ArenaFutbol | Futbol'a Dair Her Şey
Hegel Georg Wilhelm Friedrich - Yaşamı Ve Savunduğu Düşünceleri Uyeol

Sitemizi REKLAMSIZ şekilde gezebilmek için, bütün bölümlere erişebilmek için ve tam anlamıyla faydalanabilmek için lütfen ÜYE OLUNUZ, eğer üye iseniz lütfen GİRİŞ YAPINIZ
ArenaFutbol | Futbol'a Dair Her Şey
Hegel Georg Wilhelm Friedrich - Yaşamı Ve Savunduğu Düşünceleri Uyeol

Sitemizi REKLAMSIZ şekilde gezebilmek için, bütün bölümlere erişebilmek için ve tam anlamıyla faydalanabilmek için lütfen ÜYE OLUNUZ, eğer üye iseniz lütfen GİRİŞ YAPINIZ
ArenaFutbol | Futbol'a Dair Her Şey
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaGaleriLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Hegel Georg Wilhelm Friedrich - Yaşamı Ve Savunduğu Düşünceleri

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Rebellious
No-Post !
Rebellious


Favori Oyuncu : Metin Oktay
Mesaj Sayısı : 14623
Puan : 258171
Rep : 2564
Yer : Ali Samiyen
Cinsiyet : Erkek
Kayıt tarihi : 19/08/09
Hegel Georg Wilhelm Friedrich - Yaşamı Ve Savunduğu Düşünceleri I231076_gsli

Hegel Georg Wilhelm Friedrich - Yaşamı Ve Savunduğu Düşünceleri Empty
MesajKonu: Hegel Georg Wilhelm Friedrich - Yaşamı Ve Savunduğu Düşünceleri   Hegel Georg Wilhelm Friedrich - Yaşamı Ve Savunduğu Düşünceleri EmptyÇarş. Haz. 09, 2010 12:01 am

(1770-1831) XIX. yüzyılin ilk yansında temelde Kant 'ın felsefesine
tepki olarak gelişen Alman İdealizmi diye bilinen felsefe akımının bir
yanda Fichte öbür yanda Schelling ile birlikte en büyük kurucularından;
çoklarının gözünde fetsefe tarihinin son büyük dizgeci fılozofu.

Alman İdealizmi XIX. yüzyılin sonlarına gelinene değin Almanya'daki
felsefe gündemini büyük ölçüde belirlemiş olması bakımından son derece
önemli bir "felsefe okulu"dur. Kant sonrası felsefenin en büyük dizgeci
idealist fılozofu olan Hegel , gerek yayımlanmış yazılarında gerekse de
derslerinde "mantıksal" bakış açısından kapsamlı ve dizgeli bir varlık-
bilgisi kurmaya çalışmıştır. Hegel en çok, kendisinden sonra Marx 'ın
başaşağı çevirerek komünist topluma doğru evrilen maddeci bir tarih
anlayışı olarak yeniden yapılandırdığı "erekbilgisel tarih" anlayışıyla
öne çıkmıştır. Nitekim XX. yüzyılda Hegel düşüncesinin mantıksal yönü
büyük ölçüde gözdeliğini yitirmiş, düşünürün daha çok siyaset ve toplum
felsefesi üzerine söyledikleri ilgi ve destek görmüştür. Bununla
birlikte yakın dönemlerde Hegel 'in pek değinilmemiş yönlerine giderek
artan bir ilgi eşliğinde Hegel Felsefesinin yeniden canlandırılmaya
çalışıldığı görülmektedir.

Bütün felsefesi boyunca insanın özünde tarihsel bir varoluşu
bulunduğunu, tarihinse özgürlük bilincinin gelişimiyle özdeş olduğunu
savunan Hegel , gerçek özgürlüğün üyelerinin birbirlerinin varlığını
aynı ölçüde karşılıklı olarak tanıdığı, birbirlerine eşit derecede saygı
gösterdiği bir toplumda yaşamak ile edinilebileceğini ileri sürmüştür.
İnsanın tarihselliği ile özgürlüğü üstüne yapağı çok önemli vurgular
yanında, başta "yabancılaşma" ile "diyalektik" kavramları olmak üzere
birtakım felsefe kavramlarına getirdiği açımlamalarla Marxçılıktan
varoluşçuluğa, yorumbilgisinden yapısöküme değin çok çeşitli felsefe
anlayışlarını derinden etkilemiştir. Felsefe akımları üzerinde yol
açtığı alabildiğine geniş etkilere ek olarak, modern toplum kuramları,
tarih, siyasetbilim, Protestan tanrıbilimi gibi başka başka alanlarda da
Hegelci yaklaşımların izlerini görmek olanaklıdır.

Öteki Alman idealistleri gibi Hegel de tek başına Kantçı ilkelerle kendi
içinde bütünlüklü bir "gerçeklik kuramı" oluşturmanın olanaksız olduğu
düşüncesiyle Kant'ın eleştirel felsefesinin felsefe sorularına son
noktayı koyamadığı inancındadır. Kendinden önceki iki idealist öncelinde
olduğu gibi Hegel için de kendi içinde bütünlüklü bir gerçeklik kuramı,
tek bir ilkeden ya da tek bir konudan başlayarak bütün gerçeklik
biçimlerini dizgeli bir biçimde açıklayabilen kuramdır.. Hegel 'e göre
gerçeklik biçimleri güneş sistemindeki gezegenlerle, fıziksel
maddelerle, bitkiler, hayvanlar, insanlar gibi organik yaşam
biçimleriyle sınırlı değildir yalnızca. Nitekim gerçektik biçimleri
arasında tinsel görüngüler, toplumsal ve siyasal örgütlenme biçimleri,
sanatsal yaratılar, felsefe ile din gibi kültürel örüntüler de yer
almaktadır.. Dolayısıyla Hegel , felsefesini bina etmeye koyulurken,
felsefenin başlıca ödevinin bütün bu çeşitli gerçeklik biçimlerini tek
bir ilkeden yola çıkarak açıklayacak bir düşünce dizgesi kurmaktan
geçtiğini öngörmektedir.

Bu öngörünün alanda yatan temel öncüllerden biri, hiç kuşkusuz Hegel 'in
ancak böylesi bir dizgeli doğaya konu bir kuramın inancın yerini
bilginin almasına olanak tanıyacağını düşünmesidir. Çoğu felsefe
tarihçisinin gözünde bu düşünüşüyle Hegel , inanç ile bilgi arasındaki
ikilik karşısında bilgiden yana aldığı tutumla, genelde Alman
Aydınlanması bağlamına, daha özeldeyse Alman İdealizminin usçu
çerçevesine yerleştirilmektedir. Hegel 'e göre bütün gerçekliği
açıklayan temel ilke 'tur. Hegel'in "us" denilenden en genel anlamda
anladığı, belli bir insan tekine ya da tek bir özneye yüklenebilecek
belli türden bir nitelik ya da yeti değildir. Tam tersine bütün
gerçekliğin toplamıdır us.

Bu düşünce uyarınca Hegel , us ile gerçekliğin bir ve özdeş olduğunu,
birbirlerinden şu ya da bu biçimde ayrılarak düşünülmelerinin olanaksız
olduğunu ileri sürer: "Ussal olan gerçek, gerçek olan da ussaldır."
Hegel, Us'u gerçekliğin toplamı olarak tanımlamakla birlikte, bu us
anlayışının Spinoza 'nın töz tasarımı doğrultusunda anlaşılmaması
gerektiğini özellikle belirtir. Buna göre usun, Spinozâ nın tözünden
ayrı olarak, enson amacı usun kendisini tanıması olan, diyalektik
anlamda aşamalanmış bir gelişim süreci olarak anlaşılması gerekmektedir.
Us gerçekliğin bütünü olduğu için bu enson amaç ancak us kendisini
bütün gerçeklik olarak tanıdığında gerçekleşmiş olacaktır. İşte
felsefenin temel amacı da usu kendi bilgisine taşıyan bu sürece ilişkin,
bu sürecin uğraklarına, usun hangi aşamalardan nasıl geçtiğine ilişkin
tutarlı bir açıklama sunmaktır. Açıkça görüldüğü üzere Hegel daha
düşünüşünün başında us kavramı ile bu kavramın gerçekleşme süreci
arasında kesin çizgilerle bir ayrım yapmaktadır..

Hegel, "us" kavramını ayrıntılarıyla açıklama ödevini kurduğu felsefe
dizgesinin "Mantık Bilimi" adını verdiği bölümünde gerçekleştirmektedir.
Dizgesinin bu ilk bölümünde "us" kavramının çeşitli ögeleri
tartışılarak dizgeli bir bağlama yerleştirilmektedir. Öte yanda bu
kavramın gerçekleşme sürecini Hegel, dizgesinin öteki iki bölümünü
oluşturan "Doğa Felsefesi" ile "Tin Felsefesi" bölümlerinde kapsamlı bir
biçimde incelemektedir. Hegelci anlamda Us'u bütün gerçeklik olarak
tanıtlamayı amaçlayan dizgesel işlevleri bir yana, her iki bölüm de
kendi içinde ayrıca başka amaçlan da yerine getirmek amacıyla
tasarlanmış dizgelerdir. Nitekim "Doğa Felsefesi" temelde doğal
görüngüleri bütün yönleriyle gittikçe karmaşıklaşan bir olgular dizgesi
olarak betimleme amacı üstüne kurumuştur. Burada kurulan dizge en
yalınkat kavramlar olan uzay, zaman ve madde kavramlarıyla başlayıp, en
sonda geliştirilen hayvan organizması kuramıyla kapanmaktadır. Buna
karşı "T'ın Felsefesi" çeşitli ruhbilimsel, toplumsal ve kültürel
biçimler üzerine odaklanmaktadır. Burada temelde tanıtlanmaya çalışılan
ana düşünce, tinsel olgular gibi ideal şeylerin varlığın kişilerin
bireysel bilinçlerinin öznel yaşantılarına bağlı olarak
tanımlanamayacağı, bunun için bağımsız, nesnel bir varlığın gerekli
olduğudur.

Hegel 'in tinsel olgular için verdiği belli başlı örnekler devlet,
sanat, din ve tarihtir. Jena Üniversitesi'nde çalışmalarını yürüttüğü,
Jena Dönemi" diye bilinen dönem boyunca Hegel, eleştirdiği felsefe
tutumlarına karşı Schelling 'in izinden yürüyerek "öznellik" ile
"nesnellik" arasındaki karşıtlığın üstesinden ancak bir "özdeşlik
felsefesi" kurmak yoluyla gelinebileceğini öne sürmüştür. Bu bağlamda
Hegel söz konusu özdeşlik felsefesi için iki önkoşul belirlemektedir: (ı

) her karşıtlık için birbirine karşıt olan etmenlerin birliği olarak
görülecek bir birlik olmalıdır;

(ıı) karşıt etmenler birlikte oluşturdukları birlikten daha fazla bir
şey olarak görülmemelidir. Hegel bu iki önkoşulu belirledikten sonra
özdeşlik Felsefesinde yeniden kurulacak birliği "özne-nesne" diye
tanımlarken, özne ile nesnenin kendilerini birbirleriyle karşılıklı
ilişkileri temelinde "öznel özne-nesne" ile "nesnel özne-nesne" diye
ikiye ayırmıştır. Hegel bu terimceyi çok uzun bir süre kullanmamakla
birlikte, Jena Dönemi boyunca karşıt öğeler arasında bir birlik
geliştirme izlencesi doğrultusunda hep aynı terimceyle düşünmüştür.
Hegel'in dizgeci Felsefesi gerçekliği usun bütün yönleriyle birlikte
kendi kendini temsili olarak kavramaya çalışır. Burada sözü edilen usun
hem bilgikuramsal hem de varlıkbilgisel bir temeli bulunmaktadır. Bir
başka deyişle Hegel için us, özel bir yolla bilgi edinmemize katkıda
bulunan özel bir insan yetisi değildir.

Hegel için usun varlıkbilgisel bir temeli olduğunu açık seçik bir
biçimde gösteren en azından üç ayrı dayanak bulunmaktadır.Bunlardan
ilki, gerçek olan bütünlüğün varolan bütün olguları oluşturan, onların
gerçekleşimini olanakli kılan temel bir yapı olarak düşünülmek zorunda
oluşudur. Hegel bu temel yapıyı "Saltık" ya da "Us" diye
adlandırmaktadır. Bu dayanağı, yani Saltık diye adlandırdığı temel bir
yapının varlığını baştan varsayarken, Hegel açıkça `Birci" yaklaşımları
özünde bu varsayım ile belirlenen Kant sonrası idealizm akımının Fichte,
Schelling, Hölderlin gibi üyeleriyle aynı düşünmektedir. Hegel'e göre,
söz konusu dayanak ayrıntılı bir felsefi temellendirme
gerektirmektedir.Çünkü ancak böyle bir dayanağın varlığı felsefı
düşünceleri, dolayısıyla da felsefe etkinliğini olanaklı kılmaktadır. Bu
yüzden Hegel, dünyayı eksiksiz bir yetkinlikte, tam bir bütünlük içinde
"temsil etme" savıyla yola çıkan kendinden önceki bütün felsefe
çabalarının baştan başarısızlığa mahkûm olduklarını dile getirir.

Hegel 'in Us'un varlikbilgisel bir temelinin olması gerektiği düşüncesi
için gösterdiği ikinci dayanak, bir bakıma birinci dayanağın neliğini de
daha açık bir hale getirmektedir. Bu ikinci dayanak her şeyi
yapılandıran temel yapının iç yapısının us olduğu düşüncesiyle
temellendirilmektedir. Hegel söz konusu iç yapıyı düşünme ile varolmanın
kavraması son derece güç birliği olarak anlamaktadır. İkinci dayanağın
gösterilmesinin ardında yatan temel neden, yalnızca Felsefı bir
yaklaşımın bütün gerçekliği kendi içinde tutarlı ve bütünlüklü bir
biçimde düzenleyip bilgiye açabileceğidir. Bir başka deyişle, ikinci
dayanağın varliğı, gerçek olan her şeyin ancak usun birtakım özgül
öğelerinin gerçekleşiminin us ile kavranması koşuluyla gerçek
olabilecekleri düşüncesine dayandırılmaktadır. Bütün varlıkların özce
düşünülebilir oldukları varsayımı, temel bir yapıyı baştan koyutlamanın
zorunluluğu varsayımıyla birlikte, Hegel 'e göre bizi doğrudan doğruya
"düşünce ile varlığın bittiği" olarak temel yapı tasarımına, yani
düşünce ile varlığın bir ve aynı olduğu sonucuna götürür.

Bu sonuç aynı zamanda usun varlıkbilgisel temeli olduğunu tanıtlayan
üçüncü dayanağa karşılik gelmektedir: yalnızca düşünenin varlığı vardır.
Gösterdiği dayanaklarda sürekli birci bir felsefe konumu doğrultusunda
us yürütüyor oluşu, Hegel'in bütün felsefe anlayışının çoğunluk "Us
Birciliği" diye adlandırılmasının da başlica nedenidir. Bunun yanında
Hegel felsefesinin kimi başka belirgin özellikleri de bulunmaktadır.
Bunlardan biri, sözgelimi Hegel 'in ortaya koymaya çalıştığı "Saltık
Tin" anlayışında evren ile Tanrı'yı özdeşleştirecek denli tümtanrıcı bir
temellendirme mantığıyla hareket etmiş olmasında gözlenmektedir. Bunun
yanında Tanrı'nın kendi bilincinde olmasının zorunlu olduğu yönündeki
Hegelci sav, tanrıbilimci düşüncelerin Hegelin felsefesine ne denli
egemen olduğunu göstermesi bakımından ayrıca önemlidir. Bu bağlamda
özellikle Tanrı'nın saltık zihninin ancak kendi yaratacağı varlıkların
zihinleri aracılığıyla kendini gerçekleştirebileceği düşüncesi bunun
açık bir kamadır.

Dolayısıyla Hegel 'in Felsefesinin, en genel anlamda Kant, Fichte ve
Schelling tarafından ortaya konmuş "aşkınsal idealizm" anlayışlarını
dizgeli bir yolla bireşimsel bit birliğe indirgeme çabası olduğu
söylenebilir. Şeylerin görünüşleri dışında hiçbir şeyin
bilinemeyeceğini, şeylerin özünü bize veren "kendinde şey alanı"nın
bilgiye kapali olduğunu ileri süren Kant'ın bütün yolları tıkayın
olumsuz kuramsal deneyim eleştirisine karşı Hegel , ilerletici,
felsefeye yeni bir yol açan içkin anlamda olumlu bir eleştiri sunduğunu
ileri sürer. Buna göre, kendinde şeyin gerçekliği görünüşler bakımından
bilinemez bir şey olarak değil, gerek düşüncede gerek gerçeklikte daha
yüksek, daha zengin bir biçimde geri dönmek üzere karşıtlara bölünerek
ilerlemekte olan etkin bir süreç olarak anlaşılmalıdır. Hegel'e göre bu
süreç en yalınkat biçimiyle varlık iken, en yetkin, en olgun, en zengin
biçimlerinde kendisini tin, saltık zihin, devlet, din ve felsefe olarak
gerçekleştirmektedir. Felsefenin başlıca ödevi de bu sürecin geçtiği
bütün aşamaların, bulunduğu bütün uğrakların dizgeli bir biçimde izini
sürmektir. Bu ödev uyarınca Hegel'in izlediği yöntem her bir kavramda ve
her bir şeyde kendisini gösteren üç aşamalı gelişimi (Entwicklung)
izlemekten oluşmaktadır ("Diyalektik": Sav [Tez]-Karşısav [Antitez]-
Bireşim [Sentez). Bu anlamda Hegel, Kant 'ın söylediği gibi felsefenin
deneyimle çelişmeyip, tam tersine eldeki deneyim verilerini bütünüyle
felsefı kılarak onlara enson anlamda doğru bir açıklama sunmuş olacağım
savunmaktadır. Hegel'in yöntemine göre, sözgelimi "özgürlük" kavramını
bilmek istediğimizde, öncelikle yapmamız gereken, hiçbir davranışını
bastırma gereği duymayan, düşünmeyen, en önemlisi de hiçbir zaman bu
amaçlarla eyleme geçmeyen yabanılların hiçbir sınırlamaya konu olmayan
özgürlük kavramlarına bakmaktır. Bundan sonraki ikinci aşamada, bu tür
bir özgürlüğün karşıtıyla değiştirilmesi için yabanılların bırakaklan
yerdeki uygarlığın ya da yaşamın tiranlığa dönüşmesi gerekecektir.
Hukukun kuralları alanda yaşayan yurttaşın konu olduğu üçüncü ve son
aşamada, yabanılların tasavvur dahi edemeyeceği kendi özgürlüklerinden
çok daha yetkin, çok daha zengin bir özgürlük kavramının ortaya çıkağı
duruma yoğunlaşılacaktır. Bu üç aşamalı süreçte açıkça görüleceği üzere,
ikinci aşama bütünüyle birinci aşamanın karşın olarak onun ortadan
kaldırılmasına karşılık gelirken, buna karşı üçüncü aşama bidrıci
aşamaya çok daha yüksek, zengin ve doğru biçimde dönüşü anlatmaktadır.

Hegel bu üç aşamayı sırasıyla

(i) kendinde şey (Ansich);

(ii) kendi dışındaki şey (Anderrsein);(

iii) kendinde ve kendisi için şey (An-und-für.sich) biçiminde
adlandırmıştır. Hegel 'e göre bu üç aşama bütün bir düşünce ve varlık
alanı boyunca birbirlerini sürekli olarak izleyegelmişlerdir. En soyut
mantıksal süreçlerden tutun da zihnin en somut etkinliğine değin bu üç
aşamanın peş peşe gelme durumlarını bütün her yerde açıklıkla görmek
olanaklıdır. Bu durum Hegel'in gözünde felsefe tarihindeki felsefe
dizgelerinin birbirleri peşi sıra gelişleri için de aynen böyledir.
Hegel 'e göre söz konusu diyalektik ilişki en iyi felsefi anlatımına
varlık ile hiçlik kavramları arasındaki ilişkide bulur. Buna göre
"varlık", her zaman için kendi karşıtına, yani "hiçlik" olma
yönelimindedir; dolayısıyla bu birbirinin karşıtı iki kavram "oluş"
kavramı içerisinde bütünleşmektedirler. Aristotdes mantığına göre,
"şurada olan ağaç" için söylenebilecek doğru, "orada olanın ağaç
olduğu"dur. Ne var ki Hegel mantığı açısından orada olan ağacın masa ya
da kâğıt olabilecek olmasını söylemek de aynı derece doğrudur-söz konusu
ağacın gerçekliğinin eksiksiz bilgisini edinmek bakımından. Bu anlamda
Hegel gerçekliğin en üst anlatımının "varlık'ta değil "oluş" ta
bulunduğunu belirterek, bunun aynı biçimde düşünce için de geçerli
olduğunu söylemektedir. Çünkü bir şeyin gerçek bilgisine ulaşabilmek
için salt o anki halini ya da durumunu bilmek yetmez, geçmişte ne
olduğunu ve gelecekte ne olacağını da bilmek, yani o şeyi bütün bir
tarihsel gelişimi içinde bilmek, bir şeyi eksiksiz bilme ediminin
ayrılmaz bileşenleridir. Varlık ile hiçliğin, her ikisinden de daha
yetkin bir kavram olan "oluş" içerisinde bütünleşik halde içeriliyor
olmalarına bağlı olarak, yaşam ite zihin de yine aynı mantık uyarınca
"süreç" içerisinde kendilerinden daha yetkin bir kavrama
dönüşeceklerdir. Hegel bu noktada en yalınkat biçimin "varlık", ondan
sonra gelenin "yaşam", onlardan daha yetkin olarak ortaya çıkanuı da
"zihin" olduğunu yineledikten sonra, bu süreci tin (Geist) ya da idea
(Begrif) olarak adlandırmaktadır. Kimi Hegel yorucuları Hegel
felsefesindeki bütün üç aşamalı süreçlerin Tanrı ile özdeş olduğu
gerçeğine dayanarak, bu sürecin de son çözümlemede Tanrı olarak
anlaşılması gerektiğini öne sürmektedirler. T'ın, Tanrı ya da Saltık
Düşünce sürecine ilişkin bu en temel düşüncelerin ışığı alanda Hegel,
her biri farklı bir alanı ele alacak biçimde felsefeyi bölümlere
ayırmıştır :

(1) mantık ya da metafıziğin temel araştırma konusu olarak kendinde şey
alanı;

(2) doğa felsefesinin temel araştırma konusu olarak kendi dışındaki şey
alanı;

(3) tin felsefesinin (Geistesphilosophie) temel araştırma konusu olarak
kendinde ve kendisi için şey alanı.

Hegel 'in devlet felsefesi, tarih felsefesi ve Saltık Tin kuramı,
felsefesinin görece daha kolay anlaşılır bölümlerini oluşturduklarından
çoğunlukla çok daha büyük bir ilgi çekmişlerdir. Devlet'in nesnelleşmiş
zihin olduğunu ileri süren Hegel , buna karşı tutkuların, önyargıların,
kör itkilerin egemenliği altındaki bireysel zihnin ancak belli ölçülerde
özgür olabileceğini savunmaktadır. Bu yüzden yetkin anlamda özgür
olmayan bireysel zihin, yurttaş olarak kendisine ait olan tam
özgürlüğüne kavuşabilmek için kendisini özgürlüğün karşı olan
zorunluluğun boyunduruğu altına sokmaktadır. Söz konusu zorunluluğun
boyunduruğu ile karşılaşılması öncelikle ötekilerin haklarının
tanınmasında, sonra ahlâkta, en sonunda da temel kurumu aile olan
toplumsal ahlâkta kendisini göstermektedir. Ailelerin biraradalığı sivil
toplumu oluşturmakla birlikte, bu örgütlenme biçimi Devlet ile
karşılaştırıldığında son derece büyük eksikleri olan bir yapılanmadır.
Devlet bu noktada Hegel 'e göre düşüncenin en yetkin biçimiyle
gövdelenmiş halidir; buna bağli olarak da Tanrı'nın kendisinin
gelişiminin aşamalanışında çok önemli bir yer atmaktadır. Devlet' in
kendi içinde araştırılmasının bir yerde anayasanın yapılması ile eş
anlama geldiğini belirten Hegel, Devlet'in öteki devletler ile
ilişkisinin araştırılmasının ise uluslararası hukukun yazılmasına
karşılık geldiğini dile getirmektedir. Hegel ayrıca anayasanın ulusun
ortak tinini oluşturduğunu, hükümetin ise bu ortak tinin gövdelenmesi
olduğunun altını çizdikten sonra, tarihe bakıldığında her ulusun
kendisine özgü bir tini bulunduğunu, en büyük suçların bir ulusun tinini
hiçe sayan tiranlar ile imparatorlar tarafından işlendiği saptamasında
bulunmaktadır. Savaş bu bağlamda Hegel 'e göre siyaset ilerleme için
kaçınılmaz bir olgu, daha da önemlisi vazgeçilmez bir araçtır. Bir başka
deyişle, savaşın kaçınılmazlığı farklı devletler arasında baş gösteren
uyuşmazlığın derinleşerek bunalıma dönüşmesinin doğal bir sonucudur. Bu
anlamda tarihsel gelişimin "temeli", Devlet usun tin olarak gövdelenişi
olduğundan her zaman için ussaldır. İlk bakışta olumsalmış gibi görünen
bütün tarihsel olaylar da gerçekte Devlet'te gövdelenen egemen usun
mantıksal açılımından başka bir şey değildir. Hegel'e göre tutkular,
itkiler, çıkarlar, karakter yapıları, kişilikler... bunların hepsi ya
usun dışavurumudurlar ya da usun kendisini ortaya koyabilmesine olarak
tanıyan araçlardır. Bu nedenle tarihsel olayların hep usun kendisini
gerçekleştirerek yetkinlik kazanma süreci doğrultusunda anlaşılan
gerekmektedir. Bu temel düşüncelerin tuttuğu ışık uyarınca tarihin
baştan sona ussal terimler ile kavranması gerektiğini ileri süren Hegel,
bütün tarihsel olayların mantıksal kategorilerle enson anlamda açıklığa
kavuşturulabileceği düşüncesine sarsılmaz bir inanç duymaktadır.

Hegel 'in tarih felsefesinde, tarihin en genel anlamda üç aşamadan
geçerek ussal tinin gerçekliğine yetkinlik kazandırması söz konusudur:

(ı) tek kişinin kayıtsız koşulsuz egemenliğinin doğal sonucu olarak
özgürlüğün bastırılması aşaması olan "Oryantal Monarşi";

(ıı)özgürlüğün dengesiz bir demagoji içinde yayılım göstermesi aşaması
olan "Eski Yunan Demokrasisi";

(ııı) anayasaya bağlı olarak özgürlüğün yeniden bütünleşme aşaması olan
"Hıristiyan Anayasa Monarşisi".

Hegel 'e göre Devlet'te dahi zihin öteki zihinlerin varliğıyla
sınırlandırılmış durumdadır. Bu nedenle özgürlüğün edinim sürecinde son
bir aşamanın daha katedilmesi gerekmektedir. Bu son aşama saltık zihnin
sanatta, dinde ve felsefede salt kendisini kendisi olarak düşünmesidir.
Sanatta zihin, ortaya konan sanat yapıtında kendi üzerine sezgisel
düşünümünü gerçekleştirir; bu anlamda sanat dallarının gelişimi saltık
düşüncenin ya da zihnin sanat yapıtında kendisini ne denli
gerçekleştirdiğine bakılarak değerlendirilecek bir konudur.

Öte yanda dinde zihin, sonlu şeylerin sınırlılıkları karşısında kendi
üstünlüğünü duyumsayarak gerçekleştirmektedir kendisini. Aynı felsefe
tarihinde olduğu gibi, dinler tarihinde de tinin gelişim sürecinde
belirleyici olan üç aşama söz konusudur:

(ı) sonsuzluk düşüncesinin alabildiğine abartılış aşaması olan "Oryantal
Din";

(ıı) sonluya verilen yakışıksız ve yersiz önem aşaması olan "Eski Yunan
Dini";

(iıı) sonlu ile sonsuzluğun bütünleşme aşaması olan "Hıristiyanlık
Dini".

Felsefe olarak salak zihnin kendisini gerçekleştirmesi, hem dinsel
duygulardaki sınırlanmışlıkları aşması bakımından hem de sezgisel
düşünümü yetkinleştirmesi bakımından bütün doğruluğu Us yoluyla
edinebilmenin olanakli tek yoludur. En yüksek Us ve kendisinin en yetkin
biçimde gerçekleştirmiş Tin biçimi olması nedeniyle felsefe, sanatın ve
dinin konu olduğu sınırlanmışlıkların hiçbirine konu değildir. Felsefe
bu anlamda Hegel ‘e göre "öznel zihin ile nesnel zihnin en yüksek, en
özgür, en ussal bütünleşimidir; daha açık bir deyişle Saltık Tin in
bütün gelişim tarihinin enson ve en üstün amacıdır." Hegel'in, bu "son"
büyük dizgecinin belli başlı yapıtları arasında ;

Phenomenologie des Geistes Tinin Görüngübilimi , 1807

Wissenschaft der Logik (Mantık Bilimi , l816),

Ana Çizgileriyle Felsefe Bilimleri Ansiklopedisi , 1817 ile

Hukuk Felsefesinin İlkeleri , 1821 sayılabilir.

Ayrıca Hegel'in ölümünden hemen sonra (1832'den itibaren) ders notları
ayıklanarak kitaplaştırılmıştır:

(Estetik Üzerine Dersler ),

(Din Felsefesi Dersleri ),

(Felsefe Tarihi

(Dünya Tarihi Felsefesi

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.arenafutbol.org
 
Hegel Georg Wilhelm Friedrich - Yaşamı Ve Savunduğu Düşünceleri
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Aristotales - Yaşamı Ve Savunduğu Düşünceleri
» Herakleitos - Yaşamı Ve Savunduğu Düşünceleri
» Platon - Yaşamı Ve Savunduğu Düşünceleri
» Empedokles - Yaşamı Ve Savunduğu Düşünceleri
» Parmanides - Yaşamı Ve Savunduğu Düşünceleri

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
ArenaFutbol | Futbol'a Dair Her Şey :: AF Cafe :: Eğlence :: Hazır Ödev ve Tezler :: Felsefe - İnsan İlişkileri-
Buraya geçin: