierkegaard, Sokrates’in
ironiyi söyleştiği kimselerin kendi öznelliklerini yine kendilerinin
doğurmalarını kolaylaştırmak için kullandığım savlamaktadır. Böylelikle
Sokrates yönelttiği ironi dolu sorularla konuştuğu kimseleri
bildiklerini sandıkları kanıları bırakıp kendileri için düşünmeye
başlamaya, kendi bilgi savlarının sorumluluğunu almaya özendirmiştir.


Kierkegaard yazılarında “ıroni”, “parodi”, “taşlama” gibi yazınsal
teknikler yoluyla yerleşik bilgi ve değer kalıplarını kırmaya çalışır.
Kierkegaard’ın düşüncesinin temelinde kendi ıçinde diyalekıik bir sıra
izleyen üç aşamalı bir varoluş anlayışı yarmaktadır. Bunlardan ilki
”estetik aşama”, ikıncisi “etik aşama” ve en sonda yer alan da “dinsel
aşama”dır. Bu üç aşamadan her bırınin aynı zamanda “estetik”, “etik” ve
“din” olmak uzere Kierkegaard felsefesinin üç ayrı bölümünü oluşturduğu
söylenebilir.


“Estetik varoluş aşaması” nın en belirleyici özellikleri duyu deneyine
daima, gerçeklik yerine olanaklılığın yeğlenmesi, bölük pörçük bir
öznenin yaşadığı bölük pörçük deneyimler, ironi ile kuşkuculuğun
yoksayıcı kullanımı ve elden geldiğince cansıkıntısından kaçıştır.
Kierkegaard’ın başyapıtı sayılan Ya/Ya Da:Yaşamdan Bir Kesit ’in
(Enren-Eller: Et Livs Fragment, 1843) ilk cildinde estetik aşamaya
simgeleyen “estet” karakteri, ironik bir yolla Alman romantizminin
resmini çizdiği gibi Don Juan’dan Ahas verus’a (Serseri Yahudi), ondan
da Faust’a değin tarihin çeşitli karakterlerine açık göndermelerde
bulunmaktadır. Söz konusu yapıtın “Baştan Çıkarıcının Günlüğü”
(‘Forforens Dagbog”Wink.gif" border="0" alt=""/>
başlığını taşıyan en son bölümcesinde, baştan çıkatma eyleminin
kendisinden çok baştan çıkarma olanağını tasarlayıp bir düzen uyarınca
uygulamaktan duyusal haz alan kimse olarak “estet” karakteri en olgun
biçimine kavuşur.


Estet’in yaşamdaki temel amacı insanları ve durumları güdümleyip
yönlendirerek bunun doğurduğu etkileri kendi dikizci zihniyle seyredip
haz almaktır. Kierkegaard’a göre, estetik bakış gündelik yaşamın
sıradanlığını hangi araçla olursa olsun şiirselleştirme yetisi taşıyan
bir bakıştır. Düşünümcü estet, kimileyin salt belli bölümlerini okurken
geliştirdiği oyunlarla sıkıcı bir kitabı ilginç kılabilir, kimileyin de
karşı tarafın sıkıcılığını onu kızdırarak, sonra da karşısına geçip
kızdırmasının ondaki etkilerini seyrederek keyifli hale getirebilir. Bu
anlamda ester kurnazca oyunlar tasarlayarak, ironiler geliştirerek,
kendi imgelemiyle dünyayı kendi imgesine göre yeniden yaratma becerisi
olan kimsedir. Bütün bunları yaparken, estet’ın yaşamının başlıca
güdülenimi sıkıcı olanı ilginç kılmaktır. Bu tür bır estetizm anlayışına
ilk bakışta sorumluluk almaktan kaçmayı özendiren bir anlayış ya da
gerçeklikle fantezileri karıştıran yanılsama üstüne kurulu bir yaşama
biçimi olarak etik konumdan bir takım eleştiriler yöneltmek olanaklı
gibi görünse de Kıerkegaard etik ya da dinsel aşamalar adına estetik
aşamayı bütünüyle ortadan kaldırmayı asla düşünmemiştir. Nitekim
Kierkegaard estetik ile etik aşamalar arasındaki diyalektiğimsi ilişkiyi
bir bireşimle dinsel aşamada bir birlerine ustalıkla kaynaştırmaktadır.


Varoluşun ıkıncı aşamasına karşılık gelen “etik varoluş aşaması”
ile anlatılmak isteneni kavramaya Kierkegaard için etik teriminin tek
bir anlama gelmediği belirtlerek başlanabilir. Bu anlamda etiğin
Kierkegaard’a göre iki ayrı anlamı söz konusudur:
(i) daha yüksek bır aşama olan “dinsel aşama” ile sınırlandırılmış
varoluş aşaması;
(ii) dinsel bir yaşam sürdürulürken dahi edinılmesı olanaklı bir yaşam
görüşü.



Ilk anlamıyla etik daha çok “evrensel “ olduğu düşünülen değerlere, daha
açık söylenirse toplumsal normlara karşılık gelmektedir. Buna göre
toplumsal normlar insan eylemlerini yargılamak için başvurulan en üst
makamdır. Nitekim Agamennon da sırf Yunan törelerini yerine getirmek
amacıyla kızını tanrılara kurban etmiştir. Kierkegaard’ın Ibrahim ile
Ishak’ın öyküsünü diyalektik lirik bir dille yeniden yazdığı Korku ile
Titreme (Frygt og Baeyen: Dialektisk Lyrik af Johannes de Silentio,
1843) de özünde aynı konuyu işlemektedir.
Ancak yapıtın temel amacı Ibrahim’in canı gibi sevdiği oğlu Ishak’ı
toplumsal normlar öyle dediği için değil Tanrı’nın buyruğu gereği kurban
etmek zorunda oluşunun tanıtlanmasıdır. Ancak Kierkegaard’a göre dinsel
buyrukla karşılaşmak için kişinin öncelikle etik buyruklarla yüzleşmesi
zorunludur. Kişinin imgelemle, olanaklarla, duyularla biçimlenen estet
yaşam biçiminin dışına çıkabilmesi için bir bağıtta bulunması
gerekmektedir. Estet’in etik olanı seçmesi zorunludur bu bağıtın
kurulabil mesi için. Kierkegaard’ın dinsel bakış açısına göre iyi ile
kötü arasındaki ayrım toplumsal normlar üzerine değil, bütünüyle tanrı
üzerine kuruludur. Ancak yine de, Johannes de Silentio’nun Ibrahim’in
durumu için ileri sürdüğü gibi, Tanrı toplumsal normlar uyarınca bir
etik bağıt talep ediyor düşüncesiyle etik aşamada kalarak yaşamak da
olanaklıdır. Bu Kierkegaard’ın anlayışında etiğin taşıdığı ikinci anlama
karşılık gelmektedir.


“Dinsel varoluş aşaması” na gelince, Kierkegaard her şeyden önce
kendisini bir din ozanı olarak tanımlamıştır. Yapıtlarıyla temelde
gerçekleştirmeye çalıştığı okurlarının Hıristiyan dininin gerçek özüne
dörımelerini sağlamaktır. Dönülmesini istediği Hıristiyanlık türü,
günah, suç, acılara kadanma, bireysel sorumluluk gibi ağır değerlerin ya
da bedellerin sonuna dek yaşanmasından geçmektedir. Bu anlamda sahici
Hıristiyan inanışı Kierkegaard’a göre kesinlikle Kilise’nin dogmalarını
peşinen kabullenen bir sürü inanışı değildir. Böyle bir inanış her zaman
için kişinin öznel tutkusuyla ilgili bir yaşam biçimi gerektirdiğinden
Tanrı adına bile olsa araya ne bir dünyevi kurumun ne de bir başka
öznenin girmesine izin vardır.


İnanç Kierkegaard için insanın mutlaka gerçekleştirmesi gereken bir
varoluş ödevidir; çünkü ancak inanç temelinde bireyin tam anlamıyla
kendisi olarak yaşayabilmesi olanaklıdır. Böyle bir kendilik Tanrı’nın
sonsuzluk olarak değerlendireceği bir yaşam yapı tıdır; çünkü en büyük
yapıt kayıtsız şartsız inanç üzerine kurulmuş yaşamdır.


Bu nedenle Kierkegaard’ın gözünde, bireyi altından kalkılması son derece
güç bir sorumluluk beklemektedir. Bengisel anlamda kurtulmayı da köle
kalmaya devam etmeyi de alacağı kararlarla, yapacağı varoluşsal
seçimlerle belirleyecek o lan insanın kendisinden başkası değildir. Bu
son derece ağır varoluş sorumluluğu karşısında, özellikle varoluş
seçimleri ön cesinde bireyi kuşatan en derin duygu “kaygı”dır (angest).
Kierkegaard için kaygı gibi temel bir insanlık duygusu iki yönlü bir
duygudur. Ilk yönünü kişinin bengiselliği yaşamasından duyduğu kaygı
oluştururken, ikinci yönünü kişinin kendi özgürlüğünü seçiyor olmasından
duyduğu kaygı biçimlendirmektedir. Varoluş seçimi zaman ile sonsuzluğun
kesiştiği anda meydana gelir; birey zamana konu bir seçimde bulunarak
sonsuzluğa geçmiş olur.


Buna karşı inanç seçimi tam olarak bu biçimde gerçekleşmez. İnancın
sürekli olurlıınarak yenilenmesi, Kierkegaard’ın deyişiyle
“yinelenmesi”, inanca özel bir seçim yordamıdır. Kişinin kendi
olmaktaliğı tam olarak bu yi nelemeye dayalıdır ama kişi bu yinele meden
güçlü çıkmıyorsa kendiliğini çö kertecek bir umutsuzluk içinde
bulacaktır kendisini. Bu güçsüzlük durumuna düşmemek için kişinin
sürekli olarak i nancını yenileyerek güç toplaması ge rekmektedir.
Buaçıdan bakıldığında, Ki erkegaard’a göre kişinin kendiliği ile Tanrı
arasında dua yoluyla ya da mantıksal bir inanç dizgesi aracılığıyla
(Katolik din yorumunda ya da Hegelcilik’te olduğu üzere) bir ilişki
kurulması söz konusu değildir. Tanrı ile kişi arasındaki ilişki yalnızca
bireyin inancımn yinelenmesiyle kurulmaktadır. İnancın yinelenmesi
ben’in kendisiyle kendisi olarak ilişkiye geçerek güçlenmesine olanak
sağlayacak tır. Daha açık söylemek gerekirse Kierkegaard için ben,
inancın yinelenmesiyle özdeştir; kişi ben’ini ancak inancını yineleyerek
kurabilmektedir.


Kierkegaard’ın hemen bütün yazılarında kendisini gösteren değişmez
arayışlardan biri de “saçma” (absurd) tasarımına yönelik
çözümlemelerinde kendisini göstermektedir. Saçma yoluyla insan en temel
varoluş kararlarını alabilmekte, ancak alınan bu kararlardan son ra bile
saçma tekrar tekrar insanın karşı sına çıkmayı sürdürmektedir. Bu anlam
da Kierkegaard’ın saçma için verdiği örneklerin, saçmanın doğasına
ilişkin aydınlatıcı değerleri vardır.


Ibrahim’in oğlu İshak’ı Tanrı’ya kurban etme kararı alışı,
Kierkegaard’ın Regine ile nişan attıktan sonra yeniden biraraya gelme
umudunu canlı tutması, hep saçma olanın kendisini açığa vurduğu
yerlerdir.


Kierkegaard’ın düşüncesine göre inanç her zaman için Tanrı’ya karşı
günah işlemiş olunduğunun, yanlış işler yapıldığının farkına
varılmasıyla başlar. Insanın hep günah işliyor olduğunu görmesi Tanrı
tarafından insana verilmiş inanan temel koşuludur. Bu anlamda günah
kavramı, dolayısıyla da işlenen günahlar yalnızca insana özgü
zayıflıkların bir sonucu değildir. Kierkegaard bu anlamda açıklıkla
günahın kökeninde aşkın bir kaynağın bulunması gerektiğini ileri surer.


Kişinin günahkar Olduğunu görmesi demek, kendisine karşı günah işlenen
bir yüce varlığın bulunduğunu görmesi demektir. Buna bağlı olarak insan
bu günahların bedelini yaşamı içinde sürekli olarak saçmayla
karşılaşarak, saçma eylemlerde bulunarak, bu eylemlerden sonra saçmaliğı
deneyimleyerek bir tür kefaret olarak ödemektedir. Kierkegaard’ın saçma
tasanmı Sartre’dan Camus’ ya, Heidegger’den Merleau-Ponty’e değin
dinsel çağrışımlarından arındırılmış biçimiyle XX. yüzyılın pek çok
varoluşçu düşünür ve yazarını derinden etkilemiştir.


Kierkegaard çoğu felsefe çevresinde siyaset dışı bir düşünür olarak
bilinmesine karşın, yaşamı boyunca Danimarka Kilisesi, yaşadığı kültürün
değerleri ve zamanının toplumsal durumu üstüne yazdığı yazılarda
takındığı tutumun çok belirgin siyasal içerimleri olduğu açıktır.
Sözgelimi Kierkegaard’ın daha ilk yazılarından biri, kadın özgürleşim
hareketine karşı açılmış bir polemik olma doğası taşır. Bu polemiğin
başlıca nedeni karşı tarafın Kilise’nin yozlaşan değerlerini günün
değerlerine uyum sağlama ki lığı altında yutturması olsa da bir diğer
önemli neden de dönemin aydın çevrelerinin özgürlükçü savunıılarına yer
etmiş inançsızlığa duyulan derin kuşkudur.


Kierkegaard’ın kültür siyaseti bağlamında sürekli üzerinde durduğu
konulardarı biri hiç kuşkusuz Hegel felsefesinin Danimarka sınırlarından
içeriye hızla girişinden duyulan ralhatsızlıkta kendisini
göstermektedir. Kierkegaard’ ın Hegel ile sorunu doğrudan düşünceleriyle
ilintili değildir. Nitekim felsefesini yalnızca bir düşünce deneyi
olarak alacaksak Hegel’in gelmiş geçmiş en önemli düşünürlerden biri
olduğunu söyleyen Kierkegaard’ın asıl sorun olarak gördüğü
Hegelcilik’tir. Kierkegaard’ın Hegelciliğin altını oymak için izlediği
temel taktik bütün bir Hegel felsefesinin kapsamh bir parodisini
sunmaktır. Ya! Ya Da ’dan başlayarak Bilimsel Olmayan Eklentiyi
Sonlandrırken’e (Afsluttende uvidenskabelig Eftersknift, 1846) kadar
Kierkegaard, okuru bilgiye götürmek yerine ondan uzaklaştırma amacıyla
tasarlanmış bir biçimde Hegelci diyalektiği tersyüz etme uğraşı
içindedir.


Ne var ki Kierkegaard’ın siyasal ve toplumsal birdüşünür olarak
değerinin farkına ancak ölümünden sonra varılabilmiştir. Kierkegaard’ın
toplumsal gerçekçiliği, yaşa nan sorunlara ilişkin derin ruhbiimsel ve
felsefı çözümlemeleri, bu sorunların nedenlerine ve çözümlerine yönelik
sap tamaları ilerleyen yıllarla birlikte kendi sini çeşitli düşünürlerin
yapıtlarında açıklıkla duyuracaktır. Sözgelimi Kierkegaard’ın
yazılarının Almanca’ya çevrilmesiyle birlikte Heidegger’in başyapıtı
Varlık ile Zaman’ı yazarken Kierkegaard’ın büyük ölçüde etkisi altına
girdiği açıktır —her ne kadar Heidegger onun adını bu bağlamda her
nedense anma gereği duymamış olsa da. Özellilde XX. yüzyılın ikinci
yarısında Nietzsche ile Kierkegaard, kokuşan kültürel kurumlara,
yozlaşan toplumsal değerlere, Hıristiyanlığın yaşamı olumsuzlayan
öğretilerine açtıkları amansız savaşla felsefe gündeminde başköşeyi
tutmaktadırlar.



Hemen her yapının başka başka imzalarla, farklı takma adlarla yayımlayan
Kierkegaard’ın diğer önemli yapıtları şunlardıc Gjentagelsen ( Yineleme
, 1844); Begrebet Angest ( Kaygı Kavramı , 1844); Stadier paa Livets
Vej ( Yaşam Yolunun Uğrakları , 1845) ve Sygdommen til Doden (Ölümcül
Hastalık Umutsuzluk, 1849).

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.arenafutbol.org
 
Kierkegaard - Yaşamı Ve Savunduğu Düşünceleri
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Thales - Yaşamı Ve Savunduğu Düşünceleri
» Epiktetos - Yaşamı Ve Savunduğu Düşünceleri
» Plotinos - Yaşamı Ve Savunduğu Düşünceleri
» Epiküros - Yaşamı Ve Savunduğu Düşünceleri
» Sokrates - Yaşamı Ve Savunduğu Düşünceleri

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
ArenaFutbol | Futbol'a Dair Her Şey :: AF Cafe :: Eğlence :: Hazır Ödev ve Tezler :: Felsefe - İnsan İlişkileri-
Buraya geçin: