ArenaFutbol | Futbol'a Dair Her Şey
Jhon LOCKE - Yaşamı Ve Savunduğu Düşünceleri Uyeol

Sitemizi REKLAMSIZ şekilde gezebilmek için, bütün bölümlere erişebilmek için ve tam anlamıyla faydalanabilmek için lütfen ÜYE OLUNUZ, eğer üye iseniz lütfen GİRİŞ YAPINIZ
ArenaFutbol | Futbol'a Dair Her Şey
Jhon LOCKE - Yaşamı Ve Savunduğu Düşünceleri Uyeol

Sitemizi REKLAMSIZ şekilde gezebilmek için, bütün bölümlere erişebilmek için ve tam anlamıyla faydalanabilmek için lütfen ÜYE OLUNUZ, eğer üye iseniz lütfen GİRİŞ YAPINIZ
ArenaFutbol | Futbol'a Dair Her Şey
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaGaleriLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Jhon LOCKE - Yaşamı Ve Savunduğu Düşünceleri

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Rebellious
No-Post !
Rebellious


Favori Oyuncu : Metin Oktay
Mesaj Sayısı : 14623
Puan : 258171
Rep : 2564
Yer : Ali Samiyen
Cinsiyet : Erkek
Kayıt tarihi : 19/08/09
Jhon LOCKE - Yaşamı Ve Savunduğu Düşünceleri I231076_gsli

Jhon LOCKE - Yaşamı Ve Savunduğu Düşünceleri Empty
MesajKonu: Jhon LOCKE - Yaşamı Ve Savunduğu Düşünceleri   Jhon LOCKE - Yaşamı Ve Savunduğu Düşünceleri EmptyÇarş. Haz. 09, 2010 12:03 am

LOCKE, Jhon LOCKE, Jhon: İngiliz empirizminin kurucusu olan ünlü
filozof. 1632-1704 yılları arasında yaşamış olan Locke'un temel
eserleri, An Essay concerning Human Understanding (İnsan Zihni Üzerine
Bir Deneme) ve Two Treatises of Government (Yönetim üzerine İki
Deneme)'dir.

Bilgi görüşleri: Empirist bir bilgi teorisinin temel ögretilerini, yani
zihinde doğuştan düşünceler bulunduğunu ve bilginin deneyimden
üretildigi ilkelerini mekanik bir gerçeklik görüşüyle birleştiren John
Locke modern felsefenin tavrına uygun olarak, felsefesinde öncelikle
bilgi konusunu ele almıştır. O insan bilgisinin sınırlarına ve kapsamına
ilişkin araştırmasında, insan zihninde idelerin nasıl ortaya çiktigini
araştırır. İdelerle de Locke, algı içeriklerini, izlenimleri,
tasarımları, düşünceleri, kısacası bilincin tüm içeriklerini, insanın
kendisiyle ilgili olarak bilinçli olduğu herşeyi anlar. Ona göre, insan
bilgi sahibi olan bir varlıktır. Başka bir deyişle, o insan bilgisini
açıklanmak durumunda olmayan, apaçık bir olgu olarak alır.

Bilmek ise, zihinde birtakım idelere sahip olmaktan başka bir şey
değildir. Doğuştancılığa karşi çikan Locke, insanın bilgiye temel olan
malzemeyi sonradan deneyim yoluyla kazandığını söyler. Onun deyimiyle
karanlık bir oda olan insan zihnine ışık getiren tek pencere,
deneyimdir. Bilginin kaynağı konusunda empirist olan Locke, biri dış
deneyim, diğeri de iç deneyim olmak üzere, iki tür tecrübe bulunduğunu
söyler. Bunlardan birincisinde, yani dış deneyimde, insan beş duyu
yoluyla dış dünyadaki şeyleri tecrübe eder; insan zihni, Locke'a göre,
burada tümüyle alıcı olup, pasif durumdadır. İkincisinde, yani
refleksiyon veya içebakışta ise, insan varlığı, kendi zihninde, kendi iç
dünyasında olup bitenleri tecrübe eder. İnsan zihnindeki tüm ideler,
işte bu iki kaynağın birinden ya da diğerinden gelir.

İnsan zihnindeki tüm ideler, İngiliz empirizminin kurucusu olan Locke'a
göre, basit ideler ve kompleks ideler olmak üzere, iki başlık altında
toplanabilir. Bu ayırım, Locke'a zihnin tümüyle pasif olduğu durumlarla
aktif olduğu durumları birbirlerinden ayırma imkanı verdiği için, önemli
bir ayırımdır. Basit ideler, dış dünyadaki cisimlerin ve onların
niteliklerinin duyu-organlarımız üzerindeki etkisi sonucunda,
duyularımız aracılığıyla kazanılmış olan idelerdir. İnsan zihni bu basit
ideleri birbirleriyle çesitli şekillerde birleştirdiği zaman kompleks
idelere sahip olur. Locke'a göre, insan zihni basit ideleri
biriktirdikten sonra, onları birbirlerinden ayırt eder, birbiriyle
karşilaştırır ve birbiriyle çesitli şekillerde birleştirir. Locke,
insanda yeni bir ide icad etme gücü olmasa bile, insan zihninin kompleks
ideleri meydana getirirken tümüyle aktif durumda bulunduğunu söyler.
Ona göre, basit ideler kompleks idelerden hem psikolojik ve hem de
mantıksal bakımdan önce gelmek durumundadır.
İnsan zihni, Locke'a göre, belli şekillerde faaliyet gösterir. İnsan
zihninin bu faaliyetleri ise, sırasıyla algı, bellek, ayırd etme ve
karşilaştırma yetisi, birleştirme ve soyutlamadır. Bu yetilerden en
önemlilerinden olan birleştirme yetisi söz konusu olduğunda, insan zihni
sahip olduğu basit ideleri bir araya getirir ve bu ideleri
birleştirerek kompleks ideler meydana getirir. Soyutlamada ise, insan
zihni genel kavramları gösteren genel sözcüklere yükselir. Varolan
herşey, Locke'a göre, bireyseldir. Bununla birlikte, insan varlığı
çocukluktan yavaş yavaş çikarken, insanlarda ve şeylerdeki ortak
nitelikleri gözlemler.

Locke, bilginin söz konusu yetilerin algı yoluyla kazanılan basit
ideleri işlemesinin sonucunda ortaya çiktigini savunur. Ve bilgi,
idelerin birbirleriyle olan bağlantısına ve uyuşmasına ya da
birbirleriyle uyuşmayıp, birbirlerini kabul etmemelerine ilişkin algıdan
başka bir şey değildir. Locke'a göre, ideler arasında dört tür bağıntı
vardır ya da ideler birbirleriyle dört bakımdan uyuşur. 1 Özdeslik, 2
İlişki, 3 Birlikte varoluş ya da zorunlu bağıntı ve 4 Gerçek varoluş.

Locke, özdeslikten söz ettiği zaman, bir idenin ne olduğunun ve onun
başka idelerden olan farklılığının bilincinde olmayı anlar. Burada söz
konusu olan bilgi, her idenin kendi kendisiyle aynı olduğunu, her ne ise
o olup, tüm diğer idelerden farklı olduğunu bilmekten oluşur. Bu bilgi,
idelerimizden her birinin (örnegin, ağaç, masa, beyaz, kare, üçgen vb.
idelerinin) tam olarak neyi içerdiğinin ve onun farklılıklarının
(örnegin, beyazın siyah olmadığının, bir karenin daire olmadığının)
bilgisidir. Buna karşin, ilişkiden söz ederken Locke, idelerimizden
bazılarının diğer idelerle bazı bakımlardan ilişkili olduğu olgusuna
dikkat çeker. Buna göre, beyaz ve kırmızı arasında, üçgenlerle yapraklar
arasında söz konusu olmayan bir ilişki vardır; yine, bir ağaçla bir
sandalye arasında, bir doğruyla bir bulut arasında söz konusu olmayan
bir ilişki vardır.

Birlikte varoluş ya da zorunlu bağıntıdan söz ettiği zaman da, Locke
kompleks bir idenin, örnegin bir sandalye idesinin, bir sandalyeyi
düşündüğümüz zaman birlikte düşündüğümüz çok sayıda basit idenin
birleşiminden oluştuğu olgusuna dikkat çeker. Burada söz konusu olan
bilgi, belli bir kompleks ide gündeme geldiği zaman, hangi basit
idelerin söz konusu kompleks idenin ayrılmaz parçaları olduğunun
bilgisidir. Locke dördüncü kategoriye, yani gerçek varoluşa geldiği
zaman, idelerin birbirleriyle olan bağıntılarından çok, dış dünyadaki
bir şeyle olan bağıntılarının bilgisinden söz eder. Şimdiye dek olan
bilgi türleri yalnızca kavramsaldı, ilk kez bu dördüncü bilgi türüyle
varoluşla ilgili olan bir bilgiye ulaşilır. Başka bir deyişle, burada
söz konusu olan bilgi, bir ideyle uyuşan gerçek bir varlığın bilgisidir.

Locke bu dört bilgi türüne ek olarak, insan için bu bilgi türlerine
sahip olmanın üç farklı yolunun bulunduğunu söyler; bunlar sırasıyla
sezgi, kanıtlama ve duyumdur. Bilgimizin kapsamı söz konusu olduğunda,
Locke gerçek bilgiye sezgi ya da kanıtlama yoluyla ulaşildığına inandığı
ve kanıtlama ya da sezginin kendilerine dayandığı idelere birtakım
sınırlamalar getirdiği için, bilgimizin kapsamının oldukça sınırlı
olduğunu savunmak durumunda kalmıştır. Özdeslik ya da farklılık
bağıntısı söz konusu olduğunda, Locke'a göre, bizim tüm açık
idelerimizin kendi kendileriyle aynı ve başka idelerden farklı
olduklarına ilişkin olarak sezgisel bilgimiz vardır.
İlişki söz konusu olduğunda ise, burası bilgimizin çok büyük bir
parçasını meydana getirmekle birlikte, bu bilgi de idelerin
birbirleriyle olan ilişkileriyle ilgili kanıtlamalarla sınırlanmıştır.
İdeler arasındaki karşilıklı bağıntılara ve içerme ilişkilerine dayanan
bu bilgi, yalnızca kavramsal bir bilgidir. Bu alandaki doğrular
matematiğin doğrularıyla, günümüzde analitik olarak doğru olduğunu
söylediğimiz önermelerden oluşur. Ancak bu doğrular, yalnızca idelerimiz
arasındaki ilişkilerle ilgili olan doğrular olduğu için, bize hiçbir
zaman idelerimizden bağımsız olarak varolan bir şeyin bilgisini
veremezler.

İdelerimizin birlikte varoluşu ya da idelerimiz arasındaki zorunlu
bağıntıya gelince, Locke bilgimizin kapsamının burada daha da
daraldığını savunur. Biz, birçok basit idenin birlikte ortaya çiktigini,
belirli bir türden olan kompleks bir şeye ilişkin idemizin belirli
basit idelerden oluşan bir toplamı içerdiğini gözlemleyebiliriz, fakat
bu idelerin zorunlu olarak birbirlerine bağlanıp bağlanmadığını
bilemeyiz. Locke'a göre, ikincil bir nitelikle söz konusu niteliğin
kendilerine bağlı olduğu birincil nitelikler arasında, insan tarafından
keşfedilebilir olan zorunlu bir bağlantı yoktur. Biz bir nesnenin
şeklinden ve ebatlarından yola çikarak, onun belli bir renge ya da tada
sahip olduğunu hiçbir zaman söyleyemeyiz.

İdelerimizin birlikte varoluşu ya da idelerimiz arasındaki zorunlu
bağlantıya ilişkin bilgimiz deneyimin kapsamına bağlı olduğundan,
idelerimiz arasındaki zorunlu bağlantıları saptarken, sezgi yoluyla da
kanıtlama yoluyla da pek ilerilere gidemeyiz. Ve doğa bilimlerinin genel
önermeleri farklı ideleri birbirlerine bağladıkları için, gerçek
anlamda genel bir bilgi olmanın çok uzağında kalır. Zira, bu bilimlerin
birbirine bağladığı ideler arasında zorunlu bir bağıntının olup
olmadığı, sezgi yoluyla da kanıtlama yoluyla da kavranamaz.

Gerçek varoluş söz konusu olduğunda, bilgimiz kapsamı daha da daralır.
Locke'a göre, biz sezgi yoluyla kesin olarak yalnızca kendimizin
varolduğunu biliriz. Kanıtlama yoluyla ise, Tanrı'nın gerçek varoluşunu
kanıtlarız. Bir de duyusal bilgiyle, duyularımıza sunulmuş olan
nesnelerin varolduğunu biliriz. Bununla birlikte, kesin olmayan duyusal
bilgi, bize gerçek bir bilgi veremez, çünkü bu bilgi herşeyden önce
şimdi duyularımıza sunulmuş olan nesnelerle sınırlanmış olup, şimdi ve
burada mevcut olan tikel nesnelerin ötesine geçemez. İkinci olarak,
duyusal bilgi yoluyla, bizim dışımızdaki nesnelerin varolduğunu bilsek
bile, Locke'a göre, bu nesnelerin gerçek doğalarına ilişkin olarak pek
fazla bir bilgimiz olamaz.

Demek ki, Locke;

1 dolayımsız olarak bilincinde olduğumuz şeylerin, nesnelerin bizatihi
kendileri değil de, zihinlerimizdeki ideler olduğunu, 2 idelerimizin
tecrübeden türetilmek durumunda olduğunu, aksi takdirde anlamlı bir
içerikten yoksun olacağını ve 3 genel bir önermenin sezgisel bakımdan ya
da kanıtlama yoluyla kesin olmadıkça, gerçek anlamda bir bilgi
olamayacağını kabul ettiği için, bilgimizin kapsamını oldukça daraltır.
O, bir empiristtir ve dolayısıyla bilgide deneyime önem verip, empirik
olmayan ilkelerden türetilmiş mantıksal bir sistemin bize gerçekliğin
resmini hiçbir şekilde veremeyeceğini kabul eder.

Locke, bundan başka zihnimizde olan şeylerin, nesnelerin kendileri değil
de, nesnelerle olan gerçek ilişkilerini hiçbir zaman bilemeyeceğimiz
ideler olduğunu savunduğu ve neyin bilgi sayılıp neyin bilgi
sayılamayacağı konusunda, hayli yüksek bir kesinlik ölçütü öne sürerek,
yalnızca sezgi ya da kanıtlama yoluyla elde edilen bilgiyi kesin bilgi
olarak gördüğü için, empirik ve bilimsel bilginin gerçek anlamda bilgi
olamayacağını dile getirir.

Dine Dair Görüşleri: Dinle bağlamında, Locke Hıristiyanlığın ahlaki
boyutunu vurgulamaya özel bir önem atfeder ve kutsal kitapta bulunan
ahlak kurallarının aklın keşfettiği kurallarla tam bir ahenk içinde
olduğunu belirtir. Akılla inanç arasındaki ilişkiler üzerinde de duran
filozof, hem akıl ve hem de vahiy yoluyla keşfedilen hakikatler
bulunduğunu öne sürerken, akılla çelisen hakikatler söz konusu
olduğunda, bu doğruların, onların kaynağında vahyin bulunduğu söylense
bile, hiçbir şekilde kabul edilmemesi gerektiğini savunur. Buna karşin,
akılla ne örtüsen ne de çakisan hakikatlere gelince, Locke bunların
gerçek dinin özünü meydana getirdiğini öne sürer. Fakat Locke aklın
burada bile vazgeçilmez bir rol oynadığını vurgular: Akıl bir şeyin
vahiy olup olmadığına karar vermeli ve vahyi ifade eden sözcüklerin
anlamlarını incelemelidir. Ona göre, akıl her konuda nihai yargıç ve
yolgösterici olmalıdır. O Hıristiyanlığın özünde pek az temel ve onsuz
olunamaz inanç parçası bulunduğunu söylerken, mezhepler arasındaki
çatismalara şiddetle karşi çikmis ve dini hoşgörüyü engelleyecek hiçbir
şey bulunmadığını belirtmiştir. Bu bağlamda, ona göre, dinin görevi
insan ruhunu günahtan, kötülüklerden; hükümetin görevi ise bireyin
yaşam, özgürlük ve mülkiyet haklarını korumaktır.

Siyaset Felsefesi: Locke siyaset felsefesi alanındaki görüşleri
bakımından da önemli bir filozoftur. O, mutlakiyetçiliğe şiddetle karşi
çiktigi ve güçler ayrılığını hararetle savunduğu için, liberalizmin
kurucusu olarak görülmektedir. Meşruti bir monarşiden yana olan ve
toplumun bir sözleşme temeline dayanması gerektiğini savunan Locke,
insanların hukuğun veya iktidarın sağladığı avantajlardan yoksun olarak
birlikte yaşadıkları hipotetik bir doğa hali düşüncesinden yola
çikmistir. Böyle bir doğa halinin dezavantajları, insanların hukuğun ve
devletin yönetimi altına girmeleri için bileyerek ve isteyerek bir
sözleşme yapmalarını fazlasıyla haklı kılar. Toplumsal sözleşmenin
amacı, düzeni ve yasayı ihdas etmek, doğa halinin belirsizliklerini
ortadan kaldırmak ve bireyin haklarını koruyacak kurumları yaratmaktır

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.arenafutbol.org
 
Jhon LOCKE - Yaşamı Ve Savunduğu Düşünceleri
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Aristotales - Yaşamı Ve Savunduğu Düşünceleri
» Herakleitos - Yaşamı Ve Savunduğu Düşünceleri
» Platon - Yaşamı Ve Savunduğu Düşünceleri
» Empedokles - Yaşamı Ve Savunduğu Düşünceleri
» Parmanides - Yaşamı Ve Savunduğu Düşünceleri

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
ArenaFutbol | Futbol'a Dair Her Şey :: AF Cafe :: Eğlence :: Hazır Ödev ve Tezler :: Felsefe - İnsan İlişkileri-
Buraya geçin: